Beyrut’ta ‘Ermeni Konferansı’

GEÇEN hafta, Beyrut’ta yapılan Uluslararası Ermeni Soykırımı Konferansı’nı izlemeye gittim. - ermeni cete adapazari 1915

GEÇEN hafta, Beyrut’ta yapılan Uluslararası Ermeni Soykırımı Konferansı’nı izlemeye gittim.

Nuray MERT [email protected]

Bu konuda katıldığım ilk konferanstı, o nedenle karşılaştırma yapacak durumda değilim. Ama, Beyrut’daki havayı oldukça “ılımlı” bulduğumu söyleyebilirim. Tabii, bizim Türkiye’de beklediğimiz türden bir ılımlılıktan söz etmiyorum. Burada daha önce karşılaştığım atmosfere oranla gözlemlediğim farklılıktan söz ediyorum.
Tabii ki, konferansın söylemini belirleyen düşünce veya tez, Türkiye’nin “soykırım”ı hukuken kabul etmesi ve diyaloğun baş koşulunun bu olduğu idi. Dahası, konferansın açılış konuşmasını yapan Kıbrıs Rum Kesimi Meclis Başkanı H.E. Marios Garoiyan, Türkiye’ye yönelik çok sert bir konuşma yaptı. Kıbrıs’ta “işgalci” durumda olan ve “soykırım”ı ısrarla reddeden Türkiye’nin Ortadoğu’da barış girişimlerinde aracı rolünün kabul edilemez olduğunun altını çizdi. Ancak, Ermenistan ile Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin başlamasına ilişkin adımların atıldığı bir döneme rastlayan konferansta, bu süreci toptan reddeden bir hava yoktu. Zaten, Taşnak Partisi başta olmak üzere Ermeni çevrelerinin siyasetlerini köklü biçimde değiştirmelerini beklemek anlamsız olur.
Benim gözlediğim ılımlılık, daha ziyade genel atmosfere ilişkin bir yumuşama idi. Çok değil, dört yıl önce Beyrut’ta Ermeni mahallesi Burj Hamud’a gitmek istediğimizde, Lübnanlı bir gazeteci bizi vazgeçirmeye çalıştı, olmayınca bari gittiğimizde Türkçe konuşmaktan kaçınmamızı tavsiye etti. Nitekim, mahallede epeyce yadırgandık, sonuçta davet edildiğimiz Taşnak Partisi ofisinde de çok da dostane bir konuşma yapamadık. Daha sonra, Lübnanlı dostlarım beni, ilk kez Türkiye’den biri ile konuşan insanlarla tanıştırdılar.
Zaman içinde, korkudan falan değil, samimi olarak, “soykırım” iddiasını paylaşmadığımı bilmelerine rağmen, Taşnak Partisi’nden arkadaş bile edindim.
Bu kez, doğrudan davet edilenler dışında, Türkiye’den gelen birilerinin konferansı izlemesinin bile artık hiç mi hiç sorun olmadığını gördüm. Yok, pembe bir tablo çizmeye çalışmıyorum, bunca belalı bir konuda, dünden bugüne büyük değişimler olamayacağını biliyorum. Ancak işlerin giderek sertleşmesindense, belli belirsiz yumuşaması hiç de fena değil diye düşünüyorum. Bu tür konferanslar, tartışma alanları olmadığı için, hiçbir konuda kimse ile tartışmaya girişmedim. Sadece, konuşabildiklerime, bu tür konferanslarda değilse bile başka platformlarda, Türkiye’den sadece kendi görüşlerini paylaşanlarla değil (onları hiç dinlemeyeceklerle de değilse bile) farklı düşüncede olanlarla konuşmayı denemelerini tavsiye ettim.
Türkiye’nin resmi tezlerini zorlayan her sorunu topyekûn reddedenler için tüm bu söylediklerimin lafı güzaf olduğunu biliyorum. En zoru, bir yandan bu kafada olanlar ve diğer yandan, resmi tezlerin negatifinden karbon kopyasını siyasi doğrunun şaşmaz pusulası olarak görenler arasında bir alan açmaya çalışmak. Ben, idare-i maslahat için değil, gerçek bir anlama ve gerçek bir uzlaşma imkânı için, böyle bir alanın önemine inanan biriyim. Bunca dil dökmemin nedeni bu.
7 Eylül 2009
Okumaya devam et  Türkiye’ye seyahat eden Ermenilerin “kötü muamele” gördükleri

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir