KIBRIS’TA ÇANAK ÇÖMLEK PATLADI

Hüseyin MÜMTAZ - fft99 mf2219178

KIBRIS’TA ÇANAK
ÇÖMLEK PATLADI

Hüseyin MÜMTAZ

Kıbrıs’ın hem
güneyinde hem kuzeyinde, ama en fazla kuzeyinde cümle çanak ve çömlekler
patlamıştır efendiler..

Artık hiçbir şey
eskisi gibi olmayacaktır.

Biz 2003’ten
itibaren ne diyorduk; “CTP-Talât
kullanılarak girilen Annan süreci, AB-D’den fonlanmış, embedilmiş-iliştirilmiş
sendika, STÖ ve basının eseridir”..

Defalarca
yazdık ayni kavramı.. Görüyorduk, duyuyorduk, biliyorduk çünkü olayları birebir
“mahallinde” yaşıyorduk.

Bir şey daha
diyorduk.. “Bunların gürültülerinin bu
kadar çok çıktığına bakıp aldanmayın, boş teneke de fazla dingilder, çok ses
çıkarır. Kıbrıs Türkü’nü temsil etmezler üç-beş kişilik bir yaygaracı edepsiz
grubudur”..

Hristofiyas’ı
referans göstermekten nefret ediyorum ama ne yazık görmezden gelemeyeceğim bir
ifşaatta bulunuyor ve beni doğruluyor.

www.zaman.com.tr ,
16.04.2011 günü saat 13:27 itibariyle CİHAN Haber Ajansı’na atfen şu haberi
yayına soktu..

“Hristofyas, dün akşam Kıbrıs sorunuyla
ilgili düzenlediği basın toplantısında, KKTC’de düzenlenen ‘toplumsal varoluş’
eylemlerine de değindi. Rum ajansının haberine göre, Kıbrıs Türk toplumunun,
Ankara’nın davranışını kınamak amacıyla gösteriler düzenlediğini ifade eden Hristofyas,
Kıbrıs Rum tarafının rolünün ‘Kıbrıslı Türklere işbirliği ve dost eli uzatmak’
olduğunu kaydetti. Eylemleri, ‘Kıbrıslı Türklerin varoluşlarından ve
kimliklerini kaybetmekten gerçekten endişeli olduğunu gösteriyor’ şeklinde
yorumlayan Rum lider, ‘Bundan Kıbrıslı Rumlar da endişe duymalı’ dedi.
Hristofyas, ‘Kıbrıs’taki resmi Rum liderliğin, güvenebilecekleri bir çözüm
konusunda siyasi iradeye sahip olduğunu bilmeleri ve bizimle işbirliğine hazır
olmaları çok önemli’ ifadelerini kullandı”.

Ne diyor Hristofiyas;
“Ankara’nın davranışını kınamak amacıyla
gösteri düzenleyen, varoluşlarını ve kimliklerini kaybetmekten korkan  -Kıbrıslı Türklere- işbirliği içinde dost eli
uzatıyoruz”..

Bu lâf ihanetin ve
işbirliğinin birinci ağızdan belgesidir. Artık kimse kıvırmasın..

Şimdi yapılacak en
önemli iş, bu gösterileri düzenleyenlerin Kıbrıs Türkü’nü değil, çok küçük bir
küsuratı teşkil ettiğini Türkiye’de anlatarak, mitingler yüzünden Türk
kamuoyunda oluşmaya başlayan “Kıbrıs Türkü bizi sevmiyor” algısının düzeltilmesidir.

Madem
2011, “Türkiye’de Kuzey Kıbrıs Tanıtım Yılı” olarak seçilmiştir (Neden “Kuzey
Kıbrıs TÜRK” değil?) ; “tanıtım” öncelikle turizm filan değil bu “imaj
düzeltmesi” şekline yoğunlaştırılmalıdır.

Fonlanmış
iliştirilmişler de bundan böyle konu her açıldığında Hristofiyas’ın bu sözünü
suratlarına çarpacağımızı bilmelidirler.

Çanağın
çömleğin patladığının ikinci bir kanıtı Macaristan’dan gelen sürpriz haberdir.

Bilindiği
gibi Macaristan Ocak-Haziran 2011 AB Dönem Başkanı’dır.

AB
benim için önemli olmamakla birlikte Macaristan önemlidir.

Çünkü
dört kavimden meydana gelen Macarların üç kavmi Türk’tür. Türk olanlar: Onogurlar,
Hunlar ve Kavar Hazarları. Türk olmayanlar ise Ugorlar’dır.

Ocak
ayının sonunda Macaristan Cumhurbaşkanı Pal Schmitt İspanyol ABC gazetesine bir
demeç vermişti. Schmitt, 1541-1686 yılları arasında Türkler tarafından idare
edilen Macaristan’ın, çok şanslı olduğunu vurgulayarak, “Türkler tarafından 150 yıl boyunca idare edilmemizi şans olarak
tanımlıyorum. Ülkemiz Türkler değil de başka bir millet tarafından alınsaydı,
dilimizi ve dinimizi değiştirmemizi isteyeceklerdi, biz de asimile olacaktık.
150 yıl boyunca Macaristan Türkler için stratejik bir yer oldu”

demişti..

Uzun yıllardır “Avrupa”dan böyle bir övgü
duymadığımız için “ihtiyatî” kayıtla bu lâfı bir kenara not etmiştim.

Fakat
geçen hafta Macaristan öyle bir başka çıkış yaptı ki, ezberler bozuldu ve
taşlar yerine oturdu..

Macaristan
Parlamentosu’na geçen hafta Ermenistan’ın Yukarı Karabağ işgalini kınayan bir
tasarı sunuldu. Macaristan’da ana muhalefetteki “Daha İyi Macaristan Hareketi”
(Jobbik) tarafından sunulan tasarı, Ermenistan’ın işgal altında tuttuğu Azeri
topraklarından çekilmesini ve savaş sebebiyle topraklarından olan 1 milyon
Azerinin yurtlarına dönmesini öngörüyor.

Öte
yandan ve eş zamanlı olarak Macar Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı
Hegedus da, Türkiye’nin AB sürecini tıkayan Kıbrıs sorunu konusunda da bir
girişimde bulunmayı düşündüklerini açıkladı. Hegedus, Meclise KKTC’ye yönelik
izolasyonların kaldırılması yönünde de bir karar tasarısı da sunmayı
planladıklarını duyurdu. Tasarının önümüzdeki ay verilmesi düşünülüyor.
KKTC’nin uluslararası ticari bağlantılar kurabilmesi için ticari ambargoların
kalkmasını istediklerini belirten Macar milletvekili, KKTC’li iş adamlarının
başka ülkelerle rahatça ticaret yapmasına olanak sağlayacak olan Avrupa
Birliği’nin KKTC için planladığı Doğrudan Ticaret Tüzüğünün hayata geçirilmesi
için AB nezdinde de inisiyatif alacaklarını kaydetti.

Macaristan’da
Ermeni ve Kıbrıs konularında Ankara’ya destek veren bu girişimlerin, radikal
sağcı parti tarafından yapılması dikkat çekiyor.

Rumlardan
sonra Ermenileri de “kirli ittifaklarına” dahil etmek istediği anlaşılan CTP’den
Genel Sekreter Erk’in Ermenistan’a kadar giderek Kıbrıs-Karabağ benzerliği yaratmaya
çalıştığı bir zaman aralığında Macaristan’ın böyle bir tavır sergilemesi
kelimenin tam anlamıyla “ezber bozmuştur”.

Kıbrıs’ın
baharı güzeldir, en güzeldir..

“Lâpta’da balkona oturulur. Lâpta’da
balkon, bir ömür demektir. Baharda hemen iki yandaki incirlerin bir günde yahut
belki de birkaç saatte, yapraklandığını; etraftaki, en çok da Dr. Hasan Bey’in
bahçesindeki altıntopların bir gecede sapsarı açtığını fark eder, şaşırırsınız.

Bu sene, önce Çamlıbel’den Geçitköy’e
inerken yolun iki tarafındaki tepelerde gördük o sarı, top top diken, çalı
çiçeklerini. Hemen ardından, köyde – kentte yolların iki yanında
ebegümeçlerinin fışkırdığını fark ettik, bir Pazar sabahı da balkonda
mahmurluğumuzu, Akdeniz’i içimize çekerek gidermeye çalışırken baktık ki
penceremizin önüne kadar uzanan incir dalı yaprağa duruvermiş…

Geçen sene baharı, şubat sonu Girne
limanına lokantaların iskemle ve masalarını çıkarmaları ile fark etmiştik. Hiç
yağışsız bir koca kıştan sonra yine şubat sonuna doğru, ebegümeçleri, her hafta
sonu dağ-taş ağaçların altından yükselen mangal dumanları ve küçücük incir
yaprakları ile geldi Kıbrıs’a bu sene bahar.

Bahar dediysem şubat, hadi hadi mart sonu
çıkılır balkona, balkonda yer-içer, misafirlerinizi balkonda kabul edersiniz”.

Yukarıdaki
satırları yazalı tam 25 yıl olmuş. (“KIBRIS
NİHAVEND SAZ SEMAİSİ”
.Hüseyin MÜMTAZ. Şubat 1986)

Kıbrıs’ı,
hele baharını en fazla severim.

Onun
için Azgın’ın “Karpaz’dan Limnidi’ye Altıntoplar” başlıklı yazısını ilgi ve
merakla okumaya başladım..

“Karpaz’daki çevre, insan ve kültür
‘uyumsuzluğu’ çekilecek halde değildi. En iyisi kırlar, ağaçlar, koyu mavi
deniz ve Altıntoplar ile baş başa kalmaktı.
Arabayı bir uçurum üzerinde durdurup, aşağıdaki mavi mavi dalgaları
izleyerek piknik yaptık. Kır çiçekleri topladık. Dönüş yolunda Nikos’un balık
lokantasını gördük. Bilseydik orda Karpaz balığı yiyecektik. Hiç olmazsa
kahvemizi içtik. Nikos’un iki yardımcısına sordum: ‘Türk müsünüz?’ ‘Hayır
Kürdüz’ dediler. Bu nedenle çok iyi anlaştıklarını ima eder gibiydiler”
(Fatma
Azgın. 15.4.2011 YENİ DÜZEN) satırlarına gelince durdum..

Fatma
Azgın Karpaz’daki çevre-insan ve kültür uyumsuzluğuna “dayanamıyor”, (çünkü
arada Karadenizliler yaşar) ama “Nikos”daki iki “Kürdün” Nikos’la “çok iyi
anlaşma” imalarını “anlıyor”.

Sordu
mu acaba o iki “Kürt” Kuzey Irak’tan mı gelmişlerdi?  Yoksa adaya TC kimliği ile mi girmişlerdi?

Yerleşiklerin
Kürt olanına farklı duygular mı besliyorsunuz? İstemediğiniz yerleşikler
hangileri?

Aynı
gün şu haberi de Türkiye basınında okudum:

“BDP’liler Türk bayrağı olan her yere
saldırdı. 17 Nisan 2011 Pazar 16:20

AYDIN -İHA- Aydın’ın Söke İlçesine bağlı
Ağaçlı köyünde, BDP’lilerle köylüler arasında çıkan kavgada 6’sı kadın 15 kişi
yaralandı. Yaralılara köye gelen seyyar sağlık araçları tarafından müdahale
edilirken, kavganın köyden geçen BDP konvoyundaki kişilerin bir marketteki Türk
Bayrağı’nı indirtmeye kalkışması üzerine çıktığı belirtildi. BDP’lilerin köye
kavga etmek niyetiyle geldiklerini ve konvoyda bulunan herkesin elinde demir
çubuk bulunduğunu belirten köylüler, -Davutlar istikametinden gelen konvoy
köyde bir hanım tarafından işletilen marketin önünde durdu. Konvoydan inenler
markete gelip ‘markette bayrak mı olur bunu indireceksiniz’ diye tehdit etti.
Biz de BDP’lilerin bu isteğini kabul etmeyince tartışma çıktı. Bunun üzerine
herkes demir çubuklarla araçlardan inip çevreye saldırmaya başladı. Türk
Bayrağı bulunan market ile birlikte sekiz işyerinin cam ve çerçevelerini kırıp
zarar verdiler- diye konuştu”.

Şimdi,
18 Nisan 2011 saat 13.17 itibariyle durum şöyledir efendiler…

Rumlar
“kıprıslıtürklerle” işbirliği yapıyor.

“kıprıslıtürkler”
Ermenilerle İşbirliği yapıyor.

Kürtler
Rumlarla çok iyi anlaşıyor.

Kürtler
Aydın’da “Türk bayrağı olan her yere saldırıyor”.

“kıprıslıtürkler”
Rumla anlaşan Kürdü “anlıyor”.

“kıprıslıtürkler”
Türkiyeli Türk’ü istemiyor.

“kıprıslıtürkler”
KIBRIS TÜRKLERİ’ni de istemiyor.

Ermeniler,
Rumlar, Kürtler birbirlerini çok iyi anlıyor, işbirliği yapıyor ama Türk’ü
istemiyor..

Avrupa’nın
ortasında uzak, eski, unutulmuş akraba bile olsa Türk’ün, Türk’ten başka dostu
olmuyor. Kimin elinin kimin cebinde olduğu anlaşılmıyor.

“Sıfır sorun” yürümüyor, olmuyor, boş bir
hayal olarak öylece orta yerde duruyor.

Bastırılmış,
şuur altına itilmiş duygular orada, burada, bir yerde, bir şekilde kendini
belli ediyor.

Kıbrıs’ta
çanak çömlek patlamış, ezberler bozulmuştur..

Vazo
çatlamıştır.

Saflar
sıklaşmış, taraflar keskin çizgilerle belli olmuştur.

Bundan
sonra hiçbir şey Hristofiyas’ın, Pal Schmitt’in açıklamalarından (ve de Fatma
Azgın’ın yazdıklarından) önceki gibi olmayacaktır..18 Nisan 2011

57’NCİ ALAY
HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir