TÜRKİYE-ERMENİSTAN KARS ANTLAŞMASI’NDAN GÜNÜMÜZE DİPLOMATİK SÜREÇ

İstanbul Barosu Başkanlığınca düzenlenen , "Türkiye - Ermenistan Kars Antlaşması'ndan günümüze Diplomatik Süreç" konulu panel, 3 Ekim 2009 Cumartesi günü saat 16.00'da Orhan Apaydın Konferans Salonunda yapıldı. - TurkiyeHalki
,

İstanbul Barosu Başkanlığınca düzenlenen , “Türkiye – Ermenistan Kars Antlaşması’ndan günümüze Diplomatik Süreç” konulu panel, 3 Ekim 2009 Cumartesi günü saat 16.00’da Orhan Apaydın Konferans Salonunda yapıldı.

 

Panelin açılışında konuşan İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın, Türk-Ermeni ilişkilerinin geçmişi üzerinde durdu ve panelde tartışılacak 31 Ağustos protokollerinin imzalanmasının 13 Ekim 1921’de imzalanan Kars Antlaşması ile aynı güne düşürülmesini düşündürücü bulduğunu söyledi.

 

Kars antlaşmasıyla bugünkü sınırlarımızın Ermenistan tarafından da tanındığını, bu anlaşmanın tartışılmaz bir bağlayıcılığı bulunduğunu belirten Aydın, Kars Antlaşmasına atıf yapmadan paraf edilen protokollerin Ermenistan açısından onun diplomatik hareket alanını genişleten kazanç olarak değerlendirilebileceğini, Kars antlaşmasının rövanşı olarak nitelenebilecek protokollerin ise Türkiye için ne anlama geldiğini yoruma ihtiyaç bırakmadığını bildirdi.

 

İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın, “ABD ve AB yetkilileri Türkiye – Ermenistan arasındaki var olduğunu iddia ettikleri sorunların çözümünü Türkiye’den beklemekte, bu konuda baskı uygulamakta, istenenleri vermesi için Türkiye’ yi sıkıştırmaktadır. Öncelikle belirtelim ki; Türkiye açısından sorun 13 Ekim 1921 Kars Antlaşmasıyla, sonrasında 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasıyla tümüyle çözülmüştür” dedi.

 

Sorunun Ermenistan’ın bir devlet politikası olarak Türkiye’nin sınırlarını tanımaması, Türkiye toprağında hak iddia etmesi, Türkiye’yi soykırımcı olarak suçlamasından, Ermeni Diasporasının dünya ölçeğinde Türkiye’ ye yönelik düşmanca kampanyasından kaynaklandığını hatırlatan Muammer Aydın, çoğu AB üyesi bazı devletlerin hukuk, tarih ve bilim dışı politik ihtirasları doğrultusunda Türkiye’ ye yönelik soykırım iftiralarını yasalaştırarak tarihi bir yalana destek verdiklerini anlattı.

 

Ülkemizin bazı etkili sermaye çevreleri, kendisini aydın olarak niteleyen bir kesim ve bazı akademisyenler, akademik ciddiyet, aydın sorumluluğu ve ulusal aidiyetle bağdaşmayan bir biçimde Diaspora tezlerinin ülke içindeki lobilerine dönüştüklerini kaydeden Aydın, ülkemizdeki bir kısım medyada da bilim dışı, tarihi gerçeklere ters Ermeni tezlerinin rahatça dillendirildiğini ve bunun da demokratlık ve tarihimizle yüzleşmek adına yapıldığını görmekten üzüntü duyduklarını belirtti.

 

Halkımızın vekâlet vermediği ve asla vermeyeceği, halka her zaman tepeden bakan bu koalisyonun, millet adına özür kampanyaları düzenlemeye, halk arasında emperyalizmin her istediğini peşinen kabule yatkın bir teslimiyet ruhu yaratmaya özel bir çaba gösterdiklerini belirten Muammer Aydın, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “İstanbul Barosu 131 yıllık geçmişi boyunca, özgür düşüncenin, bireysel ve toplumsal özgürlüğün, çağdaş ölçütlerdeki hukuk düzeninin ülkemizde gerçekleşmesi için uğraş vermiştir. Köklü gelenekleri olan bir hukuk kurumu olarak, ele alınan konular bilimin ve hukukun prizmasından ele alınmakta, meslektaşlarımıza ve topluma yansıtılmaktadır”.

 

Okumaya devam et  AKP heyeti Bakü’de niçin yok?

Paneli yöneten İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Hüseyin Özbek, paneli sunuş konuşmasında, Türk-Ermeni ilişkilerinin dış kaynaklı etkileri ve dayatmaları üzerinde durdu. Özbek, Amerika Birleşik Devletleri Dış İşleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ve AGİT Eşbaşkanı Bryza’nın 15-16 Ocak 2008 tarihlerinde Erivan’da yapılan “Genişletilmiş Karadeniz Bölgesel ve Uluslararası Güvenlik Perspektifleri” konulu toplantıda yaptığı konuşmada hükümet yetkililerimizin demeçlerinin şifrelerine rastlamanın mümkün olduğunu belirtti.

 

Hüseyin Özbek, halen ABD’nin Azerbaycan Büyükelçisi bulunan Bryza’nın o toplantıda yaptığı konuşmanın bir paragrafını katılımcıların dikkatine sundu. Bryza o konuşmasında şu görüşleri savunuyordu: 

 

ABD�nin Karadeniz’le ilgili politikası ekonomi, enerji ve bölgesel güvenlik gibi çeşitli alanları kapsayan bir işbölümünün oluşturulmasını amaçlıyor. Bu kapsamda en önemli konulardan biri Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkinin kurulması ve sınırların açılmasıdır. Böyle bir açılım ekonomik ilişkiler sürecini güçlendirir. Türk – Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi ağırlıklı olarak Yukarı Karabağ konusuyla bağlantılı hale getirildi. Türkiye Ermenistan’la arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için bazı koşullar ortaya koydu. Ama ABD bunların kaldırılacağını umuyor. Ermenistan, Türkiye’nin ön koşul koymaması isteğinde haklı. Ama kendisi de bugün Türkiye ile olan sınırları tanımalıdır. Türkiye’ye Ermenistan ile ilişkilerini Azarbeycan gibi üçüncü ülkeleri dâhil etmeden geliştirmesi ve diplomatik ilişki için ön koşul koymaması çağrısında bulunuyoruz. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerde bir millet iki devlet düşüncesinin değişmesi gerekiyor. Bu değişme hemen olamaz. Belli bir zaman alır.”

 

Panelde ilk sözü Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurşen Mazıcı aldı. Gümrü, Moskova ve Kars Antlaşmaları hakkında bilgi veren Mazıcı özetle şöyle konuştu:

 

Ermenilerin (4 T) hedefi var: Tanınma, toprak, terör ve tazminat. Bunun peşindeler. Özellikle Diaspora. Ama ben Diaspora tanımına katılmıyorum. Diaspora, bir daha ülkelerine dönmemek üzere ayrılmış insan topluluklarıdır. Ama durum böyle değil. Ben bu topluluklara lobi diyorum. Bunlar lobi faaliyeti yürütüyorlar.

 

Ermenistan 1991’de bağımsızlığını ilan edince Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını tanıyan ikinci ülke oldu. Ermenistan ve Azerbaycan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütünün iki üyesidir. İlk devlet başkanı Petrosyan zamanında ilişkiler iyiydi. Soykırım iddiaları fazla gündemde değildi. Koçaryan darbesinden sonra durum değişti. Taşnak Koçaryan’ın demokratik yönetimi ele geçirmesinden sonra yasa dışı olarak Cumhurbaşkanı seçildi. Irkçı, şovenist ve milliyetçi bir anayasa hazırladılar. Anayasa’ya Taşnak Partisinin bildirisini koydular. Kars Antlaşmasını tanımadılar. Ağrı Dağı ulusal sembolleri haline geldi. Büyük Ermenistan idealini savunur hale geldiler. Bu marjinal politikalardan rahatsız olan Ermeniler ülkelerini terk ettiler. Nüfus giderek azalıyor. Sınırların açılmasıyla ticareti gelişeceği söyleniyor. Ermenistan’la yapılacak ticaretin Türkiye’ye pek faydası yoktur. O nedenle 31 Ağustos protokolleriyle taviz vermemeliyiz. Ermenistan artık ABD’ye pahalıya mal olmaya başladı. Bu nedenle sınırın açılması için MİNSK Grubu’na baskı yapıyor. Protokollerin, Ermeni soykırımı iddialarının inkârını suç kabul eden İsviçre’de yapılmasını da anlayamıyorum. Sınırın açılmasının Türkiye’nin onurunu koruyacağını sanmıyorum.” 

Okumaya devam et  Ermenilerden İngiliz Başbakan’a ‘soykırım’ mektubu

 

 

 

İstanbul Milletvekili ve Emekli Büyükelçi Dr. M. Şükrü Elekdağ da konuşmasında “Türk-Ermeni İlişkileri, paraf edilen protokollerin analizleri” konulu bir sunum yaptı.

 

Ülkelere arasında yapılan anlaşmaların dengeli ve işlerliği bulunması gerektiğine dikkat çeken Elekdağ, 31 Ağustos protokollerinin analiz edildiğinde bu özelliklerin görülmediğini ve protokollerin Moskova Antlaşmasıyla Kars Antlaşmasının geçerliliğine de halel getirdiğini bildirdi.  

 

Daha önce paraf edilen ve 12 Ekim’de imzalanacak olan protokollerin iyi niyet gösterisi olduğunu belirten Elekdağ, her iki ülke parlamentosunca onaylanmadan bu protokollerin geçerliliğinin bulunmadığını ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu protokolleri onaylayacağını da sanmadığını söyledi.

 

Bu protokollerin paraf edilmesinden Azerbaycan’ın büyük rahatsızlık duyduğunu, Başbakan’ın Karabağ sorunu çözülmeden sınırların açılmayacağı güvencesini verdikten sonra bir ölçüde rahatladığını anımsatan Elekdağ, oysa bu ifade yerine “Azeriler ne zaman Ermenilerle anlaşır, sınır o zaman açılır” biçimde ifade edilmesi gerektiğini vurguladı.

 

Dağlık Karabağ’ın Azeri toprağı olduğunu belgeleyen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 4 kararı bulunduğunu kaydeden Şükrü Elekdağ, Dağlık Karabağ’da 7 Ermeni işgal bölgesi oluşturulduğunu ve Azerilerin göçe zorlandığını, toprak Azeri toprağı, nüfus Ermeni, bu fiili durumun, sorunun çözümünü olanaksız hale getirdiğini anlattı.

 

31 Ağustos protokollerini irdeleyen Elekdağ, birinci protokolün iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulmasını düzenlediğini, ikinci protokolle de ikili ilişkilerin geliştirilmesinin amaçlandığını, protokollerle iki ülke arasındaki sınırın, uluslararası hukukun ilgili anlaşmalarında tarif edildiği şekliyle karşılıklı olarak tanındığının belirtildiğini söyledi.

 

Bu ifadenin Türkiye’yi tatmin etmediğini, sınırın açılması ile ilgili Kars Antlaşmasına atıf yapılmadığını, onun dışlandığını savunan Elekdağ, “Bizim açımızdan bu protokollerin kabulü mümkün değildir. Türkiye’nin Nahçıvan üzerindeki hak ve sorumluluğundan feragat anlamına gelir” dedi.

 

Elekdağ, 1915 olaylarının protokollerle kurulması düşünülen Ortak Tarih Komisyonu’nun görevi olarak yer almadığını, bu nedenle komisyon çalışmalarının da bir yarar sağlayamayacağını sözlerine ekledi.

 

 

Siyaset Bilimci, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu da soruna devletler hukuku açısından yaklaştı.

Okumaya devam et  TBMM HEYETİ VAŞİNGTON’DAN DÖNDÜ

 

1915 olaylarının bir soykırım olup olmadığını araştırmanın Türkiye’nin alnına bir kurşun sıkmak anlamına geldiğini belirten Caniklioğlu, protokollerin uluslararası antlaşma olmadığını, protokollerle Moskova, Kars ve Lozan Antlaşmalarının yerine yeni bir antlaşma ikame edilmeye çalışıldığını vurguladı.

 

Aslında Türkiye ile Ermenistan arasında sorun bulunmadığını, yapay sorunlar yaratıldığını ifade eden Caniklioğlu, soykırımın bir hukuk sorunu olduğunu, 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından tanımının yapıldığını, soykırımda gerçek kişilerin yargılandığını, oysa 1915 olaylarına karışan gerçek kişi kalmadığını, bu nedenle de böyle bir iddianın anlamsız olduğunu, hukukun çifte standardı kabul etmediğini bildirdi.  

 

Caniklioğlu, “1915 olaylarını soykırım olarak tartıştıran bir Türkiye kendi milli iradesine ihanet etmiştir” dedi.

 

Panelin son konuşmacısı olan İstanbul Barosu Üyesi Av. Gülseren Aytaş da konunun geneline bakıldığında Türkiye uluslararası mahkemede yargılanabilir mi, yargılanmasını kim istiyor, verilecek karar Türkiye’nin aleyhine olursa Türkiye’ye nasıl yükümlülükler getirecek sorularının yanıtlanması gerektiğini söyledi. 

 

Türkiye’nin Ermeni iddialarıyla ilgili olarak uluslararası mahkemelerde yargılanmasının hukuken mümkün olmadığını belirten Aytaş, Sevr projesinde de Türkiye için uluslararası mahkemelerde yargılama isteklerinin bulunduğunu, göç ettirme nedeniyle uluslararası komisyonların kurulmasının öngörüldüğünü, Türkiye işgal altındayken bile bu projeyi reddettiğini, çünkü isteğin Türkiye’nin bağımsızlık ve egemenlik haklarına aykırı olduğunu, ardından 1921 Kars Antlaşması ile uyuşmazlıkların çözüldüğünü, Sevr’in geçersiz kılındığını, Ermeni iddialarının milletlerarası uyuşmazlık haline getirilemeyeceğinin Kars Antlaşmasıyla kesinlik kazandığını, Türkiye’nin Ermeni iddiaları nedeniyle yargılanması taleplerinin 60’lı yıllardan itibaren tekrar başladığını,  kurulacak uluslararası komisyonların Türkiye aleyhine karar vermesi durumunda Ermenistan’a toprak ve tazminat talebi yolunun açılacağını bildirdi.

 

Aytaş, hukukta çifte standarda yer olmaması gerekirken ABD’nin Japonya’ya atom bombası attığını ve yargılanmadığını, Irak’ı ABD ile birlikte işgal eden İngiltere’nin bir milyonun üstünde sivilin ölmesine neden olan savaşla ilgili Uluslararası Ceza Mahkemesine şikâyet edildiğini ve şikâyetin kabul edilmediğini hatırlattı.

 

31 Ağustos protokollerinin Kars anlaşmasına aykırı hükümler taşıdığını, bu protokollerle geçmişten günümüze tüm Ermeni iddialarının “uluslararası uyuşmazlık” sıfatıyla gündeme getirilebileceğine dikkat çeken Gülseren Aytaş, “Türkiye, bu protokollerle Ermeni iddiaları hakkında boş kâğıda imza atmış gibidir “ dedi.

 

Soru ve cevap bölümlerinden sonra İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın, panelistlere ve paneli sonuna kadar ilgiyle izleyen katılımcılara teşekkür etti ve konuşmacılara birer Teşekkür Belgesi sundu.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir