Site icon Turkish Forum

TOPRAĞA EMEK,SOFRAYA EKMEK

Ebru Oğuzhan Yeter

Ebru Oğuzhan Yeter

Yeni bir güne başlarken arılarla karşılaşmak, yaşamın mücadele yanını bir kez daha hissettiriyor. Onların bitmek tükenmek bilmeyen vızıltıları, kanat çırpmaları, çiçekten çiçeğe koşmaları her insana örnek olacak nitelikte.

Bahçede ağaçların ve çiçeklerin özellikle de ay çiçeklerinin üzerinin arılarla dolu olması umut verici. Sadece onlara bal olsun, şifa olsun diye her yanı ay çiçekleri ile doldurmak geliyor içimizden.

Biliyoruz ki arılar doğanın dengesidir. Her canlı gibi onların da doğaya, özellikle de çiçeklere ihtiyacı vardır.
”Arıların yok olması demek, insanlığın sonunun gelmesi demektir” diyor, bir çok bilimsel yazı.
Arı sadece bir böcek değildir, balın iyileştirici özelliğinin yanında arıların da doğanın devamı açısından ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Üreticilerin çoğu bu konuda duyarlı ve bilinçli, zararlılarla mücadele de doğal yöntemleri biliyor ve uyguluyorlar.

Yerel pazarlarda, ”Arılı domates” etiketini görünce hiç düşünmeden alırız.

Toprağa emek veren, köyünü, tarlasını terk etmeyen, tohumuna, kültürüne, geleneklerine sahip çıkan, arının, solucanın, her bir otun doğa için ne kadar değerli ve gerekli olduğunu bilen, milletin gerçek efendisi üreten köylülerimiz hala var, iyi ki var.

Çalışmaktan, üretmekten hiç yorulmayan, ( 65 yaş üstü ) yaşlılarımız gençlerin tarımdan uzaklaşmasından şikayetçi. Köylerin mahalle olmasından şikayetçi, elleri topraktan çatlamış, yüzünde ki her bir çizgide geçmişin izi, emeğin ve ekmeğin izi var. Hala çıkınında tohum saklıyorlar.

Köy yerinde çok iş var, bizim bahçede görüp mutlu olduğumuz bir kaç arı, bir kaç kelebek onların her gün tarlada ki yoldaşı.

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp, tarlaya, bahçeye, ahırına koşar üreten köylü. Çoğu zaman çalıştıracak insan bulamıyorlar, ürettiklerini pazara getirip satmak da kadınlara kalıyor. Erkekler daima köy kahvesinde zamanı öldürürken, tarlada çalışan, evde çalışan ürettiğini pazara getiren çoğunlukla yine kadınlar.
Atalık tohumları ekiyorlar, bildikleri tarım uygulamalarıyla, üretmeye ayakta kalmaya çalışıyorlar.
Bahçelerinin her köşesi çeşitli çiçeklerle dolu. Çitleri saran yoncalar, asmalar, papatyalar, sümbüller, karanfiller, böğürtlen, lavanta, adaçayı, kekik üzerlerinde uçuşan arılar, kelebekler hem yaşama sevinci veriyor, hem de orada temiz toprak olduğunu, sağlıklı ürünler yetiştiğini müjdeliyor bize.

Yazın kavurucu sıcağından zaman zaman şikayet etsek de, doğanın dengesini bozan, ağacı ormanı yakan, derelere beton döken insandan başka bir canlı olmadığını da biliyoruz. İklimlerden, doğal afetlerden şikayet etmek yerine ben doğa için ne yaptım diye sormalıyız kendimize.

Kaç ağaç diktik, kaç tohum ektik, kaç ağaç için yollara düştük, kaç dere için canımızı siper ettik diye bir kere soralım…

Yazın kavurucu sıcağında, kışın dayanılmaz ayazında hiç durmadan üreten, toprağa emek, soframıza ekmek veren üreten köylümüz iyi ki var.

Yerel tohumlarımız, topraklarımız, üreticilerimiz iyi ki var.

Biz sahip çıktıkça, biz destek oldukça var olacaklar.

Onların varlığı demek Vatan toprağı demek.

Vatan toprağı demek, bağımsızlık demek.

Toprağını seven, yerel atalık tohumlarına, ormanına, arısına, suyuna sahip çıkan üreticilerimize selam olsun..

“Türkiyenin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür.” “Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bu gün dünya üzerinde olmayacaktık.” Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Exit mobile version