Türk’ün ‘soykırım’ iddiası çok tehlikeli sonuç doğurur

Yalçın BAYER - turkey15wi1amjf0

Yalçın BAYER

23 Ekim 2008

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Diyarbakır’da, “1980 askeri darbesi hem Kürt halkı için hem de bütün Türkiye için siyasi, sosyal ve kültürel soykırıma neden oldu.

PKK bu ortamda doğdu” iddiasında bulundu. Hukukçu eski bir milletvekili, bu sözleri tehlikeli ve ağır bulurken “Hiç kimse bu beyanı, bir siyaset cahilinin, derebeyi özentisi bir toprak ağasının heyeyanzanları olarak hafife alamaz. Türkiye, bu iddia sonrasında artık farklı bir Türkiye’dir” değerlendirmesini yaptı. Eski iktidar ortağı partisinin üyesi, tepkisini şöyle sürdürüyor:

“Bugüne kadar, soyut demokrasi parantezinde yuvarlak laflar ile durumu idare etmeye çalışan bu ’siyaset ağası’, bu kere yanına partinin en radikal unsurlarını alarak ve Diyarbakırlılar’ huzurunda ’soykırım’ iddiasında bulunması ’siyasi çözüm’ isteyenlerin, yangına körükle gitmesi değil midir? Türkiye Cumhuriyeti yıllardır Ermeni soykırım iddialarına muhatap oldu, insanları, diplomatları bu iddia sonucu eylemler katledildiler. Yine Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu siyaset derebeyinin zihniyetinin bir yansıması olan ve uluslararası istihbarat örgütlerinin taşeronluğuna soyunmuş bir terör şebekesinin eylemleri ile yıllardır gençlerini kaybediyor, katliama maruz kalıyor.

MAZLUM İNSANLARI KULLANMAK

Bu kere parlamentoda temsil edilen bir parti Genel Başkanı, uluslararası terör örgütünün, T.C kanunlarına göre suçlu bulunarak en ağır cezaya çarptırılan başının, ense tıraşını bahane ederek soykırım iddiasında bulunması çok ciddi bir durumdur. Soykırım suçlaması uluslararası hukukta çok ağır sonuçları olacak bir iddiadır.
Soykırım uluslararası hukukta tanımı belli olan bir kavramdır. Bu kavramın bu hukuksal tanımdan soyutlanarak bugünlerde siyasi çatışmayı da derinleştirecek şekilde kullanılması ’deneyimli’ sayılan bir siyasetçinin ne gibi etkilerde kaldığını göstermiyor mu? Bugüne kadar, bölgenin mazlum insanlarının yoksullukları üzerinden ağalık yapan, siyaseten ve ekonomik olarak onları sömüren siyaset bezirganlarının bu iddiaları, hiçbir anlamda demokratik siyaset özgürlüğü içinde mütalaa edilemez. 12 Eylül sürecinde, sağcısı, solcusu, Kürdü, Alevisi bu ülkenin insanları her türlü zulme ve zillete maruz kaldılar ama bu ülkenin yurttaşlar olarak, ülkelerine, küsmediler, bu ’kahır dönemi’nin çilesini beraberce çektiler ve bu ülkenin yurttaşları olarak yaşamaya devam ettiler. Düşmanlıkları unuttular dost oldular. Bugün 12 Eylül’ün generalleri yok, görevi devir aldıktan sonra ilk iş olarak bölgenin insanları arasına giren, ben sizden biri olarak ordunun başındayım, siz-biz ayırımı yok, biriz, beraberiz diyen bir Genelkurmay Başkanı var. Bugün artık bölge insanı arasında dolaşırken, kendisine gösterilen ilgi ve sevgiden gözleri dolan bir Genelkurmay Başkanı var. Bir de eksik-ziyade bölgeye ekonomik ve sosyal paketler ile pozitif ayrımcılık yapmaya çalışan bir hükümet var.

Okumaya devam et  Bu iş aşiretlere kaldı ise…

SORUN ÜLKEYİ BÖLMEK

Bölgenin gündemindeki en önemli siyasi sorun Kürt sorunu değildir, Bölge ile ilgili en acil siyasi sorun; kendilerinden menkul bir Kürt sorununu icat edip, istismar ederek, kendi siyasi ikballerini, kendi ağalık düzenlerini sürdürmeye çalışanlardan Kürt yurttaşlarını kurtarmak sorunudur. Bu yurttaşlarımızı kendi devletine karşı soykırım iddiasıyla kışkırtanlar, siyasi bir temsil adına değil, ülkeyi bölmek adına siyaset yapmakta olduklarını Diyarbakır’da ilan etmişlerdir.

Bu beyan, ülkenin birçok yerinde, bölücü örgüt eylemleri sonucu doğmuş, kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike mevcutken yapılmış olup, TCK’nın Üçüncü Kısmı’nda düzenlenmiş bulunan ’Topluma karşı suçlar’ arasında, halkı kin ve düşmanlığa tahrik kenar başlıklı 216’ncı maddesince hükme bağlanan “halkı ırk veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer bir kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik” fiilini oluşturur ve cezayı muciptir.

Ahmet Türk ve yanındakiler, Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırarak, toplum barışına, kamu güvenliğine dair ve Ceza Kanunu’nda ’tadad’ edilmiş birçok maddeyi ihlal ederek demokratik meşruiyetlerini kaybetmişlerdir. Devlet, Kürt yurttaşlarının istismarını önleyecek tedbirleri re’sen ve acilen almak durumundadır.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir