BAYRAMOĞLU’NUN YANINDA OLMAK

Hüseyin MÜMTAZ - turkiye cumhuriyeti bayrak

BAYRAMOĞLU’NUN
YANINDA OLMAK

Hüseyin MÜMTAZ

 

Biz
içerideki seçim dağdağası içinde, Kıbrıs takviminin giderek sıkışmakta olduğunu
gözden kaçırmışa benziyoruz.

İleriden
geriye doğru şöyle bir kronolojik cetvel söz konusu..

2014
Ekim; Lizbon Anlaşması (AB Anayasası)’nın yürürlüğe girişi..

2014
Nisan: KKTC Milletvekilliği Genel Seçimleri;

2013
Şubat: Rum Kesimi Cumhurbaşkanlığı seçimi;

1
Temmuz-31 Aralık 2012: Rum Kesimi’nin AB Başkanlığı dönemi;

Haziran
2011: Türkiye’de Genel Seçimler;

Mayıs
2011: Rum Kesimi Genel Seçimleri..

50
yıllık alışkanlığımız icabı “hedef”ten geriye doğru gelelim..

“Ankara”,
“taktik hedeflerine” ulaştığı düşüncesiyle AB ile ilişkilerde bir süredir
“alçak profil” sergiliyor, hâttâ Lizbon Anlaşması’nın yürürlüğe gireceği 2014
Ekim’ine kadar AB ile ilişkileri askıya alacağını duyuruyor.

Bu noktada devreye, Rum
Kesimi’nin AB Başkanlığını geçici olarak üsleneceği Temmuz-Aralık 2010 zaman
aralığı giriyor.

Eğer “Ankara” o tarihe kadar,
AB ile ilişkilerini askıya aldığını açık olarak ifade ederse Rum’un elindeki
bütün “kozlar” sıfırla çarpılmış olacak.

Bu arada, takvimde görüldüğü
gibi Mayıs-Haziran 2011’de Rum tarafı ve Türkiye’de genel seçimler var. Yâni
büyük bir ihtimalle DİSİ’nin kazanıp AKEL’in, dolayısı ile Hristofiyas’ın zor
duruma düşeceği Mayıs sonu ile Türkiye’de yeni hükümetin kurulacağı Temmuz
başına kadar herhangi bir gelişme beklenilmemeli.

Demek ki Kıbrıs konusunun
AB-BM-ABD parantezi içindeki bir çözümü ancak Temmuz 2011 ile Temmuz 2012
arasındaki bir yıllık sürede kotarılacak..

Onun için bir süredir BM
çevreleri, ikili görüşmelerin yılsonuna kadar sıklaştırılması; sonuç alınamazsa
da yeni yılla beraber uluslararası konferansın gündeme geleceğini hissettirir
bir tavır sergilemeye başladılar.

www.ntvmsnbc.com’dan
Selim Sayarı’nın Türk-Rum ve Birleşmiş Milletler kaynaklarından edindiği
bilgilere göre, Genel Sekreter, Haziran’daki üçlü toplantıda liderlerden 12
hafta boyunca al-ver sürecine başlamalarını isteyecek. Al-ver sürecinde
taraflar, toprak başta olmak üzere sorunu oluşturan tüm konularda çetin
pazarlıklar yapacak. Pazarlıkların odağında toprak yer alacak sonuçta ortaya
yeni bir harita çıkacak.

Sonbahara
kadar sürecek al-ver sürecinin ardından Genel Sekreter liderleri yeniden 3’lü
toplantıya çağıracak ve burada tüm tarafların biraraya gelmesini öngören 5’li
konferans önerisini açıklayacak bunun kabul edilmemesi halinde bazı seçenekler
sunacak.

Genel
Sekreter gözlemcilerin de yer alacağı beşli konferans toplayarak, Annan Planı
döneminde İsviçre’nin Burgenstock kasabasında olduğu gibi tüm tarafların yer
alacağı bir toplantı istiyor. Burada soruna son noktanın konulmasını ve çözümün
referandumla iki halkın onayına sunulmasını hedefliyor. Bunun gerçekleşmemesi
halinde 1968’den bu yana devam eden Birleşmiş Milletler misyonunu sona erdirme
kararında”.

Peki asıl KKTC bu takvimin
neresinde?

Eğer Kıbrıs Türkü
kararlılıkla, “Benim DEVLET’im var” der ve DEVLET’ine sahip çıkarak
“tanınma”nın gerektirdiği çalışmalara başlarsa ortada takvim falan kalmaz, en
yakın çevreden başlayarak bütün dünyayı da “tak sepeti koluna, herkes kendi
yoluna” moduna sokar.

Böyle düşünmemizi gerektirecek
“Rum kaynaklı” nedenler az değildir..

  1. AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu; “Girne Kazası, kurtuluş ve
    yeniden birleşme mücadelesinin sembolüdür. Sınırlarımız Girne’dedir. Kurtuluş
    federal çözümden geçer. İki bölgeli, iki toplumlu federasyon 1977’de Makarios
    tarafından; acılı uzlaşı olarak kabul edildi. Bu, sonraki bütün başkanlar
    tarafından kabul edildi, bunu müteveffa başkan Tasos Papadopulos da 8 Temmuz
    Anlaşması’nda teyit etti” dedi..

  2. ‘Kıbrıs Helenizm’inin varlığının Rum Ortodoks Kilisesi’nin umurunda olduğunu,
    bu nedenle görüşlerini her zaman söyleyeceğini’ ifade eden II. Hrisostomos, ‘Rum
    halkının, Annan planına benzer bir çözümü daha büyük bir çoğunlukla
    reddedeceğini’ söyledi. Rum Yönetimi eski başkanı Glafkos Klerides’i, AB’ye,
    Güney Kıbrıs’ın üyeliğine karşılık, Kıbrıs sorununu Annan planı temelinde çözme
    sözü vermekle suçlayan Hrisostomos, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti Avrupa Birliği’ne üye
    olabilmek için AB’yi kandırdı’ dedi”.
  3. Rum
    Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas, Türk ve Kıbrıs Türk liderliklerini;
    Ada’da ikinci bir devletin tanınmasını ileri götürmek maksadıyla B planı
    uygulamakla suçladı ve “ikinci devlet planlarını başaramayacaklar” dedi.
  4. Politis’e
    göre “Ankara BM Genel Sekreteri’nden Yoğunlaştırma, Aralıkta Bitiş ve Beşli
    Konferans” isterken Rum tarafı “Üç Eksenli Öneriler Paketi” ile yanıt verdi. O
    halde şimdi Rum tarafının Üç Eksen’ini görelim; “Kapalı Maraş’ın açılması ve
    Mağusa Limanı’nın müştereken işletilmesi, şartlı genişletilmiş uluslararası
    konferans ve mülkiyet başlığı ile toprak ve TC kökenliler başlıklarının
    birleştirilmesi”
  5. Ve
    Kaminara…. Avrupa
    Komisyonu’nun “Kıbrıs Temsilcisi” Andrulla Kaminara geçen hafta
    “Kıbrıs Türkleri AB’ye güveniyor.
    Kıbrıs Türkleri çözümden sonra Türkiye’nin değil AB’nin garantör
    olmasını istiyor” dedi. VOLKAN’a göre “Diplomatik dokunulmazlık zırhının
    arkasına saklanan Kaminara -yasa dışı devlet- olarak tanımladığı KKTC’ye
    serbestçe giriş -çıkış yaparken,  beşinci
    kol faaliyetlerini yürütüyor. Yasak olmasına rağmen KKTC’de çeşitli
    etkinlikler, konferanslar ve atölye çalışmaları düzenleyen Kaminara,  ‘yardım ve proje’ adı altında da bazı sivil
    toplum örgütlerine ve kişilere para veriyor. Bazı gazeteciler ile gizli
    toplantılar yaparken, bunları AB başkentlerinde düzenlenen eğitim çalışmalarına
    gönderiyor. Bunları ‘barış gazetecileri’ olarak yetiştiriyor. Bazı TV kanalları
    ile medya kuruluşlarına da büyük miktarda para aktarıyor. Bütün bunları da  ‘Kıbrıslılık’ bilincini geliştirip, ‘birleşik

    Kıbrıs’ yaratabilme hedefiyle yapıyor. Ve Kaminara’nın KKTC’de düzenlenen
    etkinliklerde KKTC bayrağını görmeye bile tahammülü yok. KKTC bayraklarını
    gördü mü, büyük bir öfkeye kapılarak ‘bu bayrakları kaldırmazsanız toplantıyı
    terk ederim’ diyor. Yâni Kaminara KKTC’nin içerisine sokulmuş bir ‘Truva Atı’ “…

İşte
durum tam da bu ahvalde iken geliyoruz Mehmet Bayramoğlu’na.

Şener Elçil’i tanırsınız; binlerce
liralık aylık maaşını Türkiye’nin gönderdiği paralardan alıp sabah akşam
Türkiye’ye ve Türk askerine söven Rum muhibbi bir sendika ağası..

Bu duruma daha fazla tahammül gösteremeyen UBP
Londra Dayanışma Derneği (UBP -LDD) adına Münir Hasan Tatar ve Mehmet Salih
Bayramoğlu tüm üyelerin 8 Nisan 2011 günü oy birliği ile aldığı karar uyarınca;
Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası ve Sendikanın Genel Sekreteri Şener Elcil
aleyhine KKTC Mahkemelerinde ‘İFTİRA ve KARALAMA’ davası açmaya karar verirler.

Bu karar uyarınca da Avukat
Jülide Besime Coşkun 20 Nisan 2011 günü bir ‘İhbarname’ göndererek en geç 14
gün içerisinde ‘Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı’na’ 50,000 TL bağışı en
geç 6 ay içerisinde yatıracağına dair KTÖS’den bir Teminat Mektubu talep eder.

Bayramoğlu yaptığı yazılı
açıklamada, tebliğ edilen  ‘İhbarnameye’
herhangi bir cevap almadıklarını söyler. Ve  “İhbarnamenin’ süresi 4 Mayıs 2011 Çarşamba
günü biter. Bizler en geç Cuma 6 Mayıs 2011 günü Lefkoşa Kaza Mahkemesine
davayı dosyalayacağız” der..

Bayramoğlu’nun açıklamasından
sonra, 2 Mayıs 2011 Pazartesi günü KTÖS “aktivistlerinden” kendini Mehmet Şefik
olarak tanıtan bir şahıs onu arayarak ‘bu davadan vazgeçmesini, aksi halde başına
geleceklerden kendisinin sorumlu olacağı’ tehdidini savurur..

Yâni; Rum tarafı “Kapalı Maraş’ın açılması ve Mağusa
Limanı’nın müştereken işletilmesi, şartlı genişletilmiş uluslararası konferans
ve mülkiyet başlığı ile toprak ve TC kökenliler başlıklarının birleştirilmesi”

koşullarının hepsini aynı torba içinde masaya koyar ve sınırlarının Girne’de
biteceğini ifade ederken KKTC’ye sahip çıkanlara kuzeydeki Rum yanlısı
sendikalar tehdit telefonları açarlar.

Bu bir kilit ve pilot dava ve
tavırdır. KKTC’ye sahip çıkma davasıdır.

Bu koşullarda Mehmet
Bayramoğlu’nun yanında olup ona destek vermek büyük sembolik değer
taşımaktadır.

Arkası çorap söküğü gibi
gelecektir.

Eğer olacaksa bir konferansta
“Devlet” olarak masaya oturmak başkadır, yama bir toplum, bir sığıntı olarak
oturmak başkadır..

Ne diyor Kiprianu; “Girne
Kazası, kurtuluş ve yeniden birleşme mücadelesinin sembolüdür. Sınırlarımız
Girne’dedir”.

Hadi be gumbaro; “SIKIYSA GEL
DE AL”…  10 Mayıs 2011

 

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ
57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]

 

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir