TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

İÇİNDEKİLER:  - Turkler Olmeyi Biliyorlar
, ,

İÇİNDEKİLER: 

-AP SIRASI BELİRLENECEK
-ALMANYA İÇİŞLERİ BAKANI SCHAEUBLE: ”DİN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN MÜSLÜMANLAR İÇİN DE UYGULANMASINA OLANAK SAĞLAMAMIZ LAZIM”
AVRUPALILAR TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNE SOĞUK
GELECEĞİN YÖNETİCİLERİ YETİŞİYOR
-FAZIL SAY’A BREMEN MÜZİK FESTİVALİ 2008 ÖDÜLÜ VERİLDİ
TDK’DAN DİL BAYRAMI HEDİYESİ
TÜRKİYE’NİN YENİ NESİL İMAMLARI 
PROBLEM KARİKATÜRCÜ, AŞIRI SAĞ KONGRESİNDE
13. Kabile’nin kayıp başkenti İtil bulundu  

***

 

AP SIRASI BELİRLENECEK

 

STUTTGART | 20.09.08

 

Almanya’nın Baden Württemberg Eyaleti’nde bugün Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD), 6 Haziran 2009 tarihinde yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri öncesinde aday listesini belirleyecek.

Bölgesinden AP’ye aday gösterilen avukat Macit Karaahmetoğlu’nun da listedeki sırası, bugün Ehingen kasabasında düzenlenen Eyalet Delegeler Kurultayı’nda belli oluyor.
Karaahmetoğlu’nun, 6. sıraya yerleşmesi bekleniyor. Eyalet listesinden sonra 8 Aralık 2008 tarihinde toplanacak Federal Delegeler Kurultayı’nda da, federal liste oluşacak. Bu liste, adayların AP’ye girme şansını belirleyecek.

 

***

 

-ALMANYA İÇİŞLERİ BAKANI SCHAEUBLE: ”DİN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN MÜSLÜMANLAR İÇİN DE UYGULANMASINA OLANAK SAĞLAMAMIZ LAZIM” 

BERLİN (A.A) – 21.09.2008 – Almanya İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble, Alman Anayasası’nın garanti altında aldığı din özgürlüğünün Müslümanlar için de uygulanmasına olanak sağlanması gerektiğini söyledi.

Schaeuble, Wittenberg kentindeki bir kilisede yaptığı konuşmada, Almanya’daki Müslümanlarla tartışma olanağının bulunması gerektiğini belirterek, ”Anayasamızın garanti altına aldığı din özgürlüğünü Müslümanlar için de uygulanmasına olanak sağlamamız lazım” dedi.

Almanya İçişleri Bakanı, ülkesindeki Müslümanların Alman hukuk düzenini kabul etmelerinin yanı sıra çoğunluğun Hristiyan inancına sahip olduğuna saygı göstermeleri gerektiğini ifade etti.

(ERB-MCT) 

 

***

 

AVRUPALILAR TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNE SOĞUK

Fransız Valeurs Actuelles’ın yayınladığı bir kamuoyu araştırmasına göre Avrupalılar Türkiye’nin AB üyeliğine soğuk yaklaşıyor.

Konuyla ilgili haber şöyle:

“Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun yayımlanan son kamuoyu anketini yakından incelemesi gerekir. Zira bu anket, birlik kurumlarının haklılıklarından emin bir şekilde görevlerinin, Türkiye’nin üyeliğinin önündeki engellerden kaçmanın yolunu bulmak olduğu düşüncesiyle hareket etmeye devam ettikleri takdirde ciddi bir krizin yaşanacağı haberini veriyor. Türkiye’nin Ortak Pazar ile 45 yıl önce imzaladığı ve AB üyesi olabileceği konusunda ‘söz’ niteliği taşıyan veya taşımayan 1963 Ankara Antlaşmasından bu yana çok şey değişti. Bunların başında Türkiye’nin artık bir İslamcı parti tarafından yönetiliyor olması geliyor. Ancak asıl değişen, özellikle katılım müzakerelerinin resmen başladığı 2004’ten itibaren Küçük Asya’nın Avrupa kıtasına siyasi anlamda bağlanmasını sorgulamaya başlayan Avrupa kamuoyudur. IFOP’un o yıllarda Le Figaro gazetesi için beş bin Avrupa vatandaşı üzerinde yaptığı anket sonucu Fransızların yüzde 68’inin, Almanların ise yüzde 63’ünün birliğin, Türkiye’ye genişlemesine karşı olduklarını, buna karşılık İspanyolların yüzde 78’i, İtalyanların yüzde 67’si ve İngilizlerin yüzde 58’inin Türkiye’nin adaylığını desteklediğini ortaya koymuştu.

Valeurs Actuelles dergisi, dört yıl sonra görüşlerin ne şekilde geliştiğini araştırmak amacıyla IFOP şirketinden anketini bu kez yedi büyük Avrupa ülkesinde (Almanya, Fransa, İngiltere, Belçika, İtalya, Hollanda ve İspanya), Avrupa halkının üçte ikisini temsilen toplam 7.007 kişi üzerinde yinelemesini istedi. Sonuç kesin: Türkiye’nin üyeliğine karşıt olanların oranının arttığı, hatta üyeliğine sıcak bakanlar arasında oranların tamamen tersine döndüğü görülüyor.

Artık İspanyolların yüzde 21’i (dört yılda 29 puanlık bir artış), İtalyanların yüzde 56’sı (+23 puan), İngilizlerin ise yüzde 57’si (+15 puan) Türkiye’nin üyeliğini sakıncalı buluyor. Bu ihtimale en sert karşı çıkanlar, yüzde 80 oranıyla Fransızlar (2004 yılından bu yana 12 puan artış), ardından yüzde 76 ile Almanlar (+13), yüzde 68 ile Belçikalılar ve yüzde 67 ile Hollandalılar geliyor. Fransa’da kamuoyunun görüşünün tahlili öğreti niteliğinde. Sadece evet ve hayır cevaplarına göre değerlendirilen sonuçlara değil de brüt sonuçlara bakılırsa, soru yöneltilen kişilerin sadece yüzde 14’ünün Türkiye’nin üyeliğini desteklediği, yüzde 55’inin karşı geldiği ve yüzde 31’inin çekimser olduğu ortaya çıkıyor. Kısacası yaş grubu, bölge, hatta siyasi tercih farketmiyor:

Ağır basan hep Türkiye’nin katılımına karşıtlık. İlginç olan iki nokta ise 25-34 yaş grubunun, Türkiye’nin üyeliğine yüzde 11 oranıyla, bu oranın yüzde 15’e ulaştığı 50 yaş üstü gruptan daha az destek çıkması, ayrıca aşırı solun, sosyalist seçmenlerden daha çok karşıt olması… Ancak Türkiye’nin AB üyeliğine en sert çıkanların sağ cepheden olması pek şaşırtıcı değil: François Bayrou’nun seçmenlerinin yüzde 61’i, Nicolas Sarkozy’yi destekleyenlerin yüzde 68’i, Jean-Marie Le Pen cephesinin ise yüzde 81’i bu üyeliğe karşı. Cumhurbaşkanlığı için verilen sinyal, net bir biçimde aday Nicolas Sarkozy’nin, Ankara’yı ısrarla destekleyen Jacques Chirac ve Dominique de Villepin’e karşı gelirken aslında kamuoyuyla tam bir uyum içerisinde olduğunun göstergesi. Dolayısıyla bu rotadan Fransa’nın yıl sonuna kadar AB Dönem Başkanı olduğu gerekçesiyle vazgeçilmesinin bir risk oluşturacağı düşünülüyor.

Türkiye’nin üyeliğine bir alternatif çözüm olarak düşünülen Akdeniz için Birlik projesi, Brüksel Komisyonunun ne pahasına olursa olsun katılım müzakerelerini ilerletme isteğini kırmaya yetecek midir?

Projenin başlatılacağı 13 Temmuz zirvesine katılımı konusundaki kararsızlığını açıkça ifade eden Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu oyuna gelmediğini gösterdi. Jose Manuel Barroso ise, Paris zirvesinin sonuç bildirgesine, ‘Akdeniz için Birlik, Avrupa Birliği’nin genişleme politikasından, katılım müzakerelerinden ve müzakere öncesi görüşmelerden bağımsızdır’ ibaresinin açıkça yer alması için ısrarda bulundu. Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner bizzat Nicolas Sarkozy’nin Türkiye konusunda bilinen görüşünün, Türk Hükümeti ile Avrupa Komisyonu arasındaki katılım müzakerelerine hiçbir şekilde engel oluşturmayacağını belirtti.

Kesin olan bir şey var ki o da Fransa’nın 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren AB Dönem Başkanlığı konumunun gerektirdiği çekimserlikten kurtulup daha rahat bir hareket özgürlüğüne yeniden kavuşacağıdır…”

ABHaber, 19-09-2008

 

***

 

GELECEĞİN YÖNETİCİLERİ YETİŞİYOR

 

Anadolu Üniversitesi, Köln Üniversitesi ve TD-IHK’nın işbirliğiyle gerçekleştirilen “İşletme yüksek lisans” ve “Türkiye’de işletme yönetimi” programlarının öğrencileri, TD-IHK’da yetkililerle buluştu.  

Anadolu Üniversitesi, Köln Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nin ortaklaşa düzenlediği ve 2008 itibariyle Türk-Alman Sanayi ve Ticaret Odası’nın (TD-IHK)’nın destek verdiği ‘İşletme yüksek lisans’ ve ‘Türkiye’de işletme yönetimi’ programlarının  öğrencileri, ‘Geleceğin genç yöneticilerinin eğitimini amaçlayan iş birliğinde ilk adım’ adlı toplantıda yetkililerle buluştu.

TD-IHK’nın Köln’deki merkez binasında gerçekleşen toplantıya TD-IHK Genel Sekreteri Sibel Yıldırım, Anadolu Üniversitesi Batı Avrupa Bürosu Müdürü Dr. Gürsel Gür, Köln Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Fakültesi Yabancı Öğrenciler ve Uluslararası İlişkiler Merkezi Yöneticisi Christi Degen, Alman Posta İdaresi Uluslararası Pazarlama Yöneticisi Özkan Öztürk, Türk Hava Yolları Köln Müdürü İsa Al ile mezun ve dördüncü dönem öğrenciler katıldı.
 
Gerçekleştirilen toplantının öğrencilerin geleceğe dönük planlama yapması yönünden önemli olduğunun altını çizen Dr. Gürsel Gür, ‘Beş yıldır yürüttüğümüz programımıza TD-IHK istihdam sağlama anlamında destek veriyor. Toplantıya katılan Deutsche Post ve THY yetkilileri öğrencilerimizin staj ve mezuniyet sonrası kurumlarındaki iş imkanları hakkında olumlu mesajlar verdiler. Bu bizi çok sevindirdi’ diye konuştu.

Christi Degen ise, ‘Almanya ve Türkiye arasındaki yakın ekonomik işbirliği nedeniyle iki ülke şirketlerinin kalifiye eleman açığı var. Üç kurumun birlikte yürüttüğü bu programdan mezun olacak öğrenciler, şirketlerin taleplerine cevap olacaklar. Bu nedenle TD-IHK’nın desteği öğrencilerimiz için çok önemli’ dedi.

Programda yer alan öğrencilerin şirketlerle direk ilişki kurması konusunda destek sağladıklarını belirten TD-IHK Genel Sekreteri Sibel Yıldırım, ayrıca iki üniversiteyle bilimsel ve işletmeciliğe yönelik projelerin planlanmasını ve uygulanması konusunda da birlikte çalıştıklarını ifade etti.

Toplantıda Alman Posta İdaresi Uluslar arası Pazarlama Yöneticisi Özkan Öztürk, Türk Hava Yolları Köln Müdürü İsa Al öğrencilere, şirketlerindeki staj ve iş imkanları hakkında bilgi verdiler.

***

 

-FAZIL SAY’A BREMEN MÜZİK FESTİVALİ 2008 ÖDÜLÜ VERİLDİ

 

BREMEN (A.A) – 21.09.2008 – Piyanist ve besteci Fazıl Say’a, Almanya’nın önde gelen müzik festivalleri arasında yer alan Bremen Müzik Festivali 2008 Ödülü verildi.

Deutsche Bank’ın finansmanını sağladığı festivalin komitesi tarafından her yıl başarılara imza atan sanatçıya verilen ”Müsikfest Preis 2008”, Bremen Belediye Sarayında dün akşam düzenlenen törenle, Deutsche Bank Vakfı temsilcisi Ludwig Blomeyer tarafından takdim edildi.

Törende konuşan festival yetkilisi Prof. Thomas Albert, ”kültürler arası elçi” olarak gördükleri Fazıl Say’ın 2004 yılından bu yana Bremen Müzik Festivalinde sunduğu eserlerin sadece geçmiş dönemlerle zamanın müziğinin bir karışımı olmakla kalmadığını, aynı zamanda kültürler arasında başarılı bir köprü oluşturduğunu kanıtladığını söyledi.

Say’ın büyüleyici programlar sunduğunu, klasik, caz ve Osmanlı müzik geleneğini tamamen kendi mimarisiyle bütünleştirdiğini vurgulayan Albert, ”Kısacası Fazıl Say geçmişle bugün arasında bir köprü. Say, dünya çapında tanınan besteci ve piyanisttir. Ayrıca insani duruş yapısı da onun yapıtlarına ayrı bir değer katmaktadır. Sanatçı olmasının yanı sıra bazı siyasi olaylar karşısında da görüşünü çekinmeden açıklayabilmektedir. Bütün bu özellikler ona yaratıcılık kazandırmaktadır. Derinliği olan bir insan. Yapıtlarında da bunu açıkça görebiliyoruz. Hepimiz için güçlü bir kişilik” dedi.

Böylesine önemli bir ödüle layık görülmesinden dolayı mutlu olduğunu belirten Fazıl Say da, yaptığı konuşmada, Bremen kentinin aynı zamanda bir müzik kenti olduğunu ve burada özel konserler vermekten onur duyduğunu ifade etti. 

Türkiye’nin Hannover Başkonsolosu Aydın Durusoy ve Bremen Eyaleti Kültür Baknalığı Müsteşarı Carmen Emigholz’un da aralarında bulunduğu seçkin bir davetlilerin katıldığı törende Say, Joseph Haydn, Johann Sebastian Bach, Wolfgang Amadeus Mozart, Maurice Ravel ve Kara Toprak’tan esintiler sundu.

”Musikfest Preis” (Müzik Festivali Ödülü) daha önce tanınmış orkestra şefleri Nikolaus Harnoncourt, Sir John Elliot Gardiner ve Marc Minkowski, Grammy ödüllü piyanist Andras Schiff, opera sanatçısı Anne Sofie von Otter gibi isimlere verilmişti.

Fazıl Say, festivale ilk olarak 2004 yılında keman virtüözü Maxim Vengerov’un önerisi üzerine katıldı. 2005 ve 2006 yıllarında da festivalde yer alan Say, geçen yıl keman sanatçısı Patricia Kopatchinkaja ile sahne aldı.

-”BU ÖDÜL BENİM İÇİN ÇOK SEVİNDİRİCİ”-

Say, ödül töreninden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, ”Bu ödül benim için çok sevindirici. Bremen Müzik Festivali dünyanın sayılı festivallerinden biri. Yılın en iyi ödülünü almak berim için çok sevindirici” dedi.

Fazıl Say, Frankfurt’ta ekim ayında düzenlenecek, Türkiye’nin onur konuğu olduğu kitap fuarında Nazım Hikmet Oratoryosu’nun Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından iptal edilmesini eleştirerek, ”Türk edebiyatını tanıtmak bakımından Nazım Hikmet Oratoryosu büyük önem taşımaktaydı. Benim bestelediğim bir çalışmaydı. Yıllardır bunu bekliyorduk. Ama Kültür Bakanımız iptal etti. Sanata destek olmak lazım, engelleyici olmamak lazım” dedi. 

Say, bir gazetecinin ”gerekirse Türkiye’yi terk edip etmeyeceğini” sorması üzerine, ”Ülkeyi terk etmem. Ama kimi zaman zorunlu kalınmış olunabiliniyor. Orkestra çalamaz, konser verilemez hale geliyorsunuz, eserleriniz sansürlenir. Engellenince bir şeyi yapamaz hale geliyorsunuz. Bu, direksiyonu olmayan bir arabayı kullanmak gibi bir şey. Beklentilerimizin, hayallerimizin olduğu yer Türkiye. Hükümet tarafından açıkça ve net bir biçimde sevilmeyen bir konumdayım” diye konuştu.

Kendisinin ”AB’nin kültür büyükelçisi” olarak görüldüğünü kaydeden Say, Türkiye ile AB arasında bir iletişimsizlik olduğunu belirterek ”Avrupalılar bizi anlayamıyor. Halklar arasında karşılıklı iletişimsizlik var. Sanatçılara burada büyük görev düşüyor” dedi.

Fazıl Say, kendisinin zaman zaman ”aşırı İslamcılar” tarafından Almanya’da tehdit edildiğini, bundan dolayı bazı konserlerine polis eşliğinde gittiğini söyledi.

(KAP-HA-MCT) 

 

***

 

ANKARA ( A.A.) | 21.09.2008

 

TDK’DAN DİL BAYRAMI HEDİYESİ

Türk Dil Kurumu, 117 bin 80 kelimeyi doğru telaffuz eden internet sitesindeki sesli sözlüğü 26 Eylül’de kullanıma açacak  

Türk Dil Kurumunun (TDK) yeni sanal sözlüğünde, hem kelimelerin nasıl söylendiğini duymak mümkün olacak hem de yalnızca ilk harfleri kodlanarak sözcüğün doğru yazılımına ulaşılabilecek.

TDK’nin sanal ortamdaki “Genel Türkçe Sözlük”ü, “Sesli Türkçe Sözlük” adıyla yeni ve daha kapsamlı hale getirildi. Türkçenin doğru seslendirilmesi ve yazılması için geliştirilen sözlük, kapsamlı kullanım olanağı sunuyor.

Buna göre, 117 bin 80 söz varlığının tamamının seslendirildiği sanal sözlükte, aranan kelimenin nasıl doğru telaffuz edildiği ve vurgulamanın nerede yapılacağı bilgisayardan rahatça dinlenebilecek. Sözlüğün, öğrenciler ve dilini doğru kullanmak isteyen tüm vatandaşların yanı sıra yurt dışındaki Türk aileler ve Türkçe öğrenen yabancılar için en önemli başvuru kaynağı olması bekleniyor.

26 EYLÜLDE KULLANIMA AÇILIYOR

Yeni sanal sözlüğün ikinci önemli özelliği, aynı zamanda bir yazım kılavuzu olması. Daha önce, sanal sözlüğe yanlış kelime girildiğinde “Aradığınız söz veya harf ile ilgili kayıt bulunamadı” ifadesi çıkıyor, kullanıcı alternatif yazılışları deneyerek sözcüğün doğrusunu bulabiliyordu. Artık, bir kelime veya kelime grubu, yalnızca ilk harfleri veya içinde geçen heceler yazılarak bulunabilecek.

Sözlüğün bu yeni işlevinin, kullanıcılar açısından büyük rahatlık sağlayacağı öngörülüyor. Sesli sözlük, 26 Eylül’deki 76. Dil Bayramı’nda hizmete girecek. Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Dil Bayramı etkinliğinde sözlüğün kullanımını başlatacak.

“ÖNEMLİ BİR KAYNAK”

TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sanal ortamdaki “Güncel Türkçe Sözlük”ün sürekli güncellenerek, geliştirildiğini, yeni sözlüğün de bu çalışmaların devamı olduğunu söyledi.

Yaklaşık 8-9 aydır yeni sistem üzerinde çalıştıklarını anlatan Akalın, Güncel Türkçe Sözcük’te kelimelerin nasıl söylenmesi gerektiğinin yazılı gösterildiğini, artık her doğru ve örnek söylenişin duyularak öğrenebilineceğini dile getirdi.

Akalın, “Bu sözlükte, artık madde başı her sözcüğün doğru, güzel ve örnek seslendirilmiş biçimi de yer alacak. Dolayısıyla artık sözlüğümüzün adı ’Güncel Türkçe Sözlük’ olmayacak, ’Sesli Türkçe Sözlük’ olarak hizmet verecek” dedi.

Yeni sözlüğün, sözcüklerin anlamları, yazılışları ve söylenişleriyle önemli bir başvuru aracı olacağını vurgulayan Akalın, şöyle devam etti: “Sözcüklerin nasıl söylenmesi gerektiğinin yanı sıra vurgunun da hangi hecede olduğunun gösterilmesi, bu hem yazıyla hem de söyleyişle gösterilmesi bakımından önemliydi.

Bu bakımdan Sesli Türkçe Sözlük, ülkemizde Türkçe’nin söylenişinde önemli bir kaynak olacak. Burada en büyük amacımız Türkçe söyleyişleri, belirli bir ölçümlülük içerisinde, yani standart içerisinde olmasıdır. Yörelerimize göre değişik söyleyiş biçimleri olabilir, bunlar elbette halkın söyleyiş özelikleridir.

Fakat aynı zamanda, bir de yazı dilimizin kullanılışı var ki bölgelere göre değişiklik göstermeyen, Türkçe’nin doğru ve güzel söylenişlerinin, örnek söyleyişlerin yer aldığı kullanışlardır. İşte Sesli Türkçe Sözlük bu amaçla hazırlandı. Bununla Türkçe sözcüklerin söylenişindeki karmaşayı sona erdireceğimizi umuyoruz.”

YABANCILAR İÇİN DE ÖNEMLİ KAYNAK

Akalın, dünyanın her yerinde, kişilerin internete girerek Türkçe sözcüklerin nasıl söylendiğini bulabileceğini belirterek, sözlüğün Türkçe öğrenmek isteyen yabancılar ve “Türkçeyi doğru, güzel ve hakkıyla kullanmayı isteyen yurt dışında yaşayan Türk çocukları için de önemli bir başvuru kaynağı olacağını” kaydetti.

Yeni tasarımın yazım kılavuzu olma özelliğine değinen Akalın, artık bir heceyle bile sözlükte aranılan kelimelere ulaşılabilineceğine dikkati çekti. Akalın, şöyle devam etti: “Aranılan sözcüklere daha kolay erişim sağlanıyor.

Herhangi bir hece ile başlayan, içinde herhangi bir ses öbeğinin bulunduğu sözcükleri aramak isteyen, sözlüğümüzün bu yazılımından daha kolay biçimde yararlanacak. Örneğin belirli bir ses grubuyla başlayan sözcükleri çok kolay biçimde, liste halinde görebilecek.

Aynı zamanda yazılışını tam olarak bilmediği sözcüklerin de ilk birkaç harfi yazıldığında, o harflerle başlayan bütün sözcükler görülebilecek. Böylece daha önceki yazılımda yanlış yazılımlar karşısında sözcüğe ulaşamama gibi bir sorun da çözülmüş olacak. İlk birkaç harfi yazmak, sözcüğe ulaşmada önemli bir yol olacak.”

SÖZLÜĞE EMEĞİ GEÇENLER

“Sesli Türkçe Sözlük”ü, TDK’nin Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü Çalışma Grubu hazırladı. Veri tabanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Prof. Dr. Recep Toparlı, Prof. Dr. Nevzat Gözaydın, Prof. Dr. Hamza Zülfikar, Prof. Dr. Mustafa Argunşah, Prof. Dr. Nurettin Demir, Prof. Dr. Melek Özyetgin, uzmanlar Belgin Aksu, Beyza Gültekin, Adem Terzi, Burçak Okkalı ile Anadolu Ajansından Safa Tekeli ve TRT’den Şener Mete’den oluşan Güncel Türkçe Sözlük ve Yazım Kılavuzu Çalışma Grubu tarafından geliştirildi. Kelimelerin seslendirilmesini de Göksel Durna ve Rahmi Aygün yaptı.

 

***

 

TÜRKİYE’NİN YENİ NESİL İMAMLARI

 

22/09/2008

 

Onlar, şimdiye kadar alışık olduğumuz, hele Türk filmlerinde gördüğümüz imam profilinin çok dışında. Kimisi dört dilde vaaz veriyor, kimisi akademik seviyede hutbe. Doktora yapanı da var, ressam olanı da. Onlar, Türkiye ve dünyanın her yerine yayılan yeni nesil örnek imamlarımız. Aksiyon Dergisi o imamlardan bir bölümünü bu hafta kapağına taşıdı…

Diyanet İşleri Başkanlığı, din görevlilerinin kullandığı kıyafetlerle ilgili önemli bir adım attı. Cübbe ve fesler artık standart hâle geliyor. Cübbelerde siyah renkten vazgeçilirken, krem rengine dönülüyor. Kıyafetleri ise bir süredir devlet büyüklerinin eşlerini giydiren Ankara Olgunlaşma Enstitüsü hazırlıyor…

Diyanet’in bu küçük adımı bazı basın yayın organlarında ‘devrim’ olarak nitelendirildi. Aslında bu yaklaşım, medyanın bilinçaltındaki ‘imam-müftü imajı’nı ele veriyor. Üstelik aynı elin kendi ideolojik bakışıyla oluşturduğu bir imaj. Türk sinemasında yıllar boyu çizilen ‘kara cübbeli, kirli sakallı, dar görüşlü imam profili’ kafalara kazınmak istendi. Keçisi çalınan müftünün durumu basında, ‘Müftü keçi çaldı’ diye aktarıldı. Elbette gerçek böyle değildi. Ama bu yayınlar kamuoyunda etkili oldu. Cami cemaati arkasında saf tuttuğu kişiyi tanısa da, sokaktaki insan imamlara hep mesafeli durdu…

“Ölümü, ölüyü, cenazeyi değil, insanlar beni görünce hayatı hatırlamalı. Bana ölüme bakar gibi değil, hayata bakar gibi bakmalı…” Sitem kokan bu sözler de, sokaktan nasıl görüldüğünü bilen bir imama ait. Türkiye’nin en büyük camilerinden Kocatepe Camii’nin imam hatibi Kadir Temel’e. Belli ki, Kadir Hoca ölüm ve cenaze gibi işler dışında pek hatırlanmamaktan yakınıyor. İkinci cümlesi çok önemli; çünkü içinde hayat geçiyor. Yani Kadir Hoca diyor ki, “Biz aslında hayatın tam içindeyiz. Siz ne kadar içindeyseniz o kadar içinde.” Hatta bir adım daha atalım; tahmin edemediğimiz kadar hayatın içinde olan imamlarımız var. İşte bu dosya, son cümlenin ne anlama geldiğini anlatıyor.

KARAPÜRÇEK’İN DOKTORALI İMAMI

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın son yıllarda en fazla üzerinde durduğu husus din görevlilerinin eğitim durumu. Nihai hedef, imamların tamamını üniversiteli yapmak. 1980-1990 yılları arasında camilerin yüzde 80’inde imam hatip lisesi mezunları görev yapıyordu. 2007 istatistiklerine göre, vazife başında olan imam sayısı 60 bin. Bunun 4 bin 248’i yükseköğretim (Yüksek İslam Enstitüsü, İlahiyat ve İslami İlimler Fakültesi) mezunu, 774’ü lisansüstü eğitim almış. 176 din görevlisi de doktorasına devam ediyor.

Doktora yapan imamlardan biri Ankara’nın Karapürçek ilçesindeki Hz. Yakup Camii İmam Hatibi Fethullah Yılmaz. 2002’de ilk olarak Nallıhan Alan Köyü Camii’nde göreve başlamış. 2,5 yıldır da Hz. Yakup Camii’nde görevli. Cemaatinin 3-5 kişiyi geçmediğini belirtiyor. Cuma namazlarında ise 10’u buluyormuş. Cemaat doktora yaptığını biliyormuş, hatta bazısı “Doktor mu olacaksın? Hastalara mı bakacaksın?” diye soruyormuş. 9 Eylül İlahiyat Fakültesi mezunu Yılmaz, doktorasını Ankara İlahiyat’ta sürdürüyor, konusu ise “İslam Hukuku’nda Araçlar ve Amaçlar”. Bu yıl bitirme sınavları sonunda doktoralı imamlarımız arasında yer alacak. Peki doktora yapan bir imam neden 3-5 kişilik cemaati olan bir camide görevli? Diyanet’e göre bu durum, ‘tayinlerin suiistimal edilmemesi ilkesi’nden kaynaklanıyor. Yani doktoralı imamın ‘köylüsü’, ‘şehirlisi’ yok. Toplumsal geçişkenliğin sağlanması gerekiyor. Ancak yine de bu seviyede imamlar için ulaşım kolaylığı, teşvik ödülleri gibi şartların hazırlanması gerekiyor.

Yılmaz gibi yüksek lisans ve doktora yapan imam sayısı oldukça fazla. Örneğin yüksek lisans yapmış 634, doktorasını tamamlamış 117 imam var. Hâlen 526 imam yüksek lisans, 176 imam da doktora yapıyor.

TOKYO’DAN BRÜKSEL’E 1377 KÜRESEL İMAM

Diyanet İşleri Başkanlığı Türk vatandaşlarının yoğun olduğu birçok ülkeye de din görevlisi gönderiyor. Yurtdışındaki vatandaşlarımızın dinî konulardaki ihtiyacını karşılamak üzere 1377 görevli hizmet veriyor. Tıpkı üç yıl önce Japonya’ya gönderilen Ensari Yentürk gibi. Dünyanın en kalabalık şehirlerinden 35 milyon nüfuslu Tokyo’da görev yapan Yentürk, dört dilde hutbe veren tek imam hatip. Japonca, Arapça, İngilizce ve Türkçe okuduğu hutbelerle örnek gösteriliyor.

Ensari Hoca’nın hayat hikâyesi de oldukça ilginç. Eskişehir İmam Hatip Lisesi mezunu. Lise yıllarında Arapça öğretmeni olmaya karar verir. 9 Eylül İlahiyat’ta okurken din görevlisi olarak çalışmaya başlar. Bir taraftan da yüksek lisansa hazırlık amacıyla İngilizce kurslarına katılır. Arapça ve İngilizceyi kurslarda öğrenir. Altı yıl boyunca İzmir’in çeşitli camilerinde imam hatiplik yapar. Yurtdışı sınavını kazanınca Tokyo Camii İmam Hatibi olarak gönderilir. Japonya’ya gider gitmez, bir dil kursuna kayıt yaptırır. Haftada 20 saat Japonca çalışır. 1,5 yıl sonunda konuşma seviyesine gelir. Yurtdışından sorumlu Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez’den de teşvik görür: “Japonca hutbe okuyacağımı hiç tahmin etmiyordum; ama Mehmet Hoca her aradığında ‘Ne zaman okuyacaksın?’ diye soruyordu.” Kendisini hazır hissettiği bir gün karar verir Japonca hutbe okumaya. O gün bugündür Tokyo Camii’nde Japonca hutbe okunuyor. Camiye gelen misafirlere hem İslamiyet anlatılıyor hem de Türkiye hakkında bilgi veriliyor.

HER AY ÜÇ JAPON MÜSLÜMAN OLUYOR

600 kişilik Tokyo Camii’ne cumaları, (20 kadarı Japon) 400 kişi geliyor. Ensari Hoca, her ay ortalama üç Japon’un Müslüman olduğunu müjdeliyor. Bu konuda kadınlar erkeklerden öndeymiş. Japonların merak ettikleri konuların başında ise ‘İslam ve terör’ ile Türklerin içki içmemesi ve domuz eti yememesi geliyor. Yentürk’ün vurguladığı bir başka konu din görevlilerine Türkiye’de olduğundan daha fazla hürmet gösterilmesi: “İmamlar ‘bir karış sakallı, cübbe ve sarıkla gezen, yaşını başını almış insanlar’ olarak algılanıyor. Beni görünce şaşırıyorlar. Böyle bir imaj oluşsa da din adamlarına oldukça saygılılar.”

3,5 yıldır bulunduğu Tokyo’da Yentürk’ü en çok duygulandıran olay 2 ay önce yaşanmış. Japon bir bayan Müslüman olduktan kısa süre sonra anne ve babasını Ensari Hoca’nın yanına getirmiş. Anlatılanlardan etkilenen aile birkaç gün sonra Müslüman olmuş. Ancak bir ay sonra kızın annesi kanserden vefat etmiş: “Özellikle cuma günü bu camiden cenazesinin kalkması ve 300 kişilik bir cemaatin cenaze namazını kılması en fazla etkilendiğim olaydı.”

BEYLERBEYİ’NDE SİNEMA MEZUNU BİR İMAM

Yeni nesil imamlardan biri de İstanbul’un 230 yıllık Beylerbeyi Camii’nde görevli Ramazan Kutlu. Hamid-i Evvel diye de bilinen cami Boğaz’ın Anadolu yakasında. Ramazan Hoca’yla caminin Boğaz’a nazır bahçesinde konuşuyoruz. Oldukça renkli bir kişilik, birçok işte çalışmış. Parkecilik, kuyumculuk, mimarlık, dekoratörlük bunlardan bazıları… Hem hukuk, hem de radyo TV-sinema bölümünü bitirmiş. Üstelik mesleğe başladığı yıllarda imam hatipliği ve Marmara Güzel Sanatlar Bölümü’ndeki eğitimini birlikte sürdürmüş. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni tercih edecekken yanlışlıkla Adalet Meslek Yüksek Okulu’nu işaretlemiş. İki yıl bu bölümü okuduktan sonra imam hatiplik sınavına girmiş ve kazanmış. İlk görev yeri Kartal Gümüşpınar Yenievler Camii. İmamlık görevini sürdürürken güzel sanatlara olan merakı da artar. 2500 kişinin girdiği sınavda ilk 250’ye kalarak güzel sanatlar bölümüne kaydolur. Hem okulu hem imamlığı bir arada sürdürür: “Öğleni kıldırıp okula gidiyordum. Sonra ikindiyi kıldırmak için geri gelip yine okula dönüyordum.” Kutlu, okulda kısa film de çeker, figüranlık da yapar. Ancak kendisine uymayan sahnelerde oynamaz. Sadece bölüm başkanı bilir imam olduğunu. Ona da cuma namazı kıldırmak için anlatmıştır. Cemaat tarafından takdirle karşılanır. Kimi zaman okula gidecek yol parasını bile cemaat verir borç olarak.

YAŞAR KEMAL’İ ŞAŞIRTAN OLAY

16 yıl Kartal’da görev yapan Kutlu, Beylerbeyi Camii’ne gelmek için imtihandan geçer ve başarılı olur. Yedi yıldır hem Beylerbeyi esnafıyla hem de burada yaşayan ünlülerle iç içe. Sadece mihrabın adamı değil, esnafın da ‘Ramazan abisi.’ Camiye gelenler arasında Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kurtlar Vadisi dizisinin oyuncuları, Koç, Demirel ve Sabancı ailesi mensupları da var. Ramazan Bey’in Beylerbeyi’nde yaşadığı en ilginç hatıra yazar Yaşar Kemal’le ilgili. Bir gün caminin yakınındaki lokantada otururken görür Kemal’i. Yanına giderek romanlarını okuduğu isimle tanışır. Caminin imamı olduğunu, sadece tanışmak istediğini söyleyip kalkar. Yaşar Kemal şaşkınlıkla etrafındakilere “Bir imam geldi, benimle tanışıp gitti.” der. Başka bir gün ikili yine karşılaşır. Bu kez Kemal Ramazan Hoca’nın yanına gelir ve “Ya hocaefendi sen beni şaşırtıyorsun. Manken gibi adamsın. Bizim alıştığımız sarıklı cübbeli imam nerede?!” diye sorar. Ramazan Bey’in cevabı manidardır: “O sadece filmlerde olur.”

NE İMAMLIKTAN VAZGEÇERİM NE RESSAMLIKTAN

Ankara Keçiören’deki Gülbaba Camii’nde de alışık olmadığımız bir imam var. Caminin alt katı bir resim atölyesi. İlginç portre ve yağlı boya tablolarla dolu. Tabloların sahibi cami imamı Recai Özsoy. 20 yıldır resme gönül vermiş bir din görevlisi o. Şimdiye kadar binin üzerinde çalışma yapmış. Recai Hoca, tuvalin önüne geçiyor, fırçasını eline alıyor, resmini çiziyor. Namaz vakti gelince abdestini alıp ezanı okuyor, namazı kıldırıyor. Sonra caminin alt katındaki atölyesine dönüyor. Resmine kaldığı yerden devam ediyor. Minber ve tual; aynı gönülde kesişiyor….  

***

 

 

PROBLEM KARİKATÜRCÜ, AŞIRI SAĞ KONGRESİNDE

 

Ünsal TURAN / KOPENHAG

Danimarka’da Hz.Muhammed’in karikatürlerini yayınlayarak Müslümanları ayağa kaldıran Jyllands Posten gazetesi zor durumda.

El Kaide’den de ölüm tehditleri alan karikatüristlerden Kurt Westergaard, aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi’nin yıllık kongresine katılarak konuşma yapınca, “Bu eserler fikir özgürlüğü gereği yayınlanmıştır” diyen gazete yönetimi ve Danimarka hükümetini zor durumda bıraktı. Kurt Westergaard’ın yabancılara ve özellikle Müslümanlara karşı olan Danimarka Halk Partisi’nin kongresine katılması ve konuşma yapması, Jyllands Posten gazetesinin karikatürleri basın ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değil, Müslümanlara karşı yayınladığı şeklinde yorumlandı.

Tehditler nedeniyle Kurt Westergaard’ın kongreye katılacağı önceden duyurulmadı. 800 kişinin alkışları arasında kürsüye çıkan Kurt Westergaard “Umarım bir gün imamlar İslam-Light’ı yaparlar, o zaman hepimiz bir arada olabiliriz” dedi. Kurt Westergaard, kendisine karşı saldırı planını ortaya çıkardığı için gizli servis PET’e de teşekkür etti.

Jyllands Posten Gazetesi’nin yeni Genel Yayın Yönetmeni Jörn Mikkelsen, Kurt Westergaard’ı gazeteye çağırarak, aşırı sağ partinin kongresinde izinsiz konuşma yapmasını eleştirdi. Westergaard ise, konuşmak için kimseden izin almaya ihtiyacı olmadığını söyledi.

 

***

 

13. Kabile’nin kayıp başkenti İtil bulundu

 

22 Eylül 2008

 

Rus arkeologlar, bin yıl önce Museviliği kabul eden ve döneminin en zengin devletlerinden birini kurduktan sonra tarih sahnesinden aniden çekilen Hazar Türkleri’nin kayıp başkenti “İtil”i bulduklarını açıkladılar.

Rusya’nın Astrahan Devlet Üniversitesi öğretim üyelerinden Dimitri Vasilyev liderliğindeki arkeoloji ekibi, 9 yıldır tarihi İpek Yolu üzerindeki Hazarlar’ın kayıp başkent İtil’i arıyordu. Vasilyev ve ekibi, Hazar Denizi’nin kuzeyinde, Rusya-Kazakistan sınırındaki Astrahan kenti yakınlarında, yaptığı kazılarda üçgen şeklinde bir kale ile Hazarların konut olarak kullandığı yurtların kalıntılarına ulaştı. Vasilyev, çıkan eşyaları çok dikkatli inceleyerek bu kalıntıların kayıp kent İtil olduğu sonucuna vardıklarını söyledi. Uzmanlar, bulunan kale kalıntısının pişmiş tuğladan yapılmış olduğunu, Hazar kanunlarına göre ise pişmiş tuğlanın sadece başkentte kullanılmasına izin verildiğini belirtti.

Vasilyev, Associated Press’e yaptığı açıklamada, “Doğu Avrupa’nın ilk feodal devletinin başkentini bulmanın önemi büyük. Bunu Rus tarihinin bir parçası olarak görüyorum” dedi. Hazar Türkleri konusunda uzman isimler de, Rus arkeologlarının kayıp başkenti bulduğuna inanıyor. İsrailli uzmanlar ise, asıl meselenin yazılı eserlere ulaşmak olduğunu belirtiyor.

60 bin nüfuslu olduğu sanılan İdil kenti, Avrupa ile Çin arasındaki ticaretin odak noktası haline gelerek hızla zenginleşmişti. Bir Türk kavmi olan Hazarlar’ın kurduğu devlet, 7. ve 10. yüzyıllar arasında hızla büyüyerek Çin’in kuzeyinden Karadeniz’e kadar genişledi. 8. veya 9. yüzyılda Museviliği kabul eden Hazarlar, Rus saldırıları, Tatar-Moğol asimilasyonu ve Hazar Denizi’nin sularının yükselmesiyle tarihten silindi. Ünlü yazar Arthur Koestler, 1976’da yayınladığı kitapta, Hazar Türkleri’nin “Museviliğin kayıp 13’üncü kabilesi” olduğunu ileri sürmüştü. 

 

***


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir