ERMENI CEPHESINDEN KISA HABERLER

Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbandyan normalleşme sürecinde belirleyici adımları atma sırasının Türkiye’de olduğunu söylerken Karabağ sorununun ayrı bir konu olduğunu belirtti - turkiye ermenistan 350

Şimdi top Türkiye’de’

ANKA – Istanbul – 18.05.2009

Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbandyan normalleşme sürecinde belirleyici adımları atma sırasının Türkiye’de olduğunu söylerken Karabağ sorununun ayrı bir konu olduğunu belirtti

Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbandyan, Kafkas güvenliğine ilişkin olarak Erivan’da düzenlenen bir uluslararası konferansta yaptığı konuşmada Türkiye ile normalleşme süreci ile ilgili olarak “Şimdi top, Türk tarafında, son ve belirleyici adımı atmak için akıl ve cesaret bulacaklarını umuyoruz” dedi. Nalbandyan, Ermenistan için güvenlik alanında iki meydan okumanın çok büyük önem taşıdığını belirterek bunları Karabağ sorunu ve Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi olarak sıraladı.
Bu iki zorluğun farklı olduğunu, aralarında bir bağ bulunmadığını savunan Nalbandyan, Azerbaycan’ın Karabağ sürecinde gerekli ‘siyasi irade’ göstereceği umudunu dile getirdi. Ermenistan devlet radyosuna göre, Nalbandyan, Türkiye ile normalleşme sürecine değinirken, “Son bir yılda Avrupa’nın kapalı olan son birkaç sınırdan birinin açılması ve ilişkilerin on koşulsuz normalleşmesi yönünde ilerleme sağladık. Şimdi top Türk tarafında ve son ve belirleyici adım atmak için akıl ve cesaret bulacaklarını umuyoruz. Gerekli siyasi iradenin sonunda geçmişin zihniyetini geride bırakacağından emin olmak istiyoruz” diye konuştu.

Gelecek nesillere yük oluşturmasın
Nalbandyan, uluslararası toplumun kendilerini çok cesaretlendirdiğini belirtirken de “Ermenistan ile Türkiye arasında ilişkilerin tesis edilmesinin ve sınırın açılmasının bölgenin güvenlik ve istikrarı için temel ve olumlu etkilerinin farkındayız” şeklinde konuştu.
Diğer Ermeni medya kuruluşlarına göre de, Nalbandyan konuşmasında “Halen, Ermeni-Türk sınırının açılmasına ilişkin nihai kararının alınması gereken aşamadayız. Bizim motivasyon açıktır: Bu sorunun gelecek nesiller için bir yük oluşturmasını arzu etmiyoruz” dedi.
Bu arada, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan da, Erivan’a bir çalışma ziyaretinde bulunan Rusya Başbakan Yardımcısı Sergei İvanov ile görüşmesi sırasında Karabağ sorunu ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi süreci de ele alındı.
Ermenistan Cumhurbaşkanlığınca yapılan açıklamaya göre, Sarkisyan,  görüşmede ülkesinin Türkiye ile ilişkileri ‘ön koşul olmadan’ normalleştirmek istediğini vurguladı. Sarkisyan, Türkiye’nin Karabağ sorununa “Karışma çabalarının Karabağ süreci için olumsuz etkileri”nin olabileceğini de söyledi.

BASKIN ORAN ÇELİŞKİLERİ (HASAN DEMİR)
Yeniçağ

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, “Karabağ’da Ermeni işgali bitmeden Türkiye Ermenistan sınırı açılmayacak” dediklerinde, Ermenistan rahatsız oldu, diaspora rahatsız oldu, tek derdi sınır ticaretinden üç kuruş para kazanmak olan dini-diyaneti ticaret ve dünyalıktan ibaret bir avuç insan rahatsız oldu, “Ermenileri kestik, özür dileyelim” diyen liberaller ve Afganistan’da her gün çoluk-çocuk yüzlerce masumun üzerine ölüm kusan Obama rahatsız oldu, bunların tamamını anladık, bizim anlayamadığımız, aldığı eğitim, okuttuğu ders ve iddia ettiği insan hakları savunuculuğu ile isim yapmış bâzı kişilerin rahatsızlığıdır, meselâ Baskın Oran’ın duyduğu rahatsızlık da, bizim açımızdan bu tür bir rahatsızlıktır.
Hemen o gün Türk Haber televizyonun bir canlı yayınına bağlanan Baskın Oran, “Ben otuz yıl dış ilişkiler okuttum, Azerbaycan’ın Türkiye için önemi diye bir şey okumadım, duymadım” dediğinde, ne gözlerime, ne kulaklarıma inanabildim. “Azerbaycan’ın bizim için ucuz doğalgaz vermekten başka ne önemi olabilir!” diyor, başka bir şey demiyordu Prof. Dr. Baskın Oran. Yani insan Agos’ta yazı yazabilir, “Ermenilerden özür dileme komisyonunun” aktif üyesi de olabilir, amma, Azerbaycan’ın bizim için ne önemi var, diyebilir mi? Bu toprağın üniversitelerinde otuz yıl dış politika okutmuş, hâlâ da okutmakta olan bir Prof.’tan bunu duyduğunda, insanın aklına hemen, “SSCB dağıldıktan sonra bağımsızlığına kavuşacak Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin irtibatını kesmek için kurulan NATO tuzakları” gelmez mi? Yoksa bizden bâzı hocalar da kökü 60 yıllar kadar geriye giden bu oyunun bir yerlerinde mi, veya, bütün bu olup bitenlerden gafiller mi, diye sormadan edilebilir mi?
Hadi Azerbaycan’ın Türkiye için önemi kavranmadı, kavranamadı, yahut, böyle bir önem ve birliktelik bâzıları için, (Meselâ şartlar oluşturulduğunda kurulması düşünülen büyük Kürdistan peşinde koşanlar gibi) çok tehlikeli görüldü, diyelim.
İyi de, orada bir “işgal” söz konusu, o topraklarda bir milyonun üzerinde insanın toprağından sürülmesi söz konusu, orada sırf Türk oldukları için insanların katledilmesi, tecavüze uğraması söz konusu, siz, 85 yıl önce olduğu iddia edilen bir ‘Ermeni soykırımı’için Türkiye’den özür beklerken, Türkiye’nin henüz üzerinden 20 yıl bile geçmemiş, Karabağ’da gerçekleştirilen Türk soykırımı ve sürgünü için, Ermenistan’dan, yaptıklarını telafi etmesini istemesinden nasıl rahatsızlık duyulabilirsiniz?
Tamam, duyarsınız da, bir daha “insan” ve “insanlık” adına söz söylerken kendinizi nasıl hissedersiniz?
Birilerinin size inanmasını bekler misiniz, bırakın başkalarını, siz kendinize inanır mısınız?
Sonra devletlerarası ilişkilerde her şey “çıkar” için midir?
Meselelere bu zaviyeden bakıldığında “Bana ne Filistin’deki İsrail katliamlarından” ben ABD ve Avrupa’da lobi gücü olan, BM’nin dahi güç yetiremediği İsrail’in yanında olayım, demek gerekmez mi? Irak’ta ABD’yi haklı bulmak, “Kerkük’teki birkaç milyon Türk için Türkiye’yi uluslararası camiada sıkıntıya niye sokayım” demek gerekmez mi? Ot çimen bitmeyen Kardak’ı Yunan’a hediye etmek, Kıbrıs’tan asker dahil ne kadar Türk varsa cümlesini geri çekmek ve böylece İngiltere’den, ABD ve AB’den aferin almak icap etmez mi?
Hani bilmesem Baskın Oran’ın Batı Trakya Türkleri için verdiği mücadeleyi ve Rahmetli Mehmet Emin Aga için uğraşmalarını, ne yapsa yeridir, diyeceğim, amma şimdi sormadan edemiyorum, Hocam, Karabağ Türkü’ne yaklaşımınızla, Batı Trakya Türk’üne yaklaşımınız arasında, insan hakları bakımından da olsa bir çelişki yok mu?

Okumaya devam et  Bu “Özür” Neye Hizmettir?

TERAZİ YAYINCILIK’DAN ERMENİ SORUNU HAKKINDA YENİ KİTAP

Ermeni Sorunun tarihsel, hukuksal, psikolojik ve sosyolojik yönleriyle günümüzdeki gelişmeleri, Türkiye-Ermenistan İlişkileri ve Karabağ Sorunu hakkında ayrıntılı bilgi içeren, Gündüz Aktan ile Justin McCarthy, Ömer Engin Lütem ve bazı akademisyenler tarafından kaleme alınmış olan 454 sayfalık The Armenian Question: Basic Knowledge and Documentation başlıklı kitap yayımlanmış bulunmaktadır.

Kitap Ermeni Sorunu hakkında en önemli 75 belgenin tam metinlerini içermektedir. Bunlar arasında soykırım iddialarını kabul etmiş olan 19 ülke parlamentosunun kararları, Amerikan Başkanlarının 24 Nisan mesajları, Sevr ve Lozan Antlaşmalarının ilgili maddeleri, başta BM’in 1948 Soykırım Sözleşmesi olmak üzere insanlığa karşı suçlar ve ayrıca Karabağ sorununa ilişkin başlıca uluslar arası belgeler bulunmaktadır. Kitap ayrıca Ermenilerin toprak talepleri ile Karabağ sorununa ait 6 harita içermektedir.

Kitapla ilgilenenler Terazi Yayıncılık’a başvurabilirler.

Tel. : 0 (312) 438 50 23
Faks : 0 (312) 438 50 26

E-posta : [email protected]


TÜRK -ERMENİ İLİŞKİLERİNİ ABDULLAH GÜL DÜZELTECEK
Haberler.com

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın geçen çarşamba günü Bakü’ye yaptığı ziyareti değerlendiren Azerbaycan basını, Erdoğan’ın verdiği sıcak mesajlara rağmen Türkiye ile Ermenistan arasındaki yakınlaşma sürecinin devam edeceğini yazdı.
Erdoğan’ın Bakü’yü sakinleştirdiğini bildiren Azeri basını, Türkiye-Ermenistan arasındaki sorunu asıl çözecek kişinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olduğunu savundu. Azerbaycan’ın etkili internet haber sitesi “Lent”, bu yorumuna gerekçe olarak üst düzey bir AB yetkilisinin, Ermeni basınına verdiği demeci gösterdi. “Lent”in haberine göre AB’li kaynak şu değerlendirmede bulundu: “Erdoğan’ın ziyareti Bakü’yü sakinleştirmek içindi. Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkileri normalleştirme süreci devam edecek. Sorunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün liderliği çözecek. Çünkü Gül, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’la yaptığı görüşmede sorunları çözmek için somut adımlar atılması gerektiğinin altını çizdi.”

Aynı site, Azerbaycan Savunma Bakanlığı’na dayandırdığı bir haberde Erdoğan’ın açıklamalarından sonra Dağlık Karabağ’da Ermenilerin ateşkesi bozduğunu ve önceki gün yerel saatle 17.55-18.10 arası Berd bölgesinde konuşlu Ermeni askerlerin, Azeri kuvvetlerinin bulunduğu Tovuz rayonuna makineli tüfeklerle ateş ettiğini duyurdu.


RUS GENELKURMAYI BELGELERİNE GÖRE 1915’TE NE OLDU?
Akşam

Ermeni meselesinin dış politikanın en üst sıralarına oturduğu şu günlerde, Dışişleri Bakanlığı’nın desteğiyle, Rus arşivlerinde çalışan Mehmet Perinçek’in ’11 Aralık 1915 Tarihli Resmi Ermeni Raporu’ isimli kitabında yayınladığı belge, 1915’teki olayları farklı bir bakış açısıyla anlatıyor.

Ermeni olaylarının en sıcak şekilde yaşandığı 11 Nisan 1915’te Rusya’nın Kafkas Ordusu Kurmay Başkanı General Leonid Mitrofanoviç Moskova’ya bir rapor yazdı. Ermeni meselesinden İngilizleri suçlayan Bolhovitinov, raporunda; ‘Müslümanlardan daha iyi koşullarda yaşıyorlar’ dediği Ermenilerin ‘sistematik katliama’ giriştiğini yazdı.
Kitabında yer verdiği belgeyi, Rus arşivlerinde 1 yıl süren araştırmaları sonucu elde eden Mehmet Perinçek, Bolhovitinov’un raporda ‘Ermenilerin 19. yüzyılın sonunda ve Birinci Dünya Savaşı’nda verdiği kayıpların sorumlusunun kendileri olduğunu’ anlattığını söyledi. Perinçek, ‘Raporda, ‘Bu karşılıklı kırımı ateşleyen, bu kırımı başlatan Ermeni çeteleridir’ diyor. 65 sayfalık bu raporun tam metnini yayınladık. Sıhhiye birlikleri yapmışlar. Ermeni gönüllü birlikleri bando takımları bile kurmuş. Ermeni revirleri bile var. Bunlar da tehdidin ne büyük olduğunu gösteriyor. Bolhovitinov, ayrıca bu gönüllü birlikleri oluşturanların da Osmanlı Ermenileri olduğunu söylüyor’ diye konuştu.
General Bolhovitinov’un yazdığı raporu Rus Genelkurmayı’nın arşivinden bularak yayınlayan İstanbul Üniversitesi Araştırma Görevlisi Mehmet Perinçek, çalışmasını Dışişleri Bakanlığı’nın projesi kapsamında gerçekleştirdi. Perinçek’e göre; ‘Bolhovitinov raporu bir istisna oluşturmuyor. Rus arşivlerindeki belgeler, Türklerin vatanını savunduğunu ortaya koyuyor.’

Okumaya devam et  Kore gazisinden Ermeni tasarısına kınama

OLAYLARIN YAŞANDIĞI SIRADA YAZILDI
Rusya’nın Kafkas Ordusu Kurmay Başkanı General Leonid Mitrofanoviç Bolhovitinov, söz konusu raporunu 11 Nisan 1915’te, Ermenilerin kendilerine bir ayrıcalık tanınmamasını şikayet amacıyla yazdıkları bir rapora cevaben yazmış. Ayrıca Bolhovitinov’un yazdığı rapor, kendisinin görevi nedeniyle de çok önemli. Perinçek, bu durumu şöyle anlatıyor: ‘Bolhovitinov, karargahta bulunuyor ve cephedeki bütün bilgilerin aktığı kişi. Sadece yerel bir noktadaki gözlemlerini yazmıyor, bütün cephedeki bilgiler onda toplanıyor. Raporu yazdığı tarih, Ermeni olaylarının en ateşli yaşandığı günler. Türk ve Rus ordularının savaştığı bir dönem, 27 Mayıs 1915’teki tehcir kararının birkaç ay sonrası. Bu raporu yazan kişi Türkiye’nin savaştığı ordunun komutanı ve o bölgede savaşıyor. Bolhovitinov’un Türklere en ufak bir yakınlık hissetmesi söz konusu değil. Raporu, olayların üzerinden 5-10 sene geçtikten sonra, soğukkanlı bakabileceği bir dönemde değil, tam tersine Türk ve Rus hınca hınç savaştığı zamanlarda yazıyor. Raporda tehcir ile ilgili tek bir kelime yok. Hatta Bolhovitinov, ‘Biz Türklerle işbirliği yapan Kürt aşiretleri de gittik cezalandırdık, yaktık, yıktık’ diyor. Savaş döneminde bunların meşru olduğunu kendisi ifade ediyor. Buradan, Türklerin meşru bir vatan savunması içinde olduğu ortaya çıkıyor.’

ERMENİLER MÜSLÜMANLARDAN İYİ KOŞULLARDA YAŞIYORDU
Perinçek, Ermeni gönüllü birliklerinin verdiği raporlarda da itiraflar bulunduğunu söyledi. Ermenilerin ‘Rusları kendilerine yeteri kadar destek olmamak’, ‘Türkler ve Kürtler ile eşit tutmak’ ve ‘Kürtlerin arazilerine el koymalarına izin vermemekle’ suçladıklarını anlatan Perinçek, General Bolhovitinov’un cevabi raporunda bir sütuna Ermeni iddialarını, karşı sütuna da bu konudaki tespitlerini yazdığını söylüyor. Raporda Ermeni meselesinin İngiliz kışkırtmasına bağlandığını belirten Perinçek, Bolhovitinov’un sorunun 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıktığını ve bu tarihe kadar Ermenilerin Müslümanlara göre daha iyi koşullarda yaşadığını raporuna yazdığını anlattı.
Rus generalin raporunda, Ermenilere ‘bağımsız ve özgür Ermenistan kurabilecekleri’ fikrini aşılayan İngilizlerin, karşılıklı kıyımın fitilini ateşlediğini yazdığını ifade eden Perinçek, bunun ardından gönüllü Ermeni birliklerinin Müslümanlara karşı ‘sistematik katliama’ giriştiğinin de belirtildiğini söyledi. Perinçek, ‘Bolhovitinov, ‘bu terör olayları sonucunda birçok Müslüman’ı katlettiler; bunun karşısında da Müslümanlar karşılık verdi’ diyor. Bolhovitinov, yağmaya başvuran Ermeni çetelerinin kendilerini engelleyen Rus askerlerine bile ateş açtığını anlatıyor ve Ermenilerin verdikleri rakamların da abartılı olduğunu raporunda açıkça yazıyor. Bolhovitinov, ayrıca Ermenilerin de Birinci Dünya Savaşı sırasında kayıp verdiklerini ancak verdikleri rakamlara güven olmayacağını, çünkü dış yardım almak için bu rakamları abarttıklarını söylüyor’ dedi.

SÜLEYMAN SARIOĞLU


DİASPORA ERMENİ GÖRÜŞLERİNİ DESTEKLEYEN TÜRK AYDINLARINI ELEŞTİRİYOR
AVİM

Fransa’da yayımlanan “Collectif Van” internet sitesinde “Sivil Toplum ve Türk Aydınların Devlet İnkârcılığın Hizmetinde” başlığı ile çıkan bir yazıda Avrupa Ermeni Federasyonu Başkanı Laurent Leylekian’ın yaptığı bir konuşmada Türk aydınlarına da yer vermiş, bu Türk aydınlarının 2000’lerde “soykırımdan” ya da Ermenilerden bahsetmeye başlamış olmalarının Ermeniler tarafından hayretle karşılandığını ifade etmiştir. Örnek olarak, Ayşe Hür, Erol Özkoray, Baskın Oran ve Ahmet İnsel’ın adlarını veren Leylekian bu kişilerin ortak noktasının Kemalizm’in açık eleştirisi olduğunu söylemiştir.

Eleştirisini yaptığı Türk aydınların Ermeni meselesini farklı bir şekilde ele aldıklarını belirten Leylekian, “soykırımının” anlamını değiştirmek yönünde adımlar attıklarını ifade etmiş ve bu amaca ulaşmak için bazı yöntemler kullandıklarını belirterek bunları şu şekilde özetlemiştir:
-utanç konuşması,
-sınırları içine alma stratejisi (Ermeni sorununun tarihçiler ve uzmanlar tarafından arşivleri inceleyerek ele alınması),
-açık empati stratejisi (kısacası özür kampanyasına kadar giden “hepimiz acı çektik” politikası),
-radikallerin reddi stratejisi (Türk milliyetçileri ve Ermenileri karşı karşıya getirmek),
– mahrumiyet stratejisi (Ermenilerin öne sürdüklerinin yasa dışı olduğunu kabul ettirmek, ki bu strateji Türkiye dışında bile başarılı olmuştur).

Leylekian konuşmasında gerçeklerin kabul edilmesini ve sonuçlarına katlanılmasını, bunların tanınmaması adaletin inkâr edilmesi anlamına geldiği öne sürmüştür. Adaletin inkârı insan onuruna yapılan bir saygısızlık olarak algıladığını dile getiren Leylekian Türk aydınlarıyla diyaloga girmek için bazı önkoşulların gerektiğini söyleyerek bunları şöyle özetlemişidir:
– Sözde soykırımın tanınması, yani sadece tarihsel bir olgu olarak değil, aynı zamanda güncel siyasi bir sorun olarak görülmeli. Bir felaket ya da trajedi olarak değil, soykırım olarak tanınması.
– Osmanlı devletinin devamı olan Türkiye’nin bu konuda siyasi hukuki ve ahlaki sorumluluk üstlenmesi.

Ragıp Zarakolu ve Ayşe Günaysu’nun bu koşulların yerine getiren kişiler olduğunu Taner Akçam’ın ise anlaşılması güç ve muğlak bir tutumdan daha kabul edilebilir bir tutuma geçtiğini ifade etmiştir.

ERİVAN’LA ‘YOL HARİTASINA’ DEVAM AMA NASIL? (CEYDA KARAN)
Radikal

Okumaya devam et  O sınırı açarsanız seçimde ağır ödetiriz

‘Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkileri normalleştirme çabaları çerçevesinde ortaya konulan ‘yol haritası’nda Dağlık Kara-bağ işgalinin sona erdirilmesiyle ilgili şart var mı, yok mu?’ Türkiye’nin Kafkasya’da ‘stratejik ortak’ gördüğü Azerbaycan ile ilişkilerini bir süredir belirleyen yegâne soru bu.
Başbakan Tayyip Erdoğan, kendi beyanatlarından kaynaklanmayan şaibelerle yüklü bir sürecin ardından Bakü’ye giderek spekülasyonlara son noktayı koydu, infiale kapılmış Azerilerin yüreğine su serpti. Türkiye’nin
Ermenistan’la sınırını ‘Karabağ’ın işgal süreci sonucunda kapattığı, sınırın açılmasının da ancak işgalin sona
ermesi süreciyle mümkün olduğunu’ söyledi. Böylelikle Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerinde Karabağ’da
çözüm sürecini bağlantılı görmek durumunda olduğunu herkese yeniden anımsattı. Peki Erdoğan’ın sözleri, Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanlıkları tarafından derin hassasiyetlere dokunduğundan içeriği açık edilmeksiniz ilan edilen ‘yol haritası’nın, yani henüz muğlak olan bir sürecin çöpe atılması, komşularla ‘sıfır sorun’ politikasından vazgeçilmesi anlamına mı geliyor?
Karabağ, Sovyetlerin çöküşüyle Kafkasya’da ortaya çıkmış zorlu bir sorun. Tarihi atıflarla yüklü, açmazları bol, çok bilinmeyenli bir denklem. Elbette bu, Sovyetlerin mikro milliyetçilikler üzerinden formüle ettiği yapılanmanın bir sonucu. Eski Sovyet memleketleri olarak Azerbaycan da Ermenistan da Rus nüfuz alanında. Bu iki halk, uzun yıllar Bakü’de ortak yönetim kurmuş, Sovyet şemsiyesi altında birlikte yaşamış; dolayısıyla çözüm önermek için tarihsel çerçeveyi iyi bilmek lazım. Rusya’nın en zorlandığı 2000’lerin başında Batı’nın bölgede safına çekmeyi başardığı Gürcistan’ın sürüklendiği bataklık, Azerbaycan’ın da Ermenistan’ın da Rusya ile ilişkilerini hep dengede tutma gayretini anlamayı kolaylaştırıyor.
Ama Rusya’ya ile ilişkilerde Bakü ile Erivan arasındaki önemli farkları teslim edelim. Azeriler ellerindeki petrol ve doğalgaz kozu sayesinde Moskova’ya karşı çok daha ‘bağımsız’ siyaset izleyebilirken (Misal, Rusya’nın rıza göstermek durumunda kaldığı Bakü-Tiflis-Ceyhan), ekonomik sorunlarla boğuşan enerji ve kaynak yoksunu Ermeniler aynı şansa sahip değil. Ermeni ekonomisi de, sınırı da, ordusu da Rus etkisi altında. Ermenilerin diğer iki açılım noktası İran ve Türkiye ki, ‘soykırım’ iddiası ile Karabağ sonuncusunu tıkıyor. Geriye ABD kalıyor. ABD yönetimleri yıllardır Erivan’a Ermeni diyasporası vesilesiyle müdahil. Lakin bir yere kadar…
Sovyetlerin çöküşüyle Ermeniler Karabağ’la yetinmeyip toplamda Azeri topraklarının yüzde 20’sine tekabül eden yedi reyonu (ili) ele geçirdi. Bu yedi il pazarlıkların kilidi. Zira Azeriler de pekala biliyor ki alabilecekleri, ancak bu yedi reyon ile Ermenistan yüzünden erişimsiz Azeri toprağı Nahçıvan’a uzanan koridor olacak. Aze-
rilerin üstten açtıkları pazarlıklarda, Karabağ işgalinin tümden bitmesi talebi, bölgeye en üst düzeyde özerklik verilmesi ve Laçin koridorunun açık tutulması var. Kendi kaderini tayin hakkını işleten Karabağ’da kimsenin tanımadığı bir devlet varken, Ermenistan bugüne dek geri adım atmadı. Yine de süreci AGİT Minsk Grubu üzerin-
den sürdürüyor, pazarlığını yedi reyon üzerinden yapıyor. Diğer yandan kilit ABD aracılığıyla Türkiye
üzerinden açılmaya çalışılıyor. Ancak bu sürecin Türkiye’ye getirisinin ne olduğu üzerinde pek durulmuyor.
Bu hayli muğlak süreçten sızan bilgilerde, ilan edilen ‘yol haritasında’ ‘soykırım’ın önkoşul olmadığı, hatta Erivan’ın Ankara ile kurulacak ortak komisyonlar arasına ‘tarih komisyonu’ önerisini de kabul ettiği yer aldı. Tabii iç kamuoyunda zorda kalan Sarkisyan hükümetinin bu iki unsuru yalanlamak durumunda kalması düşündürücü. Hal böyleyken, Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbantyan’ın Erdoğan’ın Bakü açıklamasından alınganlık beyan edip hemen “Top Türkiye’de” demesi manidar.
‘Yol haritası’nın Obama’nın 24 Nisan açıklamasının öncesinde ‘aceleye’ getirildiği aşikâr. Ancak bu, Erdoğan’ın ‘yol haritası’nı çöpe attığı anlamına gelmiyor. Azeri meclisindeki konuşmasında ısrarla sürecin devam ettiğini, henüz kamuoyuyla bilgi paylaşma vakti gelme-diğini söyledi. Çözümsüzlüğün üç ülkenin de çıkarına olmadığını vurguladı. “Barış ve istikrar tesisi sadece sözle olmaz. Canla başla çalışmak lazım” derken, açıkça Minsk Grubu’nun üç üyesi ABD, Rusya ve Fransa’yı eleştirdi.
Türkiye’nin, ‘komşularla sıfır sorun’ politikası izlerken, hassasiyetleri görmezden gelmesini beklemek, insafsızlık olur. Zira böyle bir politikanın, aceleye getirilmiş, dengeleri aniden ters yüz edecek girişimlerle bir yere varması mümkün değil. Bölge ülkesi Rusya’nın salt ‘şer odağı’ gibi görülmesiyle de… Kafkasya’da çözüm, bölgesel denkleme ağırlık veren bir çabanın sonucu olabilir. Bu da, karşılıklı hamleler belirlenirken, Türkiye’nin ABD güdümünde olduğu izlenimi yaratmayacak ve Rusya’yı tedirgin etmeyecek bir zeminde inisiyatifler geliştirmesinden geçiyor. Azerilerle koordinasyon had safhada önemli.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir