PERGELİN UCU ŞAM’DA

PERGELİN UCU ŞAM’DA - GetAttachment
,

PERGELİN UCU ŞAM’DA - GetAttachment

PERGELİN UCU ŞAM’DA

Hüseyin MÜMTAZ

 

                Bu sefer pergelin sivri ucunun Şam’a koyulduğu görülüyor. Pergelin diğer ayağını 1500 km. açıp bir daire çizecek olursanız “menzile” İstanbul, Tahran, tabii Telaviv ve Kahire’nin de girdiğini göreceksiniz.

Bakü, Lefkoşa, Atina da perspektifin “bonusları”.

Bu saptamaya şu ufak bilgiyi de ekleyin lütfen; çağımızda kısa menzilli füzeler 1000, orta menzilliler 1000-3000, uzun menzili füzeler de 3000-5500 km. uzağı “görebilmektedirler”.

Yâni Suriye’ye konuşlanırsanız uzun menzilliye ihtiyacınız yok, orta menzilli füzelerle Moskova’yı bile “görmeniz” mümkün.

Bundan iyisi “Şam’da kayısı”.

Fakat nereden bakarsanız bakın, 11 Eylül İkiz Kuleler olayı ile pimi çekilen “Ortadoğu Projesi/Arap Baharı” sürecinin, Rice/Ralp Peters haritasının çerçevelediği coğrafyada Suriye’ye ulaştığı görülüyor.

İran (bahanesiyle) ve Suriye; sürecin duvara dayandığı noktadır.

Çünkü İsrail-Suriye(Lübnan)-Irak Şii Bölgesi ve İran hattı; AB-D ve NATO ile Rusya-Çin’in “hayat sahaları”nın çakıştığı bölgedir.

Ergin Yıldızoğlu diyor ki;

(ABD-Suudi Arabistan (Körfez ülkeleri) ve İsrail “ekseninin” esas hedefi İran olmakla birlikte, bölge jeopolitiğinin zorlamasıyla, bütün dikkatler Suriye üzerinde yoğunlaştı. Bir taraftan, İsrail-ABD ikilisinin, İran’ı bir tepki vermeye zorlamayı da amaçlayan provokasyonları (Ivan Eland, Eurasia Review, 17/02), füze, nükleer enerji tesislerini ve personelini hedef alarak devam ediyor. Diğer taraftan, İran’ı en önemli stratejik ortağından yoksun bırakmak için Suriye rejimini yıkmaya yönelik çabalar yoğunlaşıyor. Suriye ve İran rejimlerinin yıkılması, Kuzey Afrika’dan Türki cumhuriyetlere kadar uzanan bir petrol ve gaz kaynakları coğrafyasında ABD hâkimiyetini pekiştirecek. Bu nedenle, Rusya, Çin, ABD-Avrupa basıncına direniyor, uluslararası jeopolitikte soğuk savaştan bu yana en, kritik fay hattının, Türkiye’nin sınırında, Suriye-Iran üzerinde oluşmaya başladığı görülüyor. Bu fay hattında birikmeye başlayan “enerji”, Türkiye’nin Çin gibi “yükselen güçlerle”, Rusya gibi enerji tedariki, dış ekonomik ilişkiler alanlarında önemli ortaklarıyla geliştirmek durumunda olduğu ilişkileri tehdit ediyor”. (20 Şubat 2012)

Okumaya devam et  HEP MERAK ETMİŞİMDİR…!!!

Tam bu noktada Mümtaz Soysal bir tehlikeye! dikkat çekiyor;

“Son zamanlarda politikacılarımızın “Ortadoğu bizden sorulur” böbürlenmesine pek yatkın olduklarını hissetmişsinizdir.

Elbet, bölgenin hemen yanı başında bulunmamız ve eski yakınlıklar dolayısıyla o kültür içinde kendimizi daha rahat olacağımızı bilenlerin bizden bilgi ya da öğüt beklemeleri çok doğal. Ama bu öyledir diye bizim hep etkin rollere soyunmamız ne ölçüde doğrudur? Başkaları kendi hesapları uğruna böyle bir görev üstlenmemizi düşünseler de, buna bizim heves etmemiz akıl kârı mıdır? Biraz Arapça biliyoruz ve aynı duaları biz de mırıldanıyoruz diye Arap işlerine ve özellikle onların kendi aralarındaki işlere bulaşmamız dipsiz kuyuya düşmek değil midir?

Birinci Dünya Savaşı sonlarında başımıza gelenleri unutup o sahnede rol almak tehlikeli değil mi? Yahut konuya şöyle girelim: Türkiye aynı haritada yer alsa da aynı zamanda başka haritaların da ülkesi değil midir? Güneydoğu Avrupa, yani Balkanlar ve Ege; kuzeydoğumuz Rusya ve Karadeniz’le Kafkaslar; doğumuzda Önasya, İran, Afganistan, Pakistan ve Hindistan, güneyimizde ilişkilerimizin bütün tarihiyle İspanya’ya kadar uzanan Akdeniz. Bu açılım olanakları dururken Arap âleminde yolunu şaşırıp kaybolmak yanlış olmaz mı?” (30 Ocak 2012)

Rusya, AB-D’nin BM Güvenlik Konseyi’ndeki faaliyetlerini, “Suriye’de iç savaşa yol açabileceği”ni düşünerek engelliyor.

Suriye ve İran arasındaki stratejik ilişkilerin derinliğine dikkat çeken İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, “Suriye bizim kırmızı çizgimizdir” diyor, Tahran’da düzenlenen 25. Uluslararası İslam Birliği Konferansı’nda konuşan Suriye Genel Müftüsü Dr Ahmet Bedrettin Hassun, Salihi’ye “Dışarıdan silah desteği ve finans alan silahlı terör grupları masum insanları katlediyor. Bu İslam şeriatına aykırı” cevabını veriyor.

İran, Irak’ın Şii bölgesi üzerinden Suriye’ye bağlanma hesapları yaparken, Rusya soğuk savaş döneminden beri kullandığı Suriye’nin Tartus limanından vaz geçmiyor.

Okumaya devam et  Rusya şokta! Suriye’de 109 Rus askeri öldü

İran ve Rus savaş gemileri Tartus’a sık sık “eğitim ziyaretleri”nde bulunuyor.

Peki bu kadar gündemde olan Suriye, nasıl bir Suriye’dir?

“Suriye, Birinci Dünya Harbi sonrasında bölgede “sömürgenler”in ihtiyacına göre şekillendirilen yapay devletlerdendir.. 1571’den itibaren tam 403 yıl Osmanlı; 1920-46 arası da Fransız hâkimiyetinde kalmış.

Suriye Müslüman bir Arap ülkesidir.. Nüfusun % 90’ı Arap; % 9’u Kürt, geriye kalan %1’lik bölümü de Ermeni, Çerkes ve Türkler teşkil eder.

Nüfusun hemen hepsi (% 85) Müslümandır. Çok az bir bölümü Hıristiyandır. Bu Hıristiyanlar genellikle Katolik, Ortodoks, Suriye Ortodoksu, Monofist, Protestan, Keldani ve Nasturi gibi ayrı gruplar halindedir. Müslümanların büyük bir bölümü Sünnidir. Ayrıca Aleviler, İsmaililer ve Dürziler de vardır. Çok az sayıda Yezidi, Rafizi ve Şii mevcuttur.

                Irak’ta Şii çoğunluk Sünni azınlık; Suriye’de ise Sünni çoğunluk, Nusayri (Arap Aleviliği) azınlık tarafından yönetilmektedir.

İşte yukarıdaki bu son satır denklemin kilit noktasıdır. Bölgede diller, dinler, mezhepler ve ırkların hattâ kabilelerin birkaç devletin içinde kalacak şekilde parçalanmış olmaları; Birinci Dünya Savaşı galibi sömürgenler tarafından “ileride kullanılmak üzere” bilinçli bir şekilde şekillendirilmelerinin sonucudur…

Nevzuhur restoratörler, öznelerin daha o zaman nesne haline dönüştürüldüklerinin farkında mıdır?

Şimdi işte o zaman dikilen ve bu zamana kadar sulanan, bakımı yapılan bu ağacın meyveleri toplanmaktadır.

Öte yandan Suriye, sadece Suriye değildir.. Suriye’deki siyasi ve sosyal istikrar(sızlık) Lübnan’ı da doğrudan etkilemektedir. Suriye ve Lübnan birçok bakımdan iç içedir.

Suriye’yi yöneten Nusayri azınlık, İran’ın doğal partneridir.

Suriye’nin güneybatı ucundaki Golan Platosu olarak da bilinen tepelik bölge; İsrail, Lübnan, Ürdün ve Suriye ile komşu ve büyük taktik öneme sahiptir.. Bölgedeki en büyük ve hayati su kaynakları ile tanınır. 1967’de, Altı Gün Savaşı sırasında İsrail’in askeri işgali altına girmiş, 1981’de İsrail tarafından tek yanlı olarak ilhak edilmiştir.

Baba-oğul Esat’lar şu veya bu sebeple Golan’ın İsrail’in elinde bulunmasına o tarihten bu yana ses çıkarmamaktadırlar. Neredeyse aralarında örtülü bir mutabakat vardır.

                İşte bu son derece ilginç oluşum İran ve İsrail’in (ve Amerika’nın) belki de mutabık oldukları tek konudur ve Suriye’deki yönetimin değiş”meme”si sonucunu doğurmaktadır”. (GAZA NİYE GELMEDİN? Hüseyin MÜMTAZ. 11 Ağustos 2011)

Okumaya devam et  Şam Büyükelçisi . . .

Suriye Türkmen Birliği Başkanı Bekir Atacan da, ABD’nin Suriye konusunda Çin ve Rusya’nın vetosundan aslında rahatsız olmadığını, çünkü öncelikle Esad’ın yerine İsrail’le ilişkileri iyi tutacak bir alternatifi bulmak istediğini öne sürüyor.

Evet, Türkiye işte böyle bir coğrafyadadır; AB-D ve NATO ile Rusya-Çin’in “hayat sahaları”nın çakıştığı bölgeye “komşu”dur.

Ama aynı zamanda Balkanlar ve Ege, Kafkaslar ve İran ve Akdeniz’le de “komşudur”..

Türkiye’nin, bu bölgelerin sadece biriyle kısıtlanamayacak çok yanlı, çok yönlü tarihi, kültürel sosyolojik mirası ve birikimi vardır.

Diğerlerini tamamen yok sayacak şekilde bütünüyle herhangi birisine angaje olamaz.

İşte tam bu noktada Türkiye;

a)”Bölgesel bir güç” mü; yoksa b)”Küresel Güç”ün bölgedeki stratejik müttefiki mi; yahut da c) “Büyük Satranç Tahtası”ndaki[1] “Eksen Ülke”[2] mi olup olmadığına kendisi, özgür iradesiyle karar verme durumundadır.

Rice/Ralph Peters’in kaleminden “Pentagon’un Yeni Haritası”nın[3] çizilme sürecini hep birlikte yaşıyoruz.

Kendi tarihlerini iyi okuyup iyice sindiremeyenler elbette sınırlarını başkasının çizdiği coğrafyalarda kurulan derme çatma çadırlarda “Eğreti Gelin”  yahut “İç güveyisi” konumunda kalıcı değil, geçici sürelerle “konaklama” durumunda kalacaklardır.24 Şubat 2012

 

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]


[1] “BÜYÜK SATRANÇ TAHTASI”. Brezinski

[2] “EKSEN ÜLKELER”. Chase-Hill-Kennedy

[3] PENTAGON’UN YENİ HARİTASI”. Barnett


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir