BU NASIL AVRUPA?

BU NASIL AVRUPA? HÜSEYİN MÜMTAZ - resim

BU NASIL AVRUPA? HÜSEYİN MÜMTAZ - resim

 

BU NASIL AVRUPA? HÜSEYİN MÜMTAZ

Hollanda’daki aşırı sağcı Wilders Özgürlükler Partisi’nden Avrupa Parlamentosu üyesi Barry Madlener, ABHaber’e Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirmiş.

Madlener demiş ki; “Bakın bugüne kadar 68 toplantı yapılmış. Türkiye hala AB üyesi değil. Daha 100 toplantı yapılır. Türkiye gene üye olamaz. Türkiye AB üyesi olamayacak… Tek gerçek Türkiye’nin AB üyesi olamayacağıdır.’’ AB üyesi ülkelerin kapalı kapılar ardında farklı, kamuoyu önünde farklı Türkiye politikası izlediklerini hatırlatan Maldener, “AB üyeleri kendi çıkarları için kamuoyu önünde Türkiye’nin üyeliğini destekliyor. Kapalı kapılar ardında ise Türkiye’nin AB üyeliğine karşılar. Niçin Türkiye’nin AB üyeliğine doğrudan karşı çıksınlar. Ticari çıkarları var. Tam bir hipokrisi. Niçin Türkiye bugüne kadar üye olamadı. Her şey ortada” diye de ilave etmiş..

Almanya ve Fransa’nın Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduklarını ancak kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye’nin AB üyeliğini kullandıklarının altını çizen Maldener, “Almanya ve Fransa Türkiye’nin AB üyeliği sürecini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdi bugüne kadar. Gerçek bu” diye konuşmuş.

Maldener’e kızmadan okumak lâzım.. Adam düşündüklerini, gördüklerini, duyduklarını söylüyor.

“Türkiye üye olmasa bile AB kriterlerine sıkı sıkıya bağlı/demirli tutulması” fikrinin, “Üye olamasa bile özel statülü ortaklık” önerilerinin her geçen gün daha fazla dillendirilmeye başlanılması başka türlü nasıl açıklanabilir?

Bu koşullarda 1 Temmuz’da Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB Dönem Başkanlığını üstlenmesi neyi değiştirecek? Şimdiye kadar “gerçekleştirilen” 68 toplantıda ne kazanmışsınız ki 1 Temmuz’dan itibaren 6 ay masaya oturmazsanız ne kaybedeceksiniz?

Ve bakın Türktrade’in Durum dergisinin Mart 2012 sayısında Ahmet Çelebi neler diyor? “- Türkiye dış açık krizini aşmak için yeni pazarlara açılmak zorunda, – AB dışı ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları yapmak zorunda, – Ancak Türkiye bunları yapamıyor, yasak; AB ile dışardan imzaladığı tek yanlı gümrük birliği bunu engelliyor”.

Manisalı, bunu not ettikten sonra şöyle söylüyor; “AB’nin toplam ihracatımızdaki payı yüzde 50’nin altına düştü. Bu eğilim daha da derinleşecek. Türkiye yeni pazarlara açılmak zorunda. Asya büyüklerinin pazarları ve Ortadoğu bu konuda büyük önem taşır. Neden elimiz kolumuz bağlı?  Türkiye’nin AB ile yaptığı gümrük birliği anlaşması, “AB dışı ülkelere ihracatın geliştirilmesini engelliyor”. AB ile karşılıklı ticaretimizde büyük sorun yok; ancak AB dışı tüm dünya ile ilişkilerimiz, tek yanlı gümrük birliği bağımlılığımız yüzünden aleyhimize çalışıyor. Nasıl mı? – Türkiye AB dışı ülkelerle serbest ticaret anlaşması yapamıyor. Çünkü üçüncü ülkeden (ABD veya Çin) gelen mal AB gümrük alanına girmiş oluyor. – Ve neler oluyor? Bir mal Türkiye’den söz konusu ülkeye giderken anlaşma yapılmamış ülke işlemi görüyor ve en yüksek gümrük uygulanıyor. Aynı mal o ülkeden Türkiye’ye geldiğinde Türkiye en düşük vergiyi uyguluyor. Çünkü AB gümrük alanına girdiği için AB’nin o ülke ile yaptığı ikili ticaret anlaşması gereği bu sonuç doğuyor. – Türkiye AB dışı ülkeye mal satarken AB üyesi değil; aynı malı ithal ederken birdenbire, AB üyesiymiş gibi işlem yapmak zorunda kalıyor. – Ve Türkiye, AB’nin ikili ticaret yaptığı ülkelerle ilişkilerinde, haksız rekabetle karşı karşıya kalıyor. – Bu yüzden sanayi sektörlerimiz ya batıyor ya da ithalata bağımlı hale geliyor. Birim yerli üretim içinde dış girdi oranları bazı sektörlerde yüzde 90’a yaklaştı”. (19 Mart 2012)

İşte, bu AB’nin kaçınılmaz olarak bir de Kıbrıs ayağı var..

Çok “seviyorlar” Kıbrıs’ı.. Kıbrıs havucuyla da Türkiye’yi “ucu açık” ve sivri bir sanal sopayla çekip çeviriyorlar.

2004 Annan zamanı aynı rüyayı göstermişlerdi. Rüya’nın 2012 versiyonu çekilmiş muhtemelen PRİO tarafından Oslo yakınlarında bir yerlerde..

2004’de gençlerimizi nasıl “uyutmuşlardı”, hatırlayın; a)Askerlik olmayacak, b)AB’nin istediğiniz ülkesinde işe gireceksiniz, c) İstediğiniz Avrupa Üniversitesi’nde parasız okuyacaksınız..

Biz de 2 Ocak 2011 tarihli ve “TUZ KOKUYOR” başlıklı yazımızda bakın ne demişiz; “Lefkoşa’daki filan devlet dairesinde ‘müdür’ Hasan Amca’m.. Oğlunu lise bitirirken üniversite sınavına sokmuyor. Güneyden ‘ailece’ Rum-AB kimlik sahibiler.. Dublin’in dandik bir üniversitesinin çakma bir bölümüne kaydını yaptırıyor, falan AB bursu ile okutacak.. Dönünce ‘iş’ mi? Önemli değil.. O zamanın iktidarının tavassutuyla herhangi bir devlet kurumunun uygun bir tarafına nasılsa kapak atılacaktır. Çünkü Hasan Amca’m, her devrin adamı olup kimin kayığına binerse onun türküsünü çağırmaktadır. Ama her şey böyle güllük-gülistanlık değil elbette.. ‘Şanslı evlât’ın yurt sorunu, yeme içme problemi, çocuğun Christmas’lar ve sair tatillerde gidiş geliş masrafları, bunların da Hasan Amca’ma getireceği ek bir takım maddi külfetler olacak.. Bazen, çocuk gurbet elde bunalıma girince anasının gendine moral verme gezileri gündeme gelecek.. ‘Hallederik ağabi, merak etme sen’… Nicosia’ya bir koşu geçip Barclays Bank’da bir hesap açtırır Hasan Amca’m.. İş Bankası’nın Lefkoşa ve Dublin’de (İş-Dublin Financial Services Plc.) şubelerinin olması onu fazla ilgilendirmemektedir.. Gidiş geliş de sorun olmayacaktır; çünkü MALEV, Lufthansa, British yahut Cyprus Airways’in son derece hesaplı ve sık ‘doğrudan’ uçuşları mevcuttur Larnaca-Dublin ‘destinasyonunda’…” Demişiz..

Yâni Avrupa’nın “üniversiteleri” öyle parasız, sınavsız öğrenci almıyor. Ama “Dandik üniversiteleri” ucuza sana kapılarını ardına kadar açıyor. İşte bu şartlarda, dünyanın her kategoride ilk yüz üniversitesinin arasına adını yazdıran ODTÜ; KKTC’nin bir Üniversite ve Kültür adası olmasına katkı sağlamak için orada bir kampüs açmak ister ve açar. Paralıdır, ama kalitelidir, ilkelerinden ödün vermez.. Fakat hayret, KKTC’li öğrenciler rağbet göstermez.

Özlem Yüzak diyor ki (21 Mart 2012); “Ankara’da çok yüksek puanla öğrenci alan ODTÜ’ye giremeyen, eğer maddi imkânı varsa, çok daha düşük puanla aynı eğitimi KKTC’de alabilir… Ama neden tercih etmiyor? Aynı şekilde neden Kıbrıslı gençler üniversite eğitimi için Türkiye’deki ve İngiltere başta olmak üzere diğer ülkelerdeki okulları seçerken, burunlarının dibindeki üstelik pahalı olmayan, üstelik ODTÜ kalitesinde eğitim veren bir okulu tercih etmiyorlar? Bu sorunun yanıtı gençlerin ‘zoru ve kaliteli olanı seçmek yerine kolay olana yönelme tercihlerinde’ yatıyor. Ve bu bakış açısı Türkiye’nin tam da eğitim gerçeğini anlatıyor. Turgut Tümer hazırlık sınıfına kayıt yaptıranların yüzde 60’ının, 1. sınıf öğrencilerinin de yüzde 40’ının ayrıldığını söylüyor. Eşik 2. sınıftan sonra aşılıyor. Belli ki, az puanla öğrenci alıp ODTÜ kalitesinden ödün vermeden eğitim vermek okulu da öğrenciyi de zorluyor. Kıbrıs’taki yeni nesil gençlik de ‘eğer paralı okuyacaksam zorlanmayacağım bir üniversiteye giderim’ anlayışında”.

Yâni “parayı verirsem diplomayı alırım”..

İşte AB’nin “dandik üniversiteler” havucu/aracılığı ile gençliğimize önerdiği seçenek budur.

AB’nin, bizi sıkı sıkıya bağlı/demirli tuttuğu Gümrük Birliği Anlaşması/havucuyla ekonomimize/devletimize/geleceğimize önerdiği seçenek de yukarıda anlatılanlar gibidir.

Yine de “Avrupalılığından” ödün vermeyen Manisalı’nın gönlü bir noktada râzı olmayıp şöyle diyor; “Sevgili okurlar AB normlarına bağlı olmakla tek yanlı gümrük birliği anlaşmasını birbirinden ayırmak gerekir. AB tarzı demokratik standartlara uymak için her türlü çabayı gösterelim, her alanda AB normlarına uyalım”.

“Hangi Avrupa”ya uyalım? Hangi Avrupa bize “uyar”?

“Uyma”nın ölçüsü nedir? “Gönüllü” mü uyalım, “zorla” mı uydursunlar?

Öyleyse bu nasıl Avrupa’dır?

Kendi kültürüne sahip çıkarak “batılı olmak” başkadır, körü körüne “batıcı olmak” başka.

Bana faydası olmayan Avrupa’nın ekmeği, okulu, parası neye yarar?

Kim kimi kandırıyor? 23 Mart 2012

57′NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir