Site icon Turkish Forum

TBMM Eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk’a Onur Ödülü

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 1991 yılında Başkan seçilen Eskişehir Milletvekili Ahmet Hüsamettin Cindoruk’a Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından 27 Ekim Cuma günü Onur Ödülü verilmiştir. Türkiye Barolar Birliği tarafından basılan davetiyelerde, “Bir ömür boyu hukukun üstünlüğü ve demokrasiyi savunan Avukat Hüsamettin Cindoruk'a Türkiye Barolar Birliği Onur Ödülü'nün takdim edileceği törenimizi şereflendirmenizi saygıyla dilerim" ifadelerine yer verilmiştir. - Husamettin cindoruk

Hüsamettin Cindoruk

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 1991 yılında Başkan seçilen Eskişehir Milletvekili Ahmet Hüsamettin Cindoruk’a Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından 27 Ekim Cuma günü Onur Ödülü verilmiştir. Türkiye Barolar Birliği tarafından basılan davetiyelerde, “Bir ömür boyu hukukun üstünlüğü ve demokrasiyi savunan Avukat Hüsamettin Cindoruk’a Türkiye Barolar Birliği Onur Ödülü’nün takdim edileceği törenimizi şereflendirmenizi saygıyla dilerim” ifadelerine yer verilmiştir.

TBB Yönetim Kurulu bu yıl ilk defa ihdas ettiği ve her yıl cumhuriyet bayramlarında vereceği ödülün ilkini, değerli hukukçu ve saygın siyaset ve devlet adamı Ahmet Hüsamettin Cindoruk’a verilmesi, Türkiye’de  hukukun üstünlüğüne  verilen önemi  göstermesi bakımından  önemlidir.

Ödülünü hastanede tedavisi devam eden CHP eski Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile paylaşacağını belirten Cindoruk, “İlk kez aldığım bu ödülle beni bahtiyar ettiniz, siz de bahtiyar olun” demiştir. Cindoruk, “Baykal kahraman savaşçı bir hukuk adamıdır” diyerek bir kadirşinaslık örneği göstermiş, Baykal ile Zincirbozan’da 4 ay birlikte kaldıklarını açıklamış, o dönemde diktatör müsveddesi olarak nitelediği 7’nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e Baykal’ın yazdığı dilekçeyi okuyarak, “Gidip yarın Deniz Baykal’a bunları söyleyeceğim, o beni duyacaktır” demiştir.

Baykal’ın kahraman ve savaşçı bir hukuk adamı, aynı zamanda bir insan hakları savunucusu olduğunu şöyle belirtmiştir: “İnançlarına ters düştüğü halde bir lideri kuyudan çıkarmıştır. O kuyudan çıkaran onun kıymetini bilmese bile kuyunun suyu bilmektedir.”  Sayın  Cindoruk tören sonrasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi’nde tedavi gören Baykal’ın ailesine geçmiş olsun ziyaretinde bulunmuş, Baykal’ın sağlık durumuna ilişkin bilgi almıştır.
Törene, Türkiye Barolar Birliği Yönetimi, Cindoruk’un meslektaşları, avukatlar ve hukukçular, siyasi parti liderleri, önceki ve şimdiki bakanlar ve milletvekilleri, sivil toplum örgüt temsilcileri ile medya mensupları, Cindoruk’un  yol ve dava arkadaşları, hemşerileri, dostları, yakınları,  eşi Dilek Cindoruk, DPT’dan arkadaşım İlhan Kesici, eski MHP’li Ulaştırma Bakanı Prof. Dr. Enis Öksüz, Anavatan ve Demokratik Parti eski milletvekili Hasan Korkmazcan, eski DYP Milletvekili Ufuk Söylemez gibi siyasetçiler ve Eskişehir’den eski ESİAD Başkanı Orhan Kesikoğlu katılmıştır.

Törende bir konuşma yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu şu tespitte bulunmuştur: “Siyaset bir meslek değildir, halka adanmışlıktır. Siyaset Türkiye’nin sorunları çözecek noktada değil. Baskılar var, özellikle yargı dünyasının üzerinde büyük baskılar var. Demokrasi konusunda bugün nefes alamıyoruz. Ciddi sorunlarımız var. Gazeteciler hapiste, sanatçılar büyük sorunlar yaşıyor. Milletvekilleri hapiste. Asla umutsuz olmamamız gerektiğini bilmemiz gerekir. Bize miras olarak bırakılan Türkiye’yi çağdaş uygarlığa taşıyacaksak umutsuzluğa yer yok.”

Kemal Kılıçdaroğlu, Demokrat Parti ile CHP’nin tarih boyunca rakip olmalarına rağmen her ikisinin de Cumhuriyet, demokrasi, Atatürk ve laiklikle sorunu bulunmadığını, Cindoruk’un engin, hoşgörülü, mütevazı ve olağanüstü mizah yeteneğine sahip bir siyasetçi olduğunu belirterek bu yeteneğin Türk siyaseti açısından önemli olduğunu açıklamıştır:

“Ekonomide hayata farklı bakıyorlardı, olabilir ama çocuklarımıza en iyi eğitimi verelim diye mücadele edildi, çabalar gösterildi. Eğer Türkiye bugün belli bir noktaya gelmişse, kendi bölgesinin gözbebeği haline gelmişse, geçmişte yapılan siyasal mücadelelerin ekonomiye de siyasete de bilime de yaptığı katkılardandır. Akıl akıldan üstündür diye zaman zaman söyleriz. Elbette herkes hata yapabilir. Siyasetçi de hata yapabilir ama önemli olan aynı hatayı tekrar etmemektir, hatadan ders çıkarmaktır. Bu dersi çıkardığımız zaman zaten hiçbir sorunumuz kalmaz.”

Cindoruk konuşmasında, meslek hayatında kendisini en fazla Yassıada mahkemesinin yaraladığını açıklayarak “Yassıada mahkemesi bir zulüm mahkemesidirdemiştir. 38 kişinin bir araya gelerek Meclisi kapattığını, 380 milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırdığını, yargılama sonucunda Eskişehir Milletvekili, Kırım kökenli Maliye Bakanı Hasan Polatkan dahil 15 idam kararı çıktığını dile getirmiş ve konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“Oradan bir güç birliği çıkarmalıydık. Hukukçular, siyasetçiler hepimiz. Zannediyorum yanlış oradan başladı. O sürüyor, bugüne kadar geldi. Başkanlığını yaptığım Meclisi koruyamadık, aç kapa Meclisi haline getirdik. En sonunda hainler o Meclis’i bombaladılar. Olacak şey midir? O Meclis Cumhuriyeti kuran Meclis, o Meclis iki anayasa yapan Meclis, o Meclis Atatürk’ü evvela Meclis Başkanı sonra Cumhurbaşkanı seçen Meclis. O Meclis bugün başka bir sıkıntıyla karşı karşıya. Başkanlık sistemine geçiyoruz. Bu bir organ naklidir. Organ nakli ne kadar tutarsa bu da o kadar tutacaktır ama vereceği zararı hep birlikte yaşayacağız. Parlamenter demokrasiye olan saygımızı sürdürmeliyiz ve onu tekrar geri getirmek için elbirliğiyle çalışmalıyız.”

Yeni yetişen gençler Hasan Polatkan’ı tanımazlar. Polatkan, kendisine isnat edilen suçlamalar karşısında en doğal hakkı olan savunma hakkından mahrum bırakılarak idama mahkum edilmiştir.  Eskişehir bugün iki üniversiteye sahip bir üniversite şehri olmuş ise, bunu 9 yıl Maliye Bakanlığı yapmış Hasan Polatkan’a borçludur.

Eğer merhum Polatkan İktisadi ve Ticari İlimler Akademileri kanun tasarısına 1958 yılında Maliye Bakanı olarak imza atmamış ve de destek vermemiş olsaydı, Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi kurulmamış ve bu Akademi’den doğan Anadolu ve Osmangazi Üniversiteleri ile bu üniversitelerden ayrılarak şehirlerinin önemli bilim yuvaları olan Afyon, Kütahya ve Bilecik’teki üniversiteler kurulmamış  olacaktı.

Bu konuda eski Milli Eğitim Bakanımız, hocam, Prof. Dr. Orhan Oğuz Anadolu’da Bir Üniversitenin Kuruluş Öyküsü (İstanbul, 1995) kitabında şunları yazmıştır:Karargâhı artık Ankara’ya kurmuştum. Eskişehir’de ilk kurulan yüksek okulun gelişme sağlaması, büyümesi, bütün fonksiyonlarını gereği gibi yapar hale gelmesi ancak özel bir yasaya kavuşması ile mümkün olabilecekti…İki, üç gün geceli gündüzlü Milli Eğitim Bakanlığında çalışarak ve eski raporları değerlendirerek; “İktisadi ve Ticari İlimler Akademileri” Kanun tasarısı olacak metni gerekçeleri ile birlikte hazırlamaya muvaffak olduk ve temize çektirdik, imzaya hazır hale getirdik…Hükümetten gelmeyen kanun tekliflerinin kanunlaşma şansı çok azdı. Müsteşar imzaya açılan tasarıyı bana verdi. Öncelikle Maliye Bakanı Hasan Polatkan’a hemşerim olması ve kendisini tanımam sebebiyle benim imzalatmamı istedi…Ertesi gün öğleye doğru Maliye Bakanının evinin yakınında beklemeye başladım. Nasıl olsa öğle tatilinde evine yemeğe gelecekti. Yaptığımız iş pek şık değildi. İçime sinmiyordu ama başkada çare yoktu. Nihayet saat 13’ü geçiyordu ki; Polatkan eve geldi. Bahçede benimle karşılaşınca pek memnun olmadı. Özür dileyerek başka çaremiz kalmadığını, aksi halde Eskişehir’ deki okulun istediğimiz gibi yürütemeyeceğimizi belirttim. Evrakı aldı. Ertesi günü özel kalemden almamı söyledi, teşekkür ederek ayrıldım. Doğrusunu söylemek gerekirse o davranış tarzı beni yaralamıştı. Fakat aradan yıllar geçip kader beni de Bakan yapınca, Hasan Polatkan’ın o günkü davranışını daha iyi değerlendirdim ve kendisine hak verdim. Tanrı rahmet eylesin.” 

Törende konuşan Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu şu tespitte bulunmuştur: “Görevini namusuyla ve fedakarca yapan on binlerce avukat, hakim ve savcı olarak milletimizle el ele, güvenilir bir yargıyı er ya da geç inşa edeceğiz. Çünkü güvenilir bir yargının inşa edilmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin beka sorunu haline gelmiştir.”

Barolar Birliği, Cindoruk’un öğrencilik, avukatlık, siyaset ve aile yaşamından yakın önemli isimlerin konuştuğu bir de video klip hazırlayarak bir kadirşinaslık örneği göstermiştir.  

Cumhuriyet’in kurucu değerlerine bağlı kalmış, hukukun üstünlüğünü her ortamda savunagelmiş, Atatürk ilkelerine ve demokrasiye bağlı, saygın ve dürüst bir hukukçu olan Cindoruk’a bu ödülün verilmesini sağlayan Barolar Birliği önemli bir girişim başlatmıştır. Bu girişim sonucunda Türk siyasi yelpazesinden her kesimden törene katılım olması, Türk toplumunun ‘siyah ve beyaz’ olarak ikiye bölündüğü bir ortamda beni memnun etmiştir.

Törene, sağ ve sol demeden demokratik hukuk devleti paydasındaki katılım, Türkiye’de siyasi ortamdaki gerginliğin azaltılması açısından da önem taşımaktadır.

Aşağıdaki fotoğraf bu görüşümü desteklemektedir. Benim yanımda  19’ncu  Dönem Eskişehir Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 17’nci Başkanı, geçmişte Doğru Yol Partisi ve Demokrat Türkiye Partisi genel başkanlığı ve bir süre vekaleten cumhurbaşkanlığı yapan Hüsamettin Cindoruk, O’nun solunda  1957-1960 yılları arasında CHP Gençlik Kolları Genel Sekreterliği görevini yürütmüş, SODEP’in kuruluş çalışmalarına katılan, 1987 seçimlerinde SHP‘den Diyarbakır Milletvekili seçilen eski Meclis Başkanı Hikmet Çetin, onun yanında Başkent Üniversitesi’nin kurucusu, Türkiye’de ilk defa böbrek naklini gerçekleştiren Prof. Dr. Mehmet Haberal, yanında da TBB Başkanı Prof. Dr. Metin Fevzioğlu bulunmaktadır.

 

 

 

Tören sonunda TBB’nin kompozisyon yarışmasında ikinci olan 11 yaşındaki Medine Şahinkaya yazdığı Cumhuriyet Kadını başlıklı kompozisyonu okumuş, dereceye girenlere Kemal Kılıçdaroğlu ve TBB Başkanı Metin Feyzioğlu başarı belgelerini sunmuşlardır.

Eski Maliye Bakanı, demokrasi şehidi hemşerimiz Hasan Polatkan’ın çok yakını ve de avukatı olan Hüsamettin Cindoruk’a ailesi ile birlikte daha nice sağlıklı mutlu yıllar diliyor, kendilerini kutluyorum.

***

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm şehitlerimizi rahmetle anar, cumhuriyet değerlerinin ilelebet yaşatılması umuduyla 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızı kutlar, büyük önder Atatürk’ün aşağıdaki sözlerini paylaşırım: “Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.”

Bu kapsamda, Atatürk’ün cumhuriyetin ilanı için 29 Ekim tarihini seçmesinin sebebini de açıklamak isterim. Atatürk, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi sonucunda esarete uğramış Türk milletinin kaç yıl bu esaret altında kaldığı sorusuna 5 yıl dememek için 4 yıl 364 gün sonra cumhuriyeti ilan ederek
mağrur ve galip batılı devletlere “Ben 30 Ekim’i tanımıyorum” demek istemiştir.

 

 

Exit mobile version