TÜRKİYE MISIR’LAŞIRSA

<p>        TÜRKİYE MISIR'LAŞIRSA 
        1948'de Britanya'nın Ortadoğu dizaynı; İsrail devleti,petrol egemenliği ve güvenliklerinin sağlanması düşüncesinden gelişti.
        Süreç Arap ülkelerinde yöneticileri belirlemek,halkların tepkisini birbirlerine düşmanlıkla kırmak ve kimine bizzat müdahil olmak,özgür akla dayanmayan lâikliği benimsetmek, Şii hareketine Sünni hareketle karşı koymak ardından, 
        Bu kez onlarca yıldır iradeleri engellenmiş o nedenle toplumsal istikrarlarını sağlayamamış Arap halklarının;
        Birbirini tetikleyen barışçıl kitlesel gösterileri ve ekonomik-siyasal temsil hakları talepleriyle  bölgede yeni bir siyasal sisteme doğru yürüyor.
              
        *
        İsrail'i kuşatan ve petrolün sahibi Ortadoğu ülkelerinde rejim karşıtı ya da tehdit unsuru olarak tanımlanan farklı etnik,mezhepsel veya ideolojik grupların siyasal sistem dışına itilmiş olmasının toplumsal  istikrarı sağlamadığı,
        Üstelik Arap ülkeleri otoriter yönetimlerinin varlıklarını  sürdürmek için ülke dinamiklerini tükettikleri ve  Batıya dayanmak zorunda kaldıkları farkedilmiştir.
        O nedenle Arap ülkelerinde halkların ağır yoksulluk,yolsuzluk ve asayiş sorunlarıyla hemhal olmak üzere rejim karşıtı ya da tehdit unsuru olarak tanımlanan örgütlere yasal  siyaset yolu açılıyor.
        Küresel Neoliberal İmparatorluk Arap ülkelerinde yasal siyaset ve toplumsal  sorumlulukların genişletilmesiyle-  rekabetin istikrarı oluşturacağını öngörüyor.
        Rekabetin ortak dili; muamelat kısmının olmadığı islam ya da  protestan (ılımlı) islam olarak belirleniyor!
           
        *
        Bu noktada Türkiye iki durumda bulunuyor.
        İlkinde, iktidarın ve medyasının ağır propagandasıyla Tunus'tan,Mısır'dan giderek diğerlerine sirayet eden, yıllardır özgür iradeleri ipotekli Arap halkları gösterilerinin ve o ülkelerde siyasal  genişlemenin  arka planı görmezden geliniyor.
        Türk'ün Mustafa Kemal ile birlikte emperyalizme karşı kazandığı bağımsızlık ruhunun model olarak alınması,
        Ya da  İslam dininin yeni bir Emevileştirme tehditi gibi  yeniden şirazesinin bozulması ya da ılımlılaştırılmasına isyan edilmesi gerekirken;
        Aksine Büyük Ortadoğu ve Medeniyetler İttifakı projelerinde göreviyle Türkiye'nin Arap ülkelerine model edilmesinden hoşnut olunuyor!
        Güya İslam kimliğine kavuşmakta ve halkların özgürleşmesi ve demokratikleşmeye öncü olmaktadır!
        Bu suretle bilinçli olarak Türkiye'ye "müşrik ve işbirlikçi" bir toplum ülküsü yerleştiriliyor.             
        *
        İkinci durum;Türk Halkının kazanımları doğrultusunda " Mısır'lılaşması" korkusundan doğmaktadır.
        Küresel Neoliberal İmparatorlukla birlikte müşrik ve işbirlikçi yönetim  bu korkuyu  ancak yeşil faşizm ile  engelleyeceğini öngörüyor.
        Ne ki Türk Halkının  müstesna Lâik demokrasi deneyimi ve  son zamanlarda AB yolunda kazanımlarının da faşizme asla geçit vermeyeceğini görmek gerekiyor.
        *
        Çünkü Türk Halkı  özellikle demokrasi, seçim hukuku, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması,
        Azınlık hakları, azınlıkların korunması ve saygı görmesinin anayasal güvenceleri gibi  birçok konuda yetişmiştir.
        Temel hak ve özgürlüklerden yararlanmada kanun önünde eşitlik,düşünce özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü, kültürel çoğulculuk ve kültürel hakların güvence altına alınmasında yüksek talebi bulunuyor.
 
        *
        Üstelik demokratik işleyişin vazgeçilmez unsuru siyasi partilerin örgütlenmelerinden iç işleyişlerine kadar siyasal kadrolara güvensizlik içindedir.
        O nedenle siyasi partilerin demokratik esaslara uygunluğunun sağlanması,
        Seçilenlerin seçenlere  sorumlu olması,parlamentoda siyasal ve hukuki sorumluluğu,yolsuzlukların mutlaka cezalandırılması,şeffaf bir sistemin işleyişinin gerçekleştirilmesi istiyor.
        Seçim sisteminin  öncelikle temsilde adalet sağlayabilmesinin toplumsal uzlaşıyı sağlamak yönünde önemini biliyor.
        *
        O nedenle müşrik ve işbirlikçi yönetimin  böylesine gelişmiş Türk kadınları ve erkeklerinden yükselen Türkiye'yi Arap ülkelerine model etmek uğruna "yeşil faşizme" yeltenmemesi gerekiyor.
        Türk Halkı demokratik kazanımlarından asla geri dönmez,
        Sömürü sadaka-zekat benzeri usullerle giderilemez,
        Hele hele ulus-devlet hilafına ayrılıkçılığa asla prim vermez.
        Bıçak kemiğe dayanır!                
        Bıçak kemiğe dayanır!
        Bıçak kemiğe dayanır!</p> - TurkiyeHalki

        TÜRKİYE MISIR’LAŞIRSA 
        1948’de Britanya’nın Ortadoğu dizaynı; İsrail devleti,petrol egemenliği ve güvenliklerinin sağlanması düşüncesinden gelişti.
        Süreç Arap ülkelerinde yöneticileri belirlemek,halkların tepkisini birbirlerine düşmanlıkla kırmak ve kimine bizzat müdahil olmak,özgür akla dayanmayan lâikliği benimsetmek, Şii hareketine Sünni hareketle karşı koymak ardından, 
        Bu kez onlarca yıldır iradeleri engellenmiş o nedenle toplumsal istikrarlarını sağlayamamış Arap halklarının;
        Birbirini tetikleyen barışçıl kitlesel gösterileri ve ekonomik-siyasal temsil hakları talepleriyle  bölgede yeni bir siyasal sisteme doğru yürüyor.
              
        *
        İsrail’i kuşatan ve petrolün sahibi Ortadoğu ülkelerinde rejim karşıtı ya da tehdit unsuru olarak tanımlanan farklı etnik,mezhepsel veya ideolojik grupların siyasal sistem dışına itilmiş olmasının toplumsal  istikrarı sağlamadığı,
        Üstelik Arap ülkeleri otoriter yönetimlerinin varlıklarını  sürdürmek için ülke dinamiklerini tükettikleri ve  Batıya dayanmak zorunda kaldıkları farkedilmiştir.
        O nedenle Arap ülkelerinde halkların ağır yoksulluk,yolsuzluk ve asayiş sorunlarıyla hemhal olmak üzere rejim karşıtı ya da tehdit unsuru olarak tanımlanan örgütlere yasal  siyaset yolu açılıyor.
        Küresel Neoliberal İmparatorluk Arap ülkelerinde yasal siyaset ve toplumsal  sorumlulukların genişletilmesiyle-  rekabetin istikrarı oluşturacağını öngörüyor.
        Rekabetin ortak dili; muamelat kısmının olmadığı islam ya da  protestan (ılımlı) islam olarak belirleniyor!
           
        *
        Bu noktada Türkiye iki durumda bulunuyor.
        İlkinde, iktidarın ve medyasının ağır propagandasıyla Tunus’tan,Mısır’dan giderek diğerlerine sirayet eden, yıllardır özgür iradeleri ipotekli Arap halkları gösterilerinin ve o ülkelerde siyasal  genişlemenin  arka planı görmezden geliniyor.
        Türk’ün Mustafa Kemal ile birlikte emperyalizme karşı kazandığı bağımsızlık ruhunun model olarak alınması,
        Ya da  İslam dininin yeni bir Emevileştirme tehditi gibi  yeniden şirazesinin bozulması ya da ılımlılaştırılmasına isyan edilmesi gerekirken;
        Aksine Büyük Ortadoğu ve Medeniyetler İttifakı projelerinde göreviyle Türkiye’nin Arap ülkelerine model edilmesinden hoşnut olunuyor!
        Güya İslam kimliğine kavuşmakta ve halkların özgürleşmesi ve demokratikleşmeye öncü olmaktadır!
        Bu suretle bilinçli olarak Türkiye’ye “müşrik ve işbirlikçi” bir toplum ülküsü yerleştiriliyor.             
        *
        İkinci durum;Türk Halkının kazanımları doğrultusunda ” Mısır’lılaşması” korkusundan doğmaktadır.
        Küresel Neoliberal İmparatorlukla birlikte müşrik ve işbirlikçi yönetim  bu korkuyu  ancak yeşil faşizm ile  engelleyeceğini öngörüyor.
        Ne ki Türk Halkının  müstesna Lâik demokrasi deneyimi ve  son zamanlarda AB yolunda kazanımlarının da faşizme asla geçit vermeyeceğini görmek gerekiyor.
        *
        Çünkü Türk Halkı  özellikle demokrasi, seçim hukuku, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması,
        Azınlık hakları, azınlıkların korunması ve saygı görmesinin anayasal güvenceleri gibi  birçok konuda yetişmiştir.
        Temel hak ve özgürlüklerden yararlanmada kanun önünde eşitlik,düşünce özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü, kültürel çoğulculuk ve kültürel hakların güvence altına alınmasında yüksek talebi bulunuyor.
 
        *
        Üstelik demokratik işleyişin vazgeçilmez unsuru siyasi partilerin örgütlenmelerinden iç işleyişlerine kadar siyasal kadrolara güvensizlik içindedir.
        O nedenle siyasi partilerin demokratik esaslara uygunluğunun sağlanması,
        Seçilenlerin seçenlere  sorumlu olması,parlamentoda siyasal ve hukuki sorumluluğu,yolsuzlukların mutlaka cezalandırılması,şeffaf bir sistemin işleyişinin gerçekleştirilmesi istiyor.
        Seçim sisteminin  öncelikle temsilde adalet sağlayabilmesinin toplumsal uzlaşıyı sağlamak yönünde önemini biliyor.
        *
        O nedenle müşrik ve işbirlikçi yönetimin  böylesine gelişmiş Türk kadınları ve erkeklerinden yükselen Türkiye’yi Arap ülkelerine model etmek uğruna “yeşil faşizme” yeltenmemesi gerekiyor.
        Türk Halkı demokratik kazanımlarından asla geri dönmez,
        Sömürü sadaka-zekat benzeri usullerle giderilemez,
        Hele hele ulus-devlet hilafına ayrılıkçılığa asla prim vermez.
        Bıçak kemiğe dayanır!                
        Bıçak kemiğe dayanır!
        Bıçak kemiğe dayanır!


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir