Site icon Turkish Forum

Sayın Turkish Forum mensupları: Son günlerde Türkiye’de oldukça ilginç gelişmeler yaşandı. Bu gelişmelere kısaca göz atmakta yarar var.

Sayın Turkish Forum mensupları: Son günlerde Türkiye’de oldukça ilginç gelişmeler yaşandı. - 12189535 1041987515864366 7622319035851289169 n

Ferruh Demirmen

 

 

Sayın Turkish Forum mensupları: Son günlerde Türkiye’de oldukça ilginç gelişmeler yaşandı. - 12189535 1041987515864366 7622319035851289169 n

Sayın Turkish Forum mensupları: Son günlerde Türkiye’de oldukça ilginç gelişmeler yaşandı.

Bu gelişmelere kısaca göz atmakta yarar var.

Gelişmelerden biri, 2 Temmuz 1993’de yaşanan Madimak Katliamı’nın anılması idi. Yeni İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Bu katliama neden olan zihniyetin bu ülkeden defolup gitmesini istiyorum” demekle güzel bir hatırlatma yaptı. Bu zihniyet, Aydınlanma’ya karşı irticanın hortlamsını temsil ediyordu. Madimak Katliamı için 2012’de verilen ve daha sonra Yargıtay tarafından onaylanan “zaman aşımı” kararı adalet açısından utanılacak bir karar idi. Adam öldürme ve katliam suçu zaman aşımına uğramaz. 2 Temmuz gecesi HalkTV’de merhum Aziz Nesin’le eskiden yapılmış bir söyleşi, ve bunun yanısıra Madimak’ta  yaşamlarını yitirmiş 2 kadın şairin kızlarıyla yapılan canlı söyleşi bütün halk tarafından dinlenmeliydi.  Aynı şekilde, 12 yıl süren Ergenekon davası ay başında resmen çöktüyse de, bu kumpasta rol oynayanların bir kısmı ve kumpası destekleyen siyasi erkan adalet önünde hesap vermemişlerdir. Ergenekon operasyonları TSK’ni ve Atatürkçü aydınları hedef aldı, ve ölüm dahil çok can taktı. Üst düzeydeki bir iktidar mensubunun zamanında bu davanın savcısı olduğunu belirtmesi, başka bir iktidar mensubunun, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” beyanı, dönemin savcısı Zekeriya Öz’e özel Mercedes tahsis edilmesi … unutulacak gibi değil. Aynı savcıya zamanında övgüler yağdırmış bir siyasinin bugün bakan olarak görev alması da oldukça düşündürücü. Ne yazık ki, bu adaletsizliğin bedelini kumpas mağduru vatanseverler ödemiştir.

TSK’yi hedefleyen Balyoz, Poyrazköy ve Askeri Casusluk gibi kumpaslar da başka yüz karaları idi. Sahte belgelere dayanan bu operasyonların sonucu açılan davalar da beraat ile sonuçlandı, ama yine çok can yandı. Deniz Kuvvetlerine bağlı vatansever subay ve generaller  hedef alınırken milli şirket TPAO’nun Doğu Akdeniz’de derin-su sondajı yapma istekleri Hazine tarafından onay görmedi. Kıbrıs Rum tarafı Doğu Akdeniz’de rahatlıkla kendi çıkarı yönünde petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri için komşu ülkeler ve yabancı şirketler ile ittifaklar imzalar, ruhsatlar verirken Türkiye bu gelişmelerde seyirci kaldı, KKTC’nin ve Türkiye’nin bu bölgedeki enerji çıkarları gereken ilgiyi görmedi. Bu ihmalciliğin sonucu olarak günümüzde şimdi Doğu Akdeniz’de “gunboat diplomacy” ile enerji paylaşımında hak aranıyor. Olduça geç değil mi?

Bu arada anlaşıldığı kadar Ege’de statüsü belirsiz birtakım adalar da Yunanistan tarafından işgal edildi. Ergenekon ve Balyoz türü operasyonlar ile ilgili iktidardan gelen “yanıldık” mesajı inandırıcı olmamıştır. Bir özür dileme olmadığı gibi, kumpas olaylarından bu yana TSK daha da yıprandı.

Atatürk sevgisi aşılayan askeri okullar kapatıldığı gibi askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı’na devredildi, ordunun kanadı kırıldı. “Yüksek İstişare Kurulu”nın maaşları ile ilgili aşağıdaki gelişme de başka utanılacak bir haber.http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1466925/Kilicdaroglu_ndan_Arinc_a__O_parayi_vatandas_veriyor.htmlBu noktada Turkish Forum’da güzel yorumlamalar çıktı; burada yenilemeye gerek yok. Aslında sorunlara çare bulmaya yönelik önerilerde bulunacak “Yüksek İstişare Kurulu” hakkında maaşın ötesinde başka söylenecekler var. Bir de bu habere ne denir?https://odatv.com/ali-babacanin-dosyasi-savcilikta-02071957.htmlBaşka kimlerin dosyası yok ki? Anlatmakla bitmez!

Örneğin, Rifat Serdaroğlu kaleme almış:http://www.bandirmamanset.com/kose-yazilari/bu-apo-da-korkak-10489.html Son günlerde gündeme gelen başka bir gelişme de Sayın Cumhurbaşkanı’nın Japonya gezisi ile ilgiliydi.

Sayın Erdoğan G-20 zirve toplantısından “kadın üniversiteleri” adı altında bir proje ile döndü. Erdoğan, Japonya’daki kadın üniversiteleri beğendiğini ve bu tür üniversitelerin Turkiye’de kurulması için YÖK Başkanı’na talimat verdiğini açılkladı.http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1459039/Erdogan__Japonya_daki_80_kadin_universitesini_inceleyerek_Turkiye_de_de_bunun_adimini_atacagiz.htmlJaponya’nın kadın-erkek eşitliğinde geride kaldığı ve kadınların iş hayatında ayrımcılığa mâruz kaldığı bilinen bir gerçek. Japonya’nın bilim ve teknolojideki üstün başarıları, güçlü ekonomisi, ülkedeki toplumsal ahenk ve dayanışmayı örnek alacağına Sayın CB’nın harem-selâmlığa dayanan kadın üniversitelerini Türkiye için örnek alması oldukça garip. Türkiye’deki karma üniversitelerin nesi eksik ki kız öğrenciler bu üniversilerde dejavantıjlı olsun? Üniversiteler kız-erkek ayrımı yapmadan bilim ve irfan yuvası olmalı. Yarı-ciddi, insanın sorası geliyor: Kadın üniversiteleri kurulduktan sonra Türkiye’deki üniversiteleri dünya sıralamasında en arkalarda değil, ön sıralarda mı göreceğiz, ve Oxford, Harvard, Stanford gibiler kıskanacak mı? Haberlere göre Japonya’daki kız üniversiteleri bilimsel alan yerine daha çok hizmet alanında eğitim veriyorlar. Sayın Erdoğan, kadının toplumdaki statüsünü yükseltmek isterse “farklı fıtrat” argümanını ileri süreceğine, kadın-erkek eşitiliğini desteklese daha doğru olmaz mı?https://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/11/141124_kadininfitrati_erdogan2017 verilerine göre Türkiye’de kadınların işgücüne katılma oranı İktisadi Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkeleri arasında en düşük seviyede: %33.6.   Japonya gezisininden çıkan başka bir görüntü de, Erdoğan ve First Lady’nin Japon İmparatoru Naruhito’nın sarayında çektirdikleri fotoğraf idi. Bu karenin en dikkate değer yanı, Saray’ın olağanüstü sadeliği.

Prof. Dr. Hakkı Keskin bir hafta önce Turkish Forum’da yayımlanan yazısında Almanya Şansölyesi Angela Merkel’e sadece bir resmi uçak tahsis edildiğine dikkat çekti – o da 2011’de olmuş! Mütevazı olmak hususunda bir ekleme yapmak gerekirse Merkel, Almanya Başbakanı olduktan sonra önceleri eşiyle beraber oturduğu eski Doğu Berlin’deki mütevazı apartmanda ikamet etmeye devam etmiştir. Binanın bulunduğu sokakta sadece 2 güvenlik polisi var. Şansölye olduktan sonra Merkel herhalde ihtişamı ve bin küsur odalı bir sarayda oturmayı aklından geçirmedi. Merkel’in akademik kariyerli eşinin de resmi, özel bir imtiyazı yok.

En son olarak, Sayın CB’nın Japonya’dan Çin’e gitmesinin ardından gündeme gelen bir gelişme de oldukça ilginç. Erdoğan’ın, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile buluştuğunda Uygur Türklerine atıfla, “Sincan bölgesindeki etnik azınlık mutlu bir yaşam sürüyor” dediği basına yansıdı. Bu sözler Dışişleri Bakanlığı’nın Uygur Türklerinin temel insan hakları hususunda Çin’e çok kez uyarılarda bulunmasıyla çelişkili idi. CB’nın bu uyarıları niçin gözardı ettiği bir soru işareti oldu. Bu beyanın ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Twitter hesabından, “Cumhurbaşkanımız … Uygurların Çin’de huzur, esenlik ve refah içinde yaşamalarının yegâne temennimiz olduğunu ifade etmiş, bu meseledeki görüş ve beklentilerini muhatabına iletmiştir” açıklaması ile bu çelişkiyi örtbas etmeye çalıştı. Ancak Erdoğan’ın Şi Cinping’ı gücendirmemek için beyanını kasıtlı olarak yaptığı daha olası görünmektedir.

Dr. Ferruh Demirmen

 
Exit mobile version