YENİ – AÇIK BELGELER – SOYKIRIM YALANI İÇİN ARŞİVE GEREK KALMAMIŞTIR

(Yazının İngilizcesi de vardır) - sukru server aya


(Yazının İngilizcesi de vardır)

(Bu çalışmanın derlenmesi ve hazırlanması sırasında oluşan bazı yeni haber ve durumlar aşağıda eklenmektedir.).

2008 Eylül ayının ilk haftasında, Erivan’da oynanan Türkiye-Ermenistan futbol maçına, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serkisyan tarafından yapılan daveti kabul eden TC Cumhurbaşkanı Gül’ün ve kalabalık bir gazeteci grubunun ziyareti, bazı olumlu temennileri ve meselenin “kısa yoldan süratle” halli umutlarını yeşertmiştir. Bazı gazetelerde yer alan makale ve diğer haberlerde, Cumhurbaşkanımızın Soykırım müzesini ziyaret ederek, resmen af dilenmesi bile önerilmiştir. Bu hezeyanları yazanlar arasında, maalesef önemli görevlerde bulunmuş eski bir büyükelçimiz dahi vardır.

Şüphesiz, bu satırların yazarının çabası da, bu saçmalıkların son bulması ve aklıselimin, huzur, saygı ve sevginin bütün ilişkilerde egemen olmasıdır. Ancak temenniler “boş hayaller üzerine değil” gerçekçi değerlendirmelere dayanmalı ve sık yaşanılan hayal sükûtları en aza indirilmelidir.

Bu çalışmanın, “okumamakta ve öğrenmemekte ısrar eden” kurum ve kişileri ne oranda aydınlatacağını bilmiyorum, zira birçok saygın zevatın, yabancı lisan bilmelerine rağmen çoğunlukla kolaylarına gelen Türkçe metinlere “göz atmakla” yetindikleri yaşanılan deneylerden anlaşılmaktadır.  Fikir beyan eden olumlu kimseler, Ermeni Cumhuriyetini “ciddi bir devlet yerine koymakta”, bu maceracı ülkenin parlamentosunun Daşnakçı çeteler tarafından basılıp, mebusların öldürüldüğünü, kendi çete  erkânlarının hükümet başına geçirildiğini, anayasalarındaki iddialı taleplerinin aynen kaldığını unutmakta ve halkı geçim için dışarıya kaçan bu modern “soygun cumhuriyeti idarecilerinin” kendi halkları lehinde olan kararları alabileceğini sanmaktadırlar. Sunulan örneklerden anlaşıldığı gibi, elan çok mükemmel olan Daşnakçı diaspora organizasyonlarında yüzlerce ve belki de binlerce kişi, bu husumet siyasetini sürdürerek, kendi toplumlarından yüksek meblağları sızdırmakta ve bunun bir bölümü Ermenistan’a ve davaya destek verenlere ödenmektedir. ANCA – Daşnak partisi, öteden beri bu ve diğer yakınlaşmaları her vakit sabote etmiştir ve menfaatleri uğruna, bu şovenist soygunculuktan vazgeçemezler. Diasporanın ve Ermenistan halkının yararları, konuşmalar benzer olsa bile, bir birinden çok farklıdır. Kanımca bu menfaat zinciri koparılmadığı sürece, huzurun avdetine pek imkân yoktur.  Devletlerarası ilişkilerde karşılıklı yararlar egemendir.  TC, Azerbaycan gibi çok yakın ilişki ve menfaat birliğinde olan komşusuna yapılan haksızlıkları kabullense bile, bu bir anlamda, “taşlı bulgura giderken, evdeki nefis pirinçten mahrum” olmaktan farksızdır.

Aşağıda sunulan makale, 6.10.08 tarihinde ve  [email protected] web sitelerinde yayınlanmıştır ve bütün dünyaya açık bir meydan okuma belgesidir. Türk kamuoyunun, basın ve diğer kanallar yoluyla bundan haberdar olmayışının takdiri, okuyucuya aittir.

SOYKIRIM YALANLARI,  ARŞİV GEREKTİRMEZ!

< ya aksini ispatlayın veya gerçekleri kabul ederek susun >

1.  HUKUKSALLIK:

a- Avrupa Hukuk sistemi, 1813 tarihli Baverya ana prensibine dayanır. Bu prensibe göre,  “vukuu tarihinde geçerli bir yasaya göre ceza görmeyen hiçbir fiil suç değildir ve o tarihteki yasalar dışında ceza göremez”. Kısacası, geriye dönük olarak, cinayet suçlaması ve cezalandırma olamaz. (Aksi takdirde, İsa’nın çarmıha gerilmesinden Yahudiler ve İtalyanlar ceza görebilirler.)

b- İnsanın öldürülmesi gibi ciddî bir suçlamanın, mutlak olarak yadsınamaz delillere dayanması gerekir, örneğin:

Cinayetten faydalanan kimse – gün/tarihler – yer – sayılar – cinayet aletleri – tarafsız göz şahitleri –  belgeler – cesetler – ve nihayet suçlamalarla savunmaların açıkça duyulabileceği yetkili bir mahkemenin kararı! Yahudi Soykırımı sayılan bu kıstasların neredeyse tamamına ve uluslar arası bir mahkeme kararına dayanmaktadır, hâlbuki Ermeni iddiaları yaygın şayialar olup, yukarıdaki ölçütlerin hiçbirine uymamaktadır.

c- Birleşmiş Milletlerin 260 no. Ve 9.12.1948 Kararı (Mad.9) der ki: “…Bu anlaşmanın yorumlanması ve uygulanması konusunda, akit taraflar arasında vuku bulacak anlaşmazlıklar, Mad. 3 dahil, anlaşmazlığa taraf olanlardan birinin talebi üzerine, Uluslar arası Adalet Divanına sunulur Şimdiye dek, bir adalet veya hakemlik soruşturması şöyle dursun, bu konuda bilim adamlarının açık bir masa etrafında tartışmaları bile yapılamamıştır.

d- Tehcir sırasında suçları görülen kimseler hakkında, geniş kapsamda 1915-1916 yıllarında İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından soruşturmalar yapılmıştır. 1600 den fazla olay harp divanlarına intikal etmiş, bunlardan 67’si idama mahkum olmuş ve asılmış ve yaklaşık suçsuz bulunan dört yüz kişi dışındakiler, çeşitli cezalar almışlardı. “22.11.1915 tarihli The New York Times gazetesi şöyle başlık koymuştu: Cemal Paşa, Ermenilere Kötü Davrananlardan İki Kişiyi Astırdı…”

e- 30.10.1918 Mondros mütarekesinden sonra, Osmanlı ileri gelenlerinden 144 kişi, soykırım suçlamaları ile tutuklanarak Malta adasında hapsedilmişti. Türk Ermenilerin yardımı ile İngilizlerin Osmanlı arşivlerinde yaptırdığı araştırmalarda hiçbir belge bulunamadı. Bu defa İngilizler Amerikan arşivlerinde belge bulmayı umdular, fakat 25.11.1921 tarihinde İngiliz büyükelçisi tarafından bakanlığına yollanan telgrafta şöyle yazılmıştı: “Lort hazretlerine üzülerek bildirmek zorundayım ki, Amerikalılar Malta’daki tutuklular aleyhine hiçbir kanıt üretememişlerdir.” Bu tutuklular sessizce ve her hangi bir suçlama bile yapılamadan serbest bırakılarak Türkiye’ye geri yollanmışlardır.

f- Ermeni iddiaları ile ilgili bütün belgeler tek bir kaynaktan çıkmıştır. Bu kaynak, Başkan Wilson ve Dış İşleri Sekreteri Lansing tarafından, Amerikanın Birinci Dünya savaşına “ahlakî ve insani nedenlerle” katılmasına kanıt belgesi bulması istenilen, ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau idi. Hiçbir denetimden geçmeyen – saptırılmış misyoner raporları, diplomatik kurye torbaları içinde, elçinin Beyrut’ta tanıştığı, İngiliz Propaganda Dairesi başkanı Lort Bryce’a  yollanmakta ve o da, bunları yardımcısı genç Toynbee’ye vermekteydi. (Bilgi notu: Aslen Yahudi ve emlakçilikten zengin olan Morgenthau, Wilson’un seçim kampanyasına büyük bir bağışta bulunmuştu ve karşılığında Dışişleri Bakanı olmayı umuyordu. Fakat karşılık olarak pek de memnun olmadan, Osmanlı Büyükelçiliğini kabul etti. Hem Hıristiyan misyonerler, hem de Siyonistler ile yakın ilişkileri oldu. Tercümanlarının tamamı ermeniydi)

g- “Mavi Kitap”: Bu belgelerle meydana getirilen kitap hakkında, Amerika Dış İşlerinden, Toynbeee’ye yollanılan 1 Mayıs 1916 tarihli bir mektupta şöyle yazılmıştı: “Üzülerek bildirmek zorundayız ki, belgelerde boş bırakılan yerleri doldurmamız mümkün olmamıştır…bunların çoğu erişimimiz dışındadır”! Toynbee, propaganda dairesi Wellington House’dan, Profesör Margouliouth’a yolladığı 23.06.1916 tarihli mektupta şöyle yazmıştı: “Olaylar hakkındaki tutarsızlık ve yanlışlıkları gözden geçirmek için vakit ayırmanıza imkân olup olmadığını bilmek isterim. Bu konudaki bilgilerim, hayli engebeli ve ikinci eldir. Sizi rahatsız etmekten çekindim, fakat bu belgeler hükümet tarafından Mavi Kitap olarak yayınlanacaktır. Bu nedenle yapılan tanıtımın, tarihi doğruluk yönünden, makul bir düzeyde olmasını sağlamak önemlidir”.

1966 yılında ise Toynbee Mavi Kitap hakkında şöyle bir anlatım yapmıştı: “1 Mart tarihli mektubunuzu aldım.

İngiliz Hükümetinin, Lort Bryce’dan “Mavi Kitabı” yazmasını istemesinin nedeninin propaganda olduğu, doğrudur.”

h- Şu hususun hatırda tutulmasında fayda vardır: bütün (saptırılmış) belgeler tek bir kişiden, büyükelçi Henry Morgenthau’dan çıkmıştır. Misyoner raporlarını Alman Misyoneri Lepsius’a İstanbul’da kaldığı bir ay süre içinde veren ve Ermeni tercümanlarla bilgi toplamsını sağlayan da odur. Lepsius topladığı notları, arkadaşı yazar Franz Werfel’e verdi ve o da “Musa Dağda 40 gün” isimli suçlayıcı bir romanı yazdı. Fakat birinci dünya savaşından önce Türkiye’de doğup,  sonradan Kaliforniya’ya hicret ederek yerleşen ve Sefarit bir Yahudi olan Abraham Sou Sever adında bir kişi, ölmeden evvel, vasiyetname gibi bir Amerikan noteri huzurunda verdiği ifade şöyle demiştir: ” Musa Dagında 40 Gün romanını yazan, müteveffa aziz arkadaşım Franz Werfel, hiçbir zaman o yerlerde bulunmadı. Werfel bana bu kitabı yazmış olmaktan dolayı pişman olduğunu ve içinde yer alan, Ermenilerin ona aktardığı birçok uydurma ve sahtekârlıktan dolayı utandığını söyledi. Fakat Daşnak teröristlerin öldürme tehditlerinden dolayı, bunları alenen itiraf etmeye cesaret edemedi.”

Morgenthau’un tuttuğu “Günlük” (Hatıra defteri) ile, kendisi ve İstanbul’dan beraberinde getirdiği sekreterinin derleyerek, kitabın perde arkası hayalet yazarı Burton Hendrick’e vererek yazdırdığı “Büyükelçi Morgenthau’un Hikayesi” kitabı arasında, ciddî tutarsızlıklar mevcuttur.  Morgenthau,  Dışişleri Bakan Yardımcısı, Breckenridge Long’a yazdığı 9.1.1918 tarihli mektupta, asistanının askerlik hizmetinin tecilini resmen isteyerek şöyle diyordu: “Belki sizin de bildiğiniz gibi, Başkanın onayı ile bir kitap yazmayı üstlendim. Bay Andonian, o işin hazırlığı için bana yardım etmektedir ve kendisinin doğu hakkındaki güvenilir bilgisi ve engin tecrübesi nedeniyle, bana olan hizmetleri gerçekten bulunmaz değerdedir.”

Adı geçen kitap belki de kırktan fazla defa basıldı ve tercüme de edilerek, her tarafa adeta Ermeni soykırım incili gibi dağıtıldı. Büyükelçiye ait arşiv kutusunda bulunan, Aralık 1918 tarihli ve Associated Press muhabiri George Schreiner tarafından kendisine yazılan bir mektuptan bazı satırları okuyalım. Bu kişi savaş esnasında Kafkas cephesinde bulunan belki de tek batılı gazeteciydi ve Reuters ile diğer gazetelere raporlarını telgrafla geçiyordu. Büyükelçiye yazmak zorunda kaldığı uzun mektuptan şu satırları görelim:

“Kanaatime göre, dünya sulhu sizin yazdığınız ve aşırı mübalağalarla dolu bu tür atılımlarınızdan hiçbir şey kazanamayacağından, size bu mektubu yazıyorum.  Baron Wagenheim’ı (Alman Büyükelçisi) her halde sizden çok daha iyi tanıdığımdan,  sizin bu kişi hakkında söylediklerinize, istikbaldeki tarihçilerin çok az önem vereceklerini sanırım. Fakat ölünün ardından iftira etmek kolaydır… Sizin İstanbul’da kendinize böbürlenerek yakıştırdığınız büyük tek gücünüz olmamıştır… Gene gerçeğin selameti için ifade etmek isterim ki, siz Türklere yüklediğiniz canavarlığın çok azını gördünüz. Bundan başka, isyan yörelerinde yaşayan Ermeni sayısından çok daha fazlasını katlettiniz. O insanların yazgısı yeteri kadar üzücüydü ve sizin bunları, yaptığınız gibi izam etmenize gerek yoktu. Ermeni meselesi hakkında benim gördüklerim, Amerikan elçiliğinde çalışan ataşelerin toplamının gördüklerinden herhalde çok daha fazladır… Sizin, Türkleri dünya yüzündeki en kötü mahlûk, Almanları da, onlardan öteye göstermek yönündeki gayretlerinize alkış tutamam… Bütün hükümetlerin, kendilerine karşı olan isyanları bastırmak haklarını sakladıkları hiç aklınıza geldi mi? Bana göre, Büyük Britanya da, Cumhuriyeti kuran Atalarımıza karşı aynı hakkı eylemlerinde görmüşlerdi”.

Büyükelçinin, “Mavi Kitap“, “Musa Dağında 40 Gün” ve “Büyükelçi Morgenthau’un Hikâyesi”  kitaplarındaki belgelerin yalanlanması, inkârı mümkün olmayan başka bir belgeden gelmektedir.  Bu, 22 Nisan 1922 tarih ve 192 no.lu ortak Amerikan Kongre ve Senato heyetinin kararıdır ve burada Morgenthau adı, hem mütevelli heyeti üyesi hem de İdare Heyeti azası olarak açıkça görülmektedir. Biraz daha aşağıda eleştirilecek bu Yardım Heyeti Raporu, büyükelçinin daha önce söylediklerinin ve yazdıklarının veya başkalarına verdiklerinin veya saptırılmış masal kitabında yazdıklarının tümünü yalanlamaktadır. Eğer daha önce dedikleri gerçek ise, 1922 yılında oybirliği ile kabul edilen karar yanlış olmalıdır.  Bu dikilitaş gibi muazzam resmî Amerikan belgesini görmemek, yüzsüzlük ve saçmalık değil midir?

Okumaya devam et  Üçüncü Ermeni dalgası sınırları zorlarken -5-

2. İSYAN VE GADDARLIKLAR:

Bu konuda, mevcut binlerce belge içinde Amerikan gazetelerinde çıkan bazı haber başlıkları ve haberler için dışında, İngilizce bilen okuyucuların en azından linkine girip, “Ermenistan neden Hür Olmalıdır” kitabına ve içindeki fotoğraflara bakmaları önerilir.  Kitap yazarı Garekin Pastirmaciyan, 1896 Ağustos’ta, Osmanlı Bankasını basıp bombalayan ve masumları öldürerek kan döken, sonradan batılı ülkelerin baskısı ile af edilip Avrupa’ya serbestçe giden teröristlerden biriydi. İsviçre’de okula devam etti ve Kimya Doktoru unvanı ile, Abdülhamit’in 1908′ da tahttan indirilişi sonrası Türkiye’ye döndü. Sonradan Erzurum mebusu olarak Osmanlı Meclisine seçildi ve harp çıkarken bu kez Armen Garo kod adı ile isyancı çetesini kurarak, Osmanlıyı içinden vuran isyancıların en ünlü başlarından biri oldu. Daha sonra, Osmanlı himayesinde kurulan yeni Ermenistan Cumhuriyeti, onu Washington elçisi de yaptı. İngilizce bilenler, 46 sayfa tutan bu kitapçığı tararlarsa, en azından aşağıdaki kahramanlık cümlelerini görebilirler:

s.10 – “… bu kitapçığın yazarının amacı, büyük Amerikan halkına şu hususları bildirmektir: Ermeniler, kanları çekilmiş ve damarlarında savaşma kanı akmayan hücum etmekten aciz halklardan değildir. Ermeniler, koyunlar gibi kesilmemiş, aksine Türklerin vahşi hücumlarına direnmiş ve fırsat olduğu vakit karşılık vermişlerdir.”

s. 16-17 – “Türk hükümetini temsil eden, yukarıda adları yazılı İttihatçı görev üyeleri, Ermeni Teşkilâtına başvuruda bulunarak, şu öneriyi yapmıştır. (Not: Bu olay, Ağustos 1914’te Erzurum’da yapılan Büyük Daşnak Kongresinde vuku bulmuştur). Eğer, Türkiye ve Rusya Ermenileri çıkacak savaşta etkin işbirliğinde bulunurlarsa, Almanya’nın da kefaleti ile savaştan sonra Rusya’daki iki Ermeni vilayeti ile, Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinde, Osmanlı hakimiyeti altında otonom Ermenistan kurulacaktır.”

(Fotoğrafta,  Ekim 1914 tarihinde, Kafkas’larda cepheye gitmeden önce, Ermeni askerlerin papazlar tarafından kutsanması görülmektedir. Bilindiği gibi Osmanlı’nın dünya savaşına katılım tarihi 2 Kasım 1914’tür. Fotoğraf, isyanların savaştan önce başladığını ispatlamaktadır)

s. 19- “Silah altındaki 160.000 Ermeni ihtiyatlar, yapılan çağrıya mutlulukla cevap verdi, çünkü onlar kendi tarihlerinin bu en büyük düşmanları ile savaşacaklardı. Ordudaki nizami askerlerin dışında, 20.000 gönüllü de, Türklere karşı silâha sarılmaya hazır olduklarını belirtti.”

s.21-  “Savaşın üç gün ve gece sürdüğü Sarıkamış’ın karşısında, Türklerin 30.000 kişi kayıpları oldu, fakat bu Rus silahlarından çok, soğuk havadan olmuştu… Bu, Rus ordusuna yaptığımız kıymeti ölçülemeyecek kadar büyük ve eşsiz kumandan Keri’nin dördüncü alayının verdiği bir hizmetti!  Bardız geçidinde altı yüz Ermeni kahramanı kayıp verdik fakat bu büyük bedel ile 60.000 Rus askerinin Türkler tarafından esir alınmasını önledik”.

s.22-  “… Andranik siperleri takviye etti ve Halil beyin hücumlarına üç gün için devamlı direndi ve sonunda Rusların taze kuvvetleri Kafkaslardan yetişti ve Halil beyin ordusunu yendi. Bu üç günlük savaş süresinde, Ermeni siperlerinin önünde üç bin altı yüz Türk askeri ölü yatmaktaydı.

(Not: Kitaptaki fotoğraflarda, Nisan 1915’te (tehcirden önce) Van kalesindeki Ermeni askerleri Türk toplarıyla poz vermektedir.)

s. 28 – “…belirtilen Ermeni gönüllü alayları, 1914-1915 yıllarında Ruslara kıymeti anlatılamaz hizmetlerde bulundu ve iki kez Rus ordusunun sağ ve sol cephelerini kaçınılmaz felâketten korudu”.

s.31 –  “Örneğin, 1916-1917 yıllarında, Ruslar ancak 8.000 – 10.000 kadar Ermeni’nin yerleşmek için Van bölgesine dönmelerine izin verdi; diğerleri muhacir olarak Kafkasya’da kalmaya mecbur edildi. Kafkasya’ya iltica edenlerden 250.000 kadar Türkiyeli Ermeni’nin Siberya’ya gönderilmesi konuşuluyordu, zira mevcut toprakların bunlara yetmeyeceği itirazları vardı.”

s.37 – “Haziran başlarındaki Erivan ve Karakilise savaşlarında, Ermeniler iki şiddetli savaşta Türkleri nerede ise kendi hudutlarına kadar geri sürdüler. Savaş dört gün sürdü. Türkler, Ermeni hatları önünde 6.000 ölü verdi ve Gümrü yönüne kaçtı”. …”14 Haziran günü Batum’da Türk temsilciler ve Ararat (Ermeni) Cumhuriyeti temsilcileri, aralarında bir ateşkes imzaladılar. Sulh anlaşmasının imzalanması, İstanbul’daki Meclisin onayına ve oradaki son müzakerelere bırakılmıştı.”… “Kafkasya’daki üç milletin 32 kişilik delege heyetleri, İstanbul’a 19 Haziran günü vardı. İçlerinde, Ararat Cumhuriyeti Dışişleri bakanı A. Khatissof ve Ermeni Milli Konsey Başkanı Aharonyan vardı.

s.38 –  “Onlar (Türkler ve Almanlar) Ermeni topraklarının büyük kısmını diğer iki millete verdiler ve geri kalanını Türkler istedi ve yalnız 700.000 Ermeni’nin yaşadığı 32.000 km karelik (12.350 mil-kare) hariç tutularak Ararat Cumhuriyetine bırakıldı… geri kalan 1.400.000 Ermeni,  Azeri ve Gürcülere verilen topraklarda kaldı.

(Bilgi notu: Ararat Ermeni Cumhuriyeti Osmanlı himayesi altında kurulmuştur. İstanbul’a gelen heyetler içindeki Ermeni delegeleri Sultan Vahdettin tarafından 6 Eylül’de kabul edildi. O vakit, karşılıklı katliam iddiaları veya talepler yoktu. Ancak Osmanlılar, 30.10.1918 günü Mondros ateşkesi ile teslim olduktan sonra, 30 Kasım 1918’de Ermeniler kendi bağımsızlıklarını, ilân ettiler ve İran’daki İngiliz kuvvetlerinin yardımı ile Osmanlı topraklarını işgale başladılar.  1919 Nisan ayı geldiğinde,  Eylül 1918’de Sultana minnetlerini sunmuş olan Aharonian, Bogos Nubar Paşa ile birlikte, Paris’teki Ermeni delegasyonu başkanı olarak, aşağıdaki haritada gösterilen toprakları istemekteydi. Harita bundan sonraki paragrafta verilmiştir)

s.44 – “Bilinçli olarak bu son alternatifi seçtik, yani mukadderatımızı Müttefiklerin zaferine bağladık; milli hırslarımızın gerçekleşmesi için, hayattaki varlığımızı tehlikeye attık, öyle ki Bağımsız Tarihi Ermenistan’ın yeniden kuruluşunu görebilelim…”

(Bilgi notu: Ermeni hunharlıkları ve Osmanlı İmparatorluğunun düşmanları ile işbirlikleri hakkında çok zengin bir Amerikan gazete arşivi İngilizce olarak de izlenebilir)

3.  İHANET VE İSYANI BELGELEYEN MUHTIRANIN PARİS SULH KONFERANSINA SUNUMU:

Aşağıdaki satırlar ve harita ve ifadeler, sizin de baskısını internetten alabileceğiniz yukarıda anılan belgeden alınmıştır. Diğer ayrıntılar belgenin tümünden okunabilir.

s.3 – “(Ararat Ermeni Cumhuriyeti) 30.11.1918’de Müttefik Hükümetlere verdiği bir nota ile, Ermenistan Cumhuriyetinin bağımsızlığını teyit ve ilân ettiğini bildirdi.”

s. 4 – “Ermenistan, Kafkaslar, Suriye ve Fransa olmak üzere savaşın üç cephesine gönüllü ve ani katılımı ve yüzlerce, binlerce erkek, kadın ve çocuğun bu sadakate kurban olması nedeniyle bu bağımsızlığı hak etmiştir zira bu savaşı başlangıçtan itibaren,  kendi savaşı olarak saymıştır.”

“1908 yılında Ermeniler, Hamidiye alaylarının zulmüne son vermek için Jön Türklere gönülden yardım etti”.

s.5 –   “8 Şubat 1914’te imzalanan bu anlaşma, Almanya savaşa başladığı zaman, Jön Türkler tarafından yırtılarak çöp sepetine atıldı”… “Bu şartlar altında, Jön Türkler Ermenilere mukaddes olmayan bir ittifak sundular.

Tekliflerinde, Ermenilerin Azerilerle birlikte Rusya’ya isyan etmeleri ve mukabilinde otonomi vardı. Almanya Türk müttefiklerinin bu teklifini garanti ediyordu. Ermeniler tereddüt etmeden bu şerefsiz teklifi ret ettiler. Jön Türklerin önceden ihtar ettikleri ve serinkanlılıkla uyguladıkları intikamları, korkunç oldu”.

(Konu anlaşmaya göre, Doğu vilayetlerine iki genel müfettiş vali, Holandalı Westenek ve Norveçli albay Hoff, tayin edilerek bu bölgelere otonomi verilecekti. Savaşın çıkması ile, gelen yabancı müfettiş valiler geri yollandı ve anlaşma iptal edildi.  Daha sonra, İttihatçılar Daşnakların Erzurum’daki  Ağustos 1914 kongresinde, kalkmış olan bu otonomiyi  “Türklerden yana savaşmaları karşılığında” sundular; fakat buradaki ve Tiflis’teki Ermeni kongreleri bu teklifi kabul edeceklerine, düşmanlardan yana savaşa katıldılar. Bu satırlar, Jön Türklerin icraatının haklılığını, en yetkili Ermeni otoritesinin belgesiyle kanıtlamaktadır.)

s.6 – “Ermeni gönüllüler bütün cephelerde savaştı. Fransa’da, Yabancı Lejyon’da kahramanlıkları,  kendilerini zaferlerle kapladı. Savaşa katılanlardan ancak onda biri hayatta kaldı. Suriye ve Filistin’de, Fransız kumandası altında Doğu Lejyonunda savaşarak Milli Delegasyonun çağrısına derhal cevap verdiler… Kafkasya’da, Rus ordusundaki 150.000 den fazla asker bütün cephelerde savaştı ve bunların dışında General Nazarbekian’ın üstün kumandasında 50.000 er ve binlerce gönüllü her yerde savaştı… Bunların dışında, Mondros mütarekesi yapılıncaya kadar, Türklere karşı savaşarak, Türklerin Filistin cephesindeki askerlerini çekerek Ermenistan cephesine sevkine önayak oldu ve dolaylı olarak Müttefik Ordunun Suriye zaferine katkıda bulundu.”

s.7 –  “Bütün Ermenilerin sesi, ölü veya diri, duyulmalıdır. Ermenilerin, Ermenistan’daki halkın çoğunluğunu oluşturmadıkları doğrudur, fakat halk içindeki en büyük azınlıktırlar… 1914 yılında Ermenistan’da 1.400.000 Ermeni vardı ve buna mukabil 943.000 Türk ve 482.000 Kürt yaşıyordu…

Fakat istikbaldeki devletimizin hudutlarının tespitinde sayılar,  karar için etkin olmamalıdır.  Ölülerin hakkı ve halkın medeniyet derecesi dikkate alınmalı ve Ermenilerin uygar ve bağımsız bir devletin kurulması için kabiliyeti olan yegâne eleman oldukları yaşamsal gerçeği gözden kaçmamalıdır.”

s.8 – “Sunulan prensiplerin ışığında, bağımsız Ermeni Devletini oluşturan bölgeler aşağıdakiler olmalıdır:

Birincisi;   (Şubat 1914 tarihli anlaşmaya uygun olarak) Van, Bitlis, Diyarbakır,  Harput, Sivas, Erzurum ve Trabzon olmak yedi vilayet,  Ordu-Sivas hattının batısında ve Dicle nehrinin güneyinde kalan bölgeler hariç!

İkincisi:  Dört Kilikya sancağı, Maraş, Kozan, Cebel-Bereket ve Adana, İskenderun dahil olarak,”

s.9 – “Üçüncüsü: Kafkasya Ermeni Cumhuriyetinin bütün toprakları, Erivan vilayeti, eski Tiflis hükümetinin güney tarafı,  …vetpol arazisi, Kars vilayeti, fakat Ardahan kuzeyindeki bölge hariç (bak harita).

s.10 – “Dördüncüsü: Sulh Konferansı tarafından tayin edilecek bir tazminat bedeli ile, Ermeni Milletinin, katliamlar, tehcir, talan ve mallarının kaybı sebebiyle uğradıkları zararların ödenmesi”!

“Beşincisi: Yardımda bulunacak mandater ülke, aşağıdaki görevleri üstlenerek yerine getirsin:

a-  Türklerin, Azerilerin ve diğerlerinin bütün Ermen topraklarından boşaltılması,

b-  Katliamlara karışmış olanların cezalandırılması ve sürgün edilmesi,

d-  Huzursuzluk çıkaran bütün elemanların yurtdışına çıkarılması,

f-  Türkiye, bütün taleplerin gerçek kıymetini ödemeyi taahhüt etmelidir… İstanbul’daki dinsel otoritelerin, bütün milli malların mülkiyetini almak… v.b.  yetkileri olacaktır”.

s.12-  “Ermeni meselesi, özünde mahalli ve milli bir sorun değildir; bu Avrupa sulhu ile alakalıdır ve Yakın Doğu’nun gelişmesi ve zenginliği bu konudaki çözüme dayanacaktır.

Paris, 12 Şubat 1919

İmza: A Aharonian                                                                                                        İmza: Bogos Nubar

Paris Konferansındaki Ermeni Cumhuriyet Delegasyon Başkanı                                            Ermeni Milli Delegasyonu Başkanı

Kitap yazarının dünyaya açık sorusu: Yukarıdaki iki belge, Daşnakçı-İsyancıların devlete karşı ihanetlerini ve düşmanla birlik oluşlarını ispata yeterli olmaktan öteye değil midirler?

Okumaya devam et  EKÇUM-DER İsim Değiştirdi

4.  NÜFUS MESELESİ VE TARİFİ MÜMKÜN OLMAYAN SAPTIRMALAR:

Aşağıdaki nüfus cetveli İngilizce kitabın 303 sayfasından alınarak tercüme edilmiştir. Burada, kitabın derlenmesi aşamasında edinilen farklı rakamlar verilmekte ve okuyucunun kendisinin bir tahminde bulunması önerilmektedir. Hizalarında (*) işareti konmuş olan rakamlar, kanaatime göre “şişirilmiş” sayılardır ve bunun sebebi de “talep edilen aşırı büyüklükteki toprakları dolduracak sayıda” olduklarını kanıtlamaktır! Aşağıdaki cetvelin İngilizce kitap için hazırlandığı tarihte, yukarıda anılan belgeler ve aynen alınan sayılar ortaya çıkmamış ve yalanların boyu daha da artmamıştı.

Aşağıdaki cetvel içinde, kanımca en güvenilir rakam, (l) satırındaki 1.280.000 ‘dır. Bu sayı, doğrudan Fransız ve Ermeni heyetinin, Otonomi bölgesindeki toprakların dağıtımı için hazırladığı 1.03.1914 tarihli rapordur ve buna göre Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeni nüfus sayısı yalnız 542.421’dir. Amerikan gazeteci Schreiner’in yazdığı gibi, 1.5 milyon Ermeni’nin tehcir veya ölümünden bahsetmenin, en ufak bir gerçek yanı yoktur. Bu rakamları, cehalet veya ihanet gibi zaaflar nedeniyle ağızlarına veya kalemlerine alanlar, belgelerle bu dediklerini kanıtlayamıyorlarsa, kelimenin tam anlamıyla ya yalancı ya da palavracıdırlar!  Ermeni ve Fransızların, toprak dağıtımı için “hata” yaptıklarını farz ederek bol tarafından % 20 gibi bir marj katarsak, varabileceğimiz sayı 1.500.000 ortalamasını ancak bulur.

Osmanlı topraklarında yaşayan Hıristiyan Ermeni nüfusu:                                                                                 

Bütün Osmanlı  İmparatorluğunda
a.  Kirkor Zohrab, (Patriklik tahmini)                                                                                                2.500.000 *
b.  Ermeni tarihçi, K.J. Basmachian                                                                                   2.300.000 *
c.  1919’da Paris Konferansına Ermeni Delegasyonu tarafından sunulan                                 2.250.000 *
d. 30.12.1918 Paris Konferansına Venizelos tarafından verilen tablo:

1914’te 2.100.000 – Savaşta ölen 840.000 =  1918’de hayatta olan 1.260.000 *

e.  Boğos Nubar Paşa, 11.12.18 Fransa Dış İşlere mektup – tehcir edilen 700.000 *
f.  Kafkaslar-İran-Suriye-Irak’ta yaşayan (Fark 310.000 ölü veya gitmiş)                               390.000
g. 1895   Francis de Presence                                                                                             1.260.000
h. 1900   Tournbize                                                                                                                1.300.000
i.  1905   Osmanlı resmi nüfus sayımı                                                                                                1.294.851
j.  1912   İngiliz Mavi Kitap – Yıllık                                                                                         1.056.000
k. 1913   L.D. Contenson                                                                                                        1.400.000
l.  1914 Fransız-Erm. Heyet 1.3.1914 rapor (For. Off. =.371/6556/E.2730/880/44) 1.280.000
m. Fransızların Sarı Kitabı 1.555.000)                                                                                    1.476.000
n.  Ermeni Patriği Ormanyan                                                                                                1.579.000
o.  Alman Misyoner Papaz Lepsius (1915)                                                                        1.600.000
ö. “Nat. Geographic” 1915 – Ekim sayısı s.329 (Rusya-İran dahil bütün imp.)                  2.000.000
p.  Grabill, s. 51,  1914 yılında bütün İmparatorluk topraklarında 1.8 ilâ                            2.000.000
r.   New York Times gazetesi,  22.10.1915                                                                             1.500.000
s.  Zürcher, s.119-120 “Turkey”                                                                                          1.500.000
ş.  Encyclopedia Britanica – 1914 yılı                                                                                                   1.500.000
t.  1918 – Haziran “Nat.Geographic”s.61  (18 milyon İmp. Nüfusu içinde)                         2.000.000
u. Erm. Başbk. Kaçaznuni: 1920’da hayatta olan (Ölüm – hicretlerden sonra) 1.000.000
ü.  Erm. Tarihçi Lalaian : 1918’de yalnız Ermenistan’da hayatta olan 885.000
v.  ”         ”   Lalaian: 1920′ de    ”       ”             ”               hayatta kalanlar 690.500

”         ”   Lalaian: (Hast.-Açlıktan Erm. Cumh. Ermenistan’da 2 yılda ölenler 195.000

y.  ”         ”   Kevork Aslan                                                                                                      1.800.000
z.   ‘Revue de Paris’ dergisi                                                                                                                  1.300.000

Yukarıda sunulan sayılardan ve kaynaklardan, ilkokul öğrencilerinin bile kolayca anlayabileceği bir açıklıkla, 1.5 milyon gibi muazzam sayıda hayatta bile olmayan bir halkın, ne sürgün edilmesi, ne de sürgün sırasında çeşitli etkenlerle ölmesi veya öldürülmesi mümkündür. Olayları mantıksal olarak gözden geçirirsek, ortada dolaşan yalanların inanılmaz boyutunu daha iyi anlayabiliriz, şöyle ki:

(a)  Osmanlı mebusu, aynı zamanda terörist, gönüllü çete alayı başı ve kahraman kimya doktoru ve sonra Washington elçisi olan Garekin Pastirmaciyan, kitabının 38’ci sayfasında, Ermenistan’a bırakılan topraklarda 700.000, Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye topraklarında ise 1.400.000 kişinin yaşadığını yazmaktadır. İkisini toplarsak, 2.100.000 tutar.  Yukarıdaki kaynaklara göre, 1914’te Ermeni nüfusu en çok 1.500.000 olduğundan, demek ki katliam ve soykırımlardan sonra nüfus azalmamış, aksine 600.000 kişi çoğalmıştır.

(b)  Paris’teki Ermeni delegasyonu da, 1919 tarihi itibariyle 1.400.000 kişinin hayatta olduğunu yazmaktadır. Bu doğru ise ve 1914 nüfusunu 1.500.000 tahmin edersek, demek ki kayıp yalnız 100.000’dir.

(c)  Bogos Nubar Paşa, Fransız Dış İşlerine yazdığı 11.12.1918 tarihli bir mektupta, yalnız 700.000 kişinin tehcire tabi tutulduğunu ve 880.000 kişinin hayatta olduğunu bildirmektedir.

(d) Paris Konferansında, Amerikan heyetinde görevli George Montgomery ise, verdiği detaylı cetvelde, 594.000 Ermeni’nin Türkiye’de, 450.000 kişinin de Kafkaslarda, 60.000 kişinin de İran’da yaşadığını, yani 1.104.000 kişinin 1919’da hayatta olduğunu resmen yazmıştır.

(e) Ermeni tarihçi Akaby Nassibian, İngiliz Yardım Heyetine dayanarak, Yunanistan-Filistin-Suriye’de 750.000 kişinin yaşadığını, ayrıca 400.000 veya daha doğrusu 500.000 kişinin Rusya’ya hicret ettiğini yazmıştır.

(f)  Alman misyoneri papaz Lepsius’a göre ise, 1921 yılında 948.500 veya daha doğrusu 1.108.000 Ermeni hayattadır.

(g) Paris Sulh Konferansında, Amerikan Dışişleri bakanı Lansing’in başkanlık ettiği heyet, 29.03.1919 tarihli resmi raporunda, Ermeni kaybının yalnız 200.000 kişi olduğunu, bunlardan 8.200 kişinin karşılıklı çarpışmalarda, 54.000’sin ise tehcir sırasında başka nedenlerden öldüğünü bildirmiştir.

(h) Hovannes Kaçaznuni ise kitabında, 1919 yılında 1 milyon Ermeni’nin hayatta olduğunu fakat  1921 yılında kendi idarelerinde, açlık ve hastalık nedeniyle 200.000 kişinin öldüğünü yazmıştır.

(i) Ermeni tarihçi A.A. Lalaian ise, 1918 yılında Ermenistan’da 885.000 kişinin hayatta olduğunu fakat 1920 yılında bunlardan 195.000’enin, genç Ermeni Cumhuriyetinde hastalık ve açlıktan öldüğünü yazdı.

(j)  En son abide gibi belge, bir sonraki paragrafta işlenecek “Yakın Doğu Yardım Heyeti” raporudur.

31.12.1921 tarihindeki durumu tespit eden ve oybirliği ile Amerikan Senato ve Kongresi tarafından onaylanan rapora göre,  1.414.000 Ermeni hayatta olup bunların çoğunluğu yardım beklemektedir.

Kitap yazarının dünyaya açık talebi: 1.500.000 kişinin soykırımla öldürüldüğünü (yer, tarih, bitaraf şahit, kitle mezarı, belge v.s. göstermeden) iddia eden bilim, tarih, çala-kalem yazarlar, iftiracılar ve her milletten siyasetçiler, böyle bir bulguya hangi doğru verilere dayanarak vardıklarını açıkça anlatabilirler mi? Sunulan belgelerin inkârı mümkün değildir.  Ben uydurulmuş “sözlere inanmamaktayım”, ispatını istemekteyim! Bu talebim, bu konuda uluorta konuşan, kitap veya sütun yazan bütün ilgili ve okuyuculara açıktır. E-postam verilmiştir, itirazı olan ortaya çıksın!

5. YAKIN DOĞU YARDIM HEYETİ  SONUÇ RAPORU – Ortak Amerikan Kongre-Senato 20.04.1922 kararı

(Not:http://armenians-1915.blogspot.com/2008/02/2335-free-e-book-near-east-relief.html rapor metni İngilizce okunabilir-basılabilir)

Bu rapor, İngilizce “The Genocide of Truth” (İst. Ticaret Üniv. – 2008) kitabı yayınlandıktan sonra ortaya çıktığından, tarafımdan dağıtılan kitaplara, ayrı bir yaprak olarak eklenmiş, kitap okuyucularına bu resmi Amerikan belgesinin, kitaptaki bazı hususlara ek onaylama getirdiği ifade edilmişti.  Örneğin:

Bölüm 2 – Osmanlıların Milletlere Muamelesi        –  Jön Türk ve Kemalistlerin yardımları korudukları

Bölüm 5 – Harika Misyonerler                                –  Türklerin Misyonerleri ve yardımları asla engellemedikleri

Bölüm 7 – Gerçeklerin saptırılması                        –   HS 106 karar tasarısının yukarıdaki rapora ters olduğu

Bölüm 14- Tehcir ve Varışlar                                 –   HS 106 karar tasarısındaki rakamların hatalı olduğu

Bölüm 15- Propaganda İmalatları                          –   HS 106’nın yüksek derecede propaganda işi olduğu

Bölüm 17- Tarihi Saptırmak için İspatlı Sahtecilik –   HS 106 destekçilerinin buna alet oldukları

Bölüm 18 – Yardım ve Hayır Kurumları                 –   Yalnız Hıristiyanlara yapılan $ 52 milyon yardım detayları

Bölüm 19 – Kıtlık ve Salgın Hastalıklar                 –   Ölümlerin hastalık, açlık ve yol zorluklarından olduğu

s.4: İngiliz-Fransız işgali ile 300.000 Ermeni’nin Kilikya’ya döndüğü, 1921, Fransız-Kemalist anlaşmasından sonra kendilerinin yöreyi  (200-300.000 kişi) terk ettikleri, bunların Suriye’de hayatta ve yardım bekledikleri…

(Not: Başka kaynaklarda bu sayı 150.000 kişidir)

s.5: Kafkasya Ermenistan’da 1.000.000 hayatta bulunduğu, yarısının yardıma muhtaç olduğu…

s.8: 124 yetimhanede 64.000 muhtaç olduğu, etrafında 50.000 kişi daha doyurulduğu = 114.000 yaşadığı…

s.9: Anadolu’dan Kafkasya’ya 500.000 kişinin kendiliklerinden göç ettiği… (Başka kaynaklar 400.000 dedi!)…

(Not: Raporun hiçbir yerinde, katliam, yardım malzemelerine zarar veya yardım heyetine engel gibi her hangi olumsuz en ufak bir yazı yoktur. Yardımlar yalnız Hıristiyanlara yapılmıştır ve aç Türk askerlerince korunmuştur.)

Amerikan Kongresinde ikide bir ortaya atılan HS 106 sayılı karar tasarısının 11 ve 13’cü maddelerinde, daha önceki 9.02.1916 ve 13.04.1920 ve 11.05.1920 tarihli eski kararlara atıf yapılmaktadır, ancak yukarıda anılan ve resmi verilen abide gibi belgeden bahis yoktur! Amerikan Kongre-Senatosunun oybirliği ile aldığı 22.04.1922 tarihli en son karar var olduğu sürece, aynı kurumun 90 yıl sonra bunun tamamen tersini kararlaştırılması, en ufak devlet ve tarih ciddiyeti ile bağdaşamaz!

Ortaya çıkan bu belgeler ve durum tarafımdan İngilizce bilmeleri doğal olan birçok Türk – yabancı kişi ve kurumlara “bıktırıncaya kadar” birkaç aydır yollanmış olmasına rağmen, maalesef beklenilen kimseler bu gerçekleri ne okumak, ne duyurmak ne de savunmak erdemini göstermemişler veya etraflarına bilgi vermemişlerdir. Soykırım yalanlarının elan bütün dünyada at koştururken,  birilerinin bu belge ve doğrulukları bırakın araştırıp bulmaları, fakat önlerine konanları görmezden gelmeleri  insanlık onuru adına tarifin ötesinde ayıp ve medeni etik zaafıdır!

6.  PEKİ… ÖYLEYSE BU SOYKIRIM MIZIKACILARININ MERAMI NEDİR?

(A)  Yurt dışında yaşayan ve insanlığın etik değerlerini savunan bir Ermeni yazarı, “TurkishArmenians” sitesine yazdığı birçok ironi makalede, gerçekleri (kendi görüşü ile) kendi toplumuna ve okuyuculara, felsefe ve keskin bir mizahla duyurmaya çalışmaktadır. İngilizce bilenler, bu dürüst yazarın hicvini, yukarıdaki Türk Ermenileri sitesinde, <Ara Baliozian > yazar adı altında, büyük fakat buruk bir zevkle okuyabilirler. Yetmiş yaşını aşmış bu zatın, son günlerde yazdığı uzun ve didaktik bir makaleden, bazı satırlarını tercüme olarak sunuyorum.

*  “… en zor şey, Ermeni bir düşmanı, kendine dost edebilmektir.”

*  …  bu kişiler kendilerini, para toplayıcı baldırı çıplaklar tarafından kullanılmaya ve beyinlerinin yıkanmasına

terk etmişlerdir, halbuki bunların gözünde insanlara iyilikte bulunmak, güçlerinin ve fırsatçılıklarının çok altındadır”

*  “Harici despotların kurbanları, içerdeki dolandırıcı-cambazların kurbanları, kendi narsisliğimizin kurbanları, evet bizler Kurbanistan’ın vatandaşlarıyız!”

*  “Bizler soykırımdan daha az, fakat soykırımla intihardan daha çok konuşmalıyız, çünkü birincisi tarihtir ve ikincisi devam eden bir politikadır ve bunu yürütenler de kabiliyetsiz, çürük karakterli liderler olup, bunların önceliği halkın selâmeti değil, fakat kendi güçleri ve ellerine geçen olanaklardır”.

(B)  İngilizce kitabımın son bölümünde, dolandırıcılık mektuplarından birçok örnekler verilmiştir ve bunların tamamı aynı cümle ile bitmektedir: Şimdi derhal bağışınızı on-line gönderiniz! Birçok ANCA mektubundan, 12.10.2007 tarihli olanını tercüme ederek okuyalım:

“- Kongre Dış İşleri Komisyonu, Ermeni Soykırımını 21’e 27 oyla onadı.

–   Bu zaferi, Başkan Bush’un görünebilen apaçık hücumlarına rağmen kazandık.

– Güçlü duruş sergilememizin nedeni, sizin gibi bağış sever ve davaya bağlı binlerce kişinin yolladığı on-line para bağışlarıdır.

–  Kongrede ve medyadaki savaşımızı kazanmaktayız – bunun sebebi Türkiye gibi zengin olmamız değil, fakat gerçeğin bizden yana olmasıdır…

– Ve Tanrının lütfü ile sizler gibi davaya gönül veren ve destekleyen Ermenilerin yakın ilgisine ve onların bağışlarına sahibiz…Bunun için derhal bağışlarınızı lütfen derhal $ 100 – 500 – 1000 veya canınızdan ne koparsa derhal on-line gönderiniz…    İmza: Ken Hachikian – ANCA Başkanı

(C) ANCA  30.09.2008 tarihli mektubunda ise “Menendez Türkiyenin Tarih Komisyonu Teklifini Çekiçledi”

haberi verilerek Başkan yardımcısı adayı Joe Biden ve Russ Feingold’un hizmetleri övülmektedir.

(D) 3.10.08 tarihli duyuruda ANCA, Amerikan Kongresine giren Anna Eshoo ve Jackie Speeder‘den sonra David Krikorian’ın da Kongreye seçim için desteklenmesini istemektedir.  Mektup her zamanki istekle nihayet bulmaktadır: “On-line olarak, gönlünüzden geldiği gibi $ 23 veya 230 ve en çok $ 2300 bağışta bulunuz”. (Not: Sanki fazla olursa geri çevirecekler!)

(E) ANCA, 8.10.08 tarihli ve bütün diaspora mensuplarına yolladığı en son mektupta şöyle seslenmekte ve Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesine olan muhalefet ve sabotajlarına taze örnekler sunmaktadır.

<“Selam Arkadaşım,

Bahisler hiçbir zaman bu kadar pahalı olmamıştı. Ermenistan Türkiye’ye dostluk elini uzatmaktadır. Erivan, Soykırımın uzun gölgesi altında, kaba bir hudut kapaması ile kilitlenmiş ve anti-Ermeni politikalar ile, Erivan sulh için büyük bir rizikoya girmektedir.

Türkiye’nin cevabı: Doğrudan Ermenistan’ı boğazlamaktır.

Bu satırları size yazarken, Ankara Ermenistan’ın iyi niyetini, acımasız olarak Ermeni Soykırımı tanımına çullanarak, bükmektedir.

İşin gizlisi kalmamıştır. Türk Dışişleri bakanı, dinleyenlere “kendi işlerine bakmasını” nasihat etmektedir çünkü Ermenistan ile “konuşmalar” Ermeni Karar Tasarısını öldürecektir.

Türkiye, sırf Cumhurbaşkanları bir futbol maçına gitti diye, bizlerin tek taraflı silâh bırakmamızı istiyor. Bunu yaparsak, altımızdaki ayaklarımızı sahte vaatler, yalan ve fırıldaklarla keseceklerdir.

Nasıl olursa olsun, bu kendi sıkılığımızı, gerçeklere ve adalete kaya gibi sağlam olan bağlılığımızı göstermenin tam zamanıdır. Ve bunu yalnız sizin yardımınızla yapabiliriz.

Türkiye’nin hücumu şu anda yol almaktadır ve ABD Başkanlık yarışını kim kazanırsa kazansın, yeni bir büyük hücum ardından gelecektir. Her zamandan daha ziyade parasal desteğinize muhtacız. Lütfen, bugün derhal on-line bağışlarınızı yollayınız, $ 50, $ 100, $ 250 veya ne verebilirseniz.

İmza: Ken Hachikian – Başkan

Hatırlatma: Şehitlerimizin hatırası ve kutsal topraklarımızın selameti Ermeni Bahsimizdir ve bunlar sizin atıl olarak beklemeniz için çok kıymetlidir. Kesinlikle şimdi on-line bağışınızı yollayınız! >”

Bu taptaze haberlerin, devletimizin ilgili birimlerine ne vakit ve nasıl intikal edeceğini bilemem, çünkü şimdiye kadar olan gayretler, hep bir yerlerde kaybolmuş ve cevapsız kalmıştır.

Saf ve iddiasız bir vatandaş olarak soruyorum: Bu meselede düşmanlığı yüzyıldır körükleyen ve sulhun olmasını istemeyen Daşnakçı diasporanın borazanı ANCA’nın bu bültenleri kamuoyuna, Washington’daki bir sürü habercimiz veya başka dış-lobi-basın kanalarımızdan hiç duyuruldu mu? Çoğu boş lâf (hatta maçlar) sayfalar doldurulurken, neden bu “can alıcı haberler karşı cepheden alınmıyor, değerlendirilmiyor ve bildirilmiyor”?

ANCA’nın (Daşnakçı-İhtilâlci) ruhunun mazisi bir yüzyıla dayanır. Sabıka dosyaları bol cinayet, soygun, şantaj ve sabotajlarla, bilinen bütün yeraltı teşkilâtlarınkinden çok daha geniştir. Bunları okumak-öğrenmek için, internette bol akademik bilgi vardır. Ben bunların ancak çok ufak bir kısmını kitabıma alabildim. Bunları bilmeden, (ANCA’nın  Noel gecesi New York katedralini  basarak piskoposu herkesin gözleri önünde öldürdüğünü, Ermeni Parlamentosunu basıp hükümet devirdiğini, D. Karabağ’ı işgal ettiğini, Ermenistan’a en büyük maddi ve siyasi yardımı sağlamakta olduğunu, binlerce diaspora Ermeni’sinin “bu teşkilata abone ve mecburcu” olduklarını eleştirmeden, lobi güçlerini ve aysbergin su altı kesimini bilmeden) ufak bir diplomatik jest ile bu buz dağının kırılmasını beklemek, bence aşırı ve çok ihtiyatsız bir iyimserliktir.

Bu satırların yazarı (ve az sayıda Türk-Ermeni-Amerikalı-Hollandalı-Fransız v.b. insan) bu saçmalığın ortadan kalkması için, temenniden öteye çaba vermektedirler!  Sunulan bilginin, etrafınıza yayılması takdirinize bırakılmıştır!

SONUÇ: Bu konuda hizmet veren özel veya yarı-resmî ve resmi bazı kurumların çalışma ve yazılarını aksatmadan okumaya gayret ediyorum! Şimdiye dek, kullanıma uygun fazla yeni bilgi edindiğimi veya benim etrafıma duyurmaya çalıştığım haberleri aktarmaya değer bulduklarını söyleyemem! Bu tür çalışmaların da yurdumuzda genel kural olarak destek görememesi ve herkesin kendi türküsünü çığırması da, diğer bir acı gerçektir. Durum tavazzuh ettiğine göre, bu yazıyı dilediğiniz  “alttan-üstten-yamuk-vuran-vurmayan” kişilere ve çevrenize duyurabilirsiniz.  Bilimsel ve belgeli karşı görüşleri varsa, lütfen alenen duyursunlar veya şom ağızlarını, insanlık onuru adına kapatsınlar!

İstanbul, 10.10.2008   –

(Vatandaş) Şükrü Server Aya                                                                                                   ([email protected])

Okumaya devam et  “Bu bir yasa değil bir siyasi suikast”

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir