KUR SAVAŞI G-20 ZİRVESİNDE

<p>        KUR SAVAŞI G-20 ZİRVESİNDE
         
        Ekonomide ileri gelen ülke liderleri  Güney Kore-Seul'de G20 Zirvesindedir.
        Küresel ekonomiyi döviz savaşlarından korumak zirvenin başlıca amacını oluşturuyor.
        *
        G20'ler dünya nüfusun 2/3 ünü,dünya ekonomisinin %85 ini kontrol ediyor.
        Küresel Serbest Piyasalar üzerinde dünya ekonomisinin teminatı sayılıyorlar.
        Rağmen Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn;
        G20 ülkeleri arasında işbirliğinin yok olduğunu,krizlere karşı ulusal çözümlerin yeterli olmayacağını belirtirken,
        Dünya ekonomisi için acilen  işbirliğinin önemini vurguluyor.</p>
<p>        *
        Dünya ekonomisi 2008'de ABD Lehman Brothers yatırım bankasının iflasıyla başlayan küresel finans krizinde,
        Finansal sarsıntılar,banka iflasları ve üretimde büyük kayıplar vermiştir.
        Hisse senedi piyasaları zararını kapatamıyor.
        Bankalar kredilerinde sıkıdır.
        Üretici şirketler tasarrufa yöneliyor.
        Portekiz,Yunanistan,İrlanda ve İspanya tasarruflu davranmadığı  için zordadır.
        "İşsizlik" en büyük sorunu oluşturuyor...         
        *
        ABD ekonomisinde -mesela, Temmuz-Eylül aylarında %2 büyümeye rağmen yüksek işsizlik azalmıyor.
        Faiz hadleri % sıfıra yakındır, faizleri  daha da düşürmek yatırım ve talebi arttırmak imkanı bulunmuyor!
        Üstelik Çin; parası Renminbi'nin değerini dolar karşısında yeterince yükseltmemesi nedeniyle,         
        Yıllardır uygulanan anti-damping,anti-sübvansiyon veya vergi uygulaması çözüm sağlamıyor.
        Son çare! ABD küresel krizden sonra ikinci kez  parasal genişlemeye başvuruyor...
        FED ekonomik büyümeyi desteklemek üzere 2011 Haziran sonuna kadar piyasalara 600 milyar dolar daha çıkartma kararı alıyor.
        Piyasaya akan para:bankalardan tüketiciye,üreticiye,yatırımcıya kredi olarak dönüşecek,talep artacaktır!
        Fazla dolar değer düşürecek, doların devalüe edilmesiyle  ABD'nin ihracaatı yükselecek,
        İthalat düşerek, ekonomik büyüme sağlanacaktır!
        Umuluyor...</p>
<p> 
        * 
        Güçlü  batı ekonomileri canlanmanın önünde en büyük engel  olarak "korumacı" politikaları  görüyor!
        Çünkü ülkeler kendi paralarının değerini  diğer ülke paralarına karşı düşürmektedir.
        Bu suretle ihracaatçılarına üstünlük sağlarken,ithal mallar yerli üreticilere pahalı geliyor,
        Ulusal sanayiler teşvik edilmiş oluyor.
        Ne ki dünya rezerv dövizini oluşturan ABD'de  bu sürece katıldığında,-işte şimdi o karardadır,
        Artan sayıda ülkenin sürece  katılımı ve paralarının değerini düşürmesinin kaçınılmaz sonuç olacağı anlaşılıyor.
        Enflasyonun büyümesi ve uluslararası değişim sisteminin olumsuz etkilenmesiyle;
        Felaket bir  tehlike beliriyor!
        Ülkelerin döviz savaşından ticari savaşa geçiş yaparak korumacılığa yönelmeleri söz konusu oluyor.
        Bu küresel serbest piyasaların ruhuna el Fatiha,anlamındadır!  
        *
        Zirveye  katılan Türkiye'nin de ekonomisinin kısaca anmak gerekiyor.
        2009 da Türkiye ihracaatı 102 milyar dolar,ithalatı 140 milyar dolar, Mart 2010 da iç borç 58 milyar dolar,dış borç 247 milyar dolardır.
        İç borçların %25 i ihracaat teşvikine ve vergi iadelerine, %25 i TOKİ,duble yollar benzeri müteahhit hizmetlerine,kalanı yeni iç borçlanmanın faiz giderlerine harcanıyor.
        Önce özellikle Çin'de üretilen tüketim malları ara mallar ithalatı kaleminde  Türkiye'ye getiriliyor.
        İthal edilen ara mallar işleniyor ve ihraç ediliyor,oluşan hayali ihracaatın  vergi iadesi alınıyor! 
        İhraç edilen mallar toptan pazarlanıyor,bu kez de oluşan KDV, vergi iadesiyle tahsil ediliyor!                
        Artı-değer çok düşük kalınca, sermayenin kazancı karşılanamıyor.
        Bu durumda "kâr"ı karşılamak üzere  iç ve dış borç mütemadiyen artıyor.
        Yukarıdaki  hayali üretim artışları dışında; Türkiye'de ciddi bir üretim artışı bulunmuyor!
        O nedenle Türk halkı ebedi yoksulluğa mahkum edilmiştir.
        Doğrusu dünya ekonomisinde işbirliği  içinde bulunmak için,
        Vallahi! Reel bir gücü bulunmuyor!
        Türkiye gücünü Büyük Orta Doğu Projesindeki işbirlikçi misyonundan alıyor...</p>
<p>        *
        Hummalı bir  onur mücadelesi de yaşanıyor. 
        Özellikle BRIC ülkeleri  dolar yerine ortak dünya dövizi kullanmayı,
        Ya da altın standardına geri dönüşü,
        Ya da IMF nin aktarma haklarının uluslararası döviz haline getirilmesi alternatiflerini  oluşturmaya çalışıyor.
        Ne ki  dünya rezerv  parasının sahibi ABD  şimdilik  razı gelmiyor!
        Bu durumda tüm ülkelerin,"Uluslararası Serbest Piyasalar Aşkına";
        Döviz piyasalarına karışmaması ve ulusal paralarının değerini bilerek düşürmemeleri,
        O yüzden IMF Başkanının işareti yönünde, makroekonomik politikalarda işbirliği yapmak zorunda olmaları gerekiyor.</p>
<p>        *
        G20 bu anlayış etrafında karar almak zorundadır!
        Ya Türkiye?
        Büyük Orta Doğu Projesindeki misyonunda  iktidar,
        Yunus Emre'nin Sırat-ı Müstakim'ini,ekonomi politikasının ABC si yapmıştır.
        Yunus Emre diyor ki,
        "Ne verirsen elin ile
        Şol varır senin ile!
        Ben desem inanmazsın,
        Varacağız göresin!"
        İktidar; elini açmış,gözünü yummuştur!
              
Ahmet Kılıçaslan AYTAR</p> - ahmet kilicaslan aytar

        KUR SAVAŞI G-20 ZİRVESİNDE
         
        Ekonomide ileri gelen ülke liderleri  Güney Kore-Seul’de G20 Zirvesindedir.
        Küresel ekonomiyi döviz savaşlarından korumak zirvenin başlıca amacını oluşturuyor.
        *
        G20’ler dünya nüfusun 2/3 ünü,dünya ekonomisinin %85 ini kontrol ediyor.
        Küresel Serbest Piyasalar üzerinde dünya ekonomisinin teminatı sayılıyorlar.
        Rağmen Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn;
        G20 ülkeleri arasında işbirliğinin yok olduğunu,krizlere karşı ulusal çözümlerin yeterli olmayacağını belirtirken,
        Dünya ekonomisi için acilen  işbirliğinin önemini vurguluyor.

        *
        Dünya ekonomisi 2008’de ABD Lehman Brothers yatırım bankasının iflasıyla başlayan küresel finans krizinde,
        Finansal sarsıntılar,banka iflasları ve üretimde büyük kayıplar vermiştir.
        Hisse senedi piyasaları zararını kapatamıyor.
        Bankalar kredilerinde sıkıdır.
        Üretici şirketler tasarrufa yöneliyor.
        Portekiz,Yunanistan,İrlanda ve İspanya tasarruflu davranmadığı  için zordadır.
        “İşsizlik” en büyük sorunu oluşturuyor…         
        *
        ABD ekonomisinde -mesela, Temmuz-Eylül aylarında %2 büyümeye rağmen yüksek işsizlik azalmıyor.
        Faiz hadleri % sıfıra yakındır, faizleri  daha da düşürmek yatırım ve talebi arttırmak imkanı bulunmuyor!
        Üstelik Çin; parası Renminbi’nin değerini dolar karşısında yeterince yükseltmemesi nedeniyle,         
        Yıllardır uygulanan anti-damping,anti-sübvansiyon veya vergi uygulaması çözüm sağlamıyor.
        Son çare! ABD küresel krizden sonra ikinci kez  parasal genişlemeye başvuruyor…
        FED ekonomik büyümeyi desteklemek üzere 2011 Haziran sonuna kadar piyasalara 600 milyar dolar daha çıkartma kararı alıyor.
        Piyasaya akan para:bankalardan tüketiciye,üreticiye,yatırımcıya kredi olarak dönüşecek,talep artacaktır!
        Fazla dolar değer düşürecek, doların devalüe edilmesiyle  ABD’nin ihracaatı yükselecek,
        İthalat düşerek, ekonomik büyüme sağlanacaktır!
        Umuluyor…

 
        * 
        Güçlü  batı ekonomileri canlanmanın önünde en büyük engel  olarak “korumacı” politikaları  görüyor!
        Çünkü ülkeler kendi paralarının değerini  diğer ülke paralarına karşı düşürmektedir.
        Bu suretle ihracaatçılarına üstünlük sağlarken,ithal mallar yerli üreticilere pahalı geliyor,
        Ulusal sanayiler teşvik edilmiş oluyor.
        Ne ki dünya rezerv dövizini oluşturan ABD’de  bu sürece katıldığında,-işte şimdi o karardadır,
        Artan sayıda ülkenin sürece  katılımı ve paralarının değerini düşürmesinin kaçınılmaz sonuç olacağı anlaşılıyor.
        Enflasyonun büyümesi ve uluslararası değişim sisteminin olumsuz etkilenmesiyle;
        Felaket bir  tehlike beliriyor!
        Ülkelerin döviz savaşından ticari savaşa geçiş yaparak korumacılığa yönelmeleri söz konusu oluyor.
        Bu küresel serbest piyasaların ruhuna el Fatiha,anlamındadır!  
        *
        Zirveye  katılan Türkiye’nin de ekonomisinin kısaca anmak gerekiyor.
        2009 da Türkiye ihracaatı 102 milyar dolar,ithalatı 140 milyar dolar, Mart 2010 da iç borç 58 milyar dolar,dış borç 247 milyar dolardır.
        İç borçların %25 i ihracaat teşvikine ve vergi iadelerine, %25 i TOKİ,duble yollar benzeri müteahhit hizmetlerine,kalanı yeni iç borçlanmanın faiz giderlerine harcanıyor.
        Önce özellikle Çin’de üretilen tüketim malları ara mallar ithalatı kaleminde  Türkiye’ye getiriliyor.
        İthal edilen ara mallar işleniyor ve ihraç ediliyor,oluşan hayali ihracaatın  vergi iadesi alınıyor! 
        İhraç edilen mallar toptan pazarlanıyor,bu kez de oluşan KDV, vergi iadesiyle tahsil ediliyor!                
        Artı-değer çok düşük kalınca, sermayenin kazancı karşılanamıyor.
        Bu durumda “kâr”ı karşılamak üzere  iç ve dış borç mütemadiyen artıyor.
        Yukarıdaki  hayali üretim artışları dışında; Türkiye’de ciddi bir üretim artışı bulunmuyor!
        O nedenle Türk halkı ebedi yoksulluğa mahkum edilmiştir.
        Doğrusu dünya ekonomisinde işbirliği  içinde bulunmak için,
        Vallahi! Reel bir gücü bulunmuyor!
        Türkiye gücünü Büyük Orta Doğu Projesindeki işbirlikçi misyonundan alıyor…

        *
        Hummalı bir  onur mücadelesi de yaşanıyor. 
        Özellikle BRIC ülkeleri  dolar yerine ortak dünya dövizi kullanmayı,
        Ya da altın standardına geri dönüşü,
        Ya da IMF nin aktarma haklarının uluslararası döviz haline getirilmesi alternatiflerini  oluşturmaya çalışıyor.
        Ne ki  dünya rezerv  parasının sahibi ABD  şimdilik  razı gelmiyor!
        Bu durumda tüm ülkelerin,”Uluslararası Serbest Piyasalar Aşkına”;
        Döviz piyasalarına karışmaması ve ulusal paralarının değerini bilerek düşürmemeleri,
        O yüzden IMF Başkanının işareti yönünde, makroekonomik politikalarda işbirliği yapmak zorunda olmaları gerekiyor.

        *
        G20 bu anlayış etrafında karar almak zorundadır!
        Ya Türkiye?
        Büyük Orta Doğu Projesindeki misyonunda  iktidar,
        Yunus Emre’nin Sırat-ı Müstakim’ini,ekonomi politikasının ABC si yapmıştır.
        Yunus Emre diyor ki,
        “Ne verirsen elin ile
        Şol varır senin ile!
        Ben desem inanmazsın,
        Varacağız göresin!”
        İktidar; elini açmış,gözünü yummuştur!
              
Ahmet Kılıçaslan AYTAR


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir