ULU TATAR BİLGİNİ ŞİHABETDİN MERCANİ’NİN ÖLÜMÜMÜN 120.YILINI ANARKEN…..

Tatar Şihabetdin Mercani

 

ULU TATAR BİLGİNİ ŞİHABETDİN MERCANİ’NİN ÖLÜMÜMÜN 120.YILINI ANARKEN…..
 
         Şihabetdin Mercani, Tatar medeniyeti ve Tatar düşünce hayatında derin iz bırakmış tarihçi, bilgin ve filozoftur. V V. Barthold Onu: “Tatarlar arasındaki ilericiliğin gelişmesine esas yaratıcı…” olarak değerlendirir. Gerçekten O, Orta Çağdan kalan ekonomik, ideolojik yanı sıra yaşam tarzı ve toplumsal düzene özgü tüm tutuculuklara karşı çıkar.
         Tatarlar arasındaki akılcılığın ünlü temsilcisi olan Ş. Mercani 16 Ocak 1818 tarihinde Kazan Artı Bölgesinin Yabınçı köyünde dindar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Zeki ve bilime çok meraklı olan Mercani, 20 yaşında bilimini yükseltmek için Buhara’ya gider. Burada 5 yıl kaldıktan sonra, Semerkant’taki Serder Medresesine yerleşir. İki yıl sonra tekrar Buhara’ya döner ve Mir Gareb Medresesinde öğrenimine devam eder. O, Buhara ve Semerkant’ta geçirdiği yıllarda, Arap ve Fars dillerini iyi öğrenmenin dışında felsefe, tarih, matematik, geometri, astronomi bilimleriyle de uğraşır. Farabi, Biruni, İbni Sina, İbni Haldun gibi ünlü bilginlerin düşünceleriyle tanışır. Doğu’nun ünlü şairleri olan Firdevsi, Hayam, Nevai eserlerini inceler.
         Yıl 1849, geleceğin ünlü bilgini vatanına-Kazan’a döner. Burada, yine medresede bilim ve eğitim işleriyle uğraşır. Kazan’daki bilim ortamı, Mercani’nin düşünce yapısının daha da gelişmesine yardımcı olur. Artık Mercani, geniş bilgili filozof, edebiyatçı, dilci, tarihçi olarak kendini kanıtlar. 30’dan fazla büyük bilimsel eserler yazar. Bilhassa tarih bilimine ayrıca önem vermiş bir bilgin olarak, şu ifade Ona aittir: “Bil, o (tarih), hikmetler denizine dalmış gerçek bilim ve başka bilimlerle de kesiştiği noktaları bulunan değerli bir bilim dalıdır.” 
         Mercani’nin o zamanın şartlarına göre, ulusçuluk fikri de çok anlamlıdır. O, “Tatar” adından iğrenen, kendilerini “Müslümanlar” diye adlandıran ümmetçileri eleştirir, onlarla alay eder: “Ne gülünç bir durum. Bu adlar arasında (Tatar ile Müslüman) Nil ile Fırat nehirleri arasındaki uzaklık kadar büyük bir fark vardır!… Tatar değilsin, o zaman Arap, Tacik, Nogay da değilsin. Çin, Rus, Fransız ve Alman da değilsin. Öyle olunca, sen kimsin?” dedikten sonra Mercani, “Tatar adını bize tarih verdi, bu addan utanacak bir şey yok, herkes bize Tatar diyor”, demektedir.
         Mercani’nin yukarıdaki çarpıcı “Tatar kimliği” tanımı, Türk düşmanı “Ümmetçiler”e karşı, Tatar düşmanı “Bulgarçılar”a karşı verilmiş en mantıklı yanıttır.
         Mercani hakkında, bilgin Galimcan İbrahimov’un değişiyle, “Tatar ulusunun tan yıldızı” olan bu ulu birey, 1889 yılında Kazan’da söner. Mezarı Kazan’ın Yanga Biste mezarlığındadır .
 
Kaynakça:
KURBAN, İklil, YAŞLI TARİHİN YANKISI (Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti), İstanbul 1998.
 
 
İklil KURBAN

Okumaya devam et  Kırım’da Franz Ferdinand Olayı Yaşanmasın

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir