EDITORIAL:ERMENİ MESELESİ’NDE BİLİMSEL ETİK VE YÖNTEM

EDITORIAL: - ermeni meselesi

EDITORIAL:

(THE ARMENIAN QUESTION SCHOLARLY ETHICS AND METHODOLOGY)

Erman ŞAHİN
Araştırmacı-Yazar
[email protected]

————————————————————————-

YAZAR HAKKINDA ÖN BİLGİ:

Erman Şahin (d. 1938, İzmir, Türkiye), Türk siyasetçi.

Lise mezunudur. Gazetecilik, Muğla Belediye Başkanlığı(1973 – 1980, 1984 – 1989), XIX. Dönem Muğla Milletvekiliği ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve Devlet Bakanlığı yaptı. Evli ve 3 Çocuk babasıdır.

***********************************************

Ermeni Araştırmaları 107

2009, Sayı 32

Özet: Ermeni gazeteci Hrant Dink’in trajik bir suikast sonucu hayatını

kaybetmesinin ardından, Temel Demirer ve Sibel Özbudun tarafından

“1.500.001’inci Ahbarik” başlığı altında Ermeni Meselesini ele alan bir

makale kaleme alındı. Dink gibi önemli bir şahsiyetin öldürülmesine ahlaki

olarak tepki göstermek anlaşılır ve gerekli ise de, yazarlar makalelerinde bunun

çok ötesine gitmekte ve trajik 1915 olayları üzerine polemiğe girmektedirler.

Ayrıca makalede kullanılan alıntılar ve atıfta bulunulan kaynaklarla ilgili

olarak bazı etik sorunlar öne çıkmaktadır. Nitekim yazarların dipnotları

dikkatle kontrol edildiğinde aslında yazarların referans verdikleri eserleri

görmedikleri ancak bunlara atıfta bulunan başka yazarlardan (referans

hatalarıyla birlikte) kopyaladıkları görülmektedir. Bu makale spesiŞk örnekler

vererek bu konulara değinecektir.

Anahtar Kelimeler: Temel Demirer, Sibel Özbudun, Ermeni Meselesi, Etik.

Abstract: Following the assassination of the renowned Turkish Armenian

journalist Hrant Dink, two Turkish authors, Temel Demirer and Sibel Özbudun,

published an article dealing with the Armenian question entitled “1,500,001st

Ahbarik”. While it is understandable and necessary to express moral outrage

over the murder of an important intellectual as Dink, the authors’ article goes

beyond this point, and engages in polemics over the tragic incidents of 1915.

Moreover, the quotations and footnote citations presented by the authors in

their article raises certain ethical questions since on close inspection, these

reveal that the authors have not actually seen or checked the sources they cite.

Rather the two authors copied the references from different authors with

citation errors and hence without proper acknowledgment. This article will

discuss these points by presenting speciŞc examples.

Key Words: Temel Demirer, Sibel Özbudun, Armenian Question, Ethics.

ERMENİ MESELESİ’NDE

BİLİMSEL ETİK VE YÖNTEM

(THE ARMENIAN QUESTION:

SCHOLARLY ETHICS AND METHODOLOGY)

Erman ŞAHİN

Araştırmacı-Yazar

[email protected]

108

1 Sibel Özbudun, Temel Demirer, Hayır Evet’ten Önce Gelir: Hukuk(suzluk) Yazıları (Ankara: Ütopya Yayınevi,

2008), ss.161–179. Makalenin ilk sayfası olan 169. sayfada makalenin daha önce yayımlandığı dergilerin listesi

verilmektedir.

Erman ŞAHİN

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

Giriş

Ermeni gazeteci ve yazar Hrant Dink’in trajik bir suikast sonucu hayatını

kaybetmesinin ardından, Temel Demirer ve Sibel Özbudun tarafından

“1.500.001’inci Ahbarik” başlığıyla bir makale kaleme alındı. Çeşitli ideolojik

dergilerde yayınlandıktan sonra makale son olarak bu iki yazarın makalelerinin

toplu olarak yayınlandığı, Hayır Evet’ten Önce Gelir, Hukuk(suzluk) Yazıları

başlığını taşıyan ve Ütopya Yayınevi (2008) tarafından basılan kitapta yer aldı.1

Ermeni ve Türk toplumları arasında bir köprü olan Dink, Türkiye’nin değerli bir

gazetecisi ve düşünürü idi. Öldürülmesi gibi üzücü ve çirkin bir olaya ahlaki olarak

tepki göstermek anlaşılır ve gerekli ise de, yazarlar makalelerinde bununla sınırlı

kalmamakta konuyu çok daha farklı bir boyutta tartışmaktalar. Yazarların

makalelerinin başlığının, İngiliz gazeteci ve yazar Robert Şsk’in formüle ettiği

“1,5 milyon + 1” ifadesine paralel bir şekilde verildiği gözlenmektedir. Böylece

durum öyle bir boyut kazanmaktadır ki Hrant Dink soykırım tartışmalarına alet

edilmektedir.

“Soykırım” olarak tanımladıkları 1915 Ermeni tehcirine değinen yazarlar, bahse

konu makalede bazıları oldukça tartışmalı olan çeşitli sonuçlara varmaktadırlar.

Yalnız bunu yaparken yazarların tutumu ve makaleleriyle ilgili oldukça ciddi bazı

“teknik ve etik” sorunlar öne çıkmaktadır. Esas olarak söz konusu makaledeki bu

tür “teknik ve etik” sorunlar üzerine eğilen bu kısa yazı, “1915 olaylarının”

kapsamlı bir değerlendirmesini yapmayı hedeşememektedir.

Teknik Sorunlar

Makale yakından incelendiğinde, yazarların “Ermeni soykırımı” olarak

tanımladıkları 1915 olaylarına yeterince hâkim olmadıkları ve konuya ideolojik ve

oldukça dar bir çerçeveden yaklaştıkları göze çarpmaktadır. Makale ayrıca

kullanılan alıntılar ve atıfta bulunulan kaynaklar bakımından da oldukça sorunlu

görünmektedir. Buna ilaveten, yazarların adını andıkları çeşitli kişiler üzerinde de

yeterince bilgi sahibi olmadıkları anlaşılmaktadır.

Haklı bir şekilde konunun insani boyutunun daha ön planda olması gerektiğini

vurgulayan yazarlar, 1915 olayları için “her şeyden evvel, ahlaki ve vicdanı bir

üslup oluşturmak gerekiyor” sözlerini başkasından alıntılayarak (s.178) konuya bu

doğrultuda yaklaşılması gerektiğine inandıklarını belirtiyorlar. Ne var ki yazarların

kendi makalelerinde sergiledikleri üslup, kendilerinin bu konudaki samimiyetine

109

2 Neşe Düzel, “Atatürk ‘katiller’ diye bağırıyordu,Radikal, 30.05. 2005. Mülakatın tamamına şu web adresinden

ulaşılabilir: .

Ermeni Meselesi’nde Bilimsel Etik ve Yöntem

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

gölge düşürmektedir. Örneğin Ahmet ReŞk (Altınay)’ın Van vilayetinde

Ermenilerin Müslümanlara yaptığı katliam için kullandığı “Ermenilerin Van kıtâlı”

(katliamı) ifadesini yazarların “Ermenilerin Van kıtâlı (savaşı)” (s.164) şeklinde

sadece “savaş” olarak sunmaları ve yaşanan katliamın üstünü örtme girişimleri bu

bakımdan dikkat çekmektedir. Konu ile ilgili bilgisi sınırlı olan okurların,

yazarların bu açıklaması nedeniyle Ahmet ReŞk’in Van vilayetinde Müslümanlara

yapılan katliamdan bahsettiğinin farkına varmaları mümkün olmayacaktır.

Yazarların, bu şekilde Müslümanların maruz kaldığı katliamların üstünü örtme

girişimleri, maalesef 1915 olayları için “ahlaki ve vicdani” bir üslup

oluşturulmasına katkıda bulunmamaktadır.

Yazarların, “Savaş alanına ne kadar yakındı ki Ankara eyaletindeki 63 bin Katolik

Ermeni’nin –ki bunlar Gregoryen Ermenilerden kültür ve politika bakımından

farklılaşmış, apolitik bir toplum idi– 61 bini tehcir edildi?” (s.175) şeklinde

okuyuculara yönelttikleri soru ise, kendilerinin konu üzerindeki araştırmalarının

derinliğinin ne seviyede olduğunu göstermesi bakımından önem taşımaktadır.

Yazarların var olmayan Ankara “Eyaletindeki” Katolik Ermeni sayısı olarak ileri

sürdükleri 63 bin rakamı, gerçekte Osmanlı İmparatorluğu’nun tamamındaki

Katolik Ermenilerin sayısını oluşturmaktadır (63,967). Bu sayının tamamının,

yazarların yanlışlıkla eyalet olarak bahsettikleri, Ankara Vilayeti’nde olamayacağı

da açıktır.

Yazarlar, çizdikleri soykırım portresine uygun olarak çeşitli aktarımlarda

bulunmaktadırlar. Ancak, yazarların yaptığı kimi alıntı ve aktarımlar gerçeği

yansıtmamakta ve orijinal eserlerde yer alan metinlerden oldukça farklı olarak

kullanılmakta ve sunulmaktadır. Bu doğrultuda yapılan aktarımlardan biri Trabzon

Mebusu (Hafız) Mehmet Emin Bey’in Meclis-i Mebusan’da yaptığı ve Ermeni

meselesine değinen konuşmasıdır:

Meclis-i Mebusan üyesi sıkı İttihatçı Hafız Mehmet, ‘Gözlerimle gördüm.

Samsun’da kayıklara bindirip denize döküp öldürüyorlardı. Talat’la

konuştum, engel olamadım’ diyor. Zaten bütün işi koordine eden Talat

Paşa’dır. (s.168).

Yazarların bu şekilde aktardığı ve Trabzon Mebusu olan (Hafız) Mehmet Emin

Bey’e atfettikleri bu konuşma, Taner Akçam’ın 2005 yılında Radikal gazetesinde

Neşe Düzel’e verdiği mülakattan aynen alınmıştır.2 Fakat alıntı Mehmet Emin

Bey’in Meclisi Mebusan’daki konuşmasından oldukça değişik olarak aktarılmıştır.

İlk olarak, olay Samsun’da değil, Ordu’da gerçekleşmiştir. Bahsedilmesi gereken

ikinci ve daha önemli husus ise, Mehmet Emin Bey’in “gözleri ile gördüğü” olayla

110

3 Konuşmasının devamında Mehmet Emin Bey, Vali Cemal Azmi Bey’e ilişkin şunları söylemektedir: “Fakat Vali

hakkında bir şey yaptıramadım. Belki üç sene de uğraştım fakat olmadı.” Burada şahit olunmuş bir olay ile

söylenti arasındaki fark da gözetilmelidir. Bunun dışında, Mehmet Emin Bey aynı oturumdaki konuşmasında,

Samsun’da Rumlara karşı şiddet eylemlerine girişen bir mutasarrıf hakkında, Rum mebus KoŞdi Efendi ile

birlikte Talat Paşa’ya şikâyette bulunduklarını ve Talat Paşa’nın mutasarrıfı ertesi günü azlettiğini aktarmaktadır:

“KoŞdi efendi ile beraber buraya gelip Talat Paşa’ya söyledik. Bunun üzerine mutasarrıfı ferdası [ertesi] günü

Okumaya devam et  Atun’un makalesi “Research Academy of Social Sciences” tarafından yayınlandı.

kaldırdı.” Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre 3, İçtima senesi 5, Cilt 1. (Ankara: TBBM Basımevi, 1992), s.

300.

4 Örneğin ABD’de ciddi suçlardan hüküm giymiş 8.000 mahkûm, orduya katılmaları şartıyla serbest bırakılmıştır.

Guenter Lewy, “Revisiting the Armenian Genocide,” Middle East Quarterly, Cilt: 12, Sayı: 4 (2005), s. 8.

Erman ŞAHİN

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

ilgili anlattıklarının aslında yazarların sunduğu alıntının tersini söylüyor

olmasıdır:

Ordu kazasında bir Kaymakam vardı. Ermenileri kayığa doldurarak

Samsun’a göndermek bahanesi ile denize döktürdü. Vali Cemal Azmi’nin de

aynı muameleyi yaptığını işittim. Oraya kadar gidemedim. Ordu kazasından

dönmeye mecbur oldum. Buraya gelir gelmez meşhudatımı [gözlerimle

gördüklerimi] Dâhiliye Nazırına [Talat Paşa’ya] söyledim. O vakit müfettiş

gönderdiler ve Kaymakamı azl ettiler. Tahtı muhakemeye aldılar.3

Buradan anlaşılacağı üzere, yazarların iddiasının aksine, Mehmet Emin Bey

“gözleri ile gördüğü” ve Talat Paşa ile konuştuktan sonra engel olamadığı bir

olaydan söz etmemektedir. Tersine, Mehmet Emin Bey’in aktardıklarına göre,

kaymakam görevinden alınmış ve mahkemeye verilmiştir. Bu bakımdan, yazarların

kullandıkları kaynakların güvenilirliği ve sundukları alıntıların doğruluğu

konusunda dikkatli davranmadıkları gözlenmektedir.

Yazarlar ayrıca savaş sırasında salıverilen hükümlüler üzerine de bazı iddialar

ortaya koymaktadırlar. Yazarlara göre bu kişiler aslında Ermeni kaŞlelerini imha

etmek için çıkarılmışlardır:

İstanbul ve diğer illerin hapishanelerdeki binlerce azılı suçlu dâhiliye ve

adalet bakanlığından çıkarılan aşa katliamda kullanılmak üzere serbest

bırakılmış, alınan askeri eğitimden sonra çeteler hâlinde Ermeni sorununu

ortadan kaldırmak üzere “görev” yerlerine gönderilmişlerdi. Görevleri

sürgün edilen Ermeni kaŞlelerini pusuya düşürüp imha etmekti ve bu görevi

hakkıyla yerine getirdikleri söylenebilir. (s.173).

İleri sürülen bu iddialar için hiçbir kaynak gösteremeyen yazarlar, Birinci Dünya

Savaşı’nda hükümlülerin savaş için salıverilmesi uygulamasının, savaşa müdahil

olan başka ülkelerce de gerçekleştirildiğini bilmedikleri izlenimini vermektedirler.4

Ayrıca yazarlar, isimlerini övgüyle zikrettikleri kişilerin de bu iddiayı

reddettiğinden habersiz görünmektedirler. Örneğin, söz konusu makalede

yazarların “Çılgınlaşmayan Gerçek Türkler” arasında saydıkları ve kendisinden

111

5 Nejdet Bilgi, Yozgat Ermeni Tehciri Davası (İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2006), s.256; “İkdam Versiyonu”.

Ermeni Meselesi’nde Bilimsel Etik ve Yöntem

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

Türklerin “yüz akı” olarak bahsettikleri “Yozgat Mutasarrıfı Cemal Bey”, Yozgat

Davası’nda vermiş olduğu ifadede bu iddianın doğru olmadığını belirtmiştir.

Yozgat Davası’nın 11. oturumunda, savcının “Harb-i Umûmî’ye girdiğimizde

habshânelerden eli silah tutanlardan bir çete teşkil edilmişdi. Bunun Ermeniler

hakkında olması ihtimali vardır, acaba böyle midir?” şeklinde yönelttiği sorusuna,

Cemal Bey, “Bunlar Ermeniler için çıkarılmış değildir, hatta bu katillerden tekrar

edebsizlik edenlerin telgraf direklerine asıldığını işidiyordum” şeklinde cevap

vermiştir.5

Etik Sorunlar

Yazarlar, ileri sürdükleri savları desteklemek için tırnak içerisinde bazı alıntılar

verirken birtakım kaynaklara atıfta bulunmakta iseler de, bu dipnotlar dikkatle

kontrol edildiğinde, referans verilen eserlerin kendileri tarafından görülmediği,

ancak bunlara atıfta bulunan başka yazarlardan kopyalandıkları anlaşılmaktadır.

Aşağıda sunulan örnekler okurlara bu konuda Şkir vermek açısından yararlı

olacaktır.

İntihal: Eşref Kuşçubaşı ve Rakamlar

Temel Demirer ve Sibel Özbudun, 1914 yılında Ege bölgesindeki Hıristiyanlara

yönelik uygulamalara değinirken şu bilgiyi vermekteler:

Teşkilâtı Mahsusa’nın şeşerinden olan Eşref Kuşçubaşı sadece 1914 içinde

ve harbin ilk aylarında “Ege mıntıkasında ve bilhassa sahillerde yuvalanmış

ve kümelenmiş olan… Rum-Ermeni nüfus(un)”, sürülen miktarının

1.115.000 olduğunu söylemektedir (s.172).

Yazarlar, bu alıntı için Cemal Kutay’ın Eşref Kuşçubaşı ile yaptığı mülakatları

içeren Birinci Dünya Harbinde Teşkilat-ı Mahsusa ve Hayber’de Türk Cengi

başlıklı eserin 6. sayfasına atıfta bulunmaktalar. Ancak, yazarlar söz konusu kitabın

adını eksik olarak “Birinci Dünya Harbinde Teşkilat-ı Mahsusa” şeklinde

nakletmektedirler. Yukarıda gösterilen ve yazarların kendilerine aitmiş gibi

sundukları cümlenin genel akışı, maalesef yazarların atıfta bulunmadığı başka bir

eserden aynen kopyalanmıştır. Taner Akçam, Ermeni Tabusu Aralanırken

Diyalogdan Başka Çözüm Var mı? başlıklı kitabında, Ege bölgesindeki

uygulamalara değinirken şu ifadeyi kullanmaktadır:

112

6 Taner Akçam, Ermeni Tabusu Aralanırken Diyalogdan Başka Çözüm Var mı? (İstanbul: Su Yayınları, 2002),

s.225.

7 Cemal Kutay, Birinci Dünya Harbinde Teşkilat-ı Mahsusa ve Hayber’de Türk Cengi (İstanbul: Tarih Yayınları,

1962), s. 60.

8 Taner Akçam, İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, İttihat ve Terakki’den Kurtuluş Savaşı’na (Ankara: İmge

Kitabevi, 2002), s.191 dipnot 452. Taner Akçam, Armenien und der Völkermord: Die Istanbuler Prozesse und

die türkische Nationalbewegung (Hamburg: Hamburger Edition, 2004), s.43; s.373, not 102. Taner Akçam, From

Empire to Republic: Turkish Nationalism and the Armenian Genocide (London: Zed Books, 2004), s.147, s.156

not 120. Taner Akçam, A Shameful Act: The Armenian Genocide and the Question of Turkish Responsibility

(New York: Metropolitan Books, 2006), s.106, s. 403 not 150. Taner Akçam, Ermeni Meselesi Hallolunmuştur

(İstanbul: İletişim Yayınları, 2008), s.100 dipnot 77.

Erman ŞAHİN

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

Kuşçubaşı sadece 1914 içinde ve harbin ilk aylarında “Ege mıntıkasında ve

bilhassa sahillerde yuvalanmış ve kümelenmiş olan… Rum-Ermeni

nüfus(un)”, sürülen miktarının 1.150.000 olduğunu söylemektedir.6

Akçam yukarıdaki pasajda tırnak içersinde verdiği alıntı için Cemal Kutay’ın

Birinci Dünya Harbinde Teşkilat-ı Mahsusa ve Hayber’de Türk Cengi eserinin 6.

sayfasına atıfta bulunmaktadır. Yalnız söz konusu eserin 6. sayfasında bu rakamın

ya da bilginin geçtiği herhangi bir cümle yer almamaktadır. Cemal Kutay’ın söz

konusu kitap için yazdığı önsözün son sayfasını oluşturan 6. sayfa, Eşref

Kuşçubaşı’ya ait herhangi bir ifade de içermemektedir. Söz konusu rakam Cemal

Kutay’ın eserinin 60. sayfasında yer almaktadır:

Ege mıntıkasında ve bilhassa sahillerde yuvalanmış ve kümelenmiş olan

1.150.000 Rum-Ermeni nüfus, daha harbin başlamasından kısa zaman evvel

ve harbin ilk aylarında içeri alınmamış olsa idi, Çanakkale müdafaasının bile

mümkün olamıyacağı gün gibi aşikâr idi.7

Taner Akçam 60. sayfada yer alan yukarıdaki bu cümleye atıfta bulunurken,

yanlışlıkla sayfa numarasını “6” olarak vermektedir. Taner Akçam, Eşref

Kuşçubaşı’ya atfettiği söz konusu sayıyı kullandığı diğer tüm eserlerinde de bu

referans hatasını tekrar etmektedir.8 Söz konusu alıntıyı ve referansı Taner

Akçam’dan bire bir kopyalayan Temel Demirer ve Sibel Özbudun ise Akçam’ın

yanlış referansının peşine takılarak Cemal Kutay’ın eserinin “6.” sayfasına referans

vermekteler. Bununla birilikte yazarlar, Cemal Kutay’ın eserinde ve bu esere atıfta

bulunan Akçam’ın çalışmasında “1.150.000” olarak geçen sayıyı kopyalarken, bu

rakamı yanlışlıkla “1.115.000” olarak vermektedirler. 1914 yılı için gösterilen

“1.150.000” sürgün sayısı oldukça abartılıdır. Bu tarihte bu çapta büyük bir nüfus

hareketini teyit eden başka bir kaynak bulunmamaktadır. Akçam’ın ve sözkonusu

makalenin yazarlarının bu iddiayı Eşref Kuşçubaşı’ya atıfta bulunarak ileri

sürmeleri de bu durumu değiştirmemektedir.

113

9 Taner Akçam, Ermeni Tabusu…, s.205 dipnot 251.

10 Celal Bayar, Ben de Yazdım: Milli Mücadeleye Giriş, Cilt: 5, (İstanbul: Baha Matbaası, 1967), s. 1576

Ermeni Meselesi’nde Bilimsel Etik ve Yöntem

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

İntihal: Celal Bayar ve Rakamlar

Yazarlar yukarıda incelenen Eşref Kuşçubaşı’ya dair yazdıkları cümlenin hemen

ardından şu ifadeye yer vermektedirler:

Kuşçubaşı’nın anılarından ayrıntılı aktarmalar yapan Celal Bayar da tek tek

şehirlere ilişkin bazı sayılar verir. Bunların toplamı yukarıdaki toplam sayıyı

vermektedir. (s.172).

Bu bilgiyi veren yazarlar referans olarak (yine görmedikleri anlaşılan) Celal

Bayar’ın Ben de Yazdım, adlı eserinin 5. cildinin 1576. sayfasına atıfta

bulunmaktadırlar. Ne var ki, bu cümle de Taner Akçam’ın yukarıda anılan

eserinden kaynak gösterilmeden aynen alınmıştır. Akçam, Eşref Kuşçubaşı’ya

atfettiği cümle için verdiği dipnotta, Cemal Kutay’ın kitabına (yanlış) atıfta

Okumaya devam et  ERMENİ SOYKIRIMI YASASI GEREKLİ Mİ?

bulunup, şu bilgiyi eklemektedir:

Kuşçubaşı’nın anılarından ayrıntılı aktarmalar yapan Celal Bayar da tek tek

şehirlere ilişkin bazı sayılar verir. Bunların toplamı yukarıdaki toplam sayıyı

vermektedir.9

Taner Akçam yukarıdaki bu ifade için kaynak olarak Celal Bayar’ın Ben de

Yazdım: Milli Mücadeleye Giriş adlı eserinin 5. cildinin 1576. sayfasını

göstermektedir. Akçam bu esere daha önce atıfta bulunmuş olduğundan,

dipnotunda eserin başlığını kısaltarak “Ben de Yazdım” şeklinde vermektedir.

Bunun farkına varmayan Temel Demirer ve Sibel Özbudun, bahsi geçen eserin

başlığını (Akçam’ın dipnotunda verdiği şekliyle) eksik yazarak atıfta

bulunmaktadırlar. Yazarların söz konusu referansı Akçam’dan aldıklarının bir

başka göstergesi ise, Akçam’ın bir hatasını tekrar ediyor olmalarıdır. Akçam’ın

iddiasının aksine, Celal Bayar’ın eserinde verilen söz konusu sayıların toplamı

(yukarıda bahsi geçen) 1.150.00 rakamını vermemektedir. Bayar’ın eserinde

verilen sayıların toplamı 760.000’dir:

Ayvalık körfez mıntıkasında 120.000, Çanakkale (dahil) mıntıkasında

90.000, Nefsi İzmir’de 190.000, Urla Yarım adası ile İzmir’in güney

batısında Çeşmeye kadar 130.000, Aydın havalisinde 80.000, Akhisar,

Manisa, Alaşehir, Uşak ve havalisinde 150.000 Rum teksif edilmiştir

[toplanmıştır].10

114

11 Celal Bayar, Ben de Yazdım…, s. 1576

12 Celal Bayar, Ben de Yazdım…, s. 1576, dipnot 1.

13 Cemal Kutay, Etniki Eterya’dan Günümüze Ege’nin Türk Kalma Savaşı (İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1980),

s.213.

Erman ŞAHİN

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

Temel Demirer ve Sibel Özbudun, referans verdikleri kaynağı görmedikleri için, bu

durumu fark etmeyip, Akçam’ın hatasını tekrar etmekte ve bu sayıların toplamının,

yukarıda geçen 1.150.000 sayısına eşit olduğunu ileri sürmektedirler. Bu

çerçevede, bir diğer hususa dikkat çekmekte yarar vardır. Bayar’ın eserinde

yukarıda aktarılan rakamların hemen ardından şu bilgi verilmektedir:

“Yunanistan’dan devamlı olarak yapılan muhacerat sonunda, Midilli’de 150.000,

Sakız’da 70.000, Sisam’da 100.000’ni bulan nüfus toplanmıştı.”11

Akçam muhtemelen adalar için aktarılan bu sayıları da diğerlerine ekleyerek

“1.150.000” rakamına yakın bir sayıya ulaşmaktadır. Buradan hareketle Akçam,

Bayar’ın eserindeki sayıların Kuşçubaşı’nın verdiği rakamı teyit ettiği sonucuna

varmaktadır. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken bir husus 1912’de kaybedilen

bu adalardan hiçbirinin 1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde

olmadığıdır. Dolayısıyla “1914 yılı içinde” Osmanlı’nın kontrolü altında bu

adalarda sürgün veya benzeri bir nüfus hareketinin gerçekleştirilmesi söz konusu

değildir. Kaldı ki Celal Bayar’ın eseri dikkatli bir şekilde okunduğu takdirde

nakledilen sayıların sürgünler için değil belli bölgelerdeki toplanan nüfus

miktarları için verildiği görülmektedir. Celal Bayar, abartılı olduğu gözlenen

sayılar için, dipnot düşerek “bu rakamlar tarafımdan kontrol edilmemiştir”

uyarısında bulunmaktadır.12 Ayrıca, bu sayıları dinleyen İsmail Canbolat’ın

gülerek, “Nasıl olur? Midilli’ye bunun dörtte biri insan gelse yatacak yer bulamaz”

dediği nakledilir.13

Rakamların asıl kaynağına dair Cemal Kutay’ın farklı bir eserinde daha aydınlatıcı

bilgiler verilmektedir. Buna göre söz konusu rakamlar, Yunanistan’ın Atina

Üniversitesi’ne hazırlattırdığı, Ege’de Rumluk başlıklı bir kitaptan alınmıştır.

Kutay’ın eserinde “Yunan makamları neden mübalağalı?” başlığı altında şu bilgiler

verilmektedir:

Elimizde bir de Atina’daki ajanlarımızın Yunan Hariciye arşivinden

aktardığı malumat vardı. Bu, Yunanlıların, Atina Üniversitesine

hazırlattıkları Ege’de Rumluk isimli eserden alınmış malumattı. Burada

verilen rakamlara göre:

Ayvalık körfez mıntıkasında 120.000, Çanakkale (dahil) mıntıkasında

90.000, İzmir’in içinde 190.000, Urla Yarım adası ile İzmir’in güney

batısından Çeşmeye kadar 130.000, Aydın havalisinde 80.000, Akhisar,

Manisa, Alaşehir, Uşak ve havalisinde 150.000 Rum yaşıyordu.

115

14 Cemal Kutay, Etniki Eterya’dan Günümüze…, ss. 212–213.

15 “Fuat Balkan’ın Hatıraları,” Yakın Tarihimiz, Cilt: 2, Sayı: 23 (2 Ağustos 1962): ss. 296–297.

16 Ayrıca söz konusu hatırat 1998 yılında kitap olarak Arma yayınları tarafından yayımlanmıştır. Bkz.: Metin Martı

(haz.), İlk Türk Komitacısı Fuat Balkan’ın Hatıraları (İstanbul: Arma Yayınları, 1998).

Ermeni Meselesi’nde Bilimsel Etik ve Yöntem

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

Aynı eser, sadece son iki senede Yunanistan’dan devamlı olarak adalara

nüfus iskânı yapıldığını, bunun Midilli’de 150.000, Sakız’da 70.000,

Sisam’da 100.000’i aştığını kaydediyordu.14

Alıntıdan net olarak görüldüğü üzere, verilen sayılar, Celal Bayar’ın eserinde

verilenlerle bire bir örtüşmektedir. Buna ilaveten, söz konusu (abartılı) rakamların

çeşitli bölgelerdeki nüfus miktarları için verildiği ve sürgün edilen miktar ile bir

ilgisi bulunmadığı anlaşılmaktadır. Tabii, Temel Demirer ve Sibel Özbudun,

verdikleri referansa hiç görmeden atıfta bulundukları için, bu hususları fark

etmeleri de mümkün olmamıştır.

İntihal: Miralay SeyŞ, İsmail Canbolat ve Teşkilatı Mahsusa

Teşkilat-ı Mahsusa’nın, tehcirde Ermeni kaŞlelerine karşı imha operasyonları

yürüttüğünü ileri süren yazarlar, bu imha operasyonlarından sorumlu oldukları

iddia edilenler arasında aşağıdaki isimleri saymaktalar:

Miralay SeyŞ (bir süre sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde Tuğgeneral

olan SeyŞ Düzgören), Emniyet Müdürü Canpolat da Teşkilât-ı Mahsusa’nın

imha faaliyetlerindeki önde gelen sorumlulardı. (s.172).

Yazarlar bu iddialarına destek olarak (gene muhtemelen hiç görmedikleri) iki farklı

kaynak göstermekteler. Bu kaynakların biricisi, yazarların “Britanya Dışişleri

Arşivi, FO 371/4173 Dosya 345” kaydıyla atıfta bulundukları, ancak kimin

tarafından yazıldığı, kime yollandığı ve tarihi kendileri tarafından belirtilmeyen bir

İngiliz belgesi.

Yazarların başvurduğu diğer kaynak ise, aslında var olmayan bir eser: Fuat

Balkan’ın Hatıralar başlıklı hatıratının 2. cildinin, 297. sayfası. Konu hakkında ön

bilgisi olmayan ve yazarların yanlış referansını takip eden okurlar, Fuat Balkan’ın

hatıratının var olmayan 2. cildini bulma çabası içine girebilirler. Yazarların atıfta

bulunmaya çalıştıkları hatırat, Yakın Tarihimiz adlı derginin 2. cildinin 23. sayısı (2

Ağustos, 1962) içerisinde (296 ve 297. sayfalarında) bir kısmı yayımlanan

hatırattır.15 Derginin önceki ve sonraki sayılarında hatıratın diğer kısımları da

yayımlanmıştır.16

116

17 Karşılaştırınız, Vahakn N. Dadrian, Ermeni Soykırımında Kurumsal Roller, Toplu Makaleler Kitap 1 (İstanbul:

Belge Yayınları, 2004), s. 45, dipnot 5 ve 6. Ayrıca bkz.: aynı eser sayfa 132, dipnot 75; s.133 dipnot 78; s.134.

18 “Fuat Balkan’ın Hatıraları…, s. 297. Ayrıca bkz.: Metin Martı, İlk Türk Komitacısı…, s.50.

Erman ŞAHİN

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

Yazarların gösterdikleri bu iki kaynak, Ermeni araştırmacı Vahakn N. Dadrian’ın

makalelerinin Türkçe tercümesinden alınmıştır.17 Dikkat çekicidir ki her iki

kaynakta da yazarların adını yanlışlıkla “Canpolat” olarak zikrettikleri Emniyet

Umum Müdürü İsmail Canbolat hakkında hiçbir bilgi ya da ifade yoktur. Bu

bakımdan Temel Demirer ve Sibel Özbudun’un, söz konusu kaynaklara

dayanarak, İsmail Canbolat’ın “Teşkilat-ı Mahsusa’nın imha faaliyetlerindeki

önde gelen” sorumlularından olduğu sonucuna nasıl ulaştıklarını anlamak oldukça

güçtür.

Miralay SeyŞ (Düzgören)’in adı her iki kaynakta da geçmektedir ancak bu

kaynaklarda yer alan bilgilerin, yazarların iddiaları ile bir ilgisi bulunmamaktadır.

Fuat Balkan’ın hatıralarına göre Miralay SeyŞ, Fuat Balkan’ın Teşkilat-ı Mahsusa

bünyesinde Birinci Dünya Savaşı sırasında Batı Trakya’da verdiği hizmetlerden

olumlu bir şekilde bahsetmekte ve yeni vazifeler üstlenmek üzere tekrar bu bölgede

görevlendirilmesini istemektedir:

SeyŞ Bey söze başlayarak, bütün Birinci Dünya Savaşı devamınca, Teşkilat-

ı Mahsusa’da, emrinde nasıl çalıştığımı ve bu arada bilhassa, Garbî

Trakya’da bulunan düşman ordusuna indirdiğim darbelerle memlekete

yaptığım hizmetleri –beni mahcup edecek derecede metheden bir ifade ile –

uzun uzadıya anlatarak şimdi de burada beyhude tutulmayarak, hemen Garbî

Trakya’da yapılacak vazifeye mümkün olan süratle sevkimi istedi ve İsmet

Bey’e hitaben:

“–Para sıkıntınız olamaz. Teşkilat-ı Mahsusanın mesture paralarını olduğu

gibi size devrettim. Bir an evvel vazifeye gönderilmesi lazımdır” dedi.18

Sibel Özbudun ve Temel Demirer’in, Miralay SeyŞ’yi “Teşkilat-ı Mahsusa’nın

imha faaliyetlerinin önde gelen” sorumlularından ilan ederken atıfta bulunmaya

çalıştıkları kaynakta, Miralay SeyŞ ile ilgili işte bu yukarıda anlatılanlar yer

almaktadır.

Yazarların görmeden atıfta bulundukları İngiliz belgesi ise, Miralay SeyŞ’nin savaş

Okumaya devam et  Obama’dan Ne Şiş Yansın Ne Kebap Açıklama / Statement of President Barack Obama on Armenian Remembrance Day /

sırasında esirlere yaptığı iddia edilen kötü muamele ile ilgilidir. Belgede ne

Ermenilerden ne de Teşkilat-ı Mahsusa’dan bahsedilmektedir. Söz konusu belgede

Miralay SeyŞ ile ilgili olarak şunlar ileri sürülmektedir:

117

19 Public Record OfŞce F.O. 371/4173 Folyo 345. Amerikan Dışişleri Bakan vekili William Philips tarafından

İngiltere’deki Amerikan Büyükelçisi John Davis’a yollanan 20 Mart 1919 tarihli rapor. Belgenin orijinal

İngilizce metni şu şekildedir:

SeiŞ Bey, Chief of Military Intelligence at the Turkish War OfŞce. It was chieşy owing to the studied and

brutal indifference of this man to the constant requests of the American Embassy on behalf of the prisoners

of war in Turkey that a great part of the mortality and suffering among them was due. SeiŞ Bey was vested

with great power and might have relieved the conditions of the prisoners and it may be stated that he did as

much as, if not more than, his associates to check and prevent the extension of assistance.

Ermeni Meselesi’nde Bilimsel Etik ve Yöntem

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

SeyŞ Bey, Türk Harp Dairesinde Askeri İstihbarat ŞeŞdir. Türkiye’deki

savaş esirleri arasındaki can kaybı ve eziyetler, esirler adına Amerikan

Büyükelçiliği tarafından yapılan sürekli ricalara başlıca bu adamın kasıtlı ve

zalim kayıtsızlığından ileri gelmiştir. SeyŞ Bey geniş yetkilere sahipti ve

esirlerin [zor yaşam] koşullarını haŞşetebilirdi ve kendisinin [esirlere]

yardımın kontrol ve engellenmesinde yardımcılarından fazla değilse bile

onlar kadar çaba sarf ettiği söylenebilir.19

Bu belgeden hareketle Miralay SeyŞ’nin Teşkilat-ı Mahsusa’nın Ermeni

tehcirindeki “imha faaliyetlerinde önde gelen” sorumlularından olduğu sonucuna

varabilmek oldukça kuvvetli bir hayal gücü gerektirir. Ne var ki, yazarlar neye

atıfta bulunduklarını bilmedikleri için bu belgeyi bu şekilde kullanmakta da bir

mahsur görmemekteler.

İntihal: Eşref Kuşçubaşı ve Teşkilatı Mahsusa

Yazarlar Teşkilat-ı Mahsusa’nın faaliyetleri ve görev alanları üzerine Şkirlerini

aktarırken, teşkilatın önemli üyelerinden biri olan Eşref Kuşçubaşı’nın Cemal

Kutay ile yapmış olduğu mülakatlara atıfta bulunarak bazı alıntılar

sunmaktadırlar:

Teşkilât-ı Mahsusa’nın elebaşlarından Eşref Kuşçubaşı örgütün işlevini

hükümetin ve güvenlik güçlerinin “kat’iyyen başaramayacağı işleri görmüş”

oldukları, “Türk olmayan milliyetlerden gelen nüfus gruplarına karşı alınan

önlemlerin icrasını” gerçekleştirdikleri şeklinde açıklamıştır (s.172).

Yazarlar tırnak içinde verdikleri bu alıntılar için Cemal Kutay’ın, Eşref Kuşçubaşı

ile yapılan mülakatları içeren ve adını daha önce andığımız eserinin 18, 38 ve 78.

sayfalarına atıfta bulunmaktadırlar. Yalnız yazarların tırnak içerisinde verdiği

Türk olmayan milliyetlerden gelen nüfus gruplarına karşı alınan önlemlerin

icrası” cümlesi, maalesef ne yazarların referans verdiği sayfalarda ne de kitabın

diğer sayfalarında yer almaktadır. Bunun yerine eserde buna benzeyen fakat farklı

olan bir cümle yer almaktadır:

118

20 Cemal Kutay, Birinci Dünya Harbinde…, s. 18

21 Vahakn N. Dadrian, Ulusal ve Uluslararası Hukuk Sorunu Olarak Jenosid: 1915 Ermeni Olayı ve Hukuki

Sonuçları (İstanbul: Belge Yayınları, 1995), s.58.

22 Vahakn N. Dadrian, “Genocide as a Problem of National and International Law: The World War I Armenian Case

and Its Contemporary Legal RamiŞcations,” The Yale Journal of International Law, Cilt: 14 Sayı: 2 (1989): s.276

Erman ŞAHİN

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

Bu seneler içinde Teşkilât-ı Mahsusa’nın, münhasıran gizli istihbarat ile

değil, hariçte ve hatta Osmanlı devletinin hudutları içinde kalan, fakat

merkeze bağlılık ve sadakatleri daima şüphe uyandırmış bulunan ve

Türklerden gayrı ırk ve milletlerin ekseriyeti [çoğunluğu] teşkil ettikleri

yerlerde aldığı tedbirlerle, hükümetin görünürdeki kuvvetlerinin ve asayiş

teşkilatının kat’iyyen başaramayacağı hizmetleri görmüş olduğu

muhakkaktır.20

Yazarların tırnak içinde verdikleri alıntılar, yukarıdaki orijinal metne benziyor ve

yakın bir anlama sahip gibi görünse de, yazarların alıntısı ilgili kitapta mevcut

değildir. Bu iki alıntı arasındaki fark, orijinal kitabı görerek alıntı verdikleri

iddiasında bulunan yazarların konumu için açıklanması oldukça güç bir durum

yaratmaktadır. Yazarların sundukları alıntıyı aldıkları kaynak, Ermeni araştırmacı

Vahakn N. Dadrian’ın Türkçeye çevrilen bir başka çalışmasıdır. Söz konusu

çalışmada Dadrian şunları ifade etmektedir:

Bir diğeri, Ermeni tehciri ile ilgili “görevleri yerine getirmiş” önemli bir

Teşkilat-ı Mahsusa ŞeŞ [Eşref Kuşçubaşı], hükümetin ve güvenlik

unsurlarının “kat’iyyen başaramayacağı hizmetleri görmüş” olduklarını yani

Türk olmayan milliyetlerden gelen nüfus gruplarına karşı alınan

önlemlerin icrasını” gerçekleştirdiklerini, itiraf etti.21

Dadrian, yukarıdaki pasajda tırnak içerisinde verdiği alıntılar için, Cemal Kutay’ın

ilgili eserinin 18, 38 ve 78. sayfalarına atıfta bulunuyor. Cemal Kutay’ın eserindeki

orijinal metin ile Dadrian’ın verdiği alıntı arasındaki farkın temel sebebi, metnin iki

defa tercüme edilmiş olmasıdır. Dadrian sunduğu alıntıyı ilk olarak 1989 yılında

The Yale Journal of International Law (Yale Uluslararası Hukuk Dergisi)’da

İngilizce olarak yayımlanan makalesinde kullanmıştır.22 Daha sonra Dadrian’ın bu

uzun makalesi Yavuz Alogan tarafından Türkçeye çevrilmiş ve 1995 yılında Belge

yayınları tarafından kitap olarak yayımlanmıştır. Bu sebeple söz konusu metin ilk

önce Türkçeden İngilizceye ve daha sonra tekrar İngilizceden Türkçeye çevrilmek

kaydıyla iki kez tercüme edilmiştir. Bunun farkına varamayan Temel Demirer ve

Sibel Özbudun, orijinal eserde bulunmayan ve Dadrian’ın tırnak içerisinde verdiği

Türk olmayan milliyetlerden gelen nüfus gruplarına karşı alınan önlemlerin

icrası” cümlesini esasen Dadrian’dan kopyalarken, Cemal Kutay’ın eserine atıfta

bulunmakta hiç bir mahsur görmemiş gibi görünüyorlar.

119

23 Guenter Lewy, The Armenian Massacres in Ottoman Turkey: A Disputed Genocide (Salt Lake City: The

University of Utah Press, 2005), s.85.

Ermeni Meselesi’nde Bilimsel Etik ve Yöntem

Ermeni Araştırmaları

2009, Sayı 32

Bu çerçevede belirtmek gerekir ki, orijinal eserdeki metin ile Dadrian’ın aktardığı

versiyon birbirine yakın gibi görünse de, iki alıntı arasında önemli bir fark vardır.

Orijinal eserde Eşref Kuşçubaşı Teşkilat-ı Mahsusa’nın “Türklerden gayrı ırk ve

milletlerin ekseriyeti [çoğunluğu] teşkil ettikleri yerlerde aldığı” önlemlerden

bahsetmektedir. Ancak, Dadrian bunu “Türk olmayan milliyetlerden gelen nüfus

gruplarına karşı alınan önlemlerin icrası” şeklinde değiştirerek, bir nüfus grubunu

hedef alınmış gibi sunmaktadır. Dadrian’ın Eşref Kuşçubaşı’nın sözlerini

çarpıtarak kullandığı başka araştırmacılar tarafından da saptanmıştır.23

Sonuç

Bu çalışmada incelenen makalenin yazarı olan Temel Demirer’in ve Sibel

Özbudun’un sergiledikleri tutum birçok açıdan etik değerleri ihlal etmekte ve

okurlara karşı yapılmış bir saygısızlık örneği teşkil etmektedir. Yazarlar,

görmedikleri ve okumadıkları kaynaklara atıfta bulunarak, bunlardan yanlış,

tartışmalı ve saptırılmış sonuçlara varmaktadırlar ve bu durum yazarların itibarı

hakkında oldukça şüpheli bir durum yaratmaktadır. Tarihe dair yazı yazmakta ve

yorumda bulunmakta olan yazarlar, bunun gerektirdiği etik ve ahlaki kurallara

asgari ölçüde dahi riayet etmemektedirler.

Dadrian-Akçam çizgisine bağımlı kalan ve literatüre hâkim olmadıkları belli olan

yazarların, konu üzerindeki bilgi birikimlerini pekiştirmeleri ve güncelleştirmeleri

gerekmektedir. Ancak, bilgi birikimi de tek başına, varılacak sonucun doğruluğunu

garantileyemez. Çünkü bilgilerin kullanılmasında bilimsel etik ve yöntem,

güvenilir sonuçlara varma yolundaki en sağlam temeli oluşturmaktadır. Ne yazık ki

bu eleştiriye konu olan makale, bu iki temel gereksinimi de karşılayacak vasışara

sahip değildir.

Makaleye koydukları alt başlıkları, “Dünyanın en zor şeylerinden biri, herkesin

düşünmeden söylediğini, düşünerek söylemektir” (s.164) gibi oldukça anlamlı

alıntılarla süsleyen yazarlar, makalelerinde sergiledikleri tutum göz önüne

alındığında, bu alıntının içerdiği mesajı kavrayamamış görünmektedirler. Bu

bakımdan söz konusu makale ve buna ilişkin sorunlarla ilgili olarak, bu alıntının ne

anlam ifade ettiği konusunda Temel Demirer ve Sibel Özbudun’un daha derin

düşünmeleri gerekmektedir.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir