GAZA NİYE GELMEDİN?

GAZA NİYE GELMEDİN? - PETERS1

GAZA NİYE GELMEDİN? - PETERS

GAZA NİYE GELMEDİN?

Hüseyin MÜMTAZ

Çok eski 45’likte, Kazancı Bedih’in
sesi de o unutulmaz Diyarbakır türküsündeki gibi cızırtılı geliyor; “Saza niye
gelmedin?”

Coğrafi yakınlık dolayısı ile “günün
anlam ve önemini” en iyi anlatan türkü; öyle ya, Diyarbakır’dan Suriye bir taş
atımı..

Fakat daha önce, düşmez kalkmaz
bir Allah..

Bakın ne demiş Ahmedinnecad?

İngiliz halkının fakirlik ve
ayrımcılıktan bıktığını, gelecekten umutsuz olduğunu savunan Ahmedinnecad, “İngiliz yetkililer, halkın sözünü
dinlemeli ve kabul etmeli”
demiş. İngiliz siyasetçilerden halka
özgürlük ve sosyal konularda söz hakkı vermesini isteyen Necad “Batıda hiç kimsenin kontrol
edemeyeceği sosyal bir patlamadan endişe ediyorum”
diye konuşmuş ve “İngiliz devlet adamları, başka
ülkelerin içişlerine karışacaklarına, Afganistan, Libya ve bölgemize asker
çıkaracaklarına kendi halklarının sorunlarını halletsinler”
ifadesini
kullanmış.

İngiltere’deki olaylara polisin müdahalesi karşısında BM ve Güvenlik
Konseyinin sessiz kalmasını da eleştiren Ahmedinnecad, bu olayların yüzde
birinin başka bir ülkede meydana gelmesi halinde ilgili kurumların hemen insan
hakları savunuculuğuna soyunacağını da söylemiş..

Allah’ın sopası yok ki..

Kaddafi durur mu?

Dışişleri Bakan Yardımcısı Halid Kalim, “Cameron ve hükümetinin, kendilerine karşı düzenlenen gösterilerin
ve bu barışçı gösterilere katılanlara polisin şiddet göstermesinin ardından
çekilmesi gerektiğini”
iddia ederek, “Cameron ve hükümetinin tüm meşruiyetini kaybettiğini”
söylemiş. “Bu gösterilerin, kendini
zorla benimsetmeye çalışan bu hükümeti İngiliz halkının reddettiğini
gösterdiğini”
öne süren Kalim, “Güvenlik
Konseyi ve uluslararası topluma, İngiliz halkının haklarına karşı yapılan bu
saldırganlık karşısında kollarının bağlı kalmaması”
çağrısında bulunmuş.

Ben şimdi Esat’tan da benzer bir açıklama bekliyorum..

Suriye’de ateşin üzerindeki kestaneleri almak üzere birilerinin maşa
aradığından daha önce bahsetmiştik.

Sırası gelmişken Suriye’nin tarihi geçmişi ile sosyal yapısını
hatırlamaya ne dersiniz? Bu o kadar önemlidir ki Suriye meselesi bitene kadar
el altında bulundurup sık sık göz atmakta fayda var.

Suriye, Birinci Dünya Harbi sonrasında bölgede “sömürgenler”in
ihtiyacına göre şekillendirilen yapay devletlerdendir.. 1571’den itibaren tam
403 yıl Osmanlı; 1920-46 arası da Fransız hâkimiyetinde kalmış.

Suriye Müslüman bir Arap ülkesidir.. Nüfusun % 90’ı Arap; % 9’u Kürt,
geriye kalan %1’lik bölümü de Ermeni, Çerkes ve Türkler teşkil eder.

Nüfusun hemen hepsi (% 85) Müslümandır. Çok az bir bölümü
Hıristiyandır. Bu Hıristiyanlar genellikle Katolik, Ortodoks, Suriye Ortodoksu,
Monofist, Protestan, Keldani ve Nasturi gibi ayrı gruplar halindedir.
Müslümanların büyük bir bölümü Sünnidir. Ayrıca Aleviler, İsmaililer ve
Dürziler de vardır. Çok az sayıda Yezidi, Rafizi ve Şii mevcuttur.

Irak’ta
Şii çoğunluk Sünni azınlık; Suriye’de ise Sünni çoğunluk, Nusayri (Arap
Aleviliği) azınlık tarafından yönetilmektedir.

İşte yukarıdaki bu son satır denklemin kilit noktasıdır. Bölgede
diller, dinler, mezhepler ve ırkların hattâ kabilelerin birkaç devletin içinde
kalacak şekilde parçalanmış olmaları; Birinci Dünya Savaşı galibi sömürgenler
tarafından “ileride kullanılmak üzere” bilinçli bir şekilde
şekillendirilmelerinin sonucudur…

Nevzuhur restoratörler, öznelerin daha o zaman nesne haline
dönüştürüldüklerinin farkında mıdır?

Şimdi işte o zaman dikilen ve bu zamana kadar sulanan, bakımı yapılan
bu ağacın meyveleri toplanmaktadır.

Öte yandan Suriye, sadece Suriye değildir.. Suriye’deki siyasi ve
sosyal istikrar(sızlık) Lübnan’ı da doğrudan etkilemektedir. Suriye ve Lübnan
birçok bakımdan iç içedir.

Suriye’yi yöneten Nusayri azınlık, İran’ın doğal partneridir.

Suriye’nin güneybatı ucundaki Golan Platosu olarak da bilinen tepelik
bölge; İsrail, Lübnan, Ürdün ve Suriye ile komşu ve büyük taktik öneme
sahiptir.. Bölgedeki en büyük ve hayati su kaynakları ile tanınır. 1967’de,
Altı Gün Savaşı sırasında İsrail’in askeri işgali altına girmiş, 1981’de İsrail
tarafından tek yanlı olarak ilhak edilmiştir.

Baba-oğul Esat’lar şu veya bu sebeple Golan’ın İsrail’in elinde
bulunmasına o tarihten bu yana ses çıkarmamaktadırlar. Neredeyse aralarında
örtülü bir mutabakat vardır.

İşte
bu son derece ilginç oluşum İran ve İsrail’in (ve Amerika’nın) belki de mutabık
oldukları tek konudur ve Suriye’deki yönetimin değiş”meme”si sonucunu
doğurmaktadır.

Bu bıçak sırtındaki dengeler yüzünden başlangıçta uzunca bir süre “Esat
kalsın, ama tutumu değişsin” yaklaşımındaki Amerika’nın şimdi geldiği bu “Esat
gitsin” noktasında Türkiye’nin stratejik konumu öne çıkıyor.

Türkiye, hayati önemdedir Amerika (İsrail) için.

Hem İran-İsrail-Suriye örtülü mutabakatı bozulmayacak, bir anlamda
statüko devam edecektir hem Esat gidecektir.

Ateşe benzini “Times” döküyor.

Times gazetesi dün, Türkiye’nin “ölüm
makinesi’ni durdurması için Esad rejimine iki hafta mühlet verdiğini;
açıklanmasa da alternatifin, Türk ordusunun Türkiye’nin çıkarlarını korumak
için bir askeri harekâtı”
olduğunu yazdı pat diye.

“Türkiye çıkarlarını, 90
yıldır ilk kez eski Osmanlı coğrafyasına, Arap dünyasına yeniden odakladı”
diye de devam etti.

“Türkiye, şimdi Şam’a ölüm
makinesini durdurması için iki hafta mühlet vermiş durumda. Sonra ne olacağı
açıklanmış değil. Ancak açık olan, ‘Türkiye’nin çıkarlarını korumak üzere’ bir
askeri harekât.  Bu, Esad konusunda
elinden pek fazla bir şey gelmeyen Batı ve belki de Suriye’nin komşuları
tarafından da alkışlanacaktır. Suriye ordusunun da alelacele sınıra doğru hamle
yaptığı dikkate alındığında kimin kazanacağı konusunda herhangi bir tereddüt
yok. Suriyeli muhalifler ve saldırı altındaki Suriye kentleri. Başkan Obama,
Esad’ın devrilmesi için çağrı yapmaya hazır. Ancak sadece Türkler bunu
sağlayabilir. Ankara, şimdi güçlü bir konumda konuşuyor”
diyor Times…

Ve Kazancı Bedih’in eski 45’likleri, “görülen lüzum üzerine” digital
ortama aktarılıyor, Ipad’lerden kullanıma sunuluyor.

“Saza niye gelmedin

Söze niye gelmedin

Gündüz belli işin var

Gece niye gelmedin”.

Türkünün nakaratı benim daha çok hoşuma gidiyor;

“Üç gün dedin beş gün dedin

Aylar oldu gelmedin

Geçen Cuma gelecektin

Haftalardır gelmedin”.

Times’ın yazısında siz de benim gibi Kazancı Bedih’ten hafif yollu bir
esinlenme sezmiyor musunuz?

Yalnız galiba tercüme yanlışı, “Saza niye gelmedin?” sorusunu “Gaza
niye gelmedin?” şekline sokmamışlar mı? 11 Ağustos 2011

 

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir