AZERBAYCAN’I KÜSTÜRMEYELİM

M. Törehan SERDAR

Sabai’nin güzel bir deyişi var, şöyle diyor;

“Onlar; şerrinden emin oldukları dostları kendilerinden uzak tuttular,

Uzaktaki düşmanları dost edinmek için kendilerine yakın tuttular,

Yakın tutulan uzaktaki düşmanlar dost olmadı,

Ama uzak tutulan yakındaki dostların hepsi düşman oldu.

Herkes düşmanın safında toplanınca, yıkılmaları mukadder oldu.

Türkiye’de son birkaç günde bizleri ve kardeş ülke Azerbaycan’ı üzen gelişmeler yaşanmaktadır. Bunun da başında gelen, Türkiye Ermenistan sınır kapısının açılması. Bu kapı; Ermeniler tarafından Dağlık Karabağ’ın işgal edilmesi, 1 milyon Azeri’nin kendi ülkesinde sürgün hayatı yaşaması ve başta Hocalı olmak üzere Ermeni çetecilerin yüzlerce savunmasız masum sivilleri katletmesi üzerine Türkiye tarafından kapatılmıştır.

Bunun meyveleri kendisi göstermiş, ekonomik yönden abluka altına alınan, Kafkaslardan dışlanan Ermenistan ekonomik ve siyasi çöküntüye girmiştir. 1993 yılında 3 milyon 200 bin kişi nüfusa sahip olan Ermenistan’ın günümüzdeki nüfusu 1 milyon 800 bin kişiye düşmüştür. 1 milyon 400 bin Ermeni, ekonomik sıkıntı ve siyasi baskılar sonucu batı ülkelerine göç etmiştir.

Türkiye bu politikasıyla kardeş ülke Azerbaycan’ın yanında yer almış, kardeşliğinin gerekliliğini yapmıştır. Bir millet iki devlet politikası meyvelerini vermiştir. Olması gereken kardeşlikte budur.

Ancak son bir yıl içersinde bir şeyler değişti. 1993 yılından beri Türkiye’nin uyguladığı Ermenistan politikası biranda Azerbaycan’ı üzecek değişiklikler gösterdi. 40 binden fazla Ermeni genci kaçak olarak İstanbul’da çalışmaya başlarken, Milli Takım maçı bahanesiyle Sayın Cumhurbaşkanımız Ermenistan’ı ziyaret etti. Ben o günde söylemiştim. Büyük devlet, güçlü devlet küçüklerin ayağına gitmez. Ülkemize kin, nefret, düşmanlıkla bakan, ülkemiz topraklarında hak talep eden ülkelerin ayağına hiç gitmez, kendi kardeşini onlara tercih etmez.

Azerbaycan dosttur, kardeştir, sırdaştır, iki ayrı damarda dolaşan aynı kandır. Hep yanımızda oldular. İstedik; tereddüt etmeden verdiler. Her 24 Nisan’da asılsız soykırım için bizimle beraber yürüdüler, bizimle beraber oldular.

Ya Ermenistan! Hep düşmanlık besledi, halen okullarda çocuklarına Türk düşmanlığı, Türk nefreti aşılanmaktadır. Yüz yıl önceki Anadolu topraklarındaki isteklerinden vazgeçmediler. Türk’e olan nefretleri azalacağı yerde gittikçe arttı.

Bizler daha düne kadar Ermeni teröristler tarafından katledilen elçilerimizi, Hocalı katliamını ne çabuk unuttuk ki, bugün Ermenilere yardımcı oluyoruz. Biz, Türkiye Ermeni sınır kapısını Ermenilerin Karabağ’ı işgali üzerine kapatmıştık. İşgal sona erdi mi ki kapıyı açıyoruz. Bu kapıyı açtığımız gün, Ermenilerin Karabağ’ı işgaline meşruluk kazandırmış oluruz. Ona meşruluk kazandırdığımız gün, Azerbaycan’ı hepten kaybettiğimiz gün olur.

Ermenistan sınır kapısının açılmasıyla Ermenilerin Azerbaycan işgaline son vereceğini mi sanıyorsunuz? Yoksa 24 Nisan’da asılsız soykırım iddiasından, Türkiye’den toprak ve tazminat isteğinden Ermenilerin vazgeçeceğini mi sanıyorsunuz? Eğer bunları sanıyorsanızsa aldanıyorsunuz. Fransa’nın Nato’nun askeri kanadına dönmesinde, Türk ve İslam düşmanı Rasmussen yeni Nato Genel Sekreteri olmasında sergilediğiniz kötü sınavı, lütfen Azerbaycan konusunda sergilemeyiniz. Sizler Ermeni sınır kapısını açsanız da, açmasanız da Ermeniler inandıklarından, savunduklarından ve isteklerinden asla vazgeçmeyecektir. Bunları bildiğiniz halde neden bu girişimde bulunuyorsunuz? Neden kardeşimiz Azerbaycan’ı küstürüyorsunuz? Hani bizler bir melet, altı devlettik. Hani Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar bizim ve Türk dünyasınındı? Ne oldu da bir anda bu milli dış politika değişti? Bu milli sevda bir Obama’ya mı feda edildi? Milli sevdalar bu kadar ucuz mu? Azerbaycan bizim kanımız, canımız, namusumuz, kardeşimizdir. Kardeş kardeşin acısına ortak olmalı, zor gününde onun yanında olmalıdır. Bugün sizler Azerbaycan’a ihanet ederseniz, yarın ihanete uğrayan bizler oluruz. Atalarımız ne kadar güzel demiş; “Ya devlet başa, ya Kuzgun leşe”

Saygılarımla.

M. Törehan  Serdar

TURKISH FORUM DANISMA KURULU UYESI


Mehmet Törehan SERDAR [storehan@hotmail.com]

1958 yılında Bitlis’de doğdu. İlk, Orta ve Lise tahsilini Bitlis’te yaptıktan sonra 1981 yılında Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu İşletme-Muhasebe Bölümünden mezun oldu (Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi). 1982 yılında Kahramanmaraş Ticaret Meslek Lisesinde muhasebe grubu öğretmeni olarak göreve başladı. 1985’te Bitlis Ticaret Meslek Lisesine atandı. Bir süre bu okulda öğretmen ve idareci olarak görev yaptıktan sonra 1993 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne bağlı Ahlat Meslek Yüksekokuluna öğretim görevlisi olarak atandı. 1994 yılında aynı üniversiteye bağlı Bitlis Meslek Yüksekokulu’na atandı. Halen burada görev yapmaktadır. Tarih ve kültür alanında basılı birçok eseri bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.

ESERLERİ

Mevlâna Hakîmüddin İdris-i Bitlisî
M. Törehan Serdar
Ötüken Neşriyat

İdris-i Bitlisî, Yavuz Sultan Selîm gibi tâvizsiz bir cihan pâdişahının dostluk ve güvenini kazanmış büyük bir şahsiyettir. Şah İsmail’in inanç ve siyaset olarak ortaya koyduğu tehlikeyi Yavuz Sultan Selim gibi İdris-i Bitlisi…


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir