İstanbul, Londra, New York, Dubai, Hong Kong Olabilir mi?

Şehirler ve ülkeler ekonomilerini geliştirmek için finans merkezlerine sahip olmak istiyorsa, gerekli ortamı oluşturmaları, finans kuruluşlarını davet etmeleri, kaliteli insan gücü sağlanması, vergi ve diğer devlet düzenlemelerinin yapılması, şehrin yaşam kalitesinin yüksekliği, alt yapının sorunsuz olması gibi önemli faktörleri göz önünde bulundurmaları gerekiyor. İstanbul, son yıllarda bu nitelikleri üstünde toplamaya, geliştirmeye çalışıyor. - istanbul 860374 640

Wednesday, 13 October 2010 19:42

Şehirler ve ülkeler ekonomilerini geliştirmek için finans merkezlerine sahip olmak istiyorsa, gerekli ortamı oluşturmaları, finans kuruluşlarını davet etmeleri, kaliteli insan gücü sağlanması, vergi ve diğer devlet düzenlemelerinin yapılması, şehrin yaşam kalitesinin yüksekliği, alt yapının sorunsuz olması gibi önemli faktörleri göz önünde bulundurmaları gerekiyor. İstanbul, son yıllarda bu nitelikleri üstünde toplamaya, geliştirmeye çalışıyor.

İstanbul’un bölgede büyük bir metropol olması ve tarihi avantajları ile finans gücünün bileşimi çeşitli çevrelerden destek görmektedir. Son yıllarda, İstanbul’un finans merkezi olma projesi kapsamında yapılan çalışmalar nitelikli işgücü, gelir yaratma potansiyeli, imaj, yasal ortam, politik ve ekonomik istikrar, mali ortam, düzenleyici çerçeve, altyapı, iş yapma kolaylığı, yaşam tarzı ve iş yapma maliyeti açılarından değerlendiriliyor.

İstanbul’un finansal merkez olma konusundaki avantaj ve dezavantajları

70 bin seviyesini aşıp aşmayacağı merak edilen İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, bu tarihi psikolojik direncini de alaşağı etmesi, bugünün manşet haberlerinden birisiydi. Böylece endeks tarihte ilk kez 70.000 puanın üzerinde bir kapanış yapmış oldu. Borsanın bu tarihi rekorunun daimi büyümeye yansıması ve uzun vadede finansın Türkiye’de kalması önemli olacaktır.

İstanbul ve Türkiye’nin finans merkezi olma yarışında Kuzey Amerika’dan Uzakdoğu’ya uzanan geniş bir coğrafyaya yayılmış ciddi rakipleri bulunuyor. Londra, New York, Hong Kong, Singapur, Şanghay, Chicago, Zürih, Cenevre, Sidney, Frankfurt, Dubai gibi finansal hizmet ve arzın bir araya geldiği bir merkez olmaya ne kadar yakın? Finans merkezi şehirler büyük ekonomiye sahip ülkeler içinde ortaya çıktığı gibi, küçük ekonomiler içinde olup tamamen yurtdışı ile finansal hizmetle büyümüş Hong Kong, Zürih gibi şehirler de ortaya çıkmıştır.

“Global Financial Centers Index”, finansal merkez olarak tanımladığı, içlerinde İstanbul’un da olduğu 75 ayrı şehrin rekabetçi gücünü ve performansını ölçmeyi amaçlıyor.  ilk üç sırada değişmez üçlü bulunuyor: Londra, New York ve Hong Kong. İlk altı sıradaki finansal merkezin dördü Asya’da yer alıyor: Hong Kong, Singapur, Tokyo, Şanghay. İlk 25 ülke içinde Avrupa’dan Londra, Paris, Zürih, Cenevre, Frankfurt, Lüksemburg, Asya’dan Taipei, Seul, Pekin, gibi şehirler bulunuyor. Finansal merkez olma yarışında Asya hızlı gidiyor.

Her yıl Almanya’da düzenlenen, “Küresel Ekonomi Sempozyumu” ilk kez farklı bir ülkede Türkiye’de yapıldı. İstanbul’da, aralarında Citi group baş ekonomisti Willem Buiter ve 2006 yılında Nobel Ekonomi ödünü kazanmış olan Columbia Üniversitesi’nde Kapitalizm ve Toplum Merkezi’nin direktörü Edmund S. Phelps’in de bulunduğu,  merkez bankası yöneticileri ve ekonomistlerinin katıldığı yıllık Sempozyum ve iki büyük finans konferansına ev sahipliği, şehrin finans merkezi konumunu öne çıkarıyordu.

Türkiye Boğaz’da bir iş merkezi olma çabasında olan İstanbul’un bunu gerçekleştirmek için büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunu söyleyen Stanford’dan prof. Edward Lazear, Londra ve New York’un benzeri zor yüzyıllık yetenek ve kaynak birikimine sahip şehirler olduğunu, İstanbul’un bu birikime sahip olmasının mümkün ama çok da zor olduğunu ifade ediyor.

Dubai’deki Credit Agricole CIB’ın Orta Doğu ve Afrika yatırım bankacılığı başkanı Albert Momdjian, Türkiye ve İstanbul’un ilgi görmesini değerlendirenlerden birisi ve Türkiye’nin Avrupa’ya harika bir giriş ve çıkış noktası olmasına rağmen Orta Doğu için bir finans merkezi olarak asla Dubai ile rekabet edecek bir yer olmayacağını söylüyor. Gerekçesi ise Dubai’nin en iyi altyapı, IT, metro ve havayoluna sahip olması ve Dubai’nin komşu ülkelerle güvenlik sorunları bulunmadığını oysa Türkiye’nin hala bazı sorunları olması.

Dubai bölgesel bir merkez olarak inişe geçmiş olması, İstanbul’un potansiyelini harekete geçirebileceği öngörüsü yüksek. Bazı ekonomistler Türkiye’nin büyüme atağının ekonomideki zayıf nokta ve cari açık nedeniyle yarıda kalmasından korkuyor.

Türkiye’nin ekonomisi, Şangay ve Hong Kong gibi finans merkezlerine sahip olan Çin’inkine kıyasla küçük, Orta Doğu’daki petrol ekonomilerinin birdenbire nakite boğulduğu bir dönemde tek seçenek olan Dubai’nin de ilginç bir hikayesi var. Bu kıyaslamalardan sonra düşünmemiz gereken, İstanbul’un hikayesinin ne olduğu ve bir finans merkezi özelliğini taşıyıp-taşımayacağı:

*Türkiye’nin finans sektörü ve bunun merkezi olan İstanbul küresel kriz sırasında test edilmiş oldu.

*İstanbul, Balkanlar, Romanya, Ukrayna, Kafkasya ve Orta Asya arasında ticari bir ara bölge haline geldi.

*İstanbul, Bulunduğu bölgenin sermaye birikimini çekebilecek durumda ve Orta Doğu piyasasını uzun vadede kazanmak için iyi bir konumda.

* Fiziksel altyapı eksikleri tamamlanma yolunda..

* Büyük nüfusu, nitelikli eleman potansiyeli ve çok sayıda üniversitesi bulunuyor.

*İstanbul’da gayri mülk alan ve tatile gelen Ortadoğulu sayısı artmış durumda. Arap ülkelerinden yönelen ilgi şehre son yıllarda fazlasıyla artmış durumda.

* Kuzey Afrika da Türkiye’nin ticari sahası haline gelip, İstanbul odaklı iş oranı artmıştır.

* Uluslar arası önemli çok sayıda toplantı ve etkinlik, İstanbul’da yapılmaktadır.

* İstanbul, Türkiye ekonomisinde % 27’lik, dış ticarette % 55’lik bir paya sahip durumda.

*İstanbul son yıllarda yükselen orta sınıfın tüketici patlaması yaratmasıyla bir moda ve turizm merkezi haline geldi.

Türkiye’nin ekonomik göstergeleri İstanbul’u öne çıkaracak güce ne kadar sahip?

Türkiye’nin küresel ekonomi içinde olumlu çizgisi son zamanlarda açıklanan veriler,  yapılan değerlendirmeler, tahminler bize daha zengin bir Türkiye vaat edilmesini sağlıyor. Mesela, Türkiye, 2010’un ilk altı ayında, gelişmekte olan büyük ülkeler arasında büyüme hızında Çin’in ardından ikinci olmuş durumda. Brezilya, Hindistan, Rusya Türkiye’nin peşinde sıralanan diğer ülkelerdi. Ayrıca Türkiye, Avrupa’da ve bölgesinde en hızlı büyüyen ülke olarak öne çıkıyor.

Kriz kahini iktisatçı Prof. Nouriel Roubini, Türkiye’nin başarılı bir bankacılık sistemine sahip olduğunu, Türkiye ekonomisinin zengin bir iç pazar, büyük ve artan nüfus, ekonomideki gelişmeleri hızla anlayan güçlü bir girişimci sektör, rakip ülkelere göre mukayeseli üstünlüğe sahip emek yoğun imalat sanayisini dört ekonomik avantajı olarak sıralıyor. Londra merkezli danışmanlık şirketi Z/Yen Group’un geçtiğimiz haftalarda yayımladığı küresel finans merkezleriyle ilgili araştırmasında, Türkiye’nin puanları en çok yükselen ülkeydi fakat buna rağmen Dünya’da 70. sırada yer alıyordu.

Dünya Bankası veIMF’nin Ekim ayı “Dünya Ekonomik Görünümü 2010” raporuna göre, 2010 yılı ilk çeyrek itibariyle Türkiye, toplam dış borcun GSYH’ye oranına bakıldığında, değerlendirmeye alınan 32 ülke arasında yüzde 36,4 ile 26’inci sırada yer almaktadır. Toplam dış borcun GSYH’ye oranına bakıldığında en iyi durumdaki ülkenin yüzde 14,4 ile Brezilya olduğu görülüyor. Brezilya’yı yüzde 18,2 ile Hindistan, yüzde 20,4 ile Meksika, yüzde 22,8 ile Güney Afrika, yüzde 25,8 ile Endonezya, yüzde 33,6 ile Arjantin, yüzde 36,4 ile Türkiye, yüzde 37,8 ile Japonya, yüzde 41,4 ile Güney Kore ve yüzde 63 ile Polonya takip ediyor.

En fazla toplam dış borcu olan 32 ülkenin 2010 yılı ilk çeyrek itibarıyla toplam dış borçları içinde;

26.sırada olan Türkiye’nin borcu: 266.0 / 2010 yılı tahmini GSYH’sı 729. 0

dış borçlarının GSYH’ye oranı 36,4  / kişi başına düşen borcu 3.724

Raporda, “Nüfusun yaşlanması, dünya genelinde ülkelerin ekonomik büyümelerinin geleceğinde derin değişikliklere yol açacak” denilmesi ile Türkiye’nin genç nüfusa sahip oluşu ve diğer ülkelerin çoğuna göre yaşlanan nüfusun kamu maliyesine getirdiği yükün bu oranda olmayışı doğrudan bağlantılı görünüyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s, yaşlanan nüfus ve kamu maliyesini eriten finansal krizle mücadele maliyeti nedeniyle dünyanın en büyük bazı ekonomilerinde kamu borçlarının “patlama yolunda” olduğunu belirtmesi, genç-yaşlı nüfus ile kamu maliyesinin ilgisini ortaya koyuyor.

Angela Merkel’in ilkbahardaki Türkiye ziyaretinde ikili ticaret hacminin 50 milyar dolara çıkarılması niyeti dile getirmişti. Alman-Türk İş Birliği Başkanı Levent Veziroğlu’na göre orta ölçekli şirketler, istihdamı teşvik etmek ve yurt dışıyla iş birliği açısından birer motor işlevi görüyorlar. Alman-Türk Ticaret Odasının verilerine göre, halihazırda Türkiye’de Almanların ortaklığıyla kurulmuş 4000 şirket bulunuyor. Bu rakama 2009 ve 2010 yılının ilk yarısında toplam 533 şirket daha eklenmiş durumda.

Süddeutsche Zeitung’da yer alan Türkiye ekonomisi değerlendirmesinde, ekonomist Rolf Drees’in görüşüne yer verilip, Türkiye’nin genç bir nüfusa sahip oluşu ve özellikle otomobil, ev eşyası ve sigorta gibi sektörlerde önemli potansiyellerin güçlü yapısına vurgu yapılıyor.

Drees, Türkiye’de yatırım yapmak isteyenlerin uzun vadeli düşünmeleri ve sabırlı olmalarını gerektiğini hatırlatarak, Türkiye’nin yakın çevresindeki olumsuz jeopolitik gelişmelerin ülkenin ekonomisine ve özellikle borsalarına olumsuz yansıyabilme olasılığına da dikkat çekiyor. Bu yıl itibarıyla İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem gören hisse senetleri % 24 civarında değer kazanırken, aynı zaman dilimi içerisinde Alman borsasındaki değer artışının % 4 civarında olduğunu yazan dergi, Almanya ile kıyaslama yapıyor.

Türkiye’ye sıcak para ve yatırım örnekleri bazı grupların Türkiye üzerinden çevre pazarları da hedefliyor. Pirelli Grubu, son 10 yılda yapılan 140 milyon avro tutarındaki yatırımın devamı olarak, Türkiye ve çevresindeki gelişen pazarlarda büyümeyi desteklemek amacıyla 30 milyon avro daha yatırım yapmayı planlıyor. Yeni yatırımları İzmit’te 2011–2013 arasındaki 3 yıllık dönemde tüm Formula 1 takımları için lastik üreteceği fabrikayı açmaları oldu. Milano’daki Araştırma ve Geliştirme Merkezi ile iş birliği içinde çalışacak olan bu fabrika,  Pirelli’nin Formula 1 aktivitelerinin kalbi olacak. Türkiye’ye duydukları güvenden, ülkenin siyasi ve ekonomik istikrarından son derece memnun olduklarından bahseden Pirelli Grubu Başkan ve CEO’su Marco Tronchetti Provera Grup Başkanı, son dönemde Türkiye’ye pek çok yabancı yatırımın gelmesinin nedeninin, ülkenin istikrarlı bir ekonomiye sahip olmasından ve hem Avrupa hem Asya hem de Orta Doğu pazarları için bir üs olarak değerlendirilmesinden geçtiğini söylüyordu. Türk Pirelli Genel Müdürü Andrea Pirondini de ;

“Sanayiciler çekinmeden paralarını bu ülkeye akıtıyorken AB neden böyle bir ülkeyi içine katmaktan hala çekiniyor anlamak güç. Türkiye, son dönemde Orta Doğu’nun ve Akdeniz’in yıldız ülkesidir.” sözleriyle, AB’nin tavrına rağmen Türkiye’ye yönelimi açıklıyor.

Geçtiğimiz günlerde, otomotiv sanayine yedek parça üreten Bosch şirketinin Türkiye’deki faaliyetlerini genişleteceği, 2013 yılına kadar 500 milyon avroluk yatırımlarda bulunmayı hedeflediği konu edilmişti.

New York ve Türkiye arasında çok güçlü bir ticaret hacmi sağlamak, New York’taki ilk en büyük 5 yatırımcı ülke arasına Türkiye’nin girmesi için çalışmak üzere New York Valiliği’nin 17. Yatırım ve Ticaret Geliştirme Ofisi, İstanbul Ticaret Odası işbirliğiyle İstanbul Dünya Ticaret Merkezi’nde açılması bir başka önemli gelişme olarak değerlendirilmeli. Bu tür işbirlikleri şehrin şehir olarak marka niteliğini daha çok yükseltecektir.

Yabancı sermayenin Türkiye’de İstanbul Borsası üzerinden büyüme örnekleri dış piyasada olumlu etki yapmaya devam etmekte. Değişen dünyada neredeyse dibe vuran çok sayıda ülke ve finans başkentlerinin ekonomik imajını düzeltmek için çabaladığı bir dönemde, finansal altyapısı, yetişmiş insan gücü ve dinamiğiyle İstanbul, bölgede büyümek isteyen her yabancının yöneldiği bir cazibe merkezi olma yolundadır. Uluslar arası nitelikte bir finans merkezi olup-olamayacağı ise, Türk ekonomisinin gidişatına paralel gelişim gösterecek ve ona bağlı olacaktır.

Göknur Akçadağ

[email protected]


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir