Türkiye sadece tatil ve süpermarket değil! Stratejik ortaklık zamanı geldi

Rusya'da "hükümetin sesi ve sözcüsü" konumunda olan İzvestiya gazetesinde yayınlanan önemli bir makalede, Rusya'nın Türkiye'ye bakış açısını değiştirmesi ve stratejik ortaklık hedefi gütmesi gerektiği savunuldu. Rusya Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Başkanı ve Rus parlamentosunun alt kanadı Duma'nın milletvekili olan, "Kremlin ideologları" arasında ismi öne çıkan Sergey Markov'un uzun makalesinin tamamını, siz okurlarımız için Türkçe'ye çevirdik: - russia kremlin moskova rusya
,

Rusya’da “hükümetin sesi ve sözcüsü” konumunda olan İzvestiya gazetesinde yayınlanan önemli bir makalede, Rusya’nın Türkiye’ye bakış açısını değiştirmesi ve stratejik ortaklık hedefi gütmesi gerektiği savunuldu. Rusya Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Başkanı ve Rus parlamentosunun alt kanadı Duma’nın milletvekili olan, “Kremlin ideologları” arasında ismi öne çıkan Sergey Markov’un uzun makalesinin tamamını, siz okurlarımız için Türkçe’ye çevirdik:

 

Türkiye yalnızca tatil köyü ve süpermarket değildir

Sergey Markov – Gosduma milletvekili, Siyasi araştırmalar Enstitüsü müdürü

İstanbul marşı. “Bavul tüccarları göçü” Boğaz kıyılarında ne arıyor?
On beş yıl önce sıradan Ruslar Türkiye’yi, yurtdışındaki başta gelen tatil köyü niyetine keşfettiler. O zamandan bu yana rekor sayıda turistimiz bu ülkeye istikrarlı bir biçimde seyahat etmektedir. Bundan daha da önce, dev süpermarket Türkiye’yi Rus “bavul tüccarları” keşfetti  – ve Rus pazarını Türk malına boğdular. Bugün artık Türkiye’yi ülkemizin yeni siyasi ve iktisadi müttefiki olarak keşfetme zamanıdır.

 Türkiye’yi Amerika – NATO üssü olarak ( ki onlarca yıl süren “soğuk savaş” süresince de gerçekten öyleydi) algılamaya alışmıştık. Bu devlete tarihi bağlamda Rus – Türk savaşları prizmasının içinden bakıyoruz. Fakat dünya baş döndürücü bir hızla değişiyor. Türkiye artık farklıdır, yakın zamanda da onu daha büyük değişiklikler beklemektedir. Bu ülke dünyada kendine yeni bir yer aramak zorunda, çünkü Türk dış siyasetinin öncelikleri-AB’iğine girmek ve ABD ile stratejik ortaklık – olumsuz sonuca doğru gidiyor.

Avrupa Birliğine tam üyelik elde etmesi ile Ankara, ülke içindeki Avrupa’ya uyumlu iktisadi ve siyasi kurumları güçlendirmeyi, AB yardımları almayı, toplumun laik yapısını güçlendirmeyi ve ekonomik büyümeyi hızlandırmayı sağlayabilecekti. Fakat otuz yıllık sabırlı bekleyişten sonra bu stratejik hedefe ulaşılamadı. Türkiye’nin birleşik Avrupa’ya girişini Fransa ve Hollanda’daki referandumlar ve de AB içindeki göçmen karşıtı toplumsal eğilimlerin artışı engelledi.

Her hangi bir devletin üyeliğinim kabulü ile AB’nin genişlemesi, ancak yapılacak referandumu takiben hükümetin onay vermesine dair Anayasa’daki yeni tashih Fransa’da onaylanmıştır. Fakir akınından, yasalara pek uymayan Müslüman ülke göçmenlerden bıkmış,  Fransız kentlerinde Cezayir kökenli teröristlerce çıkarılan yangınları unutmayan, yorgun Fransız sakinlerinin 70 milyon ve fazlası Türk nüfusunun AB’ne katılımını onaylayacaklarını tahayyül etmek katiyen mümkün değildir.

Şimdi ise Türkiye – ABD ilişkilerine dair. Son birkaç on yıl süresince Washington Ankara’nın baş stratejik ortağıydı. Fakat son yıllarda okyanus ötesi ortak Türkiye’ye yalnızca sorun yaratıyor. Velhasıl, Türk Kürdistan’ında stratejik istikrara devasa bir darbe vurarak ABD Irak’ta de facto bağımsız bir Kürt devleti oluşturmuştur. Bu sebeple Türk Ordusu Kürtlere karşı askeri operasyonlarını Irak topraklarında yürütmek zorunda kalıyor. Kafkaslardaki durumu Güney Osetyadaki savaş raddesine kadar “kızıştırarak”, Amerikalılar Türkiye’nin Kuzey Doğu’sunu da istikrarsızlaştırma tehdidini yarattılar. ABD tarafından planlanan İran ile savaş ise tüm bölgeyi külliyen istikrasızlığa götürür.

Dahası, Amerika Birleşik Devletleri kendilerini , Müslüman bir ülkede coşku çağrıştırması olası olmayan, İslam karşıtı siyasi güç olarak konumlandırdılar. Kamuoyu araştırmalarına göre, halk arasındaki Amerikan karşıtı eğilimler açısından Türkiye en önde bulunuyor. Yani Türk vatandaşları açısından günümüz Batı toplumunun – yalnız laik olanın değil,  din ardılı     ( postreligious) olanın da – ahlaksızlığına tepki hızla yükselmektedir.
Kaldı ki Türkiye’nin İslamlaştırma yönünde gitmesi olası değil çünkü böyle bir şey ülkeyi içten infilak ettirecek. Keza tüm büyük kentlerde laik, Avrupalılaşmış bir orta sınıf yaşamaktadır. 1990’lı yıllarda Türkiye Türk dili konuşulan devletlerle koalisyona girmeyi denedi, ancak bu projenin sonuçsuz, yüksek maliyetli ve karmaşık olduğu ortaya çıktı.

Dolayısıyla ülkenin dış siyaseti belirliliğini yitirdi ve rüzgârın sürüklediği bir yaprağa benziyor. Nereye gitmeli? Bu soru Türk seçkinlerinin önünde gittikçe keskinleşerek durmaktadır. Türkiye’nin ABD’den ve AB’den daha da bağımsızlaşmak zorunda kalacağı, yeni müttefikler arayacağı aşikârdır. Rusya’da ona stratejik ve ekonomik ortaklık teklifi götürmek zorundadır.

YAZININ DEVAMI YARIN

Çeviren: Özran Yılmaz

Çeviri sponsoru: Dynamic Logistics

30.10.2008


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir