S U F L Ö R

<p>         S U F L Ö R 
 
        
          ABD güçlü endüstri ve altın rezerviyle,
          Dünyaya "ne kadar altın o kadar para" ölçüsünde dolar tedavül edeceği iradesiyle;
          1944 Bretton Woods Kararlarıyla,
          Uluslararası para sisteminin, kollayıcısı IMF ve Dünya Bankasının kurulmasının amili oldu.
          Ülkelerin tuttuğu dolar karşılıklarının altın olduğu ve millî paraların dolara göre ayarlanması kararı alındı.
          Ne ki bir süre sonra  dolar tutan ülkeleri  enflasyon ile dolaylı vergilendirdi, mütemadiyen zenginleşti.
          Avrupa'nın dünya mali yapısını bozan bu sisteme karşı;
          Dolara bağlı para politikasını değiştirme isteğini engellemeyi hep başardı.          
          Sonra Suudi Arabistan ile petrolün dolar karşılığında satışında anlaştı.
          Petrolü doların belirleyeni  yaptı.
          Dolar; petrol ve  her tür mal ve hizmetin  alış-verişi  yarışında  dünyaya egemen oldu.
          Şimdi doların üzerinde müthiş bir ironiyle  "In God We Trust-Tanrıya İnanırız" yazıyor!
          Ve ABD dünyanın lideridir...
 
          *
          Her ülkeden aldığı mal ve hizmetler için dolar ödüyor.
          Ödediği  dolarlar yine faizsiz olarak ABD ye yatırılıyor.
          Yüksek döviz rezervleri, ABD'ye verilen ve faizi dahi alınmayan paralardır.
          Devletler bu sistemin  sigortası görevini yapıyor.
          Zarar halinde maliyeti kuruşuna kadar  halklarına ödetiyor...
 
          *
          Çarkın dönmesini  teminen İslam coğrafyasında,
          Başbakan Erdoğan, Yemen'den Abdullah Salih ve İtalya'dan  Berlusconi; Eşbaşkandırlar.
          Kapsama alanlarının;
          Kosova'dan Filistin'e, Somali'den Umman Denizine, Kürdistan'dan İran'a;
          Siyasal sorunların diyalogla çözülerek ekonomik  akışın temini görevindedirler.        
 
          *
          Eşbaşkan Erdoğan'ın yükümlüğü; 8 yıllık iktidarı  sürecinde,
          Türkiye'yi; Kemalizm, yeniOsmanlılık ve Kürtçülük odaklarından ayrıştırmış bulunuyor.
          Çünkü Erdoğan yeniOsmanlı felsefesiyle sorumlu olduğu coğrafyalara işlerlik sağlamak üzere,
          Karşısında  ulusalcı Kemalizmi budamak,
          Demokratik Türkiye için Kürtçü Hareketi de kollamak görevini yürütüyor.
 
          *
          O nedenle Başbakan ve Kürtçü Hareket aynı terminolojiyi kullanıyor.
          Mustafa Kemal saklı tutuluyor fakat İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak'la birlikte gelişen ekolün,
          Türkiye'nin Dinsel yapısını ve Kürtlerin  kültürel, ekonomik ve sosyal yapısını baskılayan,
          Faşist Cumhuriyetçiler olduklarını  ileri sürüyorlar.
          Darbeci, komplocu, yok edici, militer, ittihatçı özellikleriyle,
          CHP' nin de içselleştirdiği bu hareketin;
          Özgürlükler ve Demokratik Türkiye için yok edilmesini savlıyorlar.
          Bu özelliğiyle varsaydıkları TSK mensuplarını bir bir saf dışı ediyorlar.
 
          *
          Anayasa Değişikliklerinin onaylanacağı ve "Evet" oyu alması halinde,
          "Parti benim, Devlet benim, Hukuk benim, Hak benim" diyecek olan Başbakan Erdoğan;
          Bu yüzden referandumu  milletin darbecilerle hesaplaşması olarak ilân ediyor.
          Kolaylığı bakımından yakın  tarih 12 Eylül'ü odak  alıyor.
          Kazandığı taktirde Türkiye'nin Atatürkçü ilkelerinin çok kısa sürede yok edileceğini, elbette biliyor!
 
          *
          BDP; referanduma " Demokratik  Anayasaya Kadar Boykot" kararındadır.
          Evet-Hayır dağılımının hassas zemininde,
          Bir önceki seçimlerde Doğu ve Güneydoğu oylarının % 54 ünü alan AKP;
          PKK  korkusuyla sandığa gitmeyecek seçmenin tehditini yaşıyor.
          Doğrusu BDP;  boykot tehditini mükemmel bir pazarlık  unsuru olarak kullanmaktadır.
          İşte Abdullah Öcalan'ın telebi " taş atan çocuklar yasası" yasalaşmış bulunuyor.
          Terörle mücadelede kolluk kuvvetlerinin işledikleri iddia edilen eylem ve tutumlarına yönelik şikayet sistemi,
          "Kolluk Gözetimi Komisyonu" yasa tasarısı TBMM de görüşülüyor.
          Ergenekon Davasında Mahkemeler daha sonra kurulması  talep edilen,
          TBMM "Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu" na  dağ gibi dosyalar hazırlıyor!
          O da ne? Balyoz Davasıyla ilgili 102 yüksek rütbeli  muvazzaf-emekli subay hakkında tutuklama kararı çıkıyor!
          Hele bir referandum neticelensin,
          TBMM de anayasa konvansiyonu  olarak görev yapacak "Demokratik Anayasa Komisyonu" da gün sayıyor!
 
          *
          Tam bu noktada CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu,
         "12 Eylül ile hesaplaşacaksak TSK İç Hizmet Kanunu'nun darbelere dayanak 35.maddesini değiştirelim" diyor!
          Cumhuriyetin temel ilkelerini irtica ve bölücü harekete karşı siyaseten koruyabileceği inancındadır!
          Ya da köşeye sıkıştırıldığı iddia edilen Kemalist düşünceli bir siyasi partinin lideri olarak,
          YeniOsmanlıcı ve Kürtçü Hareketin ardında  dünya çarkını çeviren ABD'ye sinyal veriyor.
          Son bir çare gibidir; sorunların çözümüne el vermek ve demokratik bir anayasa hazırlığının mutlaka içinde bulunmak  iddiasını tutuyor...
          Diyalog kapısından içeri giriyor!
 
          *
          Harp Akademileri Komutanlığı'nın 2009-2010 mezuniyet töreninde ise neşeli görüntüler veriliyor.
          Tören salonunda komutanlar başarısızlıklarını saklamak çabasında "Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye " sloganından çark etmiş,
          "Güçlü Türkiye, Güçlü Ordu" pankartı ardına saklanıyorlar.
          Bu slogan "Ne kadar ekmek o kadar köfte" anlamına geliyor!
          Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakanla birlikte iktidar mensuplarının  katıldığı törende,
          En çok dikkati çeken  husus;
          Diplomasını almak üzere davet edilen Kurmay Yüzbaşı Ömer'in,
          "Ergenekon" olan  soyadı anons edildiğinde yaşanıyor.
          Komutanlar  hep birlikte  o heyete kendilerini gösterme gayretinde, kıvrılıyor, göz süzüyor,dudak büzüyor,
          Eğilip, büzüşüyor ve mahcubiyet içinde  hafif bir uğultu dalgasıyla  kıkırdıyorlar.
          İlker Bey  emeklilik  töreni provasında gibidir, alt-üst dudaklarını birbiri üzerine büzüştürmüş,avurtlarını şişirmiş  munis bir mutluluk  ifadesi içindedir.
          Ne zamandan beridir annem ise " paşaların  birbirleriyle karşılaştıklarında  şapur-şupur  yanaktan öpüşmesini"  bir türlü anlamadığını söylüyor!
 
          *
          Küresel sermayenin güvenli döngüsünü teminen  "Türkiye diyalogu" gelişiyor.
          Eh!  Paşa Orduevinde  özel suitinden   çıkamıyor!
          Sivilleşme sağlanmıştır.
          Bölgesel sorunlar da dahil küresel çarkın çevrilmesine AKP yanında,
          Mesela CHP de aday oluyor.
          BDP Kürt sorununa siyasi muhataptır.
          O nedenle diyalog kazanacaksa; referandum ibresi " Hayır"ı gösteriyor...</p> - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

         S U F L Ö R 
 
        
          ABD güçlü endüstri ve altın rezerviyle,
          Dünyaya “ne kadar altın o kadar para” ölçüsünde dolar tedavül edeceği iradesiyle;
          1944 Bretton Woods Kararlarıyla,
          Uluslararası para sisteminin, kollayıcısı IMF ve Dünya Bankasının kurulmasının amili oldu.
          Ülkelerin tuttuğu dolar karşılıklarının altın olduğu ve millî paraların dolara göre ayarlanması kararı alındı.
          Ne ki bir süre sonra  dolar tutan ülkeleri  enflasyon ile dolaylı vergilendirdi, mütemadiyen zenginleşti.
          Avrupa’nın dünya mali yapısını bozan bu sisteme karşı;
          Dolara bağlı para politikasını değiştirme isteğini engellemeyi hep başardı.          
          Sonra Suudi Arabistan ile petrolün dolar karşılığında satışında anlaştı.
          Petrolü doların belirleyeni  yaptı.
          Dolar; petrol ve  her tür mal ve hizmetin  alış-verişi  yarışında  dünyaya egemen oldu.
          Şimdi doların üzerinde müthiş bir ironiyle  “In God We Trust-Tanrıya İnanırız” yazıyor!
          Ve ABD dünyanın lideridir…
 
          *
          Her ülkeden aldığı mal ve hizmetler için dolar ödüyor.
          Ödediği  dolarlar yine faizsiz olarak ABD ye yatırılıyor.
          Yüksek döviz rezervleri, ABD’ye verilen ve faizi dahi alınmayan paralardır.
          Devletler bu sistemin  sigortası görevini yapıyor.
          Zarar halinde maliyeti kuruşuna kadar  halklarına ödetiyor…
 
          *
          Çarkın dönmesini  teminen İslam coğrafyasında,
          Başbakan Erdoğan, Yemen’den Abdullah Salih ve İtalya’dan  Berlusconi; Eşbaşkandırlar.
          Kapsama alanlarının;
          Kosova’dan Filistin’e, Somali’den Umman Denizine, Kürdistan’dan İran’a;
          Siyasal sorunların diyalogla çözülerek ekonomik  akışın temini görevindedirler.        
 
          *
          Eşbaşkan Erdoğan’ın yükümlüğü; 8 yıllık iktidarı  sürecinde,
          Türkiye’yi; Kemalizm, yeniOsmanlılık ve Kürtçülük odaklarından ayrıştırmış bulunuyor.
          Çünkü Erdoğan yeniOsmanlı felsefesiyle sorumlu olduğu coğrafyalara işlerlik sağlamak üzere,
          Karşısında  ulusalcı Kemalizmi budamak,
          Demokratik Türkiye için Kürtçü Hareketi de kollamak görevini yürütüyor.
 
          *
          O nedenle Başbakan ve Kürtçü Hareket aynı terminolojiyi kullanıyor.
          Mustafa Kemal saklı tutuluyor fakat İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’la birlikte gelişen ekolün,
          Türkiye’nin Dinsel yapısını ve Kürtlerin  kültürel, ekonomik ve sosyal yapısını baskılayan,
          Faşist Cumhuriyetçiler olduklarını  ileri sürüyorlar.
          Darbeci, komplocu, yok edici, militer, ittihatçı özellikleriyle,
          CHP’ nin de içselleştirdiği bu hareketin;
          Özgürlükler ve Demokratik Türkiye için yok edilmesini savlıyorlar.
          Bu özelliğiyle varsaydıkları TSK mensuplarını bir bir saf dışı ediyorlar.
 
          *
          Anayasa Değişikliklerinin onaylanacağı ve “Evet” oyu alması halinde,
          “Parti benim, Devlet benim, Hukuk benim, Hak benim” diyecek olan Başbakan Erdoğan;
          Bu yüzden referandumu  milletin darbecilerle hesaplaşması olarak ilân ediyor.
          Kolaylığı bakımından yakın  tarih 12 Eylül’ü odak  alıyor.
          Kazandığı taktirde Türkiye’nin Atatürkçü ilkelerinin çok kısa sürede yok edileceğini, elbette biliyor!
 
          *
          BDP; referanduma ” Demokratik  Anayasaya Kadar Boykot” kararındadır.
          Evet-Hayır dağılımının hassas zemininde,
          Bir önceki seçimlerde Doğu ve Güneydoğu oylarının % 54 ünü alan AKP;
          PKK  korkusuyla sandığa gitmeyecek seçmenin tehditini yaşıyor.
          Doğrusu BDP;  boykot tehditini mükemmel bir pazarlık  unsuru olarak kullanmaktadır.
          İşte Abdullah Öcalan’ın telebi ” taş atan çocuklar yasası” yasalaşmış bulunuyor.
          Terörle mücadelede kolluk kuvvetlerinin işledikleri iddia edilen eylem ve tutumlarına yönelik şikayet sistemi,
          “Kolluk Gözetimi Komisyonu” yasa tasarısı TBMM de görüşülüyor.
          Ergenekon Davasında Mahkemeler daha sonra kurulması  talep edilen,
          TBMM “Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu” na  dağ gibi dosyalar hazırlıyor!
          O da ne? Balyoz Davasıyla ilgili 102 yüksek rütbeli  muvazzaf-emekli subay hakkında tutuklama kararı çıkıyor!
          Hele bir referandum neticelensin,
          TBMM de anayasa konvansiyonu  olarak görev yapacak “Demokratik Anayasa Komisyonu” da gün sayıyor!
 
          *
          Tam bu noktada CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu,
         “12 Eylül ile hesaplaşacaksak TSK İç Hizmet Kanunu’nun darbelere dayanak 35.maddesini değiştirelim” diyor!
          Cumhuriyetin temel ilkelerini irtica ve bölücü harekete karşı siyaseten koruyabileceği inancındadır!
          Ya da köşeye sıkıştırıldığı iddia edilen Kemalist düşünceli bir siyasi partinin lideri olarak,
          YeniOsmanlıcı ve Kürtçü Hareketin ardında  dünya çarkını çeviren ABD’ye sinyal veriyor.
          Son bir çare gibidir; sorunların çözümüne el vermek ve demokratik bir anayasa hazırlığının mutlaka içinde bulunmak  iddiasını tutuyor…
          Diyalog kapısından içeri giriyor!
 
          *
          Harp Akademileri Komutanlığı’nın 2009-2010 mezuniyet töreninde ise neşeli görüntüler veriliyor.
          Tören salonunda komutanlar başarısızlıklarını saklamak çabasında “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye ” sloganından çark etmiş,
          “Güçlü Türkiye, Güçlü Ordu” pankartı ardına saklanıyorlar.
          Bu slogan “Ne kadar ekmek o kadar köfte” anlamına geliyor!
          Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakanla birlikte iktidar mensuplarının  katıldığı törende,
          En çok dikkati çeken  husus;
          Diplomasını almak üzere davet edilen Kurmay Yüzbaşı Ömer’in,
          “Ergenekon” olan  soyadı anons edildiğinde yaşanıyor.
          Komutanlar  hep birlikte  o heyete kendilerini gösterme gayretinde, kıvrılıyor, göz süzüyor,dudak büzüyor,
          Eğilip, büzüşüyor ve mahcubiyet içinde  hafif bir uğultu dalgasıyla  kıkırdıyorlar.
          İlker Bey  emeklilik  töreni provasında gibidir, alt-üst dudaklarını birbiri üzerine büzüştürmüş,avurtlarını şişirmiş  munis bir mutluluk  ifadesi içindedir.
          Ne zamandan beridir annem ise ” paşaların  birbirleriyle karşılaştıklarında  şapur-şupur  yanaktan öpüşmesini”  bir türlü anlamadığını söylüyor!
 
          *
          Küresel sermayenin güvenli döngüsünü teminen  “Türkiye diyalogu” gelişiyor.
          Eh!  Paşa Orduevinde  özel suitinden   çıkamıyor!
          Sivilleşme sağlanmıştır.
          Bölgesel sorunlar da dahil küresel çarkın çevrilmesine AKP yanında,
          Mesela CHP de aday oluyor.
          BDP Kürt sorununa siyasi muhataptır.
          O nedenle diyalog kazanacaksa; referandum ibresi ” Hayır”ı gösteriyor…


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir