Site icon Turkish Forum

SAİD-İ KÜRDÎ (SAİD-İ NURSÎ) MASON MUYDU?

Daha önce de yazdım; Said-i Kürdi, Cumhuriyetle, Atatürk'le, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla başı hiç de hoş olmayan bir şahsiyet. Hatta rivayete göre; Mustafa Kemal Paşa'ya "zalim" bile demiştir. Hem de yüzüne, yekten! Onun için de yaşadığı süre boyunca hep sürgün hayatı yaşamış, sürekli takip ve gözetim altında tutulmuştur. Ancak ne ilginçtir ki; Cumhuriyetin ilk yıllarında birçok din adamı idam da dahil çok ağır cezalara çaptırılmışken, Said-i Kürdi'ye bu anlamda dokunulmamıştır. Kim bilir belki de dokunulamamıştır! - said

Daha önce de yazdım; Said-i Kürdi, Cumhuriyetle, Atatürk’le, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla başı hiç de hoş olmayan bir şahsiyet. Hatta rivayete göre; Mustafa Kemal Paşa’ya “zalim” bile demiştir. Hem de yüzüne, yekten! Onun için de yaşadığı süre boyunca hep sürgün hayatı yaşamış, sürekli takip ve gözetim altında tutulmuştur. Ancak ne ilginçtir ki; Cumhuriyetin ilk yıllarında birçok din adamı idam da dahil çok ağır cezalara çaptırılmışken, Said-i Kürdi’ye bu anlamda dokunulmamıştır. Kim bilir belki de dokunulamamıştır!

Mustafa Kemal Paşa’ya “zalim” dediği hadiseyi, Yaşar Nuri Öztürk’ü mehaz göstererek kısaca tekrar hatırlatmak gerekirse:

“(Atatürk),Türkiye’de Ezher benzeri bir İslam üniversitesi kurma hayali olduğunu bildiği bir zatı Ankara’ya çağırıp ona bu üniversiteyi Van’da kurması için devlet bütçesinden her türlü yardımı yapacağını söyledi. Başlangıç olarak da, Meclis kararıyla, büyük bir meblağı, kuruluş için tahsis etti. Aynı üniversiteyi kurmak için daha önce, Mahmut Şevket Paşa’nın aracılığıyla Osmanlı hükümetinden de önemli miktarda altın para alan bu zatın Atatürk’ün teklifine cevabı, ne yazık ki büyük bir talihsizlik oldu. Davet edilen zat, Gazi’ye şunu sordu:

-‘Paşa, sen namaz kılıyor musun?’

Atatürk, her zamanki riyasızlığına, mertliğine yaraşır bir cevapla ‘Hayır, kılmıyorum!’ dedi. Vakar ve imanına bizim de saygımız olan zat, Gazi’ye, İslam’ın basiret ve itidal ilkelerine değil de öfkesine uygun bir cevap verdi. Daha doğrusu, beklediği bahaneyi yakalamış olmanın keyfi içinde reddiyesini yapıştırdı:

-‘Namaz kılmayan zalimdir, zalimin hükmü de merduddur’

Namaz kılmadığı için ‘zalim’ ilan edilen zat ise bütün dünyanın tanıklığıyla bilinmektedir ki, hayatını Müslümanların istiklal, ırz ve imanları zelil olmasın diye ateş ve kan berzahlarının çemberinde cihat ve ribatla geçirmiş ve nihayet, Süleymaniye Camii’nin minaresine haç takmak üzere Haliç’e demirleyen gemileri oradan geldikleri gibi geri göndermiştir. Yine ateş ve kan çemberleri içinde çarpışarak…”(1).

Said-i Kürdi (Said-i Nursî) Mason muydu?

Şimdi bu soruda nereden çıktı demeyin lütfen. Çünkü bu soruyu sorduracak bilgiler var önümüzde. Önümüzdeki kitaba bakılırsa; Said-i Kürdi’nin, aynı zamanda Siyonistler gibi dış güçlerce yönlendirilen uluslararası bir teşkilat olan Masonluk teşkilatının üyesi olması, yani onun bir Mason olması ihtimal dahilindedir. Zira Araştırmacı Yazar Yasin Aslan, “İpler Kimin Elinde” isimli kitabında, Said-i Kürdi hakkında bilgi aktarırken onun ilgi alanlarını ve ilişkiler ağını çok güzel özetliyor.

Yasin Aslan, Said-i Kürdi’ye “Mason’dur” demiyor ama onu demeye getiriyor aslında lafı. Ona göre; Saidi Nursi, Masonlukları tescilli (etnik kökeni karışık) Cemalettin Afgani ve Mısırlı Muhammed Abduh’tan en çok etkilenen kişiler arasındadır. Kurmuş olduğu “Risale-i Nur Mektebi” ile “Müslüman Kardeşler” yani “İhvan-ı Müslimin” örgütü arasında teşkilat ve metot benzerlikleri vardır. En başta İhvan-ı Müslimin’in kurucusu Hasan El-Benna, Mason Muhammed Abduh’un öğrencisidir. Saidi Nursi, seleflerinin, yani fikir öncüllerinin, Masonlukları tescilli Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Tahsin Efendi, Ali Suavi ve Namık Kemal olduğunu açıkça ifade etmektedir “Divan-ı Harbi Örfî, İki Mekteb-i Musibedin Şahadetnamesi” isimli eserinin 21-22. sayfalarında.

Saidi Nursi, 1953 yılında, Müslümanlarla Hıristiyanların komünizm ve dinsizlikle mücadele konusunda işbirliği yapmasını temin amacıyla İstanbul’da Patrik Athenagoras’la görüşmüş, 1950 yılında Papa XII. Pius’a bir mektup ve Nisale-i Nur Külliyatı göndermiş, Vatikan da 1951 yılında kendisine bir teşekkür mektubu göndermiştir. Dinlerarası Diyalog çalışmaları, bu girişimler neticesinde başlamıştır.

Bir diktatör olarak suçladığı II. Abdülhamid’e karşı olan ve Meşrutiyet’i savunan cephede yer alan Saidi Nursi, (John Hopkins Ü.Orta Asya-Kafkasya Ens. ve İpek Yolu Çalışmaları Müd. Doç. Svante E.Cornell’den alıntı ile) 26 Temmuz 1908 tarihinde konuşma yapmak üzere Selanik’e gitmiş ve orada İttihat-Terakki Fırkası’na üye olmuştur. Oysa Yasin Aslan’a göre; İttihat ve Terakki Fırkası bir Siyonist Komite’dir ve bu komiteye üye olmak için öncelikle Mason teşkilatına üye olmak zorunluluğu vardır!

Yine Yasin Aslan’a göre; Saidi Nursi’nin, Mason Derviş Vahdet’in Volkan gazetesinde yazılar yazması, C.Afgani, M. Abduh, Tahsin Efendi, Namık Kemal ve Ali Suavi gibi masonların kendi selefleri olduğunu söylemesi ve onların yolundan gitmesi, cumhuriyetin ilk yıllarında bazı din adamlarının çeşitli bahanelerle idam edilmesine karşılık Saidi Nursi’ye dokunulmaması ve sadece sürgün cezalarıyla yetinilmesi vs. müritlerinin dediği gibi bağımsız hareket etmediğini, hangi yuvanın kuşu olduğunu ve hangi kaynaktan su içtiğini ve temsil yetkisini nereden aldığını açıkça ortaya koymaktadır.

Yasin Aslan’a göre; Saidi Nursi’nin gizli cemiyetler, İttihat-Terakki ve Masonlarla olan ilişkileri, Vatikan’ın kapılarını onun yüzüne açmasının kuvvetle muhtemel olduğunu göstermektedir.

Yazar burada, Dinlerarası Diyalogla ilgili birinci konsilin, 1935-1945 yılları arasında Türkiye’de Vatikan’ın temsilciliğini yapmış olan Papa XXIII. Paul Johannes’in Papa olduğu zamanda gerçekleştirildiğinden hareketle soruyor: Papa XXIII. Paul Johannes, Vatikan’ın temsilcisi olarak Türkiye’de iken, bu ikili arasında herhangi bir ilişki kurulmuş olabilir mi?

Yazara göre; ayrıca Saidi Nursi’nin, Ünlü Masonlardan ve Osmanlı’yı yıkan komitenin önde gelenlerinden Selanik Mebusu Emanuel Karasso ile ilişkileri de bilinmektedir. E.Karasso, o sırada Mason Locaları vasıtasıyla, Osmanlı Padişahlarını, Sadrazamlarını, Vezirlerini, Paşalarını, Şeyhülislamlarını, Şairlerini, Yazarlarını vs. etkileyecek ve kontrol edecek bir konumdadır.

Dolayısıyla; Mason biraderler, masonluk teklifini kabul etmeyecek bir kişiyi asla E.Karasso gibi kıdemli ve etkili bir Mason liderinin huzuruna çıkarmazlardı. Demek ki; Saidi Nursi, İstanbul’daki mutabakata uygun olarak, Karasso’nun huzuruna çıkarılmıştır. Bu bakımdan, Saidi Nursi’nin Karasso ile görüşmesinde onun Masonluk teklifini reddettiği iddiası, teamüllere, akla ve mantığa terstir. Çünkü insanlar önce Mason olduktan sonra yalnız İttihat ve Terakki’ye üye olabiliyorlardı.(2)

Bütün bu bilgilerden sonra bilinen o meşhur soruyu bir kez de biz sormuş olalım; peki Cumhuriyet düşmanı oldukları tescilli birçok din adamına, idam da dahil çok daha ağır cezalar verilirken Said-i Kürdi, neden sadece sürgün cezası ile geçiştirildi? Devletin, adı geçen hakkında daha ağır cezalar vermeye gücü yetmedi mi?! İdam edilen Cumhuriyet düşmanlarının ve isyancıların mezarları bile bilinirken, Said-i Kürdî gibi önemli bir adamın mezarı neden bilinmiyor? Acaba bunların, onun muhtemel bir Mason Birader olmasıyla ve masonların Türkiye’deki yönetimler üzerinde son derece etkili olmasıyla bir alakası var mıdır?

Peki, Yasin Aslan’ın anlattıklarından hareketle soracak olursak; Said-i Kürdi’nin kurmuş olduğu Risale-i Nûr’un teşkilat yapısının, hemen hemen aynısını kuran (aslında teşkilatını onun düşüncesi üzerine bina eden) ve çalışma metodunun hemen hemen aynısını uygulayan, Dinlerarası Diyalog çalışmaları ve Vatikan ile ilişkiler konusunda Said-i Kürdi’nin yaptıklarının aynısının tıpkısını yapan, ancak onun gibi, Vatikan’a sadece “Rabb’in aciz kulu” sıfatıyla mektup yazmakla (3) kalmayıp, daha da ileri gidip bizzat Vatikan’a giderek, 10 Şubat 1998 günü Papa II. Jean Paul ile görüşen (4) Fethullah Gülen’in örgütü, haklı olarak Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak adlandırılıyor da, çeşitli isimlerle kurulmuş STK’ların çatısı altında ve Said-i Kürdi’nin yolunda yürüyen, onun öğretilerini devam ettiren Şakirt ve Tilmizlere neden farklı muamele yapılıyor ya da hiç dokunulmuyor bu ülkede? Yarın öbürgün, onların da tıpkı FETÖ gibi devletin başına bela olmayacaklarından ne kadar eminiz?

Ömer Sağlam/24.12.2017
_______________
1-Yaşar Nuri Öztürk, İmamı Âzam Savunması, s,221-223, İnkılâp Yayınları, İst. 2010. Daha geniş bilgi için bkz. “Kürt Said Atatürk’e neden zalim dedi” başlıklı makalemiz,

2- Bkz. Yasin Aslan, İpler Kimin Elinde, Maya Akademi Yayını, Ankara,2017, s, 129-138’den özetlenerek aktarılmıştır.
3-Bkz.http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/nurettin-veren/gulenin-papa-2-john-paula-ortaklik-mektubu-13914.html,
4- Bkz.http://www.hurriyet.com.tr/fethullah-hoca-papayla-gorustu-39005791.

Exit mobile version