DİNLEMELERİN ARDINDAN TÜRKİYE

<p>             DİNLEMELERİN ARDINDAN  TÜRKİYE           
            
          Diyarbakır'lı  14 iş dünyası temsilcisi halk oylamasında,
          -Değişiklik teklifindeki maddelerin içeriğinin daha demokratik özde olması,
          -Demokratik mücadelenin gelişmesini sağlayacak yüksek yargıda sağlanan demokratik genişleme,
          -12 Eylül cuntasını koruyan hukuk kalkanının kaldırması nedeniyle evet oyu kullanacaklarını açıkladılar.
          Ticaret ve Sanayi,Esnaf ve Sanatkarlar,Ziraat,Eczacılar,Mali Müşavirler Odaları ve diğerleri...
          Açıklama iş dünyası temsilcileriyle BDP arasında görüş ayrılığını göstermesi bakımından dikkat  çekti...
          *
          Görüş ayrılığını, Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı İsmail Bedirhanoğlu,
          Bölgede  yaşanan toplumsal ve ekonomik değişime bağlıyor.
          Demokratik mücadelenin; bölgenin feodal ilişkilerden kapitalist üretime geçişle oluşan burjuvazinin gelişmesini sürdürmesi yönünde,
          Şiddet yerine demokratik kanallar kullanılarak yapılması gerektiğini söylüyor.
          *
          BDP halk oylamasını "Ne kadar boş sandık - O kadar acil yeni bir anayasa" sloganıyla boykot etmektedir.
          Diyarbakır'lı kimi sivil toplum örgütü de 14 iş temsilcisinin halk oylamasında aldığı evet kararını protesto ediyor.
          "Bireysel kaygılarla alınan ve üyelerin kararına ipotek koyan bu kararın kabul edilemeyeceğini" ileri sürüyor. 
          Abdullah Öcalan Diyarbakırlı iş adamlarının devletle anlaştığını,
          Birilerinin  onları "eğer PKK tasfiye olursa inisyatifi size veririz" diye  ikna ettiğini  söylüyor ve ilave ediyor;
          "Tabii,biz buna engel oluyoruz. Onların bu planları tutmuyor!" diyor.
          Bu ifadenin hangi anlamda kullanıldığı  meçhuldür!
          Hem PKK' nın bölgede burjuvalaşma önünde bir engel olduğu biliniyor.
          Hem de iş dünyası temsilcilerinin aldığı karara  PKK'nın engel olması mı isteniyor?  
          *
          Anayasa 114.maddesinde genel seçimlerden önce Adalet,İçişleri ve Ulaştırma Bakanlarının çekilmesi şartının,
          Halk oylamasını seçimle eşdeğer gösteren Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanunda bulunmayışı eksiklik gösteriyor.
          Halk oylamasında oyların rengini etkilemek üzere devlet adına  birilerinin mesela İçişleri Bakanının görev yapması  hakkaniyete sığmıyor.
          *
          Kapitalizm,İslami kültür ve ekonomiyi de kapsayan küreselleşmesi sürecinde,
          Maddî değerler yanında manevî değerleri de piyasa malına dönüştürmüştür.
          Bu durum  elbette cemaatlerin siyaset ve ticaret ilişkileri de çeşitliyor.
          Nakşibendîler şeyhlerini zihinlerinde canlandırıp zikrederlerken, canlarını şeyhlerine adamışlardır.
          O yüzden  bir Nakşibendî  olan İçişleri  Bakanı'nın  siyasi kariyeri;
          Çok açık! Cemaat-Siyaset-Ticaret ilişkilerinin örgütlülüğü hizmetinde sürüyor...
          *
          Bu noktadan itibaren halk oylamasında Diyarbakır'da nelerin yaşandığının anlaşılmasında,
          Doğrusu, Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın "Haliçte Yaşayan Simonlar-Dün Devlet Bugün Cemaat" kitabı da,
          Yol gösterici oluyor... 
          *
          Bakan, Anayasa ile Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanunun eksikliğinden yararlanıyor.
          Halk oylamasında alınacak güvenlik tedbirlerinin denetimi için gittiği Diyarbakır'da,
          Valiler, Emniyet Müdürleri ile görüşmeler dışında,
          Bölgenin sivil toplum kuruluşları yetkilileriyle  ikili görüşmeler yapıyor.
          Halkoylamasında  kitlesel evet oyu getirmeleri karşılığında,
          Kimine milletvekilliği, kimine belediye başkanlığı, kimine düşük faizli yüksek krediler vaadettiği söyleniyor!
          Ya da  görüşmelerde; ilgililer,
          Dinleme kayıtları,
          Banka veya serbest menkul piyasalarında para akışları, ithalat-ihracaat pozisyonları,üretim ve gider kalemleri ile tasarrufları ve vergi ödemelerini içeren malî portreleri ile ,
          Karşılaşmışlardır mıdır, bilinmiyor?
 
          *
          Bilinen ağızlarını her açışlarında "Pe Ke Ke" diyen 14 Sivil toplum Kuruluşunun halkoylamasında evet oyu verecekleri açıklamasıdır...
          Sonuçta sivil toplum kuruluşlarının;
          Bir tarafta hükümet diğer tarafta PKK baskısı altına olduğu görülüyor.
          Kanaat, sivil toplum kuruluşlarının  zevahiri kurtarmak için halk oylamasında  evet oyu vereceklerini ilan ettikleri yönündedir.
          Çünkü ardını Abdullah Öcalan dolduruyor:
          "Tabii biz buna engel oluyoruz.Onların planı tutmuyor" diyor!
          *
          Türkiye  hızla anayasal cumhuriyet niteliklerine aykırı Cemaat-Siyaset-Ticaret eksenine oturtuluyor.
          O denli güçlü bir eksendir ki; yargı, muhalefet partileri, cumhuriyet kuruluşları hiçbir şey yapamıyor!  
          En hazini Ordu ; kolu kanadı kırılmıştır!
          Son olarak işte Başbakan tarafından  baskın basanındır mantığıyla;
          Yargıyla ilgili  çok önemli iki maddeyi  de içeren anayasa değişiklikleri için  halk oylamasına gidiliyor.
          Öylece  bir parti-hükümetinin emrine  girmiş devletin; cemaat-siyaset-ticaret ekseninde yargı eksiğinin tamamlanması planlanıyor.
          Ne ki sonuç nasıl olursa olsun toplumun yarısının asla benimsemeyeceği bir anayasa ;
          Yasaların,yönetmeliklerin,kuralların ve ahlakın hiçe sayıldığı,
          Neyin doğru neyin yanlış olduğu karambolüne sokulmuş, kimseye yaramaz bir kaosa postalanmış Türkiye'yi gösteriyor.
         
 
          *
          Diğer tarafta Türkiye'nin  bir bölümü üzerinde iştihası kabarmış bölücü  terör destekli Kürt Hareketi yer alıyor.
          Cemaat-siyaset-ticaret ile  ırkçılık-siyaset-ticaret eksenlerinde;
          Türkiye yanıyor...</p> - ocalan

             DİNLEMELERİN ARDINDAN  TÜRKİYE           
            
          Diyarbakır’lı  14 iş dünyası temsilcisi halk oylamasında,
          -Değişiklik teklifindeki maddelerin içeriğinin daha demokratik özde olması,
          -Demokratik mücadelenin gelişmesini sağlayacak yüksek yargıda sağlanan demokratik genişleme,
          -12 Eylül cuntasını koruyan hukuk kalkanının kaldırması nedeniyle evet oyu kullanacaklarını açıkladılar.
          Ticaret ve Sanayi,Esnaf ve Sanatkarlar,Ziraat,Eczacılar,Mali Müşavirler Odaları ve diğerleri…
          Açıklama iş dünyası temsilcileriyle BDP arasında görüş ayrılığını göstermesi bakımından dikkat  çekti…
          *
          Görüş ayrılığını, Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı İsmail Bedirhanoğlu,
          Bölgede  yaşanan toplumsal ve ekonomik değişime bağlıyor.
          Demokratik mücadelenin; bölgenin feodal ilişkilerden kapitalist üretime geçişle oluşan burjuvazinin gelişmesini sürdürmesi yönünde,
          Şiddet yerine demokratik kanallar kullanılarak yapılması gerektiğini söylüyor.
          *
          BDP halk oylamasını “Ne kadar boş sandık – O kadar acil yeni bir anayasa” sloganıyla boykot etmektedir.
          Diyarbakır’lı kimi sivil toplum örgütü de 14 iş temsilcisinin halk oylamasında aldığı evet kararını protesto ediyor.
          “Bireysel kaygılarla alınan ve üyelerin kararına ipotek koyan bu kararın kabul edilemeyeceğini” ileri sürüyor. 
          Abdullah Öcalan Diyarbakırlı iş adamlarının devletle anlaştığını,
          Birilerinin  onları “eğer PKK tasfiye olursa inisyatifi size veririz” diye  ikna ettiğini  söylüyor ve ilave ediyor;
          “Tabii,biz buna engel oluyoruz. Onların bu planları tutmuyor!” diyor.
          Bu ifadenin hangi anlamda kullanıldığı  meçhuldür!
          Hem PKK’ nın bölgede burjuvalaşma önünde bir engel olduğu biliniyor.
          Hem de iş dünyası temsilcilerinin aldığı karara  PKK’nın engel olması mı isteniyor?  
          *
          Anayasa 114.maddesinde genel seçimlerden önce Adalet,İçişleri ve Ulaştırma Bakanlarının çekilmesi şartının,
          Halk oylamasını seçimle eşdeğer gösteren Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanunda bulunmayışı eksiklik gösteriyor.
          Halk oylamasında oyların rengini etkilemek üzere devlet adına  birilerinin mesela İçişleri Bakanının görev yapması  hakkaniyete sığmıyor.
          *
          Kapitalizm,İslami kültür ve ekonomiyi de kapsayan küreselleşmesi sürecinde,
          Maddî değerler yanında manevî değerleri de piyasa malına dönüştürmüştür.
          Bu durum  elbette cemaatlerin siyaset ve ticaret ilişkileri de çeşitliyor.
          Nakşibendîler şeyhlerini zihinlerinde canlandırıp zikrederlerken, canlarını şeyhlerine adamışlardır.
          O yüzden  bir Nakşibendî  olan İçişleri  Bakanı’nın  siyasi kariyeri;
          Çok açık! Cemaat-Siyaset-Ticaret ilişkilerinin örgütlülüğü hizmetinde sürüyor…
          *
          Bu noktadan itibaren halk oylamasında Diyarbakır’da nelerin yaşandığının anlaşılmasında,
          Doğrusu, Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın “Haliçte Yaşayan Simonlar-Dün Devlet Bugün Cemaat” kitabı da,
          Yol gösterici oluyor… 
          *
          Bakan, Anayasa ile Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanunun eksikliğinden yararlanıyor.
          Halk oylamasında alınacak güvenlik tedbirlerinin denetimi için gittiği Diyarbakır’da,
          Valiler, Emniyet Müdürleri ile görüşmeler dışında,
          Bölgenin sivil toplum kuruluşları yetkilileriyle  ikili görüşmeler yapıyor.
          Halkoylamasında  kitlesel evet oyu getirmeleri karşılığında,
          Kimine milletvekilliği, kimine belediye başkanlığı, kimine düşük faizli yüksek krediler vaadettiği söyleniyor!
          Ya da  görüşmelerde; ilgililer,
          Dinleme kayıtları,
          Banka veya serbest menkul piyasalarında para akışları, ithalat-ihracaat pozisyonları,üretim ve gider kalemleri ile tasarrufları ve vergi ödemelerini içeren malî portreleri ile ,
          Karşılaşmışlardır mıdır, bilinmiyor?
 
          *
          Bilinen ağızlarını her açışlarında “Pe Ke Ke” diyen 14 Sivil toplum Kuruluşunun halkoylamasında evet oyu verecekleri açıklamasıdır…
          Sonuçta sivil toplum kuruluşlarının;
          Bir tarafta hükümet diğer tarafta PKK baskısı altına olduğu görülüyor.
          Kanaat, sivil toplum kuruluşlarının  zevahiri kurtarmak için halk oylamasında  evet oyu vereceklerini ilan ettikleri yönündedir.
          Çünkü ardını Abdullah Öcalan dolduruyor:
          “Tabii biz buna engel oluyoruz.Onların planı tutmuyor” diyor!
          *
          Türkiye  hızla anayasal cumhuriyet niteliklerine aykırı Cemaat-Siyaset-Ticaret eksenine oturtuluyor.
          O denli güçlü bir eksendir ki; yargı, muhalefet partileri, cumhuriyet kuruluşları hiçbir şey yapamıyor!  
          En hazini Ordu ; kolu kanadı kırılmıştır!
          Son olarak işte Başbakan tarafından  baskın basanındır mantığıyla;
          Yargıyla ilgili  çok önemli iki maddeyi  de içeren anayasa değişiklikleri için  halk oylamasına gidiliyor.
          Öylece  bir parti-hükümetinin emrine  girmiş devletin; cemaat-siyaset-ticaret ekseninde yargı eksiğinin tamamlanması planlanıyor.
          Ne ki sonuç nasıl olursa olsun toplumun yarısının asla benimsemeyeceği bir anayasa ;
          Yasaların,yönetmeliklerin,kuralların ve ahlakın hiçe sayıldığı,
          Neyin doğru neyin yanlış olduğu karambolüne sokulmuş, kimseye yaramaz bir kaosa postalanmış Türkiye’yi gösteriyor.
         
 
          *
          Diğer tarafta Türkiye’nin  bir bölümü üzerinde iştihası kabarmış bölücü  terör destekli Kürt Hareketi yer alıyor.
          Cemaat-siyaset-ticaret ile  ırkçılık-siyaset-ticaret eksenlerinde;
          Türkiye yanıyor…


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir