THE CAMİ

Mekke'nin yukarıdan panoramik görünüşü, Suudi Arabistan

The Cami ve Şaşkın Başkan’dan Boyundan Aşkın Sözler

“Reformist ve Mıodernist Ali Bardakoğlu Nasıl Radikal İslamcı Oldu” başlıklı yazımızda Ali Bardakoglu’nun, Washington’da inşa edilecek cami sebebiyle gerçekleştirilen bir ABD seyahati sırasında söylemiş olduğu;

“Amerika’da olsun, Avrupa’da olsun Müslümanlık hakkında imaj olumlu değil. Yapılmış son araştırmalara göre, ABD ve Avrupa’da olumlu düşünenlerin sayısı yüzde 10’u geçmiyor. Almanya’da yüzde 8. Çoğunluk, Müslümanlık ile şiddeti, terörü, uyumsuzluğu, geçimsizliği, gerilimi adeta yan yana düşünüyor. Bunda iki tarafın da kabahati var. Bir tarafta öyle göstermek isteyenler var. İslam dünyasındaki olumsuz örnekler de eksik olmuyor. Bu olumsuz örnekler sürekli insanların gözünün önünde olduğu için hep akıllarına İslam=terör, İslam=şiddet geliyor. Cami dışında konferans salonu, öğrenci yurtları, kadın ve gençlik merkezleri bulunacak. Türk-İslam merkezi, think-thank kuruluşu gibi çalışacak. Dev projenin iki hedefi var: Birincisi Türkleri, başka ülkelere ait oluşumlardan uzaklaştırmak. İkinci ve daha önemli hedef ise, İslam’ın Batı’daki olumsuz imajını değiştirmeye katkıda bulunmak… ve Türkiye’nin birikimini, özgün dindarlığını anlatmak lazım”(1) şeklindeki sözlerine yer vermiştik.

Öncelikle belirtmek gerekirse; “Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu, 8 gün süren ABD gezisinin ardından izlenimlerini Akşam’a anlattı. Washington’a 60 dönüm arazide 800 kişilik cami ve Türk-İslam kültür merkezi inşa edilecek. Cami, modern mimari tarzında olacak. En önemli proje, Washington’a Türk camii… Türkiye Diyanet Vakfı araziyi buldu. Şimdi mimari proje hazırlanıyor…”(2) şeklinde verilen haber, tek yanlı ve eksik bir haberdir. Çünkü söz konusu haberden, sözü edilen arazinin, sanki Ali Bardakoğlu’nun göreve getirilmesinden sonra temin edildiği gibi bir anlam çıkmaktadır. Oysa bahse konu arazi, 1995 yılında satın alınmış olup, bu satın alma işlemi için TDV. Mütevelli Heyeti’nin 14.03.1995 tarih ve 736/19 sayılı kararıyla 1995 yılında TDV kaynaklarından tam tamına 450.000 $ gönderilmiştir.

Esasen bu satın alma işlemi oldukça enteresan bir şekilde gerçekleştirilmiştir! Öncelikle bu konuda merkezi ABD’nin Maryland eyaletinde kısa adı TAİF olan bir Vakıf kurulmuştur. Vakfın üç kurucusundan birisi olan Dr. Abdülbaki Keskin, TC’nin Washington Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviridir. 18.03.1993 tarihinde onaylanan Vakıf Şartnamesi’nde Dr. Abdülbaki Keskin hem kurucu başkan, hem de yasal temsilci olarak gözükmektedir. Diğer iki kurucu üyenin isimleri ise Mehmet Ali Şahin ve Erhan Tolu’dur. Her ikisi de Maryland eyaletinde yaşamaktadırlar. 1995 yılında satın alınan 60 dönüm(gerçekte iki ayrı parselden oluşan 59 dönüm)’lük arazi, direk Türkiye Diyanet Vakfı adına değil, işte bu Vakıf adına alınmıştır. Ancak parası TDV tarafından Türkiye’den gönderilmiştir…

TAİF kelimesi özellikle mi tercih edildi, yoksa tesadüf müdür bilinmez ama Türk-Amerikan İslam Vakfı A.Ş’nin kısaltması olan TAİF, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın önemli ve büyük kentlerinden birisinin adıdır. Taif, eşi Hz. Hatice ve koruyucu amcası Ebu Talip’in vefatı üzerine üzüntüye gark olan Hz. Peygamber’in, Mekke’den ayrılıp geçici bir süre gittiği şehrin adıdır. Ancak Taif’te oturan Sakif Kabilesi, Hz. Peygamber’in bu ziyaretinden memnun olmamış ve çoluk çocuk Hz. Peygamber’i taşa tutmuşlardır. Atılan taşlardan dolayı, ayakları kan içinde kalan Hz. Peygamber ve yanında bulunan azatlı kölesi Zeyd, Taiflilerin bu taşkınlıklarından ancak Hıristiyan bir bağ bekçisinin yanına sığınarak kurtulabilmişlerdir!

Rivayete göre; Hz. Peygamber tebliğ ve irşat görevini orada da yapmış ve Hıristiyan bağ bekçisinin Müslüman olmasını sağlamıştır. Bu olayın hatırasına olacak! DİB’nın Washinton’daki görevli memuru Dr. Abdülbaki Keskin’in öncülüğünde Maryland merkezli olarak kurulan Vakfın adı TAİF olarak belirlenmiştir. Görünüşe bakılırsa; bu kelimenin tercih edilmesinde herhangi bir kasıt yoktur! Çünkü TAİF kelimesi, Türk-Amerikan İslam Vakfı A.Ş isminin kısaltılmasından başka bir şey değildir. Ya da Turkish-American İslamic Foundation, İnc. isminin kısaltılmışı!

Kısa adı TAİF olan vakfın amaçları, şartnamesinin 2. maddesinde; A- Camiler açmak ve Müslümanların dini eğitimini teşvik etmek. B-Yüksek öğrenime devam etmek isteyen Müslüman öğrencilere mali destek sağlamak. C- Amerika’daki Müslümanların yararına seminerler, sempozyumlar ve sosyal faaliyetler düzenlemek olarak tespit edilmiştir. Şartnamenin 9. maddesinde ise Vakfın tasfiyesi veya infisahı halinde tüm yükümlülük ve borçlar ödendikten sonra geriye kalan mal varlığı ve diğer aktiflerinin Türkiye Diyanet Vakfı’na devredileceği belirtilmektedir.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun, sanki yeni bir şeymiş veya kendi başarısıymış gibi anlattığı arazi alımı ve cami yapımı olayının gerçek mahiyeti bundan ibarettir. Yani 60 dönümlük arazi, 1995 yılında merkezi ABD’nin Maryland eyaletinde kurulu bulunan ve kısa adı TAİF olan vakıf adına alınmış, ancak bedeli TDV tarafından Türkiye’den gönderilmiştir. 450.000 $’lık bedelin ödenmesine ilişkin TDV. Mütevelli Heyeti’nin karar tarihi 14.03.1995, karar sayısı ise 736/19’dur.

Bu hadisenin sonu ise çok daha ilginçtir. Zira olay, Türkiye Diyanet Vakfı’nda denetim yapan Devlet Denetleme Kurulu üyelerinin dikkatini çekmiş ve onların ikazlarıyla, söz konusu arazi, TAİF Vakfı’ndan alınarak 2002 yılında Türkiye Diyanet Vakfı adına tescil edilmiş bulunmaktadır. Bu işleme dair TDV. Mütevelli Heyeti’nin karar tarihi 28.05.2002, karar sayısı ise 1074’tür.

Açık söylemek gerekirse; söz konusu arazi, temin edildiği 1995 yılından bu yana, Diyanet yöneticilerinin yüksek harcırahlı Amerika seyahatlerinin kılıfı olmaktan öteye herhangi bir işlev görmüş değildir. Bu işlevini görmeye halen de devam etmektedir. Vakfın Emlak işlerini yürüten yetkilileriyle 22 Mayıs 2008 günü yapmış olduğum görüşmede yetkililer, Diyanet İşleri Başkanı’nın vermiş olduğu bilgilerden haberleri olmadığı gibi, söz konusu arazi ile ilgili herhangi bir proje çalışması yapıldığından da haberdar olmadıklarını ifade etmişlerdir. Yetkilerin söylediği; “Akşam Gazetesi’nde yayınlanan haberin(3) Diyanet İşleri Başkanı’nın bilgisi dâhilinde ve kendisiyle yapılan görüşmelere istinaden hazırlandığı da şüphelidir! Bu tür haberler, genelde gazete muhabirlerinin haber ihtiyacını karşılamak için Diyanet’in özel kaleminde bulunan yetkililerce tanıdık muhabirlere sızdırılan bilgiler çerçevesinde hazırlanan haberlerdir. Yoksa bu konuda herhangi bir çalışma yapılıyor olsa, mutlaka bizim de haberimiz olurdu. Çünkü bahse konu arsanın mülkiyeti Türkiye Diyanet Vakfı’na aittir ve Vakfın emlak işleri tarafımızca takip edilmektedir…” şeklindeki sözler de oldukça enteresandır.

Şaşkın Başkan’dan Boyundan Aşkın Sözler

”Her on yılda bir Kur’an-ı Kerim yorumu yapmalıyız!”. Bu sözler bana ait değildir. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e, Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı’ya, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye ve “Tavuktan kurban olacağını söyledi” diye Diyanet çevrelerince adeta defe konulan Prof. Dr. Zekeriya Beyaz’a da ait değildir. Bu sözler doğrudan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakolu’na ait bulunmaktadır. Ali Bardakoğlu ne zaman söylemiş bu sözleri? Mayıs/2008’de. Nerede Söylemiş? Bir televizyon programında. Belki bu sözleri tıpatıp söylemiş olmayabilir. Ancak söyledikleri o anlama geldiği için öyle haberleştirilmiş gazetelerde. Gelin ilgili gazete haberini birlikte okuyalım:

“Kuran-ı Kerim’in yorumlanmasıyla ilgili en radikal açıklama Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan geldi: ‘Her 10 yılda 1 Kur’an-ı Kerim yorumu yapmalıyız.’

CNN-TÜRK’te Tarafsız Bölge programına konuk olan Bardakoğlu, sadece Kur’an-ı Kerim yorumu değil, kamuoyunun gündemindeki evlilik, flört, cemevleri gibi birçok dini konuya açıklık getirdi.

Bardakoğlu, Kur’an’ın yorumlanmasıyla ilgili, ‘Her 10 yılda 1 Kur’an yorumu yapacak güçte olduğumuzu ve ilahiyatçı arkadaşlarımızın her 8-10 yılda bir hadislere, Kur’an’a bir yorum yazmasının gerekli olduğunu düşünüyorum’ dedi. Ali Bardakoğlu, Diyanet tarafından hazırlanan tefsir çalışmalarının da İslam dünyasına yeni bir bakış açısı getireceğini söyledi.”(4).

Görüleceği üzere; Hz. Peygamber’in hadislerini bile ayıklamaktan korkan ve yönetmiş olduğu kurum tarafından yürütülen hadis projesinin bu şekilde algılanmasını doğru bulmayan Ali Bardakoğlu, Kur’an’ın her on yılda bir yorumlanmasından rahatlıkla bahsedebiliyor! Böyle bir adamı ve söylediklerini siz olsanız ciddiye alır mısınız? Böyle bir adamın söylediklerini, sadece “Bu görüşler Diyanetin resmi görüşü değil, adı geçenin bireysel ve akademik görüşleridir” şeklinde değerlendirip geçmek mümkün müdür? Ya da eğer ilmi siyaset yapmıyorsa, duruma ve ortama göre davranıp vaziyeti kurtarmaya çalışmıyorsa böyle bir adamın akıl sağlığının ve muvazenesinin yerinde olduğuna hükmedebilir misiniz? Ali Bardakoğlu ne diyordu hadis projesi hakkında? Gelin isterseniz hep birlikte bir kez daha hatırlayalım:

“Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, hiçbir Müslüman’ın hadisleri ayıklama gibi bir cüreti olamayacağını belirterek, bu yönde çıkan haberlere çok sert tepki gösterdi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, hiçbir Müslüman’ın hadisleri ayıklama gibi bir cüreti olamayacağını belirterek, -Hiçbir dindarın İslam dininde reform yapma gibi bir çağrısı ve fikri olamaz. Bu ne reformdur ne de siyasetle ilişkili bir şeydir-“(5) ve “…Bu çalışmanın, ‘reform’, ‘revizyon’ veya ‘devrim’ gibi nitelendirmelerle tanımlanması yanlıştır. Öyle anlaşılıyor ki, bu yanlışlık Müslümanlığı ve İslam dünyasındaki bilimsel dinamizmi Hıristiyanlığın tarihi ve kültür hafızasıyla tanımlamadan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla yerli ve yabancı medya organlarında Konulu Hadis Projesiyle ilgili olarak ileri sürülen -hadislerin ayıklanması-, -hadislerin ılımlı İslam çerçevesinde yorumlanması-, -Siyasetle ilişkilendirilmesi-, -Bir yabancının danışman olarak takdimi-, -hadis alanında reform yapılması-, -hadislerin 21. yüzyıla uyumlu hale getirilmesi-, -İslam’ın teolojik temellerinde değişikliğe gidilmesi- gibi asılsız ve mesnetsiz iddiaların öne çıkarılması Başkanlığımızca teessürle karşılanmıştır”(6).

İşte bu sözlerin sahibi Ali Bardakoğlu, Kur’an’ın her on yılda bir yeniden yorumlanması gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliyor. En azından bu şekilde çağrışım ve imalarda bulunacak lafları kolaylıkla edebiliyor. Yönetmiş olduğu kurum, Hz. Peygamber’in 1400 küsur sene önce söylediği ifade edilen ve adına hadis denilen bir takım rivayetlere dayanarak;

“… Bir hadiste Hz. Peygamber dil, ağız, el, ayak, göz gibi organların zinasından söz ederek zinaya zemin hazırlayıcı her türlü gayrimeşru ilişkinin, flört ve beraberliğin de bu nevi zina olduğunu belirtmiş, bunlardan da sakındırmıştır. Çünkü iffet ve namus bir bütün olup, o ancak onu lekeleyecek her türlü kötülük ve yanlışlıktan uzak kalınarak korunabilir… Erkek ve kadın bir diğeri için cinsi uyarıcıdır. Bu sebeple yabancı (aralarında evlilik bağı veya devamlı evlenme engeli bulunmayan) erkek ve kadınların birbirlerine karşı mesafeli davranmaları gereklidir. Yine, yabancı bir kadının yabancı erkekle baş başa kalması da doğurabileceği sakıncalı sonuçlar dolayısıyla yasaklanmıştır. Hadislerde, aralarında nikâh bağı veya devamlı evlenme engeli bulunmayan bir erkek ile bir kadının, başkalarının görüşüne açık olmayan kapalı bir mekânda baş başa kalmaları yasaklanmıştır. Bir hadiste Hz. Peygamber ‘Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla yalnız kalmasın; çünkü böyle bir durumda üçüncüleri şeytandır’ buyurmuştur. Böyle bir durum karşı cins için tahrik edicidir, zinaya veya dedikoduya ve tarafların iffetlerinin zedelenmesine yol açabilir…

Kötülüğün önlenmesi kadar ona giden yolların kapatılması da önemlidir. Öte yandan iffet ve namus lekelendiğinde geri dönüşü ve telafisi olmayan bir zarar ortaya çıkmış ve temel bir kişilik hakkı ihlal edilmiş olur. Bu sebeple anılan muhtemel olumsuz sonuçları önlemek gayesiyle kadının yabancı bir erkekle kapalı mekânda baş başa kalması, yanında mahremi bulunmadan yolculuk etmesi uygun görülmemiştir… Cinsi uyarıcılık özelliği bakımından kadınların durumu çok daha fazla hassasiyet gösterir. Bunun için, kadınların daha da dikkatli davranmaları istenmiştir. Yabancı erkeklerle konuşurken kadınların, kalpte şüphe uyandırmayacak ve karşısındaki kişiyi yanlış anlamaya sürüklemeyecek tarzda ciddi ve ağır başlı olarak konuşmaları, süs ve endamlarını yabancılara göstermemeleri, sokağa çıktıklarında güzelce örtünmeleri bu gayeye matuf emirlerdir. Hz. Peygamber, kadınların kendi evleri dışında, başkalarına hissettirecek derecede koku sürünerek dolaşmalarını hoş karşılamamış ve bunu edep dışı bir davranış olarak değerlendirmiştir.”(7) derken, Ali Bardakoğlu’nun “Her on yılda bir Kur’an yorumu yapacak güçte olduğumuzu ve ilahiyatçı arkadaşlarımızın her 8-10 yılda bir hadislere, Kur’an’a bir yorum yazmasının gerekli olduğunu düşünüyorum” şeklindeki yorumunu inandırıcı bulabilir miyiz?

Peki, DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. M. Saim Yeprem, “…Shakespeare’in, Göthe’nin ve Fuzuli’nin şiirlerini anlamaktan aciz bir nesil Kur’an-ı anlayabilir mi? … Bu sebeple Kur’an ayetleri herkes tarafından kolayca anlaşılamaz. Bu itibarla, her önüne gelen meâl yazamaz. 250.000 kelimelik fevkalade işlenmiş bir dili (Arap dilini), 20.000 kelimeyi zor dolduran bir dile (Türkçeye) tercümesi mümkün değildir… Neden, çünkü bir kelimeyi birebir karşılayan kelimemiz yok. Bir kavramı ifade edecek kavramımız yok bazen. Şimdi bir de bu zorluk vardır…”(8) derken, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun sözlerini inandırıcı ve gerçekleştirilebilir bulabilir misiniz?

Ya da yönetmiş olduğu kurumun mensupları, “Dayımın kızı elimi öptü, komşu teyzenin elini öptüm, yok böyle şeyler. Nikâh düşer. Nikâh düşen kişinin elini öpemezsin. Bazıları diyor ki, ‘Benim kalbim temiz’. Senin kalbin ne kadar temiz olabilir ki? Senin kalbin Hazreti Peygamber’in kalbinden daha mı temiz? Peygamberimiz hiç kadınların elini öpmedi. Yanlış işler bunlar… El öpme konusunda genç oluyor, nikâh düşüyor. Ya da ‘uzaktan geldiler’ diye öpüşüyorlar. Fitneye meydan vermemek için dikkat edilmesi gerekir(9). Eşini çalıştıran adamın biri gelerek, karısının kendisini patronu ile aldattığını söyledi. Bakın, karılarınızı çalıştırmayın, günaha girersiniz. Çünkü kadının 9 nefsi var. Hangisine hâkim olsun. Erkeğin tek nefsi var ve buna hakim olabiliyor. Bunları kendim uydurmuyorum. İslam’ın emrini tebliğ ediyorum(10). Yüksek sesle ağlamak, yüzünü gözünü yırtmak bizim dinimizin yasak ettiği cahiliye âdetidir. Kadınların sesi dört duvar arasından dışarıya asla çıkmayacak. Kadın sesi dört duvar arasından çıktı mı bu hayâ perdesinin yırtılmasıdır, Allah korusun. Çocuklarınızı mutlaka sabah namazına kaldırın. Çocuklarınızı sabah namazına kaldırmadınız mı kıyamet günü onun hakkını veremezsiniz. Televizyonları fazla seyretmeyiniz göz nurunuz, yüz nurunuz gitmesin”(11) şeklinde abuk sabuk laflar ederken, Ali Bardakoğlu’nun çıkışını dürüstçe ve gerçekçi bir yaklaşım tarzı olarak kabul etmeye imkân var mıdır? Büsbütün İslam Dünyası 1400 küsur yıldır, Türkiye Cumhuriyeti ise 85 yıldır Kur’an’a henüz esaslı bir yorum getirememişken, adı geçenin bu sözlerini, aklından zoru olan şaşkın bir adamın boyundan aşkın sözleri olarak yorumlamak gerekmez mi?

Elbette böyle yorumlamak ve böyle algılamak gerekiyor. Elin oğlu da öyle algılıyor ve yorumluyor zaten. Ne de olsa onlar, biz şark toplumları gibi söylenen her söze gözü kapalı inanan ve verilen her bilgiye itiraz etmeksizin kanan toplumlar değiller. Sorguladıktan, soruşturduktan, araştırdıktan, akıl ve mantık süzgecinden geçirdikten ve ileri sürülen iddiaları bilimsel deneylere, gözlemlere tabi tuttuktan ve tarihsel bulgularla karşılaştırdıktan sonra inanıyorlar ya da inanmıyorlar. Batılı zihniyetle doğulu zihniyet arasındaki fark budur işte. Biz hâla falanca şeyhin kendinden menkul kerameti veya filanca din âliminin vermiş olduğu bir hükümle amel edip, bu uğurda birbirimizle didişip, birbirimizin gözünü oymaya çalışırken, onlar uzaydan bizi izliyor ve bizimle dalga geçiyorlar. Bugün İslam Dünyası’nın açmazı ve çıkmazı budur işte. Onun için İslam Dünyası, bugün şöyle veya böyle hemen bütünüyle fiili bir sömürge halindedir.

İşte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, resmî internet sitesinde bulunan ve Türk medyasında “Parfüm sürmek edep dışı!”(12) gibi başlıklarla kamuoyuna duyurulan sözüm ona dini bilgilerle ilgili olarak elin oğlu tarafından yapılan bazı yorumlar:

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sayfasında flörtün “zina”, parfüm sürmenin edep dışı olarak değerlendirilmesi üzerine ortaya çıkan tartışmalar, yabancı basına da yansıdı. İngiliz The Guardian gazetesi, Diyanet ile ilgili haberinde “Türkiye’de İslam’ın rolünü düzenleyen güçlü devlet kurumu, flörtü zina ile eşit tutan ve kadınların parfüm sürmelerini kınayan, cinsel davranışlara ilişkin yazısı nedeniyle ateş altında” yorumunu yaptı… The Guardian, laiklik yanlısı medyanın yazıyı kınadığına dikkat çektikten sonra, “Yazı özellikle şaşırtıcı çünkü Diyanet, İslam’ın ılımlı yorumunu teşvik etmekle biliniyor” dedi. Diyanet’in hakiki olmayan ya da kadın karşıtı hadisleri ayıklamaya yönelik çalışmaları yaptırdığını anımsatan gazete, Diyanet’in, Atatürk tarafından 1924 yılında kurulduğunu belirtirken 70 binden fazla din adamı doğrudan istihdam ettiğine dikkat çekti.

Amerika’nın Sesi (VOA), Diyanet’in yazısının Türk toplumumdaki “derin kutuplaşma”yı bir kez daha ortaya koyduğunu belirtti. VOA, AKP’nin kapatma olasılığıyla karşı karşıya bulunduğu için giderek artan bir biçimde “dindar seçmen tabanına kur yaptığı”nı da öne sürdü.

Amerika’nın Sesi, Diyanet’in kadınların ev dışında nasıl davranması gerektiğine ilişkin yazısının tartışmalar yarattığına, sert bir biçimde eleştirildiğine dikkat çekerek “İstanbul’un kalbindeki kadınlar arasında genel bir şaşkınlık vardı” ifadesini kullandı… Amerika’nın Sesi şöyle devam etti: “Kökleri İslam’da olan iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi doğrudan Diyanet’i kontrol etmese de, gözlemciler, Diyanet’in deklarasyonunun, laiklik taraftarları arasında ülkenin aldığı istikamete ilişkin büyüyen kaygıları artıracağını söylüyorlar. İktidardaki parti de, laik devleti tehdit etme suçlamaları ile ülkenin yüksek mahkemesince kapatılması olasılığı ile karşı karşıya.” Amerika’nın Sesi, Diyanet’in yazısının Türk toplumundaki “Derin Kutuplaşma”yı bir kez daha ortaya koyduğunu belirtti.

Buna karşın Diyanet’in son yıllarda namus cinayetlerine karşı kampanya dâhil, ilerici politikaları teşvik ettiğine dikkat çeken Amerika’nın Sesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir süre önce kadınların en az üç çocuğunun olması gerektiği yolundaki sözleri ile kadın hakları gruplarından tepki gördüğünü kaydetti. Amerika’nın Sesi şunları da söyledi: “Gözlemcilere göre, iktidardaki partinin kapatma olasılığı ile karşı karşıya bulunduğu için liderliği, giderek artan bir biçimde dindar seçmen tabanına kur yapıyor. Ancak, Diyanet’in deklerasyonu ile birlikte bu tür açıklamaların, Türk toplumundaki kutuplaşmayı daha da derinleştirmesi beklenebilir.”(13).

Sayın Ali Bardakoğlu, görev yaptığı süre boyunca işte bu kabil tutarsız, çelişkili ve gelgitlerle dolu, sözleriyle uygulamaları birbirinden çok farklı bir portre çizdikten sonra, Diyanet İşleri Başkanlığı görevinden uzaklaştırılarak köşesine çekilmiş bulunmaktadır. İktidardaki siyasal partiyi beğenmiyor olabiliriz. Ancak sırf Ali Bardakoğlu’nu görevden aldıkları ya da en azından görev süresini uzatmadıkları için hükümete tavır almak ve Ali Bardakoğlu üzerinden hükümete saldırmak son derece yanlıştır.

Çünkü Ali Bardakoğlu, ne bazı kesimlerin sandıkları gibi reformist, modernist ve ilerici görüşlere sahip bir din adamıdır ne de hükümet tarafından sırf sahip olduğu görüşler sebebiyle görevden alınmıştır. Eğer Ali Bardakoğlu, sanıldığı gibi modernist ve reformu görüşlere sahip bir din adamı olsaydı, bu görüşlerini uygulamaya geçiremeyeceğini anladığı anda kendi isteği ile görevi bırakır ve görevini devrederken ağlama gereği duymazdı. Ayrıca, hiç vakit kaybetmeden kendi görüşleriyle bağdaşmayan Diyanet’in yönetimindeki İSAM’da görev almayacağını ve bu kurumca yayınlanan eserlere destek vermeyeceğini kamuoyuna açıklaması gerekirdi. Şu iyi bilinmelidir ki; Ali Bardakoğlu, halen, Diyanet tarafından üretilen İslam Ansiklopedisi’ne en çok madde yazan yazarların başında gelmektedir. Böyle bir adama nasıl reformist ve modernist deniliyor onu da ben anlamıyorum.

16 Ocak 2011
Ömer Sağlam
______________

1- bkz. internet adresinde bulunan 03.05.2008 tarihli ve “THE CAMİ” başlıklı haber.
2-Aynı haber.
3- 03.05.2008 tarih ve “THE CAMİ” başlıklı haber.
4-bkzhttp://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=04.06.2008&Newsid=182227&Categoryid internet adresinde bulunan 4.6.2008 tarihli ve “Her 10 yılda bir Kur’an-ı Kerim yorumu yapmalıyız” başlıklı haberde yer alan “Diyanet İşleri Başkanı’ndan çok tartışılacak açıklama” alt başlıklı bölüm).
5- bk. internet adresinde bulunan 28 Şubat 2008 tarihli ve “Bardakoğlu’ndan ‘din reformcularına’ sert uyarı” başlıklı ve Cihan Haber Ajansı kaynaklı haber.
6- Bk. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi internet sitesinde yayınlanan 28.02.2008 tarih ve 41 sayılı Basın Açıklaması.
7-http://www.ozturkler.com ve isimli internet sitelerinde bulunan 27.05.2008 tarihli ve “Parfüm sürmek edep dışı!” başlıklı haber.
8- Prof. Dr. M.Saim Yeprem, bu sözleri Kanal-1 televizyonunda 18 Şubat 2008 günü yayınlanan “TEKETEK” isimli programda dile getirmiştir. Türk Dil Kurumu’nun resmi internet sitesinde verilen bilgiye göre Büyük Türkçe Sözlükte söz, deyim, terim ve ad olmak üzere 616.767 söz varlığı bulunmaktadır. 2010 yılında 11 baskısı yapılan sözlükte ise 122.423 söz varlığının bulunduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla Prof. Dr. Saim Yeprem, yukarıdaki sözleriyle Arap Dili’ne hayranlık ve Arabizm adına Türkçeye hakaret etmekte, kendi bilgisizliğini Türkçeye yüklemeye çalışmaktadır. Hele hele Arapçada olduğunu söylediği 250.000 kelimenin tamamının Kur’an’da kullanılmadığını bile bile yapıyor bütün bunları.
9- 19.12.2007 tarihli Milliyet Gazetesinde bulunan “Müftüden ‘Kadın eli öpmeyin’ vaazı” başlıklı haber.
10- bkz. 30.12.2007 tarihli Akşam Gazetesi, “İmamdan Çıldırtan Vaaz: Kadını Çalıştırmayın” başlıklı ve Ercan Öztürk imzalı haber, s. 4. Ayrıca bkz. 04.01.2008 tarihli Milliyet Gazetesi’nde bulunan “-Çalışan kadın aldatır- diyen imama ceza talebi” başlıklı ve Önder Yılmaz imzalı haberler.
11- bkz. internet adresinde bulunan 25.03.2008 tarihli ve “Yine o imam” başlıklı, internet adresinde bulunan 26.03.2008 tarihli ve “Kadının sesi 4 duvar arasından çıkmayacak” başlıklı ve internet adresinde bulunan 26.03.2008 tarihli ve “İmam, babayla vedalaştırmadı!” başlıklı haberler.
12-bkz. ve isimli internet sitelerinde bulunan 27.05.2008 tarihli ve “Parfüm sürmek edep dışı!” başlıklı haber.
13-bkz. isimli internet sitesinde bulunan 29.05.2008 tarihli ve “Diyanet’in sitesi dünya basınında” başlıklı ve (ANKA) kaynaklı haber. Ayrıca aynı haber için bkz. .


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir