ATATURK’E VIZE VEREN YUZBASI

Mustafa Kemal Atatürk

ATATURK’E NASIL VIZE VERDIM….

“Ataturk’e Nasil Vize Verdim”, gazeteci yazar Nezih Uzel’in 1972 yilinda, Istanbul’un isgalinde kilit rol oynayan isimlerden biri, isgalin Istihbarat yuzbasisi John Godolphin Bennett’le yaptigi uzunca soylesisine dayanan yeni kitabi. Uzel, Turkiye’de Bennett’le bu soylesiyi yapan ve ilk ve tek Turk gazeteci olma unvanina sahip. Dahasi isgal yillarindan gunumuze ozellikle “isgalci” taraftan taniklik ve itiraflarin fazla olmayisi kitabin onemini hayli arttiriyor.

Mart 2008’de okuyucuyla bulusan “Ataturk’e Nasil Vize Verdim” kitabi, gazetecilik tarihimizde bir ilk. Uzun yillar Uzel tarafindan kayit altinda tutulmus bu soylesi, gazetecinin Bennett’le tarihi sirdasliga varan munasebetinin milli hafizaya deger bicilmez bir kaynak olarak geri donusu. Bu anlamda, kisisel internet sitesinden gazetecilige devam eden, meslegi tutku haline getirmis Nezih Uzel’den ne kadar ovguyle bahsedilse yeridir. Toplumun tarihi bellegine, savas tarihine, toplum kimligine, Istiklal Harbi yillarinin ruh haline, isgalci ve yerli halktan insan manzaralarina Uzel’in naklettiklerinden daha yakin bir bakis olamazdi herhalde. Cunku daha once bircok roportaj teklifini reddeden ve kimseyle konusmayan Bennett, olumunden 2 yil once hafizasini Uzel’e acti. Bu, son padisah Vahdettin’in saraydan Orta Asya’ya kacmasini engellemek icin sarayin cevresine teller gerdirten ordusuna sadik ve parlak bir yuzbasi portresi degildi sadece. Padisah Vahdettin’in kisiligini ortaya koyabilecek bir yuzbasi portresiydi de. Padisahi taniyor ve sahsiyetini takdir ediyordu. Onun Ingiliz bayragini selamlayarak saraydan ayrilsini hatirliyor karsisindakine net bir sekilde aktariyordu. Hafizasi Turkiye’yi ziyaretlerinden birinde sarayi denizden seyrederken canlanmisti… O anlatiyor Uzel dinliyordu. Turkcesi hayret edilecek derecede duzgun ve donemin hakli olarak Osmanlica’ya yakin Turkcesi’ne hakimdi. Bazi zaman olmus, Bennett gozunde bir damla yas, sesi aglamakli, “Siz cok iyisiniz… Siz cok iyisiniz… Biz neden sizinle harp ettik?” diye soran kisi olmustu. Uzel o vakitler onu teselli etti. “Siz degil, basbakaniniz bunu istedi” dedi. Bazi zaman da isgal edilen binalari gezerken ve iskence yerlerini birlikte ziyaret ederken vicdaninin sesini bastiran kisilik olmustu Bennett. Insan seslerini yillar oncesinden duyuyor fakat duymamazliga geliyordu. Uzel, onun bu ic seslerini duyabilen yegane kisi konumundaydi. Bennett, bir yenilginin agirligi, bir isgalin sucluluk duygusu gibi nedenlerle belki de daha once kimseyle konusmak istemememisti. O yillarda cok sevdigi Istanbul’a ailesiyle birlikte ara sira geliyor ve birkac dostuyla bulustuktan sonra sessizce ayriliyordu. Bu sessizligi bozan ve onunla birlikte tarihi belgelemek anlaminda ilk yolculuga cikan Uzel oldu.
Kitabi okurken sanki Bennett’le konusuyormus gibi hissetmeniz ve yasadiklarini nefes nefese takip edecek olmaniz hic tesadufi degil. Uzel ve Bennett iliskisi, aslinda Uzel’in Mevlevi olusu, tasavvufi cevrelerden insanlari yakinen tanimasi ve Bennett’in de tasavvufa ilgi duymaya baslamasi ile daha da derinlesti ki Bennett’le yapilan bu soylesi onun Turk vatanperverlerini vakti zamaniyle kovaladigi Ozbekler Tekkesi’nde gerceklesmisti. Takdir-i ilahi Bennett, Turk diline ve tarihine yakinligi disinda, tasavvufun atasi sayilan Orta Asya Hacegan yolunu benimseyecek kadar bile derinlesmisti. Zaten hayati boyunca manevi ve varolussal ilimlere, insan bilgisini arastirmaya kendini vermisti Bennett. Onun bu hali, Uzel’in bu tarihi portreye daha da yakinlasmasina, isgalin yillar sonra Bennett’e yukledigi acilara dokunabilmesine neden oldu. Isgalci kimliginden siyrilan Bennett, bu kanalla kendini daha rahat ifade edebilme imkani bulmustu. Mevlevi meclislerine girip cikiyor, insanlarla konusuyor baska bir insan olarak yasamaya calisiyordu yillar oncesinin isgal Istanbul’unda.
Aslinda Bennett dile kolay, 500 yil isgalci ayagi basmamis Osmanli baskentini isgal eden bir Ingiliz askeri degildi sadece. Ozel kisiligi itibariyla bundan cok daha fazlasiydi. Zaten yazar da Bennett’i sadece tarihi bir kisilik olarak degil Istanbul’un 5 yillik isgali sirasinda Dogu ve Bati medeniyetlerinin karsilasmasi olarak ele aldi. Bu karsilasma, Turkce’yi konusabilen, aldigi egitim ve babasinin meslegi nedeniyle Tukleri taniyan bu bilgisini ileride tasavvufi seviyeye cikaracak olan karmasik bir bunyede gerceklesmisti. Bennett’in bedeni bizzat isgalin, Dogu ve Bati’nin carpisma alaniydi. Her iki toplumun isgal yillarindaki yasantisindan bugune cok net goruntuler, hissedisler aktariyordu konusmalarinda. Bati’nin kibri, Istanbul’u Avrupa’nin elinden alip goturen Turkler’den geri alma hayali isgalin karakterini ve bilincaltini yansitiyordu. Gerek “Canakkale imha savasi” gerekse Mondoros’tan itibaren isgal yillari buna ornek sayilabilecek yasantilarla doluydu.
Ve belki de ilk basta soylenmesi gereken fakat sona kalan kitabin isim kaynaginin ne oldugu. Bu ad, Bennett’in Ataturk’un kalabalik bir Turk heyetiyle Samsun’a gecisini tuhaf bulmasiyle ilgili. Suphesini engelleyemeyip bir ust Ingiliz makamina cikan Bennett oradan da onay alinca kendisine de Ingiliz dostu gibi gorunen Ataturk’e gonul rahatligiyla gezis vizesi verir. Ve o vize milli kurtulusumuzun habercisi Samsun’a ayak basisin miladidir. “Ben onu cok buyuk adam gordum ve anladim ki kuvvetli bir adamdir” diye ifade ediyor Ataurk’le ilk karsilasmasindaki izlenimlerini Bennett. Bu tarihi tanikligi bizzat “Kurtulus belgesini” imzalayan Bennett’in agzindan dinlemek isteyenler icin sozun ilerisine gerek yok: Nezih Uzel, “Ataturk’e Nasil Vize Verdim” Istanbul kitapcilarinda…

Okumaya devam et  ÇÖLDE OLUŞTURULAN VAHALAR

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir