Siyasetçi gazeteciler ve ecnebi Türkler

TÜRK gazeteciliği, meşrutiyetle birlikte kurulmuştur. Kurulduğu günden beri gazetecilik, Türkiye’de siyasetçilerin daha doğrusu gazetecilik kisvesi altında siyaset yapanların meşguliyet alanı olmuştur. - cia
,

Ege CANSEN
 

TÜRK gazeteciliği, meşrutiyetle birlikte kurulmuştur. Kurulduğu günden beri gazetecilik, Türkiye’de siyasetçilerin daha doğrusu gazetecilik kisvesi altında siyaset yapanların meşguliyet alanı olmuştur.

Osmanlı’da köşe yazarlığı yapan padişah yok diye biliyorum. Padişahlar hariç hemen tüm devlet adamlarımız, siyasi parti kurucularımız veya siyasi parti liderlerimiz, bir şekilde gazetecilik yapmıştır. Bu, ya bizzat başmakale yazmak, ya perde arkasından genel yayın yönetmenliği yapmak ya da besleme taşeronlar eliyle yandaş gazeteler çıkartmak şeklinde olmuştur. Hál böyle olunca, siyasilerle, aktif gazeteciler “ya hasım ya da hısım” olmaktan kurtulamamaktadır. İnşallah bir gün gelecek, giderlerini gerçek satış ve gerçek reklám gelirleri ile karşılayamayan besleme gazeteler “ticaret kanunu ve vergi hukukuna” göre tasfiye edilecektir. O zaman medyadan, belli odaklar için iktidarı yönlendirmeye veya ülkeyi iktidarla birlikte yönetmeye çalışanlar gidecek, geride doğru haber ve hür yorumla toplumu bilgilendiren gazeteciler kalacaktır.

* * *

Sebebi ne olursa olsun, Ermeni tehciri bu topraklarda yaşanmış en büyük insanlık faciasıdır. Rus işgaline uğrayan Doğu Anadolu’daki Türklerle, Balkanlardan ve Kafkaslardan sürülen Müslümanların yaşadıkları da büyük facialardır. Batı Anadolu’daki Türk-Rum mübadelesi de bir dramdır. Ama bu acılar Türkler kötü insanlar olduğu için yaşanmamıştır. Olanlardan dolayı Türklerin suçlanması haksızlıktır. Bu gerçeğe önce Türkler inanmalıdır. Cumhuriyet kurulmadan önce Anadolu’da yaşayan Müslüman Türkler (ve de Kürtler) bu toprakların tabiri caizse zencisiydi. “Böl ve yönet” taktikçisi, emperyalist Batılıların himaye ettiği Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler ise efendiydi. Gayrimüslimler, meslekleri ve görgüleri olan becerikli insanlardı. Kentlerin ve kasabaların en iyi evlerinde hatta konaklarda oturuyordu. Yaşam kaliteleri aşağı yukarı Avrupa düzeyindeydi. Birinci Dünya Savaşı ve onu izleyen İstiklal Harbinden sonra bu durum “olayların zoruyla” değişmiştir. Cumhuriyet, ne mutlu Türküm diyenleri ülkenin efendisi yapmıştır. O günkü şartlar altında devletin bekası için yapılması gereken, hem bir millet ve hem de milli bir ekonomi yaratmaktı. Cumhuriyetin ilk döneminde ülke ekonomisi ve sosyal hayatı, nitelikli insan açığı yüzünden gerilemiştir. Ancak, cumhuriyet sayesinde Türkiye’nin ama çok daha önemlisi Türklerin durumu çok iyileşmiştir. “Gelişmiş bir ülkenin gelişmemiş halkı olmayı özlemenin, millet için anlamı yoktur.” Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Belçika’da bunları anlatmıştır. Bu konuşma üzerine, ezelden beri Türk diye bilinmekten mutsuz bizim bilgiç “Ecnebi Türkler” ve “hiçbir şeyin aslını bilmeyen” gafiller çok utandılar. Halbuki utanması gereken batılılardır. Çünkü yaşanmış facialar, onların eseridir.

Okumaya devam et  Kapıları açmanın şartını belirtti

Son Söz: Gáfil, gafletinin farkında değildir.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir