Bir Türk olarak devletten beklediklerim

ÇETİN YETKİN - secimler

ÇETİN YETKİN

 

VATANDAŞ olsun ya da olmasın her insan, insan olarak haklara sahiptir. Ancak, bir devletin vatandaşı olanların “vatandaş” olarak, yabancılardan, yani “vatandaş olmayanlar”dan ayrı ve yabancılara tanınmamış hakları bulunur. 1982 Anayasası 16.maddesinde bu gerçeği şöyle hükme bağlamıştır: “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.” Başka bir deyişle, vatandaşların sahip oldukları bazı haklar, vatandaş olmayanlara tanınmaz veya tanınmayabilir. Örneğin, seçme ve seçilme hakkı yalnızca vatandaşlara tanınmış bir haktır.
Öte yandan Anayasa’nın 66/1. maddesine göre de, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”
Bu nedenle de, etnik kökeni, dini ve mezhebi ne olursa olsun, bir kimseye vatandaş olarak tanınan hak ve özgürlükler, ona “Türk” olduğu için tanınmıştır. Anayasa’nın 66/4. maddesi ise şöyledir: “Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz.” Demek ki, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan bir Türk”, vatana bağlı olmakla bağdaşmayan bir eylemde bulunursa vatandaşlıktan çıkarılabilir.
Bu noktada yeri gelmişken hemen şu soruyu sormalıyız: DPT’li milletvekillerinin vatandaşlıktan çıkarılması için daha ne kadar bekleyeceğiz?


Devletin görevi ve bazı yanlış yaklaşımlar
GELELİM işin asıl özüne. Ben hem etnik olarak ve hem de Anayasa’nın tanımladığı anlamda “Türk”üm. Vatandaşı olduğum “Türk Devleti”, benim ve vatandaşlarımın hak ve özgürlüklerini, korumak ve güvenceye almakla yükümlüdür. Bugün, üzerinde yaşadığımız toprakları “Türk vatanı” olarak gören, duyumsayan Türkler’e karşı “vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemler”de bulunanlar, Devletimiz’in askerini, polisini, korucusunu şehit eden ve dahası savunmasız sivil insanları kundaktaki bebekler dahil öldüren teröristler; kendilerini Türk olarak görmeyenler, vatan topraklarını parçalamak isteyenlerdir. Türk Devleti, Türk vatanını ve Türk vatandaşlarını korumak zorundadır. Ve madem ki saldırganlar bu silahlı terörle amaçlarına ulaşmak istemektedirler, o zaman Türk Devleti de bu teröristleri silahla yok etmek durumundadır, bu onun devlet olarak temel görevidir.
Ama eğer benim devletim, bunların başlarını ezmek yerine, bu saldırıları, kendilerini Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olmayı ve tanınan vatandaşlık haklarını yeterli görmeyen bu teröristlere vatandaşlık haklarının üstünde ek haklar tanıyarak ve hele ele başları ile görüşmeler yaparak bu saldırıları önlemeye kalkışacak olursa,
1-Kendisine sadakatla bağlı vatandaşlarının haklarını çiğnemiş,
2-Devlet gücünü ellerinde bulunduran yöneticiler görev ve yetkilerini kötüye kullanmış demektir.
Daha da önemlisi, devlette, bu nedenlerle bir iktidar zaafı ya da boşluğu yaratılmış olur.
PKK ve yandaşları ve koruyucuları Türk devletinin ve Türk ulusunun düşmanıdırlar. Düşmana böylesine haklar tanıyarak, ele başları ile oturup “siyasî çözüm” arayışlarına kalkışmakla onunla savaşılmaz. Düşman yok edilir. Yenilirseniz siz yok olursunuz. Hak ve ayrıcalıklar tanımak, siyasî çözüm aramak yenilginin kapısını aralar.
Öz savunma durumunda kalmak
DEVLETİN ve ulusun bütünlüğüne, vatandaşlarının yaşam hakkına ve güvenliğine karşı yapılacak savaşım, elbette hukuk düzeni ve kuralları çerçevesinde yapılmalıdır. Ne ki, devletin hukuk düzeni ve bu düzeni oluşturan hukuk kuralları, bu saldırıları önlemeye elverişli olmalıdır. Hukuk kuralları, teröristlere karşı savaşım veren güçlerin ellerini kollarını bağlayacak bir nitelikte ise, terörle savaşımın yetersiz ve hatta başarısız olması kaçınılmazdır.
Bu yetersizlik, hukuk boşluğu demektir.
İktidar nasıl boşluk kaldırmazsa, hukuk da kaldıramaz.
Türkler, kendi haklarını ve güvenliklerini bu kere kendileri savunmak zorunda kalırlar. Nitekim, başbakan da bu anlama gelecek bir açıklama yapmış bulunmaktadır. Çoğu kişinin düşüncesinin aksine, başbakanın vatandaşın kendi canını ve malını korumak durumunda kaldığında bunu yapabileceğini söylemiş olması, aslında bir gerçeğin dile getirilmesidir. Sorun, vatandaşı bu duruma getirmemektir.

Okumaya devam et  YİNE Mİ KAZA?..İNFAZLARA HEP AYNI BAHANE!..


Tarihten ders almak
TARİHİN sayfaları devletlerinin âciz kaldığı durumlarda vatandaşların kendi hak ve güvenliklerini kendilerinin koruma girişimlerinin öyküleri ile doludur. Başka ülkelere bakmaya da gerek yoktur. Birinci Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti’nin yabancılara ve Yunan Ordusu ile işbirliği yapan Rum çetelerine karşı Türkler’in kendi devletlerine karşın nasıl direndiklerini anımsamak yeter. Red-di İlhak ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nin neden kurulduklarını herkes bilir.
Ancak, bugünün Türk Devleti, o Mütareke günlerinin Osmanlı Devleti değildir. İnancım odur ki, devletimizi yönetenler kimi yanlış yaklaşımlarını bir yana bırakarak PKK’yı ve yandaşlarını kısa sürede yok edecektir. Etmeleri gerekir. Yoksa biz Türkler daha çok acı çekeriz.
Çekmekte olduğumuz acılara son vermenin ilk adımı ise, bu devletin bir Türk Devleti, bu vatanın, Türkiye’nin Türkler’in olduğununun bilincinde olmak ve bu gerçeği dosta düşmana ilan etmek, gerekirse bu uğurda son bireye kadar ölümü biz Türkler’in göze aldığını onların kavramalarını sağlamaktır.

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir