KAFALAR KUMA…

Sabah, rüyamdan çığlık atarak boğulurcasına bir baskıyla uyandım. - devekusu

Sabah, rüyamdan çığlık atarak boğulurcasına bir baskıyla uyandım. - devekusuSabah, rüyamdan çığlık atarak boğulurcasına bir baskıyla uyandım.

Ne mi gördüm rüyamda?

Gündüz uyanıkken görmek istemediğimiz gerçeği.

Artık kendi dertlerimiz pek ilgilendirmiyor bizi. Cumhuriyetin yetiştirdiği Atatürk sevdâlısı bizim kuşağı… Memleket giderse al o derdi bir yerlere çal, ne önemi kalır…

Bana bir ders kitabı gösterdiler. Alfabemizde olmayan o malûm harfler bolca kullanılarak yazılmış. İşte artık bir bölümünüz bu dille ders yapacak. Okullar bölünecek dediler rüyamda. Vatan elden gidecek, milletimiz vatansız kalacak dediler…

Çoğumuzun dokuz on yıldır bildiği, bazılarımızın son beş yıldır anladığı, hele hele son üç yıldır bilmeyenin kalmadığı o gerçeği gördüm.

Gerçek ortada. Kafalarımızı bu zamana kadar kuma gömdüğümüz yeter.

Böyle giderse, çok uzun sürmeyecek, aceleyle yapmaya başladıkları, ne olursa olsun yolumuzdan dönmeyeceğiz, yola, yani açılımlara devam edeceğiz dedikleri bu yeni anayasayla bizi bölecekler.

Bölüneceğiz. Cumhuriyetimiz yıkılacak. İş bununla da kalmayacak. Bölüneceğiz sözü başımıza geleceklere tam uymuyor. Biz un ufak edileceğiz. Milleti olmayan, devleti olmayan, bir ideolojisi olmayan insan topluluğu hâline sokulacağız!

Bu iktidarın ve etkisizleştirilen muhalefetin destekleriyle de yavaş yavaş teselli edilerek, avutularak buna alıştırılacağız…

Bu yıl Cumhuriyet Bayramı törenlerinin, geçiş merasimlerinin özellikle de okullardaki kutlamaların yasaklanması bahanelerle anlatılabilir mi?

“Yok 1999’da da yapılmışmış, 30 Ağustos Zafer bayramı iptal edilmişmiş o zaman, Cumhuriyet Bayramı o yıl sönük kutlanmışmış…”

Zafer Bayramı yaz ortasında okullar tatilken kutlanan, öğrencilerin kutlamaya katılmadığı bir bayramdır. Askerin ve halkın birlikte kutladığı bayramdır. Asker 40 binin üzerinde kişinin öldüğü söylenen, yurdumuzun büyük bir bölümünü viraneye çeviren o depremde can kurtarmaya ve düzen sağlamaya yardımcı oluyordu. Kendi donanması da yıkılmıştı, büyük kayıpları vardı. Hem bu terör belâsı bitirilmişti o zaman. Ordumuzun komuta kademesine yapılan Silivri ve Hasdal darbesi de yoktu. Ordumuz hedefte değildi henüz. PKK ile yapılan müzakereler (danışma) yoktu. BDP’liler gibi azgınlıktan gözleri dönmüş, ayrı devlet kurma taleplerini açıkça haykırabilen de yoktu, onlara böyle sessiz kalan cumhuriyet savcılarımız da…

Asker geçit töreni yapmış yapmamış belki fazla önemi yoktu o zaman.

Çocuklarımızın eğitiminden, milli eğitimin amaçlarından bir genelgeyle Atatürk ilke ve devrimleri çıkarılmamıştı.

Anayasanın değiştirilemez maddeleri değil tartışılması ağza bile alınmıyordu.

Hemen bahaneyi bulmuşlar.

Daha önce de bayram iptal edilmişmiş… Deprem içinmiş nedeni.

Okumaya devam et  AKIF BEKI APTALINA CEVAPTIR

Bu bahanelere çocuklar bile inanmaz ama maşallah bizde inanan inanana…

İki yıl önce bu durumumuzu, hâlimizi devekuşlarına benzetmiştim. Öyle bir yazı yazmıştım.

Şimdi görüyorum ki devekuşu olmayanımız kalmamış.

Söylenenleri inanmaya meyilli, kafasını bu işlere yormayan, büyüklerimiz bilir diyen, partim bilir diyen, Allah bilir diyen insanlar sarmış ortalığı…

İçten, dıştan sarılmış durumdayız. Tüm kalelerimiz ele geçirilmiş, yapımız, kurumlarımız değiştirilmiş…

Devletimizin adı tabelâda kalmış. İçi boşaltılmış…

Bütün bunlar olurken bizler birer devekuşu gibiyiz.

Kafamız kumun içinde. Kendimizi böyle koruyacağımızı sanıyoruz. Gözlerimiz olanı biteni görüyor ama kumun içine sokup, ilerde sorulduğunda,”Görmedim!” diyeceğiz.

Kulaklarımız da kumun içinde. “Duymadım!” diyebilmek için. Kafamız ensemize kadar kumda! Diyeceğiz ki:

“Anlayamadım, neler oluyor, başım kumdaydı”.

Ensemizde her gün yeni yeni şaplaklar!

” Kafam uyuşmuştu, olanları hissedemedim.”

Etrafımız yangın yeri. Suriye ile bizi savaştıracaklar!

“ Benim kafam kumdaydı neresi yanıyormuş?”
Ülkemizde taş taş üstünde kalmadı! Her gün Atatürk’e, eserlerine, kurumlarına saldırı var!

“Uydurmayın, darbeciler!”

Böyle olmasak, bu sessizliğimizi, her yapılanı kabul edişimizi, vatana ihanete, bölücü söylemlere tepkisizliğimizi başka nasıl açıklayabiliriz?

Radyo 6’yı açıyorum: “Caney Caney” diye o çok bilinen türkümüz sözüm ona başka bir dille söyleniyor. Niye?

Bu türküyü, türkülerimizi Türkçe duymanın tadını niye elinden aldık milletimizin? Kimlerin emelleri uğruna? Hem ne diyor PKK sözcüsü BDP’li Demirtaş:

“Neyi kabul edeceksiniz? Kürtler kendi anavatanında özgür bir halk olarak Kürtçe yaşar. Bunu kabul edeceksiniz. Bunu kabul etmeyen bir politikayı biz kabul etmiyoruz. Öyle “TRT 6’yı açtık, ondan birkaç saat dinleyin, özel kurs açtık, kursa gidin” yok. Kürtler, Kürdistan’da özgürce yaşar, bunu ezberleyeceksiniz.”

Kafamız kuma…

Tam üç seneyi aşkındır devlet eliyle bir yerel dil yaratılıyor. Daha önce “Yurttan Sesler” dinleyen Türk milletinin evlâtları sen Kürtçenin bu lehçesini dinleyeceksin, sen bizden ayrılacaksın, ağababalarımızın emri böyle denilerek, yerel dilini dinlemeye, yerel diliyle televizyon izlemeye, yani kendini milletimizden ayrıştırmaya mecbur ediliyor!

PKK’nın çatı partisinin geçenlerde yaptığı toplantısında delegeler on üç ayrı dilden yazılı pankart açmışlar ve selâm vermişlerdi. Gazeteler yazdı. Bakar mısınız, hedefleri bir yerel dil değil bunların, bunlar ellerinden gelse dünyanın bütün dillerini burada toplayacaklar, bize dayatacaklar.

Okumaya devam et  CAN DUNDAR’A CEVAP

Bunlar ne miydi? Hangi kökenleri temsil ettiklerini söylüyorlardı biliyor musunuz? Laz, Süryani, Mahalmi, Ermeni, Çerkez, Gürcü, Alevi, Nusayri, Roman, Arap, Rum, Pomak, Kurmançi, Afrikalı, Yezidi.

Araya Alevi’yi bile katmışlar. Alevilik bir etnik kökenmiş gibi. Afrikalı ne demek ki? Milletimizin bir parçası olan Çingene’yi bile pis emellerine alet etmişler…

Bu işlere ne soruşturma açıldı, ne bir soru soruldu bu azgınlara…

Kafalar kuma…

CHP’li Muharrem İnce Meclis’te sormuştu: “Ülke varlıklarının yüzlercesini elden çıkardılar. Babalar gibi sattılar! Söylesinler bir fabrika yaptılar mı?”

Cumhuriyet simgesi şeker fabrikalarımız özelleştirme kapsamında, yani ona buna kapattırma, birilerine teslim etme hazırlıklarındalar. Doğru bir karşı tepki yok… İlgilenen yok!..

11 Kasım’da ihalesi var bunların. 2012’de tüm fabrikalar satılıyormuş. En çok Araplar ilgi gösteriyormuş.

Bu fabrikalar hangileri mi? Yerlerine bakın. Yurdun her yöresinden. Pancar yetişen bölgelerdeler. Hem de hepsi bir sosyal kurum, okullarıyla, halka açık binalarıyla, sayısız görevleriyle…

Malatya, Erzurum, Elâzığ, Elbistan, Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum, Çarşamba Şeker fabrikaları… Teklifler ABD doları üzerindenmiş…

Kafalar kuma…

Silivri, Hasdal tutuklamalarına, beşinci yıla giren tutuklamalara karşı kimseden tepki yok. Duruşmalar üç yılı aşkın sürüyor, yüzlerce duruşma, ne başı belli ne sonu görünüyor. Bilenler böyle giderse otuz yılda bitmez bu davalar diyor.

Kafalar kuma…

Kıyılarımızı yabancılar kapatıyor! Bayraklarını asıyor. Dünyada eşi benzeri olmayan güzellikteki yerlerimizi elimizden alıyorlar. Korunmalı alanlarımızda bile cirit atıyorlar! Düzensiz, kuralsız, denetimsiz, el altından her yerimiz bunlara veriliyor! Parayı veren düdüğü çalıyor. Vatan değil, haraç mezat satılan toprak olmuş ülkemiz!

Kafalar kuma!

Basın yayındaki yabancı payı arttırılmış. Çoğunun sahibi yabancıymış.

Basın yayınımız bırakın yandaşlığı, yandaş yayın olmayı, artık tamamen sömürgeci devletlerin emrindeki düşman kuvveti gibiler… 26 şehidimizin olduğu günden sonraki bir tarihte bütün gazeteler toplantıya çağrılmıştı Ankara’da. İçlerinde hangi gazeteler yoktu, hangileri çağrılmamıştı duydunuz değil mi?

Demek ki sadece dört gazete ( Yeniçağ, Sözcü, Aydınlık, Cumhuriyet), özgür yayın yapıyor, muhalefet yapıyor, halka haber verme görevini yerine getiriyor…

Kafalar kuma…

İşçiler artık taşeron işçi, sendikasız çoğu. Doktorlar mağdur, memurlar, öğretmenler sözleşmeli, iş garantisi yok. Öğretmenlerimiz sertifika peşinde, okul bitirene artık doğrudan öğretmenlik yapma yok. Köylerimizin ilkokulları kapalı. Taşımalı sistemle küçücük çocuklar dağlardan taşlardan bir saatte, bilemedin yarım saatte kasabaya getiriliyor. Köy okulları harabeye dönmüş. Öğretmen köyden uzaklaştırılmış. Köylerin tek hakimi imam olmuş. Üç kişilik cemaati de olsa köyde ona yer var, öğretmene yok!

Okumaya devam et  ATATÜRKDEN ANILAR VE STALİN

Kafalar kuma…

Ermenistan, sizin sınırlarınızı tanımıyoruz, iddialarımızın arkasındayız, diyordu, protokoller imzalanırken. Cumhurbaşkanları öğrencilere, biz yapacağımızı yaptık, Ağrı’yı da siz alın diyor, geçenlerde. Bunu duyan yetkililer, Ermenistan’a verdikleri tavizler yüzünden yerin altına girip saklanacaklarına, halka karşı mahçup olacaklarına , hem de bu sözleri duyunca esip kükreyeceklerine, Ermenistan’a hâlâ sıcak mesajlar gönderiyorlar.

Kafalar kuma…

Çocuklarımızın tarihi satılıyor, yıkılıyor, geçmişiyle bağı koparılmak isteniyor yani tarihi okullarımızın, eski okullarımızın çoğu satılık! Çocuklarımızı, tarihi ve geçmişi olmayan, millîyetsiz, bir robot insan durumuna dönüştürme planı bu! Yabancı ülkelerde eski binalar değil yıkılmak, gözü gibi bakar devlet onlara, bakımları yapılır. Yüzlerce yıllık binalar gurur abidesi gibi yaşatılırlar… Yenileri ya başka tarafta veya bitişik ek bina şeklinde yapılır. Tarihi okullarımız sırayla elden gidiyor. İstanbul’da yüzlercesi böyleymiş. Hastanelerimiz de böyle. Ankara’da semt hastanelerini kapatma kararı almışlardı. Binaları satılacakmış. Gelir için. Arsası için. Zincir hastane projesi için… Hepsi kent dışında tek bir yapıda toplanacakmış. Hastalanınca iki dakikada mahallendeki hastaneye gitme şansın kalkacak. Bilenler itiraz ediyordu ama kim dinleyecek?

Kafalar kuma…

Cumhuriyet’te bunu Prof. Metin Kale yazmış. Soru ve sorunun cevabı ibret vericidir.

Atatürk’e soruyor Fahrettin Altay Paşa: “Neden 29 Ekim? Cumhuriyeti bu gün ilân etmenizin bir nedeni var mıdır?”

Atatürk’ün cevabı adam olanı sarsacak sözlerdir. Tüyler ürperticidir. Her Türk’ün bilmesi gereken sözlerdir. Ama tarihimiz bizlere doğru dürüst öğretilmedi ki, bu öğretilsin. Atatürk şöyle cevap veriyor Paşa’ya:

“Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.”

Atatürk bir an duruyor, Fahrettin Paşa’ya bakıyor ve sonra elini masanın üzerine vuruyor: “Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür…”

Bu yıl Cumhuriyet Bayramımız verilen emirle kutlanmadı.

Acaba kimlerin öcüydü bu tarihi günü kutlatmamak?

Kafalar kuma…

Feza Tiryaki, 31 Ekim 2011
İLK KURŞUN


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir