Site icon Turkish Forum

24 Nisan Yaklaşırken Sözde Ermeni Soykırım Yalanına Cevap: Bir Manifesto (1)

Ermeni diasporasının çatı  kuruluşu olan Ermeni  Örgütleri  Koordinasyon Konseyi’nin (Conseil de Coordination des organisations Arméniennes de France: CCAF)   5 Şubat 2019  tarihindeki toplantısında    Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 24 Nisan’ı  sözde Ermeni soykırımı anma günü ilan edeceğini açıklamıştır.  Macron Twitter’da yaptığı paylaşımda  "Fransa tarihle yüzleşir. Gelecek birkaç hafta içerisinde söz verdiğim gibi 24 Nisan'ı Ermeni soykırımını anma günü ilan ediyoruz"  demiştir. Fakat,  gerek Cezayir ve gerekse  Ruanda da yaptıkları soykırımlar ile  yüzleşmemiştir. - sadik ridvan karluk

Ermeni diasporasının çatı  kuruluşu olan Ermeni  Örgütleri  Koordinasyon Konseyi’nin (Conseil de Coordination des organisations Arméniennes de France: CCAF)   5 Şubat 2019  tarihindeki toplantısında    Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 24 Nisan’ı  sözde Ermeni soykırımı anma günü ilan edeceğini açıklamıştır.  Macron Twitter’da yaptığı paylaşımda  “Fransa tarihle yüzleşir. Gelecek birkaç hafta içerisinde söz verdiğim gibi 24 Nisan’ı Ermeni soykırımını anma günü ilan ediyoruz”  demiştir. Fakat,  gerek Cezayir ve gerekse  Ruanda da yaptıkları soykırımlar ile  yüzleşmemiştir.

Fransa’nın  önceki Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de sözde Ermeni soykırımını iktidarda olduğu  dönemde   devamlı  gündeme  getirmiştir: “Nicolas Sarkozy orders new Armenian genocide law: President Nicolas Sarkozy has ordered his government to draft a new law punishing denial of the Armenian genocide after France’s top court struck it down as unconstitutional.” , Mr Sarkozy was accused of pandering to an estimated 400,000 voters of Armenian origin ahead of an April-May presidential election Photo: REUTERS9:49PM GMT 28 Feb 2012) Sarkozy Türkiye’nin AB üyeliğine de şiddetle karşı çıkmış ve “Türkiye Avrupalı değildir” demişti.

Sarkozy                                                                 Macron

Kaynak:  

Kaynak:

Nicolas Sarkozy "Turkey is not European!"

Sarkozy,  İçişleri Bakanı iken 14 Kasım  2006  tarihinde Cezayir’de Fransa Büyükelçiliği’nde verilen  kokteyl sırasında kendisine yöneltilen “Fransa özür dileyecek mi” sorusuna  “babalarının yanlışları için oğulların özür dilemesi beklenemez”  demiş ve şunları söylemiştir:  “Sömürgecilik sistemi, adaletsiz bir sistem. Akdeniz’in her iki yakasında yaşayan kadınlar ve erkekler bu nedenle acılar yaşadı…Tıpkı 1915 olayları sırasında, Ermenilerin yanı sıra Türklerin de yaşadıkları büyük acılar gibi…” Fransa ile 2001’de, 2006’da, 2011’de ve 2019’da  aynı sıkıntıyı yaşıyoruz.

Bu açıdan bakınca, şu soruyu  sormak gerekir: 18 yılda Türkiye ne yaptı? Ya da daha önemlisi ne yapamadı?  O dönemde  Sarkozy’ye mektup yazan az sayıda kişiden biri olan sayın Refik Mor’un mektubunu  tarihe not düşülmesi açısından aşağıda paylaşmak istedim. Almanya’nın Schleswig-Holstein Eyaleti’ne bağlı Neumünster kentinde yaşayan siyasetçi Refik Mor, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve milletvekili Boyer’e 12 Ocak 2012 tarihinde Soykırımı İnkar Yasası konusunda İngilizce ve Türkçe açık mektup göndermiş ve şu açıklamayı yapmıştır: “Hıristiyan Demokrat Birlik Parti (CDU) Neumünster İl Meclis Üyesi Mor, “Sarkozy ve Boyer’in resmi önergesinin Avrupa Adalet Divanı  karşısında artık hukuki bir dayanağı yoktur. Ne Avrupa Parlamentosu’nun, ne de Fransız Parlamentosu’nun bu siyasi kararı, ATAD’ın kararından üstün değildir.”  Mektup aşağıdadır.

“Neumünster,   12.01.2012

Refik Mor
Geibelstr.13
24536 Neumünster
Allemagne

Sayın Senato Başkanı Jean-Pierre Bell,
Sayın Cumhurbaşkanı Sarkozy,
Sayın UMP Milletvekili Boyer,

Tarafınızdan verilen “Resmi olarak tanınan soykırım suçlarının inkarına 1 yıl hapis ve 45 bin Euro para cezası” öngören kanun tasarısı, Fransa meclisinde kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu girişiminizi, parlamenter olmanız gereği en doğal hakkınız olarak görüyorum. Yalnız burada doğal ve hukuki olmayan bir şey varsa, o da kabul edilen resmi önergenizin Avrupa Adalet Divanı Kararı karşısında artık hukuki bir dayanağının olmadığıdır. Avrupa Parlamentosu’nun siyasi kararı ile Fransız Parlamentosu’nun siyasi kararından, Avrupa Adalet Divanı’nın hukuki kararının   bu ikisinden üstün olduğunu,  hepimiz biliyoruz. Lütfen benim görüşümü de dinlemenizi rica ediyorum. Bu konudaki Fransız ve Alman  Parlamentoları’nın resmi kararlarını bir yana bırakın, 20 Temmuz 1987’de Avrupa Parlamentosu C-190 esas nolu resmi kararı ile, içerik olarak “Türkiye Ermeni soykırımını tanımadığı müddetçe, AB’ye üye olamaz’’ denen siyasi bir karar almıştır. Peki bu karar hâla geçerli midir?  Bunun cevabı aşağıdadır. AB’nin verdiği bu siyasi kararla cesaretlenen Ermeni diasporasının Fransa’daki sözcüsü- ve avukatı olan  Suzanne ve Gregoire Krikorian, 1999’da Helsinki kararıyla Türkiye’nin AB üyeliğine aday devlet yapılması üzerine, Ermeni soykırımına atıfta bulunarak, Avrupa Parlamentosu’na,  Avrupa Birliği Konseyi’ne ve  Avrupa Birliği Komisyonu’na karşı Avrupa Adalet Divanı’nda  “Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık (gerekçesizlik)) konumu” ile ilgili, maddi ve manevi tazminat davası açmışlardır. Yukarıda  davanın içeriğini oluşturan  “Birliğin akit (Anlaşma) dişi sorumluluğundan’’  kasdedilen uluslararası insan hakları ve 1915 olaylarında yaşanan trajik tarihi olaylardır. Yani Ermenilere haksızlık edilerek soykırım uygulandığını iddia etmişlerdi.  Ancak, Suzanne ve Gregorie Krikorian bu davayı kaybettiler çünkü iddialarını ispatlayamadılar. Ermeni diyasporası için adeta bir  “ön soykırım davası” olarak değerlendirilen bu maddi ve manevi tazminat davası, Avrupa Adalet Divanı tarafından 17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile reddedilmiş ve kendileri de 30 bin Euro’luk mahkeme masraflarını ödemeye mahkum edilmişlerdir. AAD’nın rededtiği T-346/03 esas sayılı (dosya numaralı) davanın 25 nolu gerekçesinde, hakim aynen şöyle demektedir:  T-346/03 esas no.lu karardan 25 numaralı alıntı: “25. Davacıların gerçekten  ve somut zarar  görmüş olduklarını gösteren deliller  konusuna  gelince; davacılar, dava dilekçesinde genel ifadelerle Ermeni birliğinin uğradığı manevi zararın talebi ile sınırlı kalmış olup,  ne bu konuda,  ne de şahsen kendilerinin uğradığı zararın kapsamı hakkında  zerre kadar  dahi delil gösterememiş olmalarıdır.  Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekten ve somut olarak zarar görüp görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilgi  verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98,  Hameico Stutgart /Konsey ve Komisyon (Emsal) davası kararı ve Komisyon’un  No.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 kararı)” T-346/03 esas no.lu kararının 10’ncu numarasından alıntı: “10. Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında  Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan  Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü edilen,  özel yaşam hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı veya insanlık dışı muameleye tabi  tutulmama  haklarının ihlal  edildiğini savunmaktadırlar” Ve yine T-346/03 esas no.lu karardan 21 no.lu alıntı:  “21. Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya  bakınız)   davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı  kalıp, bunun davalı   organlara atfedilen suç ile ne kadar ilgili olduğunu açıklayamamasını belirtmek  yeterlidir.”  Ermeni diasporası bunun üzerine temyize gider (karara itiraz eder). Avrupa Adalet Divanı’nın 4’ncü dairesinde görülen temyiz davası, (itiraz davası) 17.04.2004 tarihinde, C-18/04 P Esas no.lu nihai karar ile yeniden reddedilir.

Sayın Senato Başkanı Jean-Pierre Bell,
Sayın Cumhurbaşkanı Sarkozy,
Sayın UMP  Milletvekili Boyer,

Yahudi soykırımının (Holocaust) Almanlar tarafından yapıldığı, Nürnberg mahkemesi tarafından hukuken karara bağlanmış olup, bunu inkar etmek de doğal olarak Almanya’da suçtur. Ama, hukuken kesinleşmemiş bir konu hakkında siyasetin ceza kesmesi ise, ancak muz cumhuriyetlerinde mümkündür.  İspata dayandırılmadan yaptığınız yukarıda sözünü ettiğim bu kanun, Avrupa Adalet Divanı karşısında artık hiç bir hukuki dayanağı maalesef bulunmamaktadır.   Bundan dolayıdır ki, yukarıda adı geçen Avrupa Adalet Divanı’nın hukuki kararına, her demokrat gibi sizin de uymanızı ve Türk’leri haksız yere itham ettiğinizden dolayı, verdiğiniz yasa önergesini geri çekerek , tüm Türk halkından özür dilemenizi talep ediyorum. Aksi takdirde, bu sizin “pirus zaferi”nizden öte gitmeyecektir. Çünkü mahkeme kararları, resmi karardan üstündür. Tabii ki bu kural demokratik devletler için  geçerli bir kuraldır.

Refik Mor, 2003 yılından beri  CDU- Neumünster Meclis Üyesidir.”

Mektubun İngilizce  çevirisi aşağıdadır.

“Monsieur Le President Sarkozy, UMP Parliamentarian M. Boyer The proposal penned by you “to severely penalize those who deny officially recognized genocide with one year jail term and 45,000 Euro” has been voted into law by the French Parliament. I see this initiative of yours as your natural right as a parliamentarian. However, if there is something unnatural and unlawful about this official example of yours is that, it has no legal basis when faced with the Court of Justice of the European Union decision. We all know that the European Court overrules the political decisions of both the French and the European Parliaments. I beg you to please listen to my view also. Besides the official decisions of the French and German Parliaments on this subject, the European Parliament had also taken the political decision that “Turkey cannot become a member of the EU unless they accept the Armenian genocide” with the C-190 official decision of July 20, 1987. The answer to the query if this decision is still valid is as follows: Emboldened by this political decision of the EU, after Turkey became a candidate in 1999 with the Helsinki declaration, the speaker of the Armenian Diaspora in France and also their lawyer Suzanne and Gregorie Krikorian opened up a court case at the European Court of Justice demanding physical and moral compensation in reference to the Armenian genocide for “the Union’s responsibility beyond the agreement and the invalidity of the case” against (1) the European Parliament, (2) the European Union Council and(3) the European Union Commission. What is meant by “the Union’s responsibility beyond the agreement” that made up the substance of the case mentioned above is international human rights and the historical tragic events of 1915. Their claim was the Armenians were treated unjustly and were victims of genocide. However, Suzanne and Gregorie Krikorian lost this case because they could not prove their claims. This physical and moral compensation court case which was deemed as a “pre-genocide” case for the Armenian Diaspora was refused by the European Court of Justice on 17 December 2003 with decision number: T-346/03 and they were ordered to pay the 30,000 Euro as court expenses. The judge said the following at the 25th reasoning of the European Court of Justice ruling number T-346/03: QUOTE: 25. ‘’Secondly, as regards the requirement that the applicants must have suffered actual and certain damage, the applicants clearly confined themselves in their application to relying in general terms on non-material damage caused to the Armenian community, without giving the least indication as to the nature or extent of the damage which they consider they had suffered individually. Therefore the applicants have supplied no information that would enable the Court to find that the applicants in fact suffered actual and certain damage themselves (see, to that effect, Case T-99/98 Hameico Stuttgart and Others v Council and Commission [2003] ECR II-2195, paragraphs 68 and 69).’’ UNQUOTE Again at the 10th item of the European Court of Justice ruling number T-346/03: QUOTE: 10. ‘’The applicants also rely on an infringement of several fundamental rights, including the right not to be subjected to inhuman or degrading treatment and the right to respect for private life, laid down in Articles 3 and 8 of the European Convention for the Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms, signed in Rome on 4 November 1950. ‘’ UNQUOTE Also another excerpt from the same ruling number T-346/03: QUOTE: 21. ‘’As regards the alleged breach of fundamental rights (see paragraph 10 above), it is sufficient to note that the applicants merely claim that such a breach took place, without explaining how that follows from the conduct of the defendant institutions complained of in this case. ‘’ UNQUOTE The Armenian Diaspora objected to this decision at the Court of Appeals. The appeals case seen at the fourth district of the European Court of Justice was refused again with a final decision on 17.04.2004 and with principal number C-18/04 P. Monsieur Le President Sarkozy UMP Parliamentarian M. Boyer, The Jewish Holocaust was legally established by the Nuremberg Tribunals so it is naturally a crime to deny it. However, to demand compensation based on a political verdict on a subject which did not become absolute in a court of law is possible only in banana republics. For this reason I request you to obey the court verdict mentioned above just as any democratic person would, and also withdraw the resolution of law which blames the Turkish nation and apologize from them for this unfounded allegation. Otherwise, this will not go any further than a Pyrrhic victory, because court decisions are above official declarations. No doubt this condition is valid only for democratic governments. Refik Mor P.S. Refik Mor , Member of Neumünster Parliament since 2003 – CDU.” )

Turkish Forum’da (ABD) 8 Mayıs 2012 tarihinde yayınlanan “Türkiye’nin Ermeni Sorunu” başlıklı yazımda  ben de şu tespitte bulunmuştum: “Fransa’da eski Cumhurbaşkanı Sarkozy ve onun gibi düşünen, Ermeni oylarından medet uman siyasetçiler, sözde soykırım iddiasını tanımaya yönelik kararlar almakta, bunu inkar edenlere ise ceza getirmeye yönelik girişimlerde bulunmaktadırlar. Nitekim Fransız Senatosu’na gelen ve kabul edilen sözde Ermeni soykırımını inkar edenlere ceza verilmesine ilişkin yasa teklifi, Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkileri çok germiş, hatta kopma noktasına getirmiştir. Teklifi var gücüyle destekleyen Fransa eski Cumhurbaşkanı Sarkozy, sözde Ermeni soykırımını bahane ederek Türkiye’nin AB yolunu Almanya Başbakanı Merkel ile birlikte tıkayan iki siyasetçiden biridir. Aslında Fransız Senatosu’nun sözde Ermeni soykırımını inkar edenlere ceza verilmesi ile yasayı kabul etmesi bir akıl tutulmasıdır.” (https://www.turkishnews.com/tr/content/2012/05/08/turkiyenin-ermeni-sorunu/, !topic/Turkiye-icin-el-ele/pErz_a04qJI)

Fransa’nın İngilizce yayın yapan  kanalı France 24,  6 Şubat 2019  akşam haberlerinde Macron’un sözde Ermeni soykırım konusundaki açıklamasına  Türkiye’nin cevap verdiğini Cumhurbaşkanı  Erdoğan’ın fotoğrafını ekrana yansıtarak haberleştirmiştir. Alt yazıda da  hiçbir mahkeme kararı olmamasına rağmen “Ermeni soykırımı”  ifadesini kullanmıştır: “France: Turkey condemns Macron’s plan for national day marking ARMENIAN GENOCIDE.”  Tarafımdan  kayıt altına alınan  France 24’ün  haberi aşağıdadır.

Macron’un Türkiye’yi  suçlamasına  Cumhurbaşkanı Erdoğan,  Paris’te şehit edilen büyükelçimiz İsmail Erez ve şoför Talip Yener’e de atıfta bulunarak cevap  verseydi, daha etkili  olurdu. Çünkü, Macron’un muhatabı Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Sözcü İbrahim Kalın’ın  cevabı etkili olmamıştır. “Ülkesinde siyasi sorunlar yaşayan Macron’un günü kurtarma gayretiyle tarihi hadiseleri politik malzeme haline getirmesini reddediyoruz.”

Kaynak: Milliyet, 25 Ekim 1975

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.  Bu sebeple 24 Nisan öncesinde aziz şehitlerimizi  hatırlamakta ve de anmakta  yarar vardır: “27.01.1973 Santa Barbara Başkonsolos Mehmet Baydar ve  Konsolos Bahadır Demir, 22.10.1975 Viyana Büyükelçi Daniş Tunalıgil, 24.10.1975 Paris Büyükelçi İsmail Erez ve şoför Talip Yener, (Kaynak: Milliyet, 25 Ekim 1975) 16.02.1976 Beyrut Başkatip Oktar Cirit, 09.06.1977 Vatikan Büyükelçi Taha Carım, 02.06.1978 Madrid Büyükelçi eşi Necla Kuneralp, 02.06.1978 Madrid emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu, 12.10.1979 Lahey Büyükelçi oğlu Ahmet Benler, 22.12.1979 Paris Turizm Müşaviri Yılmaz Çolpan, 31.07.1980 Atina İdari Ataşe  Galip Özmen ve  Neslihan Özmen, 17.12.1980 Sydney Başkonsolos Güvenlik Ataşesi Şarık Arıyak ve Engin Sever, 04.03.1981  Paris Çalışma Ataşesi Din Görevlisi Reşat Moralı ve Tecelli Arı, 09.06.1981 Cenevre Sözleşmeli Sekreteri M. Savaş Yergüz, 24.09.1981 Paris Güvenlik Ataşesi Cemal Özen, 28.01.1982 Los Angeles Başkonsolos Kemal Arıkan, 04.05.1982 Boston Fahri Başkonsolosu Orhan Gündüz, 07.06.1982 Lizbon İdari Ataşe eşi Erkut Akbay ve Nadide Akbay, 27.08.1982 Ottawa Askeri Ataşe Albay Attila Altıkat, 09.09.1982 Burgaz İdari Ataşe Bora Süelkan, 09.03.1983 Belgrad Büyükelçi Galip Balkar,14.07.1983 Brüksel İdari Ataşe Dursun Aksoy, 27.07.1983 Lizbon Müsteşar eşi Cahide Mıhçıoğlu, 28.04.1984 Tahran Sözleşmeli Sekreter eşi Işık Yönder, 20.06.1984 Viyana Çalışma Ataşesi Erdoğan Özen, 19.11.1984 Viyana Uluslararası  Sözleşmeli Personel Enver Ergun.”  Cumhuriyet’ten önce15 Mart 1921’de eski İçişleri Bakanı Talat Paşa Berlin’de Soghomon Tehlirian tarafından, 5 Aralık 1921’de eski Dışişleri Bakanı Sait Halim Paşa Roma’da Arşavir Şriakin tarafından, 17 Nisan 1922’de İttihat ve Terakki Partisinin mensuplarından Bahattin Şakir ve Cemal Azmi Beyler Berlin’de Aram Yergenian tarafından, 21 Temmuz 1922’de IV. Ordu Komutanı Cemal Paşa ve Yaverleri Nusret ve Süreyya Beyler ise Tiflis’te iki Ermeni militanı tarafından şehit edilmişlerdir.

Aslında  Macron’a en iyi cevabı vatandaşı  Yves Benard  vermiştir. Aralık 2017’de  yayınlanan kitabında yazar, “Ermeni soykırımı yoktur”   tespitinde bulunmuştur. Benard, incelediği belgelerin  sözde Ermeni soykırımı  iddialarını çürüttüğünü şöyle  belirtmiştir: “Soykırım yoktur, iki taraf içinde katledilmişler vardır. Şuna ikna oldum ki aslında Türkler, Ermenilerden daha fazla katliam kurbanı olmuştur.”  Kitap, Pantheon Yayınevi tarafından Türk-Ermeni Görüş Ayrılığına Yeni Bakış (Divergences Turco -Armeniennes) adı altında (165 sayfa) basılmıştır. Fransız yazar Benard, Türkiye’yi gezerek araştırma yapmış ve Türk toplumu hakkında adalet yerini bulsun dileğinde bulunmuştur: “Bu kitabı yayınlatmakta çok zorlandım. 2009 yılında çıkardığım ilk kitap sadece bir hafta raflarda kalabilmişti. Çünkü yayınevi üzerinde çok büyük baskı vardı. Korktular ve yayını durdurmaya karar verdiler. Şimdi, öyle görünüyor ki artık daha kolay yayınlanabilecek bir konu. Bu sefer çok kolaylıkla bir yayınevi buldum. Oysaki ilk kitabım için en az 60 yayıneviyle irtibata geçmiştim. O dönemde yayınevlerinin yarısı olumsuz cevap vermiş, diğer yarısı ise cevap vermeye bile gerek duymamıştı.”

Kitap hakkındaki  değerlendirme şöyledir: “Bu belgeler, uzun söyleşilerden çok gerçek anlamda olayların nasıl gerçekleştiğini, anlaşılır ve açık bir şekilde sizlere aktaracaktır.  Belgeler; diplomatlar, gazeteciler, subaylar, din adamları ve  teröristlerin   açıklamaları ve de Fransızlar tarafından  Ermeniler lehine yorumlanan Türk-Ermeni trajedisine farklı bir bakış açısı getirmektedir. Onların görüşlerine  inanmak kolaydır.  Oysa gerçekleri kabul ettirmek çok daha zordur. Birinci Dünya Savaşı başladığında, her yerde ölümün ve acının hüküm sürdüğü bir dönem başlamıştır. Türkiye her tarafta kuşatılmış durumdadır ve savaşabilecek durumda olan erkekler, kadınları, çocukları ve yaşlıları geride bırakarak  savaşa çağrılmışlardır.  Ermeni milisler,  isyan ederek savunmasız sivillere karşı  korkunç, acımasız ve barbarca bir imha  gerçekleştirmişledir. Tasniflenmiş ve güvenilir bir arşivden desteklenen bu kitap, Türk-Ermeni çatışmasının az bilinen bir gerçeğini gün yüzüne çıkartmıştır. Ermenilerin sorumlu olduğunu gösteren belgeler, karanlık bir tarih sayfasını gözler önüne sermektedir. Fransız ders kitaplarının önemli bir gerçeği gözden kaçırdığına inanan Yves Bénard, belgeler için önemli bir araştırma gerçekleştirmiştir. Türkiye’yi inceleyerek ve çok sayıda araştırma  yaparak,  adaletin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur.”

Amerikalı tarihçi Prof. Dr. Justin Mc Carthy  17 Nisan 2014 tarihinde AA’dan Tuğba Özgür Durmaz’a verdiği demeçte;  konuyla ilk defa yıllar önce Anadolu’nun nüfusu, nüfusun  Birinci  Dünya Savaşı’ndan önceki durumu ve Savaş‘tan sonra ne kadar kaldığı üzerine araştırma yaparken karşılaştığını belirtmiş, tarihi gerçeklere karşı koyamadığı için soykırım konusuna  eğildiğini söylemiştir:  “Neticede ne kadar çok Türk’ün öldüğünü anladım. Bu kadar Türk nasıl öldü çünkü savaşta değillerdi. 2,5-3 milyon Müslüman savaşta ölmüştü, ben de bu konuyu çalışmalıyım diye düşündüm. Ermeniler üzerinde çalışmamın da aslında belirgin bir nedeni yok, aslında ilk çalıştığım Müslümanlardı ama daha sonra fark ettim ki bu kadar insan öldüğüne göre onları birileri öldürmüş olmalı diye düşündüm. Böylece Ermenilerin, Yunanların ve Yahudilerin üzerine de çalışmaya başladım. Ama aslında bu konuyu ben seçmedim, konu beni seçti. Hiçbir zaman Ermeniler üzerine yazmayı planlamamıştım ama oldu.”

Justin McCarthy, Türkler ve Ermeniler: Osmanlı Devletinde Milliyetçilik ve Çatışma” başlıklı kitabında, Osmanlı-Ermeni ilişkilerini anlamak için bir çerçeve sunmaktadır. McCarthy, mevcut varsayımlara meydan okumakta ve Osmanlı İmparatorluğu ile Ermeni azınlığı arasındaki çatışmayı açıklayan yeni bir yorumla, geç Osmanlı tarihçiliğinin en temel sorununa katkıda bulunmaktadır. Bu çalışma, 1915 trajik olaylarına yol açan durumların yeni bir analizini isteyenler için olduğu kadar geniş bir kitle için de önerilmektedir.

Exit mobile version