Cenevre Gerçeği

CB EROGLU - HRISTOFYAS - BAN KII MOON UCLU CENEVRE ZIRVESI
CB EROGLU - HRISTOFYAS - BAN KII MOON UCLU CENEVRE ZIRVESI
CB EROGLU – HRISTOFYAS – BAN KII MOON UCLU CENEVRE ZIRVESI

Kıbrıs Müzakereleri yavaş
yavaş somut bir mecraya girmenin başlangıcına doğru yol alıyor.

1.ci ve 2.ci üçlü
görüşmelerde inisiyatif alarak olumlu ve yapıcı önerilerde bulunan Kıbrıs Türk
tarafı, Cenevre’de görüşme sürecinin önünü açacak bir neticeyle sonuçlanması
için üzerine düşeni yapmakta kararlı.

Bu nedenle de Cumhurbaşkanı
Eroğlu ve ekibi tüm hazırlıklarını tamamlamış ve Kıbrıs sorununa çözüm getirmek
amacı ile Cenevre’ye, Garantörlük ve Garantiler konusu dışında tüm başlıkları
görüşmek için hazır gidiyor. Hedefleri Çözüm.

Kıbrıs Türk Heyeti yapıcı
ve çözüme yönelik her öneriyi değerlendirmeye ve tartışmaya açık. Zaten geçen
yıllar içinde gerek Gali Fikirler Dizisi olsun, gerek Annan Planı olsun Kıbrıs
Türk tarafı, adil ve kalıcı bir çözüme her zaman hazır olduğunu birçok kez
kanıtladı.

Çözüme ulaşabilmek için
Kıbrıs Rum tarafının da adada yerleşmiş BM parametreleri temelinde Kıbrıslı
Türklerle yeni bir ortaklık kurma konusunda samimi olduğunu göstermesi
gerekmekte.

Kıbrıs Türk tarafı
müzakere masasında yapıcı ve samimi bir tutum göstermesine rağmen, Rumların
isteksizliği nedeni ile süreçte istenilen ilerleme henüz maalesef elde edilebilmiş
değil.

Rum tarafı 1968 yılından
beridir devamlı olarak masaya, adaya tek başına hakim olabilmesini sağlayacak
görüşler koymaktadır. Rumların bu davranış ve tutumları iki taraf arasında
yakınlaşma sağlanmasını engellemektedir

Rumların herhangi bir
takvimi ve BM’nin sürece aktif katılımını reddetmeleri, çözüm sürecini sonu
belirsiz bir yola sokmakta.

Kıbrıs Türk tarafının sonu
gelmeyen müzakerelerin tutsağı olmaya devam etmesini ve sonsuza dek dünyadan
soyutlanmasını kimsenin beklememesi gerekmektedir.

Müzakereler 43 yıldır
devam etmektedir ve artık daha fazla devam etmesinin de kabul edilemez bir olgu
olduğu gerek BM’de, gerekse de AB’de yüksek sesle dile getirilmeye
başlanmıştır.

Cenevre’de yapılacak üçlü
görüşmede müzakerelerin önünü açacak kararların alınamaması durumunda, sürecin
geleceği ciddi bir belirsizlik içerisine girecektir. 2012 yılının ilk çeyreğine
kadar Kıbrıs konusunda bir çözüme ulaşılamazsa, BM’nin görevi bunu açıklamak
olmalıdır.

Okumaya devam et  ABD ile AB’nin ticaret savaşı …. Prof. Dr. Ata ATUN

Zaten BM, gerek 4 Mart
1964 tarihinde aldığı 186 No.lu kararla gerekse de 18 Kasım 1983 tarihindeki
541 sayılı ve 13 Mayıs 1984 tarihindeki 550 sayılı kararlarla da adada politik,
sosyal, kültürel, dinsel ve ekonomik karmaşa yaratmakla sabıkalıdır. Bu yanlış
kararlar nedeni ile Kıbrıs konusu bu günlere değin içinden çıkılamaz bir halde
süregelmiştir.

BM, özellikle de 541 ve
550 sayılı Güvenlik Konseyi kararları ile Kıbrıslı Türkleri dünyadan izole
edilmesine araç olmakla tarihte benzeri olmayan bir insanlık suçu işlemiştir.
Bu kararlar tavsiye nitelikli olmasına rağmen, maalesef bağlayıcı olmak şekline
dönüşerek, Kıbrıslı Türkler ile dünya arasındaki bağların kopmasına yol
açmıştır. Açıkçası BM kuruluş misyonunun aksine Kıbrıs Türk halkını dünyadan
izole etmek gibi büyük bir yanlış yapmıştır.

BM Güvenlik Konseyi’nin bu
davranış BM’nin 1948 kuruluş amacına da aykırıdır.

Müzakere sürecinin 2012
Mart ayına kadar bir sonuca ulaşamaması durumunda BM Genel Sekreterinin
Kıbrıslı Türklere dünyadan soyutlayan, 18 Kasım 1983 tarihli 541 sayılı ve 13
Mayıs 1984 tarihli 550 sayılı kararlara alternatif olarak Kıbrıs Türk halkının
dünya ile bütünleşmesini sağlayacak bir karar üretmesi ve Kıbrıs Türk halkı
üzerindeki izolasyonların kaldırılması için inisiyatif yaratması gerekmektedir.

Uygulamaya, bir evvelki BM
Genel Sekreteri Kofi Annan’ın 24 Nisan 2004 referandumundan sonra yazdığı ama
Güvenlik Konseyine sunulursa Rusya tarafından Veto edileceği söylenen Kıbrıs
Raporunun, Güvenlik Konseyine tekrar sorunsuz olarak sunularak kabul edilmesini
sağlamakla başlayabilir.

BM eski Genel Sekreteri
Kofi Annan’ın söz konusu raporu, adaya çözümün ve kalıcı barışın gelmesinin ilk
adımlarını oluşturabilir.

 

 

Prof. Dr. Ata ATUN

[email protected]

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir