ERDOĞAN İLE TUFAN

Wall street Journal - New York Times

ERDOĞAN  İLE  TUFAN
ABD küresel işbirliğini teminen  gelişmekte olan ülkelerin ekonomik, siyasi kriterlerini ve uyum kapasitelerini gerektiğinde her tür yöntemi kullanarak belirliyor ve rekabetini sürdürüyor.

Rekabet,ülkenin  iktisadi karar birimlerinin çıkarlarını maksimize etmek uğrunda piyasa ve siyaset mekanizmalarının en iyi verimle  çalıştırılması anlamına geliyor…
*

Nitekim ABD desteğiyle otoriter iktidarlarla oluşturulan Arap ülkelerinde yıllardır katmerlenen yolsuzluk ve yoksulluk üzerinde Arap halkları,

Şimdilerde yine ABD desteğiyle demokrasi,insan hakları ve özgürlükler söylemi ile fakat siyasal islama bulanmış islami örgütlerin peşinde ayaklanıyor!

Yeraltından bir bir çıkan örgütler barış ve istikrar adına radikalizmleri ayıklanmak üzere gözönündedir ve Arap ülkeleri  yeni rekabet güçleri oranında  küresel işbirliğine dahil ediliyor!
*
Başkan Obama, Ortadoğu politikasıyla  ilgili İslam dünyasına hitaben konuşmasında yolsuzluk ve yoksulluk içinde Arap İslam halklarına,ilk olarak Tunus ve Mısır’daki yeni hükümetlere milyarlarca dolar tutarında ekonomik yardım yapacağını,diğer müttefik ülkelerin desteğiyle mallarına yeni pazarlar bulacağını ve yatırım yapılmasını sağlayacağını bildiriyor.

Arap ülkelerine model gösterilen Türkiye’den,Abdullah Gül,Wall Street Journal gazetesine mülakatında bu konuya değiniyor,”Obama’nın halk ayaklanmalarına sahne olan Mısır ve Tunus’a yönelik yardım ve borç silinmesi yönünde verdiği sözlerden memnuniyet duyduğunu” belirtirken,”Ortadoğu’nun çok daha büyük ölçekli bir Marshall Planına ihtiyaç duyduğunu”söylüyor!

Bu tür bir yardım fonunun Dünya Bankası tarafından idare edilmesi ve Batı’daki geleneksel donörlerin yanında, bölgedeki ülkelerin de katkılarını alması gerektiğini ve fonun öncelikle Tunus ve Mısır’a, daha sonra da açıkça demokrasiyi tercih eden Ortadoğu’daki diğer ülkelere açık hale getirilmesi gerektiğini kaydediyor…

 

*

Mustafa Kemal’in,”her medenî devlet gibi dış borçlanmalar yapmanın gereği vardır. Şu kadar ki, ödünç alınan yabancı paraların geri ödemeye mecbur değilmişiz gibi, maksatsız israf ve kullanma ile borçlarımızın yükünü artırarak mali bağımsızlığımızı tehlikeye atmaya kesinlikle karşıyız. Biz memlekette, ilerlemeyi, üretimi ve halkın refahını temin edecek, zenginlik kaynaklarımızı geliştirecek faydalı borçlanmalara taraftarız” düsturuna rağmen,o makamda Gül’ün söylemi dikkat çekiyor!

Çünkü Marshall Fonu, ABD’nin Avrupalı ülkeleri komünizme karşı destekleme ve komünizmi  bastırma  politikası olan Truman Doktrininin  mali ve askeri yardımları ardından 1947’de Avrupa ekonomilerini kalkındırmak üzere Türkiye dahil 16 ülkeye yaptığı  malzeme ve makina  yardım programıdır.

Avrupa ülkelerinin her şeyden önce kendi aralarında bir ekonomik işbirliğini geliştirerek eksiklerini kendilerinin tamamlamalarını amaçlıyor ve  1948’de 16 Avrupa ülkesinin  Türkiye’nin hâlâ kapısında beklediği,Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatını kurmasına neden oluyordu!
*

Abdullah Gül’ü ABD’ye yeni Marshall Planını teklif etmeye sevk eden Türkiye ekonomisinin performansıdır.

Türkiye’de  enflasyonun yıl sonunda yüzde 7.5,cari açığın gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 8’ine ulaşacağı hesaplanıyor.

Enflasyon ve cari açık;12 Haziran seçimleri ardında yeni hükümetin mali politikasında sıkılaştırma ve faiz oranlarını arttırma baskısıyla karşılaşacağını gösteriyor-ki,bu önlemlerin dahi ısınmış Türk ekonomisini soğutmayacağı öngörülüyor!
*

Türk ekonomisinin Büyük Ortadoğu ve Medeniyetler İttifakı projelerindeki misyonundan kaynağı şüpheli parayla ayakta durduğu biliniyor.
Mesela, enerjiden sağladığı yüksek ekonomik gücüyle Katar;devlet ve şahıslara ait varlık fonlarıyla İslam ülkelerine ve Türkiye’ye  finansal yardım yapıyor…

Bu kaynak piyasalar üzerinde gerilimi azaltıyor,muhtemel bir krizi engelliyor-fakat, yabancı sermaye  yatırım için gelmezken, yüksek faizle kâr transfer ediyor!

 

*

Ne ki Obama’nın -Türkiye’ye de yansır, Arap ülkelerine milyarlarca dolar yardım etmesi,mallarına yeni
pazarlar bulması ve yatırım yapılmasını sağlayacağı vaadini karşılaması ya da Abdullah Gül’ün yeni bir Marshall Planı uygulanması önerisinin karşılanması  zor görünüyor.

Çünkü ABD son raddesinde borçludur ve borç probleminin üstesinden gelebileceğine olan güvenin azalmış olması nedeniyle kredi itibarı sarsılmış bulunuyor.

İhraç ettiğinden fazlasını ithal ettiği için  rekabette zorlanıyor!
*

Müttefik ekonomileri de sorunludur;Japonya’da ticaret bilançosu fazla vermesine rağmen kamu borçları milli gelirinin yüzde 200’ünü kapsıyor.

Kredi kuruluşları Japonya’dan  vergilere zam  yapmasını ve ek borçlanmayı düşürmesini istiyor.

 

*

Ya da Yunanistan,Portekiz,İrlanda ardarda değişik tasarruflarla bütçe açıklarını düşürmeye çalışmaktadır; bir taraftan işçi ve emekçilerin haklarını gasp etme, diğer taraftan ise kamu mallarını özelleştirme ve ülke ekonomisine gerçek anlamda katkı sunabilecek altyapı çalışmalarını ertelerlerken,bu önlemlerle iç pazarları daralıyor ve  rekabet gücleri düşüyor.

 

*

Ya da İspanya’nın borcunun vadesi önümüzde 36 ay içinde doluyor-ki,bu durum Avrupa Para Birliğini zora sokmaktadır.

İspanya’da halk “Ulusal Gayret ve Fedakarlık” başlıklı tasarruf programını  tıpkı Arap ülkelerindeki gibi meydanlarda protestodadır, yapılan seçimde faturayı iktidara kesiyor.

Daha büyük felâket, milli gelirinin yüzde 115’i düzeyinde devlet borcunun yüzde 60’ını 36 ay içinde ödemesi gereken İtalya’dır-ki, dehşetli korkutuyor!
*

Tüm bu gelişmelerin orta yerinde Türkiye ekonomisi hem iç dinamikleri hem de uluslararası ekonomik konjonktür nedeniyle sürdürülmez bir gerilimde seyrediyor.

12 Haziran seçimleri ardından  işçilerin ve emekçi halkın haklarını gasp etme,kamu yatırımlarını durdurma,pahalı krediler,2B arazilerinin satılması gibi özelleştirmeler benzeri tasarruflar kaçınılmaz görünüyor.
*

Ekonomide acı reçeteler  Türk halkını bekleye-dursun,yeni Anayasa hazırlanmasında da  ulus,üniter devlet ve laik ilkede uzlaşabilmek için bunca yıldır tek başına iktidarda  olan ve  herkesin uzlaşmaz karakterinde anlaştığı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan -yeniden seçilmesi halinde faşizmi;

Bu konjonktürde Türkiye’yi, hem kendine hem Ortadoğu’ya zor kılıyor!

Çünkü, ABD ve müttefikleri dışından  Çin’den,Hindistan, Rusya’dan bir başka dünya rekabeti koyultuluyor…

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir