HANGİ SINIR?

HANGİ SINIR? - 16781287

HANGİ SINIR? - 16781287

HANGİ SINIR?

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

Şimdiye kadar ağızlarına bile almayanların aniden Misâk-ı Milli sınırlarından bahsetmeye başlaması sizi de yeterince kuşkulandırmıyor mu? Bayram mı, seyran mı? Karanlıkta yüzünü fark edemediğimiz enişte kim? Geçen hafta Financial Times gazetesi yazarı David Gardner Ankara’nın Kürt sorununun çözümünde aldığı mesafeyi irdeleyen bir yazı kaleme aldı. “Kürt yeni yılında, ya da Newroz’da yasadışı Kürdistan İşçi Partisi PKK’nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan, hassas bir müzakere sürecinin ardından Türk devletine karşı 29 yıllık savaşında ateşkes ilan etti” diyen yazara göre, bu sorunun çözümünün Türkiye’ye potansiyel olarak sağlayacağı katkı “olağanüstü”. “Orta Doğu’daki sınırlar İngiliz ve Fransızların Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap vilayetlerini emperyal hedefleriyle uygun bir şekilde yüz yıl önce ayırmasından bu yana ilk kez bu kadar tehlike altında. Ankara, Orta Doğu’daki sınırları çözebilecek bir ipliği (Kürt sorunu) nihayet eline almış olabilir.” Yazara göre asıl sorun “Atatürk’ün etnik milliyetçilik üzerine inşa edilmiş cumhuriyetinin, farklı dil ve kültürünü ancak yakın zaman önce tanıdığı bir azınlığın asgari haklarını verip veremeyeceği” noktasında düğümleniyor. Atatürk, Cumhuriyeti etnik milliyetçilik üzerine mi inşa etmiş? “Farklı dil ve kültüre sahip azınlığı” biz en azından, İmparatorluğun “Hamidiye Alayları” döneminden beri “tanımıyor muyduk”? İmparatorluğun Arap vilayetlerini, emperyal hedeflere uygun olarak İngiliz ve Fransızlar tarafından çizilerek ayıran sınırlar “iyi bir şey” miydi ki, “şimdi tehlike altında” olduğuna hükmediliyor? Ve bu “iplik”, yâni Kürt sorunu “bu emperyal sınırları” nasıl çözecek? Kimin yararına çözecek? 100 yıl önce sınırı çizen emperyalistler, “çözülecek” sınırların 100 yıl sonra kendi aleyhlerine şekilleneceğinden mi endişeleniyorlar? Kargaları güldürmeyin. “Enişte”nin, maske arkasına sakladığı asıl kimliğini meydana çıkarmaya çalışın. “Atatürk’ün etnik milliyetçilik üzerine inşa edilmiş cumhuriyetinin” sınırları derken, şöyle bir haber daha düştü ekranlara.. “ŞIRNAK’ın Uludere ilçesine bağlı Andaç Köyü’nde oturan bazı kişilerin, Kuzey Irak tarafına geçip kaçak mazot getirmeleriyle başlayan gerginlik, dün akşam saatlerinde sona erdi. Bölgede önlem alan güvenlik güçlerinin çekilmesinin ardından kaçakçılar, yaklaşık 120 katır yükleriyle birlikte Andaç Köyü’ne geri döndü. Yapılan görüşme ile birlikte buradaki çok sayıdaki güvenlik görevlisi helikopterlerle geri çekildi. Askerlerin çekilmesinin ardından, Kuzey Irak topraklarında bulunan kaçakçılar, yaklaşık 120 katır yükleriyle birlikte Türkiye topraklarına girdi. Andaç Köyü çevresinde önlem alan diğer askerlerin de çekilmesiyle birlikte kaçakçılar, yükleriyle birlikte köye döndü. Gümrük Muhafaza ve Kaçakçılık kaynakları, bu türden durumlar için izlenmesi gereken yöntemin ne olduğunu hurriyet.com.tr ile paylaştı. Anılan durumlar 5067 sayılı Kaçakçılık Kanunu kapsamında işlem görüyor. Buna göre gümrük kapıları dışında, ülke içine sokulan veya ülke dışına çıkarılmak istenen eşya ile ilgili izlenen yöntem şöyle: -Gelen kişi veya grup önce uyarılır; durmaları istenir. -Durulmaması durumunda havaya ateş açılır -Kişilerin yakalanması ile birlikte, taşıdıkları eşyalar ile ilgili tutanak tutulur -Olay ilgili savcılığa bildirilir, -Yasal işlemler 5067 sayılı kanun çerçevesinde yürütülür”. Akıllı adamlar/kadınlar’ın güneydoğuda halkı daha neye “ikna edeceklerini” anlamıyorum. Almadıkları bir şey mi kaldı? Aynı gazeteden M.Yılmaz, ertesi gün konu ile ilgili “Ricat Borusu da Çalındı mı Acaba?” başlıklı yazısında şu soruyu soruyor? “Bir de şu soru kaldı aklımda tabii: Dünyanın başka ülkelerinde de sınırı korumakla görevli bir ordu, kaçakçıları yakalamamak için ricat etmek zorunda bırakıldı mı hiç?” Sınır mı? Hangi sınır? Ne sınırı? “İngiliz ve Fransızların emperyal hedeflerine uygun olarak” 100 yıl önce çizdiği sınırlar mı? “Atatürk’ün etnik milliyetçilik temeli üzerine inşa ettiği cumhuriyet”in sınırları mı? Meclis-i Mebusan’ın dağıtılmasına sebep olan “Misâk-ı Milli sınırları” mı? “ŞIRNAK’ın Uludere ilçesine bağlı Andaç Köyü’nde” geçen gün yaşanan olaydan sonra aklıma düştü.. 50-60 yıl önce hudut boylarında askerlik yapanlar şu hudut tekmilini halâ hatırlarlar mı bilmem? “Âsil Türk milletinin namus ve şerefini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, …hudut taşları arasında korumakla görevliyim. Gözüm düşmanda, kulağım komutanda, vatan ve millet uğruna seve seve can vermeye hazırım komutanım!” Şimdilerde var mı böyle bir tekmil, değişti mi yoksa hepten kaldırıldı mı? “Asil Türk milletinin namus ve şerefi”ymiş, “vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü”ymüş! Oktay Akbal’ın dediği gibi “Önce Ekmekler” mi “Bozuldu”, yoksa biz mi bozulduk? 5 Nisan 2013

 57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir