Geçmişte Çizilen Yol Bozuluyor Mu?

Mustafa Kemal Atatürk

Cüneyt Şaşmaz
DEMİRAL GÖZÜyle: Geçmişte Çizilen Yol Bozuluyor Mu?
DEVLETİMİZİN ANA ÇİZGİSİ; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
geçmişte çizilen yolu bozuluyor mu?

Gelecekte, yol ne şekle sokulmak isteniyor?

Yoksa yeni bir yol mu var edilmek isteniyor?

DEMİRAL GÖZÜyle baktığımızda yol nasıl?

Devletimizin gerçek sahibi, Vatandaşlarımızdır.

Belirlendiği gibi, Büyük Atatürk’ün 6 MART 1922 TARİHİNDE TBMM’de söylediği;
“Artık Vaziyeti Düzeltmek İçin Mutlaka Avrupa’dan Nasihat Almak, Bütün İşleri Avrupa’nın Emellerine Göre Yapmak, Bütün Dersleri Avrupa’dan Almak Gibi Bir Takım Zihniyetler Belirdi.
Halbuki, Hangi İstiklal Vardır Ki; Yabancıların Nasihatleriyle, Yabancıların Planlarıyla Yükselebilsin?
Tarih Böyle Bir Hadiseyi Kaydetmemiştir.”

Sözün içinde saklı olan yorumun, günümüzde daha çok üstünde durmalıyız.

ATATÜRK’ün ilave ettiği bir başka anlayış da; “Bir Milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin aynı ve bir istkamette oluşmasıyla mümkün olacağını” vurgulamasıdır.

ATATÜRK’ün; “Türk Birliği’nin bir gün gerçek olacağına, yeni fasılları böyle açacağına” İnandığını içtenlikle işareti bile Milliyetçiliğimizi, Laik devlet düzenimizi unsur olarak ele alması ayrıca örnek bir çizgidir.

Ulusun böyle bir ortamda ileriye çıkacağını, bizlere işaret etmektedir.

Milletlerde Dil unsuru, o Milletin öndeki vasfıdır.
O vasıfta da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, “Türk Kültürü”nün anayurdu olarak, Anadolu ve Trakya ön planda yer alır.

İyi bilmeliyiz ki; “ÇANAKKALE Boğazı’nda itilaf devletleri ve yandaşlarıyla yapılan savaşta”, ATATÜRK’ün önderliğindeki TÜRK Ordusu’nun, vatan toprağının nasıl korunacağı yolunda gösterdiği vefakârlık, daha sonra düşmanların Anadolu ve Trakya’yı istilası karşısında, düşmanların ANADOLU VE TRAKYA’dan kovulması için TÜRK Milleti’nin İstiklal Savaşı’nda elde ettiği başarı ve kazanılan zaferi, bütün dünya devletlerini şaşkına çevirdiği, açık ve seçik şekilde gözler önündedir.

Yine de bilmeliyiz ki; düşman devletlere göre, kurulmuş yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin toprakları bölünmeliydi ya da ergeç yıkılmalıydı..

Gelecek yıllarda, düşmanların Türk Milleti’ne karşı çabaları bitmeyecekti, yeni planları olacaktı.

Nitekim düşmanlar; zamanı, her gelecek günler, aylar ve de yılları içinde ÖNCE ORTA DOĞU PLANI olarak bir çerçeve çizerek işe giriştiler.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde çok partili döneme geçildiğinde de bu çirkin çerçevedeki görevi ABD (USA) üstlendi.

Öncelikle; 1946 yılında çok partili ve de demokrasi içinde bu düzeyde eylemler sıralandı.

Türk Milletinin kendi içindeki Anadolu ve Trakya’daki insanlarının boy adları saptanarak, bir kavga yaratıldı.

Anadolu ve Trakya insanının; “Aynı Terbiyeyi Alarak, Aynı Bayrağı Taşıması, Ayni Örf, Adet, Gelenek, Göreneği İçinde Yaşamış Olması, Kendi Tarihini Kendisinin Yazması, Aynı Milli Duygular İle Bir Ve Beraber Olarak Zaman İçinde Büyüklüğünün Açık İfadesi Olduğu” bilindiğinden eylem çok erkendi.

1946-1960 yılları arasındaki zaman diliminde oluşturulan iki eylem, tepeden indirilerek denenmeyle iş başlatıldı.

Öncelikle iktisadi durumu bozma eylemi olarak, 6-7 eylül olayları yaratıldı.

Arkasından da Vatan Cephesi olgunlaştırılıp, birlik ve beraberliğimizin simgesi olan “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” sözü yıkıma konu edilerek, bölücülük eylemi güncelleştirildi.

Başarısız kalan bu iki eylem, gelecek yıllarda başka amaç içinde sergilenmeye bırakıldı.

Günümüzde AB ve ABD, iki birleşik gurup; milletimizi Asala TERÖR belası içine iterek, yıkımı gerçeğe döndürme yolundaki çaba da arzuladıkları ortamda fayda vermeyince ve de günümüze dek etkili olmayınca, son bir hırsla ASALA terörü yerine PKK diye içteki hainlerle dünyanın da ileride kabul edeceği bir terör, vatanımızda estirilmeye başlandı.

Eklentili bir tarz içinde de; Avrupa Devletleri sınırlarında özellikle Almanya’da Türk Milli görüş teşkilatı oluşturularak, Laik devlet görüşümüz yıpratılmaya konuldu.

İşte burada duralım.

Devlet toprağımızı bölmeye yönelik; PKK terörü siyasallaştırılarak, siyasi hayatımızda çalışmaları hızlandırıldı.

Yargımızın Devletimiz, Vatanımız, Milletimiz uğrundaki objektif çalışması; PKK’yı durdurmaya yetecek şekildeki çalışması karşısında bu kez, Terörbaşı’nın yakalanıp devletimize getirilmesiyle yeni bir yönteme girişildi.

Bu arada da ayrıca, Laik devlet görüşüne karşı “İktidara giden dikenli yolda, siyasi parti adıyla oluşturulan bir siyasal görüş” Devletimizdeki çalışmasıyla, sosyal düzenimizde iki ayrı yaşam belirledi.

Neydi, bu önerilen yaşam?
Türbanlı ve türbansız yaşam ismiyle, zeminin oluşturulması yerine oturtuldu.
Günümüzde etkili olan bu görüş ile bir bocalama devri başladı.

Türkiye Cumhuriyeti belleğindeki Laik Devlet karşıtı tutum içinde olanlar, aşırı sol düşünce içindeki vatandaş; Cumhuriyetçiliği savunma safında ve demokrasi dışında düşünce hürriyeti savıyla iktidarı elde etmeye kalkışınca, işler daha da karıştı.

İşte günümüzdeki çerçeve içinde; bir yanda, Devletimiz toprağının bölünmesi yolunda birlik ve beraberliğimizi yıkıcı PKK terörünün siyasi çalışma içindeki görüntüsü, diğer yanda da Laik Devlet yapısında taşları aralamaya çalışan tarikatlar görüşü iş başında görüntülenmek isteniyor.

İktidardaki siyasi parti; yasal ortamdaki hoşgörü savı ile durumu saklamak istese de, her iki yöndeki çirkin gösteriler pek önleneceğe benzemiyor.

Bu durum nasıl çözülür ve yok edilir savına gelince, deriz ki; Türk Milleti, gelecek aylarda yapılacak genel seçimlerde durumu düzeltmesi için oylarını Anayasamızın 1,2,3,4,5 maddeleriyle çerçeveyi koruyabilecek gücü güncelleştirebilir.

Ayrıca düzen içindeki, Devletimizin ana yapısında yapılmak istenen ve de yapılmış olan tahribatı durdurabilir.

Nasıl mı?

Anayasamızın 6. maddesi ile Vatandaşımız kendisine verilen hakkı, kendi vicdanı içindeki değerleriyle; yıkıcı, bölücü eylemlerin yaratıcısı ve de yapıcısı zihniyetlerin çalışmalarına hoş görü gösteren siyasilere, özellikle bu üzücü eylem içindeki siyasi zihniyete dur diyebilir.

Seçimlerde kullanacağı oy ile bu yanlışları çizebilir, hataları silebilir; yıkıcı ve bölücü zihniyeti, geçmişteki gibi oy gününde de önleme elindedir.

Vatandaşım bilmeli ki,
Bilelim ki;
“Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev, HAYAT’tır.”

Türk vatandaşının seçimlerde göstereceği bu şerefli tavır, gene kendi elindedir.

Gelecek aylarda yapılacak genel seçimlerde, vatandaşımız; her türlü bölünmeyi önleyecek şekilde, ümmetçi savında olanlar, bölücü kisvesi içinde bulunanlara karşı, GEÇMİŞİ UNUTMADAN, Devletin bölünmesi karşısında ve de Ümmetçi kesim eline geçmesini önleyecek çizgiyi çizerek oy kullanmak azmini taşımak, öndeki ödev olduğunu bilecek güç ve bilinçtedir.

Siyasi Partilerimiz de karşılıklı ithamlardan vazgeçerek, Devletimizin Milleti ve toprağıyla bölünmez bütün oluşu savında çalışmalara girişip; seçim sathında görünmeyle huzuru geri alıp, seçimlere hile sokuldu ihtimallerini silecek tarzda çalışmalar yaparak, devlet yaşamı beğenilir halde görüntülenebilir.

Her birim, Büyük ATATÜRK’ün mirasına saygılı olma yolunda çalışmalar yapmak ön görevini başlatmalıdır.

Haydi hayırlısı!…

Nusret DEMİRAL
DGM
Onursal CUMHURİYET BaşSavcısı


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir