Türk-Ermeni Sınırının Açılması

<p>Sinan OĞAN
TÜRKSAM Başkanı
</p>
Barack Hüseyin Obama’nın Türkiye ziyareti, bu ziyaret esnasında verdiği mesajlar ve 24 Nisan tarihinin yaklaşması sebebiyle Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan gündemi bir anda Türkiye ile Ermenistan arasında sınırların açılması konusuna kilitlenmesine sebep olmuştur.
 
Obama’nın Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Gül ile görüşmesi sonrasında düzenledikleri ortak basın toplantısında bir soru üzerine, “Benim görüşlerim kayıtlar altındadır. Bunları değiştirmiş değilim” demesi ve ardından TBMM’de yaptığı konuşmada da Türkiye’nin Ermenistan ile sınırlarını açması ve geçmişi ile yüzleşmesi gerektiği yönünde açıklamalarda bulunması dikkatlerin bir anda Türk-Ermeni sınırına çevrilmesine sebep olmuştur. Bu konuda bir ABD gazetesinin sınırların 16 Nisan’da açılacağı yönünde süpekülatif bir haber yapması sonrasında ise Azerbaycan’dan gelen tepkilerin iyice arttığı görülmüştür.
 
Aslında yaklaşık iki yıldır Türkiye ile Ermenistan arasında gizli “normalleşme” görüşmeleri sürdürülmekte ve bütün görüşmelerin detaylarından Azerbaycan yönetimi haberdar edilmekteydi. Görüşmelerin gizli olarak yürütülmekte olmasına rağmen geçtiğimiz yıl Eylül ayında Türkiye ile Ermenistan milli takımları arasında oynanacak milli maç sebebiyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erivan’a gitmesiyle bu görüşmelerin sürdürüldüğü de gün yüzüne çıkmaya başladı. Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan ziyareti o tarihlerde Azerbaycan basınında ve yönetiminde bazı rahatsızlıklara sebebiyet vermiş olsa da bu kriz çok fazla büyümeden geçiştirildi. Ancak Azerbaycan’ın endişeleri süregeldi. Zira Azerbaycan bu görüşme sürecinin Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde normalleşme sürecine doğru yönelebileceğinin farkındaydı. Bu sebeple de Azerbaycan yönetimi çeşitli vesilelerle bu rahatsızlıklarını dile getirmekteydi.
 
Azerbaycan’a göre iki ülke ilişkilerinin normalleştirilmesi sürecinde Azerbaycan göz ardı edilmemeliydi. Bakü’ye göre, Türkiye’nin sınırları açması 1993 yılında kapattığı zaman gerekçe olarak ileri sürülen Dağlık Karabağ bölgesi ve onun etrafında Ermenistan tarafından işgal edilen topraklardan çıkmasına bağlı olmalıydı.  Gerçekten de Türkiye o tarihte sınırlar kapatıldığında bazı gerekçeler ileri sürülmüştü. Bu gerekçelerin başında; Ermenistan’ın işgalci tutumundan vazgeçerek Azerbaycan’a ait toprakları terk etmesi, Türkiye’ye yönelik toprak iddialarından vazgeçmesi, Türkiye’ye yönelik soykırım iftiralarından vazgeçmesi, Ermenistan’ın Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve sınırlarını tanıması, Ağrı dağını milli sembol olarak kullanmaktan vazgeçmesi, bağımsızlık bildirgesinde Türkiye ile ilgili saldırgan maddelerin çıkarılması gibi sebepler gelmekteydi.
 
Bugün gelinen noktada Ermenistan’ın bu sebeplerden hiçbirisi konusunda adım atmadığını görmekteyiz. Ermenistan bununla da kalmayarak son bir ay içerisinde dışişleri bakanı vasıtasıyla açıklama yaparak özetle “siz ne yaparsanız yapın biz soykırımı iddialarından vazgeçmeyeceğiz diyor. Devlet Başkanı Serj Sarkisyan ise kişisel olarak ve devlet başkanı sıfatıyla büyük Ermenistan’ı gerçekleştirmek için bütün gücüyle çalıştığını açıklamıştır. Sarkisyan’ın gerçekleştirmek istediği Büyük Ermenistan’ın Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini Batı Ermenistan olarak adlandırdığını ve bu bölgelerimizi Türkiye’den koparmak istediklerini söyleme gerek yoktur sanırım.
 
Türkiye bugün açmak istediği sınırları 1993 yılında kapattığı zaman Azerbaycan ile tam bir eşgüdüm içerisinde hareket ediyordu. Sınırların kapatılmasında amaç Ermenistan’ı barış masasına oturtmaya zorlamaktı. 16 yıldır uygulanan bu politikanın meyveleri şimdilerde alınmaya başlanmıştı. İçi boşalan Ermenistan özellikle de 8 Ağustos 2008 tarihinde başlayan Gürcistan-Rusya savaşı sonrasında da içine düştüğü durum, karşılaştığı ekonomik ve fiziksel zorluklar sebebiyle çıkış yolu aramaya başlamıştı. Tam da bu dönemde sınırların açılması Ermenistan’ı rahatlatacağı için Ermenistan’ı barışa zorlamak imkanı ortadan kaldırılmış olacaktır. Azerbaycan cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “barışla olmadığı takdirde savaşla da olsa topraklarımızı geri alacağız” sözünü hatırlarsak eğer konunun hassasiyeti daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin sınırları açmasıyla barışa masasına oturtulma imkanı zayıflayan Ermenistan’a karşı Azerbaycan’ın bundan sonra kullanacağı tek koz bu toprakları savaş yoluyla geri almak olacaktır. Son yıllarda Ermenistan’a nazaran çık hızlı bir ekonomik ve dolayısıyla da askeri gelişme kaydeden Azerbaycan’ın topraklarını savaş yoluyla geri alma imkanına sahip olduğunu dikkate aldığımızda bu yeni süreçte Azerbaycan’ın savaşa başlaması ihtimalini yabana atmamak gerekmektedir.
 
Diğer taraftan Ermenistan’ın en başından beri sürdürdüğü bir politika vardı. Buna göre Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler Azerbaycan ve Karabağ’ın etkisinden kurtulmalıydı. Hatta mümkünse Türkiye ile Azerbaycan arasında suni sorunlar yaratılmalıydı. Bugün gelinen noktada Ermenistan’ın bu çabalarına yaklaştı söylenebilir.
 
Türkiye’nin soykırım suçlamasından kurtulmak için yürüttüğü faaliyetlerin Azerbaycan yönetimine düzenli olarak sunduğu halde Azerbaycan ve Türk kamuoyuna herhangi bir bilgi verilmemesi sebebiyle bazı senaryoların ortaya atılmasına sebep olunmuştur. Bilginin olmadığı yerde fantezilerin devreye girdiği bu noktada Türkiye’nin vakit kaybetmeden Azerbaycan kamuoyu nezdinde girişimlerde bulunması ve bir imaj düzeltme çalışması yapması gerekmektedir. Aksi takdirde Türkiye ile Azerbaycan arasında ciddi sorunların ortaya çıkması ihtimali mevcuttur. Hele ki, her iki ülkede de bazı çevrelerin “bir millet iki devlet” yaklaşımından rahatsızlık duyduğu ve ilişkilerin bu çerçevede sürdürülmemesi gerektiği yönünde faaliyetler sürdürdüğünü dikkate aldığımızda Türkiye’nin girişimlerinin aciliyeti ve gerekliliği daha da önem kazanmaktadır.
 
Azerbaycan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin sadece düz mantık ile yürütülmediğini, aynı soydan, gelen iki halk arasında duyguların da ilişkilerin önemli bir yanını oluşturduğunu dikkate aldığımızda sınırların açılması ihtimalinin Azerbaycan’ın kırgınlığının nereye varabileceğini tahmin edilmesinin de güç olacağını söylemek gerekir.
 
Bugün demoklesin kılıcı gibi Türkiye’nin tepesi üzerinde sallandırılan soykırım suçlamasından kurtulmak için Türkiye’nin Ermenistan ile sınırlarını açması ona karşı yürütülen kampanyaları belki biraz geciktirebilir. Onun dışında bu suçlamaların bundan sonra olmayacağını kimse garanti edemez. Kaldı ki, Obama bu 24 Nisan’da “soykırım” demese bile seneye diyebilir. Veya önümüzdeki aylarda Amerikan kongresine getirilecek bir tasarı Obama tarafından önlenmeyebilir ve hatta önlenemeyebilir.  Azerbaycan bizin dil, din, milliyet v.b. gibi sebeplerle yakınlık duyduğumuz bir ülke olması ile beraber zengin petrol ve doğalgaz kaynakları, Türk firmalarını etkin bir şekilde iş yaptığı ve stratejik konumu nedeniyle de Türkiye açısından önem arzetmektedir.
 
Başta Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev olmak üzere Azerbaycan yönetimi Türkiye’nin Ermenistan ile sınırları açmasına karşı olduğunu, bunun Azerbaycan’ın çıkarlarına uygun olmadığını ve bu durumda Türkiye ile ilişkilerinde bazı değişiklikler yapabileceklerinin sinyallerini vermektedir. Bütün bu gelişmeler karşısında ise Başbakan Erdoğan’ın Karabağ konusunda gelişme sağlanamadığı takdirde sınırların açılması yönünde bir adım atılmayacağını söylediğini görmekteyiz. Zaten Azerbaycan Dışişleri Bakan Yardımcısı da yaptığı açıklama Türkiye’nin resmi açıklamalarını dikkate aldıklarını söylemiştir. Türkiye’nin NATO Genel Sekreteri Rasmussen konusundaki tavrını kısa sürede değiştirmek durumunda kaldığı dikkate alındığında Başbakan Erdoğan’ın belirttiği “Karabağ Şartı” konusunda ne kadar ısrarcı olabileceği de Azerbaycan basınında tartışılmaktadır.
 
Bugün Irak’tan asker çekilmesi, Suriye konusu, Karadeniz-Kafkasya hattındaki ilişkiler, Orta Asya ve Hazar bölgesi ile bu alanlardaki enerji kaynakları ve güzergahları, Afganistan-Pakistan hattında girişilen yeni terörle mücadele konsepti gibi bir çok alanda ABD’nin Türkiye’ye olan ihtiyacı hayati derecededir. Dolayısıyla da Türkiye’nin “soykırım” suçlamaları konusunda elinin zayıf olduğu gibi bir algıdan kurtulması gerekir. Türkiye’ye karşı her defa ileri sürülen “soykırım” suçlaması konusunun bir pazarlık unsuru olarak geçici bir çözüme kavuşturulması yerine daha farklı bir düzlemde ele alınması zaruridir. Her defasında bir taviz verilerek dillendirilmemesi istenilen “soykırım” suçlamasının sorunun gelmeyeceğinin de bilinmesi gerekir. Bu sebeple de Türkiye’nin hesaplarını iyi yapması ve kısa vadeli taktik adımlar için uzun vadeli stratejik çıkarlarını tehlikeye atmamamsı gerekir. Bu çıkarın adresinin ise Azerbaycan olduğunun unutulmaması gerekir. Türkiye için aslolan Azerbaycan’dır.
 
Türkiye Ermenistan’ı barışa zorlayacak adımlar atmak durumundadır. Bölgede saldırgan tutumundan vazgeçmeyen Ermenistan’a taviz verilerek onun barışa özendireceğini düşünmek naiflik olur. Böyle bir yaklaşım tarzı ise Ermenistan’ı barıştan uzaklaştıracağı için Azerbaycan’ı savaş yoluyla topraklarını geri alma yoluna itebilir. Bu ise Kafkasya’da çok daha farklı çatışma alanlarını tetikleyebilir. Zira Ermenistan’ın Rusya’nın önderliğinde kurulan Kollektif Güvenlik Örgütü üyesi olduğunu ve NATO’nun beşinci maddesi gibi bu örgüt üyesi Ermenistan’ın da bir savaş durumunda Rusya başta olmak üzere diğer üye ülkelerin yardıma koşacağını unutmamak gerekir. Bu durumda Türkiye’nin böylesi bir çatışmaya seyirci kalamayacağına göre bölgesel çatışmaları önlemenin yolunun Ermenistan’ı barışa zorlamaktan geçtiğini bilmek gerekir.
. Burada iki hususun daha altını çizmekte fayda vardır. Bunlardan ilki Türk basınında gündeme getirilen Kıbrıs meselesidir. Durumdan habersiz bazı basın mensupları ve uzmanlar! Azerbaycan’ın tepkisine cevap olarak “Azerbaycan’da KKTC’yi niye tanımadı” diye hiçbir temeli olmayan bir iddiada bulunmaktadır. Halbuki şunun bilinmesi gerekir ki, Azerbaycan’ın KKTC’yi tanıması durumunda Yunanistan’ın, Kıbrıs Rum Kesimi’nin ve bu kiliye yakın bazı ülkelerin Dağlık Karabağ’daki Ermeni yönetimini bağımsız bir devlet olarak tanıyacaklardır. Bu durum Azerbaycan’ı çok zor durumda bırakabilir. Ayrıca AB’nin de Azerbaycan üzerindeki baskıları artabilir. Diğer taraftan Kıbrıs Rum Kesimi ile birleşme faaliyetlerini sürdüren ve bağımsızlığının tanınması için hiçbir faaliyette bulunmayan KKTC’nin bugünkü yönetiminin de Azerbaycan’dan böyle bir talebi olmamıştır. Tam tersine vaktiyle Pakistan’ın tanıma yönünde bir girişimi olduğunda KKTC’den “aman sakın bizi tanımayın” türünde bir tepki gelmişti. Azerbaycan’ın yapacağı KKTC’ye doğrudan uçak seferlerini başlatmaktı ve Azerbaycan da bunu yapmıştır.
 
Bir diğer konu ise sınırın ne zaman açılacağı hususudur. Estirilen havadan sınırın hemen yarın açılacağı gibi bir sonuç çıkarılmaktadır. Halbuki, bunun bir süreç olduğu ve en geç Ekim 2009 tarihine kadar açılacağını bilmekte fayda vardır. Muhtemeldir ki, sınırlar Ermeni tasarısının ABD kongresine getirileceği tahmini tarih olan Haziran öncesinde açılabilir.
 
Bugün Türkiye zorlu bir diplomasi trafiği sürdürmektedir. Türkiye’nin vakit geçirmeden Azerbaycan’da imaj çalışmasına başlaması gerekir. Bu konuda biraz geç kalındığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Türkiye içerisinden ve Azerbaycan’dan yükselen itirazları iç politikada iktidarın eleştirildiği gibi algılamamak ve bu konuyu partiler üstü bir statüde tartışmak gerekmektedir. Ayrıca bu itirazların hükümetin ABD ve Ermenistan ile pazarlıklarda doğru kullanıldığı takdirde aslında elini güçlendirecek bir unsura çevrilebileceğini de gözden uzak tutmamak gerekir. Nasıl ki, ABD de yönetim ben seçmenlerime bir söz verdim ve seçmenlerimi ikna için bazı adımlar atın diye Türkiye’ye baskı yapıyorsa, Türkiye’de ülkedeki vatandaşların sınırın açılmasına itiraz ettiği ve Ermenistan adım atmadan eğer sınırı açarsak seçmen karşısında güç duruma düşebiliriz şeklinde bir tezi işlemelidir. Bu hükümeti eleştiri olarak algılanmamalı bilakis pazarlıklarda elini güçlendirecek bir araca dönüştürülmelidir.
. Bir önemli husus da şudur: Türkiye bugün bazı adımları atacak pozisyona gelmiş durumdadır. Ancak bu adımları atarken Ermenistan’ın da en azından küçük bir adım atmasını beklemektedir. Ermenistan’dan bu adımı bu aşamada atmasını beklememekteyiz. Zira Ermenistan şunun farkındadır ki, Türkiye ile ilişkilerinin geliştirilmesi durumunda ABD yönetiminin ve kongrenin “soykırım” konusunda girişimleri askıya alınacağı tahmin edilebilir. Ermenistan’ın yıllardır sürdürdüğü bir politikayı bugün neden askıya alacağının geçerli bir sebebi yoktur. Bize göre Ermenistan bugün Türkiye ile ilişki kurmak yerine en azından 24 Nisan’ı ve kongreye Haziran ayında sunulacak tasarıyı bekleyecek ve yine en azından şansını deneyecektir. Bu çerçevede Temmuz ayına kadar Ermenistan’ın Karabağ konusunda herhangi bir adım atması ihtimali son derece zayıftır. Aynı zamanda Ermenistan’ın bu tarihe kadar Türkiye’nin sınırları açmasını gerçekte isteyeceğinden de emin değiliz. Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan bu sebepledir ki, sınırların açılması konusundaki beklentisini Ekim 2009 olarak açıklamıştır. Türkiye’nin Ermenistan’dan adım atmasını beklemesi son derece yersizdir. Ermenistan bu adımı atmayacaktır. Azerbaycan da bunu bildiği için Türkiye’ye kızmakta ve bu girişimlere bir anlam vermemektedir. Dolayısıyla da ortalıkta dolaşan Ermenistan’ın yakın vadede işgal ettiği Azerbaycan’a ait 5 rayondan çekileceği beklentisi de kısa vadede gerçekleşmeyecektir. Şimdi Türkiye’nin bunu bilmesi ve buna göre hesap yapması gerekmektedir. Bütün bunlara rağmen adım atmaya değer mi? Veya bunu bildiği için mi adım atması gerekir. Yani Ermenistan’ın bu oyunu mu bozulmak istenmektedir? - turkey15wi1amjf0
, , ,

Sinan OĞAN
TÜRKSAM Başkanı

Barack Hüseyin Obama’nın Türkiye ziyareti, bu ziyaret esnasında verdiği mesajlar ve 24 Nisan tarihinin yaklaşması sebebiyle Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan gündemi bir anda Türkiye ile Ermenistan arasında sınırların açılması konusuna kilitlenmesine sebep olmuştur.
 
Obama’nın Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Gül ile görüşmesi sonrasında düzenledikleri ortak basın toplantısında bir soru üzerine, “Benim görüşlerim kayıtlar altındadır. Bunları değiştirmiş değilim” demesi ve ardından TBMM’de yaptığı konuşmada da Türkiye’nin Ermenistan ile sınırlarını açması ve geçmişi ile yüzleşmesi gerektiği yönünde açıklamalarda bulunması dikkatlerin bir anda Türk-Ermeni sınırına çevrilmesine sebep olmuştur. Bu konuda bir ABD gazetesinin sınırların 16 Nisan’da açılacağı yönünde süpekülatif bir haber yapması sonrasında ise Azerbaycan’dan gelen tepkilerin iyice arttığı görülmüştür.
 
Aslında yaklaşık iki yıldır Türkiye ile Ermenistan arasında gizli “normalleşme” görüşmeleri sürdürülmekte ve bütün görüşmelerin detaylarından Azerbaycan yönetimi haberdar edilmekteydi. Görüşmelerin gizli olarak yürütülmekte olmasına rağmen geçtiğimiz yıl Eylül ayında Türkiye ile Ermenistan milli takımları arasında oynanacak milli maç sebebiyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erivan’a gitmesiyle bu görüşmelerin sürdürüldüğü de gün yüzüne çıkmaya başladı. Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan ziyareti o tarihlerde Azerbaycan basınında ve yönetiminde bazı rahatsızlıklara sebebiyet vermiş olsa da bu kriz çok fazla büyümeden geçiştirildi. Ancak Azerbaycan’ın endişeleri süregeldi. Zira Azerbaycan bu görüşme sürecinin Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde normalleşme sürecine doğru yönelebileceğinin farkındaydı. Bu sebeple de Azerbaycan yönetimi çeşitli vesilelerle bu rahatsızlıklarını dile getirmekteydi.
 
Azerbaycan’a göre iki ülke ilişkilerinin normalleştirilmesi sürecinde Azerbaycan göz ardı edilmemeliydi. Bakü’ye göre, Türkiye’nin sınırları açması 1993 yılında kapattığı zaman gerekçe olarak ileri sürülen Dağlık Karabağ bölgesi ve onun etrafında Ermenistan tarafından işgal edilen topraklardan çıkmasına bağlı olmalıydı.  Gerçekten de Türkiye o tarihte sınırlar kapatıldığında bazı gerekçeler ileri sürülmüştü. Bu gerekçelerin başında; Ermenistan’ın işgalci tutumundan vazgeçerek Azerbaycan’a ait toprakları terk etmesi, Türkiye’ye yönelik toprak iddialarından vazgeçmesi, Türkiye’ye yönelik soykırım iftiralarından vazgeçmesi, Ermenistan’ın Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve sınırlarını tanıması, Ağrı dağını milli sembol olarak kullanmaktan vazgeçmesi, bağımsızlık bildirgesinde Türkiye ile ilgili saldırgan maddelerin çıkarılması gibi sebepler gelmekteydi.
 
Bugün gelinen noktada Ermenistan’ın bu sebeplerden hiçbirisi konusunda adım atmadığını görmekteyiz. Ermenistan bununla da kalmayarak son bir ay içerisinde dışişleri bakanı vasıtasıyla açıklama yaparak özetle “siz ne yaparsanız yapın biz soykırımı iddialarından vazgeçmeyeceğiz diyor. Devlet Başkanı Serj Sarkisyan ise kişisel olarak ve devlet başkanı sıfatıyla büyük Ermenistan’ı gerçekleştirmek için bütün gücüyle çalıştığını açıklamıştır. Sarkisyan’ın gerçekleştirmek istediği Büyük Ermenistan’ın Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini Batı Ermenistan olarak adlandırdığını ve bu bölgelerimizi Türkiye’den koparmak istediklerini söyleme gerek yoktur sanırım.
 
Türkiye bugün açmak istediği sınırları 1993 yılında kapattığı zaman Azerbaycan ile tam bir eşgüdüm içerisinde hareket ediyordu. Sınırların kapatılmasında amaç Ermenistan’ı barış masasına oturtmaya zorlamaktı. 16 yıldır uygulanan bu politikanın meyveleri şimdilerde alınmaya başlanmıştı. İçi boşalan Ermenistan özellikle de 8 Ağustos 2008 tarihinde başlayan Gürcistan-Rusya savaşı sonrasında da içine düştüğü durum, karşılaştığı ekonomik ve fiziksel zorluklar sebebiyle çıkış yolu aramaya başlamıştı. Tam da bu dönemde sınırların açılması Ermenistan’ı rahatlatacağı için Ermenistan’ı barışa zorlamak imkanı ortadan kaldırılmış olacaktır. Azerbaycan cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “barışla olmadığı takdirde savaşla da olsa topraklarımızı geri alacağız” sözünü hatırlarsak eğer konunun hassasiyeti daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin sınırları açmasıyla barışa masasına oturtulma imkanı zayıflayan Ermenistan’a karşı Azerbaycan’ın bundan sonra kullanacağı tek koz bu toprakları savaş yoluyla geri almak olacaktır. Son yıllarda Ermenistan’a nazaran çık hızlı bir ekonomik ve dolayısıyla da askeri gelişme kaydeden Azerbaycan’ın topraklarını savaş yoluyla geri alma imkanına sahip olduğunu dikkate aldığımızda bu yeni süreçte Azerbaycan’ın savaşa başlaması ihtimalini yabana atmamak gerekmektedir.
 
Diğer taraftan Ermenistan’ın en başından beri sürdürdüğü bir politika vardı. Buna göre Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler Azerbaycan ve Karabağ’ın etkisinden kurtulmalıydı. Hatta mümkünse Türkiye ile Azerbaycan arasında suni sorunlar yaratılmalıydı. Bugün gelinen noktada Ermenistan’ın bu çabalarına yaklaştı söylenebilir.
 
Türkiye’nin soykırım suçlamasından kurtulmak için yürüttüğü faaliyetlerin Azerbaycan yönetimine düzenli olarak sunduğu halde Azerbaycan ve Türk kamuoyuna herhangi bir bilgi verilmemesi sebebiyle bazı senaryoların ortaya atılmasına sebep olunmuştur. Bilginin olmadığı yerde fantezilerin devreye girdiği bu noktada Türkiye’nin vakit kaybetmeden Azerbaycan kamuoyu nezdinde girişimlerde bulunması ve bir imaj düzeltme çalışması yapması gerekmektedir. Aksi takdirde Türkiye ile Azerbaycan arasında ciddi sorunların ortaya çıkması ihtimali mevcuttur. Hele ki, her iki ülkede de bazı çevrelerin “bir millet iki devlet” yaklaşımından rahatsızlık duyduğu ve ilişkilerin bu çerçevede sürdürülmemesi gerektiği yönünde faaliyetler sürdürdüğünü dikkate aldığımızda Türkiye’nin girişimlerinin aciliyeti ve gerekliliği daha da önem kazanmaktadır.
 
Azerbaycan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin sadece düz mantık ile yürütülmediğini, aynı soydan, gelen iki halk arasında duyguların da ilişkilerin önemli bir yanını oluşturduğunu dikkate aldığımızda sınırların açılması ihtimalinin Azerbaycan’ın kırgınlığının nereye varabileceğini tahmin edilmesinin de güç olacağını söylemek gerekir.
 
Bugün demoklesin kılıcı gibi Türkiye’nin tepesi üzerinde sallandırılan soykırım suçlamasından kurtulmak için Türkiye’nin Ermenistan ile sınırlarını açması ona karşı yürütülen kampanyaları belki biraz geciktirebilir. Onun dışında bu suçlamaların bundan sonra olmayacağını kimse garanti edemez. Kaldı ki, Obama bu 24 Nisan’da “soykırım” demese bile seneye diyebilir. Veya önümüzdeki aylarda Amerikan kongresine getirilecek bir tasarı Obama tarafından önlenmeyebilir ve hatta önlenemeyebilir.  Azerbaycan bizin dil, din, milliyet v.b. gibi sebeplerle yakınlık duyduğumuz bir ülke olması ile beraber zengin petrol ve doğalgaz kaynakları, Türk firmalarını etkin bir şekilde iş yaptığı ve stratejik konumu nedeniyle de Türkiye açısından önem arzetmektedir.
 
Başta Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev olmak üzere Azerbaycan yönetimi Türkiye’nin Ermenistan ile sınırları açmasına karşı olduğunu, bunun Azerbaycan’ın çıkarlarına uygun olmadığını ve bu durumda Türkiye ile ilişkilerinde bazı değişiklikler yapabileceklerinin sinyallerini vermektedir. Bütün bu gelişmeler karşısında ise Başbakan Erdoğan’ın Karabağ konusunda gelişme sağlanamadığı takdirde sınırların açılması yönünde bir adım atılmayacağını söylediğini görmekteyiz. Zaten Azerbaycan Dışişleri Bakan Yardımcısı da yaptığı açıklama Türkiye’nin resmi açıklamalarını dikkate aldıklarını söylemiştir. Türkiye’nin NATO Genel Sekreteri Rasmussen konusundaki tavrını kısa sürede değiştirmek durumunda kaldığı dikkate alındığında Başbakan Erdoğan’ın belirttiği “Karabağ Şartı” konusunda ne kadar ısrarcı olabileceği de Azerbaycan basınında tartışılmaktadır.
 
Bugün Irak’tan asker çekilmesi, Suriye konusu, Karadeniz-Kafkasya hattındaki ilişkiler, Orta Asya ve Hazar bölgesi ile bu alanlardaki enerji kaynakları ve güzergahları, Afganistan-Pakistan hattında girişilen yeni terörle mücadele konsepti gibi bir çok alanda ABD’nin Türkiye’ye olan ihtiyacı hayati derecededir. Dolayısıyla da Türkiye’nin “soykırım” suçlamaları konusunda elinin zayıf olduğu gibi bir algıdan kurtulması gerekir. Türkiye’ye karşı her defa ileri sürülen “soykırım” suçlaması konusunun bir pazarlık unsuru olarak geçici bir çözüme kavuşturulması yerine daha farklı bir düzlemde ele alınması zaruridir. Her defasında bir taviz verilerek dillendirilmemesi istenilen “soykırım” suçlamasının sorunun gelmeyeceğinin de bilinmesi gerekir. Bu sebeple de Türkiye’nin hesaplarını iyi yapması ve kısa vadeli taktik adımlar için uzun vadeli stratejik çıkarlarını tehlikeye atmamamsı gerekir. Bu çıkarın adresinin ise Azerbaycan olduğunun unutulmaması gerekir. Türkiye için aslolan Azerbaycan’dır.
 
Türkiye Ermenistan’ı barışa zorlayacak adımlar atmak durumundadır. Bölgede saldırgan tutumundan vazgeçmeyen Ermenistan’a taviz verilerek onun barışa özendireceğini düşünmek naiflik olur. Böyle bir yaklaşım tarzı ise Ermenistan’ı barıştan uzaklaştıracağı için Azerbaycan’ı savaş yoluyla topraklarını geri alma yoluna itebilir. Bu ise Kafkasya’da çok daha farklı çatışma alanlarını tetikleyebilir. Zira Ermenistan’ın Rusya’nın önderliğinde kurulan Kollektif Güvenlik Örgütü üyesi olduğunu ve NATO’nun beşinci maddesi gibi bu örgüt üyesi Ermenistan’ın da bir savaş durumunda Rusya başta olmak üzere diğer üye ülkelerin yardıma koşacağını unutmamak gerekir. Bu durumda Türkiye’nin böylesi bir çatışmaya seyirci kalamayacağına göre bölgesel çatışmaları önlemenin yolunun Ermenistan’ı barışa zorlamaktan geçtiğini bilmek gerekir.
.
Burada iki hususun daha altını çizmekte fayda vardır. Bunlardan ilki Türk basınında gündeme getirilen Kıbrıs meselesidir. Durumdan habersiz bazı basın mensupları ve uzmanlar! Azerbaycan’ın tepkisine cevap olarak “Azerbaycan’da KKTC’yi niye tanımadı” diye hiçbir temeli olmayan bir iddiada bulunmaktadır. Halbuki şunun bilinmesi gerekir ki, Azerbaycan’ın KKTC’yi tanıması durumunda Yunanistan’ın, Kıbrıs Rum Kesimi’nin ve bu kiliye yakın bazı ülkelerin Dağlık Karabağ’daki Ermeni yönetimini bağımsız bir devlet olarak tanıyacaklardır. Bu durum Azerbaycan’ı çok zor durumda bırakabilir. Ayrıca AB’nin de Azerbaycan üzerindeki baskıları artabilir. Diğer taraftan Kıbrıs Rum Kesimi ile birleşme faaliyetlerini sürdüren ve bağımsızlığının tanınması için hiçbir faaliyette bulunmayan KKTC’nin bugünkü yönetiminin de Azerbaycan’dan böyle bir talebi olmamıştır. Tam tersine vaktiyle Pakistan’ın tanıma yönünde bir girişimi olduğunda KKTC’den “aman sakın bizi tanımayın” türünde bir tepki gelmişti. Azerbaycan’ın yapacağı KKTC’ye doğrudan uçak seferlerini başlatmaktı ve Azerbaycan da bunu yapmıştır.
 
Bir diğer konu ise sınırın ne zaman açılacağı hususudur. Estirilen havadan sınırın hemen yarın açılacağı gibi bir sonuç çıkarılmaktadır. Halbuki, bunun bir süreç olduğu ve en geç Ekim 2009 tarihine kadar açılacağını bilmekte fayda vardır. Muhtemeldir ki, sınırlar Ermeni tasarısının ABD kongresine getirileceği tahmini tarih olan Haziran öncesinde açılabilir.
 
Bugün Türkiye zorlu bir diplomasi trafiği sürdürmektedir. Türkiye’nin vakit geçirmeden Azerbaycan’da imaj çalışmasına başlaması gerekir. Bu konuda biraz geç kalındığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Türkiye içerisinden ve Azerbaycan’dan yükselen itirazları iç politikada iktidarın eleştirildiği gibi algılamamak ve bu konuyu partiler üstü bir statüde tartışmak gerekmektedir. Ayrıca bu itirazların hükümetin ABD ve Ermenistan ile pazarlıklarda doğru kullanıldığı takdirde aslında elini güçlendirecek bir unsura çevrilebileceğini de gözden uzak tutmamak gerekir. Nasıl ki, ABD de yönetim ben seçmenlerime bir söz verdim ve seçmenlerimi ikna için bazı adımlar atın diye Türkiye’ye baskı yapıyorsa, Türkiye’de ülkedeki vatandaşların sınırın açılmasına itiraz ettiği ve Ermenistan adım atmadan eğer sınırı açarsak seçmen karşısında güç duruma düşebiliriz şeklinde bir tezi işlemelidir. Bu hükümeti eleştiri olarak algılanmamalı bilakis pazarlıklarda elini güçlendirecek bir araca dönüştürülmelidir.
.
Bir önemli husus da şudur: Türkiye bugün bazı adımları atacak pozisyona gelmiş durumdadır. Ancak bu adımları atarken Ermenistan’ın da en azından küçük bir adım atmasını beklemektedir. Ermenistan’dan bu adımı bu aşamada atmasını beklememekteyiz. Zira Ermenistan şunun farkındadır ki, Türkiye ile ilişkilerinin geliştirilmesi durumunda ABD yönetiminin ve kongrenin “soykırım” konusunda girişimleri askıya alınacağı tahmin edilebilir. Ermenistan’ın yıllardır sürdürdüğü bir politikayı bugün neden askıya alacağının geçerli bir sebebi yoktur. Bize göre Ermenistan bugün Türkiye ile ilişki kurmak yerine en azından 24 Nisan’ı ve kongreye Haziran ayında sunulacak tasarıyı bekleyecek ve yine en azından şansını deneyecektir. Bu çerçevede Temmuz ayına kadar Ermenistan’ın Karabağ konusunda herhangi bir adım atması ihtimali son derece zayıftır. Aynı zamanda Ermenistan’ın bu tarihe kadar Türkiye’nin sınırları açmasını gerçekte isteyeceğinden de emin değiliz. Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan bu sebepledir ki, sınırların açılması konusundaki beklentisini Ekim 2009 olarak açıklamıştır. Türkiye’nin Ermenistan’dan adım atmasını beklemesi son derece yersizdir. Ermenistan bu adımı atmayacaktır. Azerbaycan da bunu bildiği için Türkiye’ye kızmakta ve bu girişimlere bir anlam vermemektedir. Dolayısıyla da ortalıkta dolaşan Ermenistan’ın yakın vadede işgal ettiği Azerbaycan’a ait 5 rayondan çekileceği beklentisi de kısa vadede gerçekleşmeyecektir. Şimdi Türkiye’nin bunu bilmesi ve buna göre hesap yapması gerekmektedir. Bütün bunlara rağmen adım atmaya değer mi? Veya bunu bildiği için mi adım atması gerekir. Yani Ermenistan’ın bu oyunu mu bozulmak istenmektedir?
Okumaya devam et  DİYASPORA’NIN TAZMİNAT TALEBİ – Alev KILIÇ

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir