KİM/LİK, KİŞİ/LİK

KİM/LİK, KİŞİ/LİK - turk is konseyi kuruldu 3080039 5417 o 2

KİM/LİK, KİŞİ/LİK - turk is konseyi kuruldu 3080039 5417 o 2

KİM/LİK, KİŞİ/LİK

Hüseyin MÜMTAZ

Serdar Turgut yazıyor;

“Türkiye, çevresindeki ülkeler için soft power’i nedeniyle çok önemliydi. O ülkeler Türkiye’yi korktuklarından değil aksine yaşam stili ve kültürü nedeniyle saygı duyup dinliyorlardı. Ve bu arada Amerika’da da kritik değişim oldu. Büyük silahlı gücüne rağmen ABD bölgede giriştiği her siyasi müdahaleden başarısız çıktı ve birden bölgemizde bir soft power merkezinin otoritesine ihtiyaç duydu. Bu da Türkiye’ydi. Başkan Obama Türkiye’nin bir soft power olarak öneminin farkındaydı ve devlet birimleri yıllardır sürdürülen Türkiye’yi algılama biçimlerini değiştirdiler”.[1]

Doğan Kuban yazıyor;

“Avrupalı ve Amerikalı dostlarımız(?) bizi yalnız bırakmakla kalmıyor, Türkiye’yi Suriye’nin ensesinde, İran’ın karşısında kabadayı rolünde kullanmak için utanmaz bir propaganda yapıyorlar. Yüzyıllardır süren Hıristiyan -Müslüman karşıtlığının şekil değiştirerek Batılı politikacıların Müslümanı birbirine kırdırma yöntemine dönüşmüş olmasını hâlâ anlayamamış olanların silkinmesi gerekiyor.

Tarih bilen ve Avrupa’yı tanıyan her Türk, Avrupa’nın ‘Mamma, i Turchi!’ demekte devam ettiğini bilir. Ruslar, Çinliler, Hintliler, İranlılar, Araplar, Avrupa toplumları Ermeniler ve Balkan ulusları, Türkleri dini ve tarihi nedenlerle sevmezler. Yabancılara karşı hoşgörülü en iyi toplum biziz. Gerçi dini motiflerle Hıristiyanlara ‘kâfir’ diyenler olur. Fakat Osmanlı tarihinin ve İstanbul’un ve Osmanlı devlet sisteminin kurgusu bizim yabancılara karşı, düşmanca davranmamızı sınırlamıştır.

Arap ülkelerinde biraz yaşayanlar Arapların Türkleri sömürgeci olarak görmekte devam ettiklerini bilirler. Onlar için İslam’ın geri kalmasına neden olan da Türklerdir. 12. yüzyılda ortaçağın en parlak uygarlık yıldızı İslam, Türkler ve Moğollar geldikten sonra, uygarlık yarışını Avrupa’ya bırakmıştır. İranlılar, Irak ve Suriye’nin Şii halkları da Türk dostu değildir.

Arap ülkelerinde ve diğer İslam ülkelerinde 1970-90 arası kişisel deneylerim oldu. Suriye’de katıldığım kazılarda Suriyeli çöl bedevileri (Kasr el-Hayr’da işçi olarak çalışıyorlardı) ‘Sizden Hatay’ı geri alacağız’ derlerdi. Mısır’da, Irak’ta hatta Türk ve Çerkez kökenli Araplar bile Türkleri dışlarlardı. Gerçi içlerinde Türk dostu da olurdu. Fakat Müslümanlıkla örtüşmüş Arap milliyetçiliği dinci de olsa, laik de olsa Türklere sıcak bakmaz.

Arapların davranışları anlaşılabilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Yavuz Selim’den 19 yüzyıla kadar egemenliğini unutmazlar. Kaldı ki ondan önce de Selçuklu ve Moğol ve Memluk dönemlerini yaşamışlardır. Araplar 12 yüzyıldan bu yana özgür yaşamadılar. Osmanlılar gidince de Avrupa sömürgesi oldular. Kaldı ki Arap için İslam, ulus kimliği ile örtüşür. Bunu paylaşmak da istemez.

Türk işgali görmeyen Fas, Senegal gibi ülkeler halkı Türk düşmanı sayılmazlar. Fakat Batı Afrika’nın Fransa’da eğitilmiş insanları, Fransızlar gibi, Türklere cahil diye bakar”.[2]

İki yazının yayınlanış tarihleri arasında sadece üç gün vardır.

Gazetede yazıları yayınlanan, dolayısı ile toplumu şekillendirme misyonunu yerine getiren iki düşünce adamı nasıl olur da aynı zaman diliminde ve aynı sahnede bu kadar zıt fikirlere sahip olabilirler diye düşünebilirsiniz.

Aklınız fena halde karışabilir.

Sahi “biz” neyiz.

Türkiye’ye çevresindeki ülkeler Turgut’un dediği gibi “Türkiye’yi korktuklarından değil aksine yaşam stili ve kültürü nedeniyle saygı duyup dinliyorlar” mıydı? Yoksa Kuban’ın dediği; “Arap ülkelerinde biraz yaşayanlar Arapların Türkleri sömürgeci olarak görmekte devam ettiklerini bilirler. Onlar için İslam’ın geri kalmasına neden olan da Türklerdir. 12. yüzyılda ortaçağın en parlak uygarlık yıldızı İslam, Türkler ve Moğollar geldikten sonra, uygarlık yarışını Avrupa’ya bırakmıştır. İranlılar, Irak ve Suriye’nin Şii halkları da Türk dostu değildir” saptaması mı doğruydu?

Ezik ve edilgen miydik, güçlü-kuvvetli ve etken miydik?

Misafir, yabancı, “öteki” miydik bu coğrafyada, ev sahibi miydik?

Asırlar süren bir aşağılık kompleksinin mi esiri olmalıydık, yoksa pervasız bir kendini beğenmişliğin mi?

Eğreti gelin miydik, iç güveyisi mi, yoksa evin efendisi?

Hayal dünyasında rüyalar mı görmeliydik, digital çağın matematik dünyasında ayağımız yere sağlam mı basmalıydı?

Önce bir “bilim adamı”, Ankara Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necati Demir’in söylediklerine rastladım;

“Şurası iyi bilinmelidir ki günümüz insanlarının anlam veremedikleri her isim Rumca veya Yunanca değildir. Öyle görünmektedir ki bu bölgenin hâkimi en az beş bin yıldır Türklerdir. Karadeniz Bölgesi’nde hâkim kültür de en az beş bin yıldır Türk kültürüdür. Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde araştırma yapan batılı bilim adamları, Türkçeyi yeteri kadar bilmediklerinden veya kasıtlı olarak çözemedikleri bütün yer isimlerini Yunanca olarak kabul etmek gibi bir bataklığa saplanmışlardır. Orta ve Doğu Karadeniz yaklaşık 2000 yer isminin sadece yaklaşık 80 tanesinin yabancı dil kaynaklı olduğu iddia edilebilmiştir.”[3]

Sonra da Ankara’da bir “siyasi”yi dinledim.

“Türk Türk’ü sattığında kağanlık öldü. Şimdi görüyorsunuz Türk Cumhuriyetlerini. Geçmişi unutmamak lazım. Türkiye bugün Türk halkları için kutup yıldızı gibidir. Demokratik ve ekonomik yönden güçlü bir Türkiye, halklarımızın parlak geleceğine ümit vermektedir. İnşallah kuvvetli bir Türk birliğini de yapmalıyız. Kırım’daki kabristanda birbirinin sırtlarına dayanan ve düşmanına ok atan iki askerin resmi bulunmaktadır. İşte buna arkadaş dayanışması denir. Eski Türkler birbirlerini daima korumuşlardır. Bu nedenle ikisi kalsa da teslim olmamışlardır. Ulu Türk kağanlığı 200 sene ayakta kalmayı başarmıştı. Kardeş kardeşi, Türk Türk’ü sırtından vurmaya başladığında o devlet yıkılmıştı. Bir atasözümüz der ki, geçmişe tabancayla ateş edersek gelecek sana topla ateş eder. Kırgızistan’ı diz çöktürmek istiyorlar ancak biz eski Türk’üz ve hiçbir zaman köle olmayız.” [4]

Devam etti;

“Türk kağanlığının sınırları, Çin Seddinden Karadeniz’e kadar uzanıyordu. Türkler Orta Asya’yı fethedişlerinin ardından orada kaldılar ve orayı korudular.

Türkiye, Kırgızlar için gökyüzünde uzakta parlayan bir yıldızdır. Gökyüzü kapalı olsa bile bulutların arkasında bir yıldızın parladığını biliyoruz, bu yıldız kardeşimiz, arkadaşımız Türkiye’dir.

Ancak biz Türküz, eski Türküz, hiç bir zaman köle olmayız. Her bir Türk için dik başlı ölmek, diz çöken kölelik yaşamından daha iyidir”.[5]

Tarihe ve geleceğe ışık tutan bu sözleri,  Kırgızistan Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk resmi ziyaretini, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün daveti üzerine Türkiye’ye gerçekleştiren Almazbek Atambayev TBMM’de Türkiye Türkçesi ile genel kurula hitap ederken söyledi.

Şimdi kendinizi nasıl hissediyorsunuz? 18 Ocak 2012

 

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]


[1]

[2]

[3]

[4]

[5]

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir