DERİNLİK SARHOŞLUĞU

_ - huseyin mumtaz

_

DERİNLİK SARHOŞLUĞU

Hüseyin MÜMTAZ

“Derinlik sarhoşluğu”, derin sularda aletli
dalış yapılırken meydana gelen geçici bilinç bozukluğudur. Genellikle 30 metreden
fazla derine inilince fark edilir hâle gelir. Derinlik arttıkça tehlike de
artar ve dalgıca etkisi zararlı ve kalıcı hâle gelebilir.

Lübnan, Suriye, Bahreyn, Tunus
sahillerinde baş döndürücü bir hızla derin ve tehlikeli sulara dalıyoruz.

Her an her yerdeyiz. “İyi günde, kötü
günde” her türlü duruma “kendiliğimizden” (mi?) müdahil oluyoruz.

Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı, 24 Ağustos saat 17.00 itibarıyla Somali’ye yardım kampanyasında
toplam 311 milyon 277 bin lira biriktiğini bildirdi. Açıklamada ayrıca
Somali’ye 8 uçak, 3 gemi ile 23,5 milyon lira tutarında ve yaklaşık 8 bin ton
ağırlığında insani yardım malzemesi gönderildiği de kaydedildi.

Toplam 334.777 milyon lira.

Fatih Altaylı ise diyor ki; “Somali’de açlıktan ölme noktasına gelmiş,
kemikleri sayılan, kolları bacakları kemik inceliğinde olan çocukların,
bebeklerin ana babalarına bakıyorum. Hiçbirinde o denli bir zayıflık göze
çarpmıyor. Çocuklar gerçekten iç parçalayan bir acınacak hal içinde. Ana
babalar ise son derece normal görünüyor”.

Suriye’den ilk elli mülteci geldiğinde yel
yepelek soluğu Hatay’da alan Angelina Jolie neden bir türlü Somali’ye uğramıyor
acaba?

Nihat Doğan neden Libya’ya gitmiyor?

“Fizik tedavi gören” türkücü haberlerini
manşetlerinden eksik etmeyen “muaddel basın”, yine “fizik tedavi görmekte olan”
87 yaşındaki Denktaş’a aynı ilgiyi neden göstermiyor?

Dâvutoğlu, Türkiye’nin Libya Ulusal Geçiş Konseyi’ne
yaptığı yardımların miktarının ve bunun ulaştırılma şeklinin sorulması üzerine,
ilk Bingazi ziyaretinde 300 milyon dolarlık bir katkı yapmayı ifade ettiğini
belirterek, bunun 100 milyon dolarının hibe olduğunu, 100 milyon dolarının
nakit, diğer 100 milyon dolarının da proje kredisi olduğunu açıklıyor.

Bu çerçevede Libya Maliye Bakanının
Türkiye’yi ziyaret ettiğini ve “Olabilecek bütün yöntemleri gözeterek en
etkin şekilde” bu miktarın Libya’ya ulaşmasına çaba sarf ettiklerini
belirtiyor. Dâvutoğlu, ilaç ve gıdanın Türkiye’den temin edildiğini, nakit
ihtiyacının ise “en uygun usullerle” karşılandığını söylüyor.

Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa
Abdülcelil de, ”Türk hükümeti ve halkı bürokratik engelleri aşarak Libya
halkına taahhüt ettikleri nakdi meblağları ulaştırdılar” diyor, bunun da yeni
bir nakit transferi örneği oluşturduğunu ifade ederek ” Biz buna Türk örneği
diyoruz” diyor.

Somali’ye 335 milyon lira, Libya’ya 300
milyon dolar..

Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Halil
İbrahim Akça, Türkiye Cumhuriyeti Yardım Heyeti tarafından hazırlanan ve KKTC
Kamu maliyesinin fotoğrafını çeken “2010 Yılı Faaliyet Raporu”nu Anadolu Ajansı
ile paylaşıyor ve “2010 yılında KKTC bütçesinin 851 milyon TL’lik bölümünün
Türkiye Cumhuriyeti Yardım ve Kredilerinden” oluştuğunu açıklıyor. (KKTC
bütçe gelirlerinin %32,2’si).

“Kalbimizin bir yarısı” Libya, “diğer
yarısı” Somali olduğuna göre….

…ve
böylece kalbimizin kıyısında köşesinde herhangi bir yerin kalmadığı Kıbrıs’ta….

…ne yazık ki “sağ elin verdiğini sol el
duyuyor”..

KKTC kamuoyu hem “Demek sadece bize yardım
yapılmıyormuş” diye rahatlıyor ve “Neden sadece bize verdiklerinizi
hatırlatıyorsunuz?” diyor, hem de yardımın Libya ve Somali’lilerin yüzlerine
“de” ne zaman vurulacağını merak ediyor.

İşler gittikçe karışıyor.. Suriye’den dibi
kırmızı mumlu nâme ile davet olunan Suriyeli mültecilerin yarısı ülkelerine
dönüyor. Suriye’ye giden “normal” gazeteciler hayatın gayet “normal” olduğunu
yazıyor.

Afganistan’a Usame Bin Lâdin; Irak’a da
Saddam’ın nükleer silahları “bahanesi” ile ve uluslararası medyatik bir göz
boyama operasyonu sonucu müdahale edilmemiş miydi?

Şimdi aynı çorap, İran bahanesi ile Beşir
Esat’ın başına örülüyor.

Esat’a “gözünün üstünde neden kaşın var?”
deniliyor.

Ama derin sularda hangi yelin hangi yönden
eseceği, dalganın ve “vurgun”un nereden çarpacağı hiç belli olmuyor.

Libya’da daha çatışmalar devam ederken ve
Kaddafi’nin bile durumu netlik kazanmamışken, batılı ülkeler arasında Libya
petrolü rekabeti yaşanıyor. Türkiye TOKİ’ye pazar yaratmaya çalışırken İtalya
ve Fransa NATO’da aldıkları öncü rolün karşılığının petrol olması için büyük
çaba sarf ediyor.

Çin, Libya’da bütün tarafların bir araya
gelerek istikrarın sağlanması çağrısı yaparken Rusya Devlet Başkanı Medvedev,
“Biz Libyalıların çözümü kendi aralarında bulmalarını istiyoruz” diyor.

Lübnan’daki Hizbullah’a bağlı El Manar
televizyon kanalına konuşan Ahmedinejad, “Batılı ülkeler, Libya’ya yaptıkları gibi
Suriye’ye de saldırmayı düşünüyor. Suriye hükümeti ve halkı bir araya gelip
anlaşmaya varmalılar. Reformlar gerekiyorsa bunu Batılıların müdahalesine izin
vermeden kendileri yapmalılar. Halkla lider arasında bir sorun varsa iki taraf
oturup belli bir zaman çerçevesinde bunu çözmelidir. Batılılar, kimseye reform
getirmeyecek. Onlar insanlık için çalışmıyor; para, petrol ve siyası istila
için çalışıyor” derken Suriye konusunda Türkiye’ye de “Batılı ülkelerin karmaşık
komplolarına” düşmemesi uyarısında bulunuyor.

ŞANLIURFA’nın Akçakale
Kaymakamı Şefik Aygöl, ilçede 2005 yılından itibaren Türkiye ve Suriye Arap
Cumhuriyetindeki akrabalar arasında idari mektup sistemiyle yapılan sınır ötesi
bayramlaşmanın, “Suriye’de son aylarda yaşanan gelişmelerden dolayı iki ülkenin
üst düzey makamlarınca yapılan değerlendirmeler sonucu” iptal edildiğini açıklıyor.

“Şamgen”, Schengen
olamıyor; iflâs ediyor.

İsrail Başbakanı Binyamin
Netanyahu, Mavi Marmara olayı sebebiyle Türkiye’den özür dilemeyeceklerini
ABD’ye bildiriyor.

Kıytırık “President” Barzani bile internet
sitesinde “Türkiye’nin sınır bölgelerine yapmış olduğu hava bombardımanının
dostluk hukuku ve uluslararası yasa ve anlaşmaları ihlal ettiği”ni öne sürüyor.

Rum hükümeti, sözde Münhasır Ekonomik
Bölgesi’nde (MEB) yer alan 12. Parsel’de Ekim ayı başında başlamayı planladığı
deneme kazıları konusunda, Türkiye ve KKTC’nin tepkilerine rağmen geri adım
atmıyor.

Türkiye İsa’ya da, Musa’ya da yaranamıyor.

Türkiye “çok taraflı ilişkilerini” derin
sularda, işte böyle Türk usulü (deyim Abdülcelil’e aittir) “restore” etmeye
çalışıyor.  26 Ağustos 2011

 

 

 

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir