Türk-ABD-İsrail İlişkilerinde Gelişmeleri Uzun Vadeli Sonuçları Görebilmek Belirleyecektir

Brookings Enstitüsünden Bruce Riedel ise yaşananların, ABD'nin Hamas'a yönelik tavrını değiştirmeyeceğine, Kahire'deki konuşmadan bu yana ABD'nin Müslüman dünyasındaki pozisyonunu kaybettiği ve Türk müttefikini de kaybetmeyi göze almaması gerektiğini söylüyor.  Bill Clinton'un eski danışmanı Robert Malley ise ABD yönetimi için "durumun İslamcıların nüfuzunu artırdığının farkında olsa bile" önceliğinin Gazze olmadığını, asıl önemli olanın İsrail'in Mahmut Abbas'a yönelik "jestlerde" bulunmasını sağlamak olduğu görüşüyle bilinen görüşü temsil ediyor. - turkey15wi1amjf0

Sunday, 06 June 2010 12:02
Son gelişmeler sonrası liberal Yahudiler de dahil olmak üzere çok sayıda Amerikalı, özellikle de Demokratlar, Amerika’nın, Binyamin Netanyahu’nun şahin hükümetin yönettiği İsrail’in rutin açıklamalarla desteklenmesine duydukları rahatsızlığı dile getirmekteler. Nitekim Avrupa’nın etkin gazetesi Le Monde da “ABD kamuoyu Gazze Ablukası Konusunda Bölünüyor” haberi ile geniş bir değerlendirme yer almıştı bu konuda.

Brookings Enstitüsünden Bruce Riedel ise yaşananların, ABD’nin Hamas’a yönelik tavrını değiştirmeyeceğine, Kahire’deki konuşmadan bu yana ABD’nin Müslüman dünyasındaki pozisyonunu kaybettiği ve Türk müttefikini de kaybetmeyi göze almaması gerektiğini söylüyor.  Bill Clinton’un eski danışmanı Robert Malley ise ABD yönetimi için “durumun İslamcıların nüfuzunu artırdığının farkında olsa bile” önceliğinin Gazze olmadığını, asıl önemli olanın İsrail’in Mahmut Abbas’a yönelik “jestlerde” bulunmasını sağlamak olduğu görüşüyle bilinen görüşü temsil ediyor.

Palestine-Gaza, Library of Congress Prints and Photographs Division (1839)

Amerika’nın stratejik düşünce kuruluşu Stratfor’un Başkanı George Friedman’ın “Flotillas and the Wars of Public Opinion başlıklı analizinde, İsrail’in daha önce karşı karşıya olmadığı bir durumda bulunduğuna atıfla son gelişmelerle bilmediği sularda yüzdüğünü söyleyip, İsrail yönetiminin Türk tarafının tuzağına düşmesinden ve süreç sonunda çok ağır bir yenilgi almış olduğundan söz ediliyordu. Friedman, önceki gün İstanbul’da “Türkiye ve Amerika’nın dış siyasetindeki dengesizlik” konulu bir panelde de konuştu. Amerika’nın boşalttığı bölgelere Türkiye’nin hakim olması gerektiğini söylediği konuşmasında, Türk-İsrail krizi hakkında, İsrail’in değişmek zorunda kalacağını, Amerika’nın yanı sıra, İsrail’in kaybetmek istemeyeceği tek ülkenin Türkiye olduğunu da söyledi, hala ümitvar bir görüş yansıtarak.

Türkiye’nin son gelişmeler sonrası İslam dünyası ve Ortadoğu’daki etkin rolünden bahsederken, Stratfor’da henüz yer alan (6.6.2010) “Palestinian Territories: Obstacles to a Hamas-Fatah Reconciliation” analizinde, Türkiye’nin iki taraf arasında normalleşme sürecine destek vererek, bunun ABD’ye de takdimine rağmen, bölgede Suriye ve İran’ın Hamas’ı reconcilationdan  çekmeye çalıştıklarını, hatta bu ikili arasındaki çatışmanın devamından yana oldukları vurgulanması konunun farklı boyutlarını göstermesi açısından dikkat çekiyor.

Tahran ve Şam, Filistin’de tek ses mi istiyor? Şam ve Tahran’ın Filistin’in normale dönüşünde ilerlemeden ve Türkiye’nin Hamas üzerinde İran ve Suriye’nin etki seviyesinden daha fazla etkili oluşundan memnun olunamayacağı dile getiriliyor. Bu ikili çatışmanın Tahran’ın bölge üzerinde güçlü olmasına izin verdiği, ABD  ve bölgedeki Arap devletlerle görüşmelerde bazı şeylerin bir anlaşma umudu olarak kullanılabilmesi olasılığından kaynaklandığı, sebep olarak öne sürülüyor.

The port at Gaza City. Photograph: Lefteris Pitarakis/AP

Okumaya devam et  İskenderun-İsrail Terör Hattı: Türkiye Bir Meydan Okuma ile Karşı Karşıya

“kural temelli uluslararası düzen” ve gerçeklenme olasılığı

Obama’nın yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi “bu değerleri sadece kolay olduğunda değil zor olduğunda da yukarıda tutmalıyız” denildiği,“kural temelli uluslararası düzenden” de bahsedilerek “Amerika’nın hukukun üstünlüğüne bağlılığı, 21. yüzyılın sorunlarına göğüs gerebilecek bir uluslararası düzeni inşa gayretimizin de esasıdır” hedefi çeşitli yazılarda hatırlatılıyor.

Foreign Policy’den Stephen M.Walt, “Güzel, eğer bu doğruysa, Obama’nın söyledikleriyle neyi kastettiğini ispatlayabileceği nefis bir fırsat var. Bir insani yardım misyonuna saldırmak, Amerikan değerleriyle bağdaşmaz isterse o yardım misyonu, ablukaya meydan okumak gibi kışkırtıcı bir harekete girişmiş olsun…” demekte.

ABD’de pek çok yazının ortaya koyduğu düşünceler şu başlıklarda toplanabilir.

*Obama’nın “Yeni Bir Başlangıç” başlıklı Kahire konuşmasının, Boş söylemlerin şeref listesinde seçkin bir yere sahip olacağı (S.M.Walt’ın ifadesi ile..)

*İsrail’e yardım malzemesinin ve diplomatik korumanın büyük bir kısmını ABD sağladığından dolayı ve başkandan en alt düzeydekine kadar siyasetçilerin ABD-İsrail arasındaki “sarsılmaz bağlara” gönderme yapmalarından dolayı, dünyadaki herkesin doğal olarak biz ve İsrail’in çoğu eylemi arasında ilişki kurulmasına yol açması.

*İsrail’in yaptıklarında yalnızca kendi imajını lekelemekle kalmayıp, muğlak açıklamalardan dolayı ABD’yi de zora sokması.

*Son krizin ABD’nin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerine zarar vereceği ve bunun maliyeti.

* Obama yönetiminin İsrail’in yarattığı krize ne kadar kızdığını göstermediği takdirde, diğer devletlerin haklı olarak Washington’ı onarılmaz şekilde zayıf ve ikiyüzlü bulacakları tehlikesi.

* İsrail ve Filistin’in anlaşmaya zorlanması gerektiği ve boş söylemlerin gereksizliği, iki tarafı dolaylı görüşmelerle uyuşturmaya çalışmanın sonuç vermeyip doğrudan görüşmelerin sağlanması.

* Ablukanın gayrı insani olduğu ve kaldırılması için İsrail ve Mısır’a baskı uygulanması gerektiği.

* Türkiye’nin endişelerinin giderilmesi konusunda da ABD’nin çekimser yetersiz kaldığı görüşü, iki devlet arasında dengeli davranması gerektiği, birini diğerine tercih etmek zorunda kalacağı gibi farklı çeşitlilikte görüşler.

Bilindiği gibi iktidara gelişinden itibaren konu ile ilgili Obama yönetiminin formülü, İsrail-Filistin çatışmasında iki devletli çözüme odaklanmak olmuştu. Uluslararası girişimler de bu yöndeydi. Bunun son halkalarından birisi olarak, Netanyahu ile Abbas’ın gelecek iki hafta içerisinde Washington’a seyahat etmeleri planlanmışken, Gazze’deki son olaylar bu durumda nasıl bir gelişmeye yol açacağı sorunu gündeme oturacak gibi görünüyor.

Gelişmeler sonrası Mahmud Abbas’ın bu hafta Washington’a düzenleyeceği planlı ziyareti nasıl etkileyeceğini sorusunu sormamız gerekiyor. Çünkü Mahmud Abbas’ın, dolaylı görüşmeleri sonlandırması ve Beyaz Saray ziyaretini iptal etmesi için baskıyla karşılaşacağı düşünülebilir, bu ziyaret diplomatik krizin azalmasına da bağlı olacaktır.

Stephen M.Walt, İşgal altındaki topraklarda durum daha da kötüleşirken kıymetli bir zamanın kaybolmasını telefi etmesi gereken Obama’nın, iki devletli bir çözüm lehine zaman hızla azaldığından dolayı bu fırsatı ele geçirmesi gerektiğini, farklı bir yaklaşıma niçin ihtiyaç duyulduğunu, bu çatışmayı nihayete erdirmenin ABD ulusal güvenliği adına niçin bir öncelik olduğunu, iki taraf üzerinde Amerikan baskısı kurmanın hem İsrail hem de ABD çıkarlarına nasıl hizmet ettiğini Amerikan halkına izah etmek için bu fırsattan istifade etmesini tavsiye ediyor.

Okumaya devam et  Furkan’ın ölüm anı ABD’yi karıştırdı

Obama diplomasisi için bu kadar zamansız olan gelişmeler öncesi, Beyaz Saray, bu olay öncesinde, İsrail ve Filistinliler arasında dolaylı görüşmelerin başlaması gibi küçük ama gerçek bir kazanım üzerine odaklanmış olduğunu ifade eden Carnegie Vakıf’tan Nathan Brown, uluslararası baskının artması veya bölgeye daha fazla malzeme girişine izin verilmesi için Gazze çevresindeki İsrail ve Mısır ablukasını muhtemelen yeniden şekillendirecek yeni bir süreçten bahsedilebileceğini ifade ediyor. Söylediği ilginç bir ayrıntı, Washington’ın, İsrail ve Filistin liderleri arasında er geç doğrudan görüşmelere başlama ümidiyle dolaylı görüşmelerin başlamasına siyasi sermaye ve uluslararası sermaye yatırmış olduğudur.

Protests of Turkish and Palestinian supporters continue across the globe. The picture shows a rally in Zurich, Switzerland on Friday. Photo by BGNES

Türkiye-ABD-İsrail ilişkilerinde hesaplanması gereken, devletlerin kısa değil uzun vadeleri düşünerek adım atmaları, bugünün olaylarının uzun vadeli sonuçlarının çok daha önemli oluşudur. Burada şüphesiz her ülkenin kendi hesaplarını iyi yapması gerekiyor.

İsrail’in Arap dünyasının dışında da baskın bir Avrupa ülkeleri tepkisiyle karşılaşması farklılığıdır. Bu tepki benzer ölçekte ne zaman olmuştu diye düşündüğümüzde, Irak savaşı sırasında gerilen ilişkiler sürecinin Obama yönetiminde daha olumlu bir sürece girmiş olmasıdır ve ABD yönetiminin İsrail’in hatasını yüklenerek Avrupa ile yeni gerilimleri artırıcı tavır göstermesi pek reel görünmemektedir. ABD’nin çözüm bulmadığı, Gazze’de el Fetih-Hamas ilişkilerini iyileştirmek ve Gazze’deki ablukayı kaldırtma yönünde yoğun çaba göstermeyişi, dünya kamuoyunun kabullenebileceği noktayı geçmiştir.

Diğer faktör, bu olayın Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl etkileyeceğidir. Ortadoğu’ya batının gözlüğünden değil de kendi çıkarlarını merkeze alarak bakan Türkiye’nin İran ile ilgili net tavrı ve arabulucu rolünde Brezilya ile birlikte sağladığı anlaşmaya şüphe ile bakılıyorken, İsrail ile son diplomatik kriz sonrası ABD’nin iki müttefiki arasında seçim yapmadan, iki tarafı ekseninde tutmasının nasıl tezahür edeceğidir.

Center for Strategic and International Studies’den Anthony H. Cordesman,
“ABD, herhangi bir Arap-İsrail barış çabasına vereceği desteğin, İsrail’in güvenliğini koruyacak şıklara dayalı olması gerektiğini açık açık anlatmıştır.. Fakat Amerika’nın ahlaki taahhütünün derinliği, İsrail hükümetinin İsrail’i bir değer olarak kalması gerektiği yerde gereksiz yere stratejik bir yük haline getiren eylemlerini haklı kılmaz veya bağışlatmaz. İsrail hükümeti komşularıyla arasında barışı tesis etmenin derdini inandırıcı şekilde gütmediğinde, ABD’nin destek vermeyi sürdürmesi gerektiği anlamına gelmez….Amerika’nın İsrail-Filistin barış görüşmelerini rayına oturtmaya çalıştığı hayati bir anda Doğu Kudüs’te inşaat programlarını genişleteceğini ilan ederek Amerikan başkanını mahcup etmesi veya Gazze’ye giden “barış filosunu” durdurmak uğruna berbat şekilde kötü yönetilmiş bir çaba içerisinde bir Türk gemisini ele geçirmek için komandolarını göndermek gibi – Amerika’nın pasif durması gerektiği anlamına da gelmez….İsrail hükümetinin, İsrail’in Amerika’ya karşı, Amerika’nın da İsrail’e karşı mükellefiyetleri olduğunu fark etme vakit gelmiştir; Amerika’nın sabrının sınırlarını nereye kadar test edebileceği ve Amerikan Yahudilerinin desteğini kendi çıkarına nereye kadar kullanabileceği hususlarında dikkatli olması gerektiğini fark etme vakti de gelmiştir. İsrail, hareketlerinin Amerika’nın Arap ve Müslüman dünyadaki stratejik çıkarlarını doğrudan etkilediği gerçeğine hassasiyet sergilemeli ve Amerika’nın İsrail stratejik kaygılarına gösterdiği hassasiyet kadar İsrail’de Amerika’nın stratejik kaygılarına hassasiyet göstermelidir.(“Israel as a Strategic Liability?”, csis.org)

Okumaya devam et  İsrail Başsavcısı’ndan Netanyahu’ya: Türkiye’den özür dilemeliyiz

Önümüzdeki süreçte, BM nezdinde kurulan komisyonun çalışmaları belirleyici olacaktır. Ayrıca İstanbul’da 9-10 Haziran 2010 tarihlerinde gerçekleşecek Türk-Arap İşbirliği Forumu Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda konuşulacaklar ve yansımaları da merakla bekleniyor. Likud partisi üyesi, istihbarat kuruluşlarından sorumlu Devlet Bakanı Dan Meridor, Salı günü İstanbul’da başlayacak “Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı”na katılımını İsrail karşıtı havanın yarattığı güvenlik endişesi ile iptal etmesi de bir başka gelişme.  Meridor’un yerine İsrail’in Ankara’daki büyükelçiliği ile İstanbul’daki konsolosluğundan yetkililerin yer alacağı ifade edilmiş.

İsrail’in değişmesi gerektiğinde aklıselim hemfikir.

Hatta bunu en fazla isteyen tarafın ABD olması, ABD’nin Dünya’daki saygınlığı ve yükselen anti-Amerikancı tutumun azalması, Ortadoğu’daki girişimleri açısından giderek yeni politikaları gerekli kılmaktadır.

ABD’nin İsrail’e yaklaşımı konusunda köklü değişiminin hızlanması kaçınılmaz bir gerçek olarak ortada duruyor.

Belki ilk kez ABD kamuoyu ve basınında bu konuyu tartışılıyor ve İsrail’in politikalarından tedirgin olan Dünya Museviliği’nin de aşırı sağcı İsrail yönetiminin arkasında olmayışı ilk kez bu denli açığa çıkıyor. Türkiye’nin konunun odağı haline gelmektense, uluslar arası komisyon kurulmasını sağlaması önemli bir diplomatik sonuç olmuştur. Diğer bir olası sonuç, artık kaçınılması mümkün olmadığı anlaşılan Gazze ablukasının kaldırılması yolunda bulunacak çözüm olacaktır.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir