Site icon Turkish Forum

2017’ye UYANMAK -1 (KK”TÜRK”C)

2017’ye UYANMAK -1 - Anastasiadis 15B

Nikos Anastasiadis

2017’ye UYANMAK -1 - RR

2017’ye UYANMAK -1

(KK”TÜRK”CUMHURİYETİ)

Hüseyin MÜMTAZ

Okuyucu hatırlayacaktır, bir web sitesi 2016’yı insanlık tarihinin en kötü 13 yılıyla karşılaştırmış, biz de onun için kâbus gibi geçen yılın son yazısında “Hadi git artık 2016, çabuk git” demiştik.

2017 beter geldi.

Türkiye’ye Ortaköy saldırısı; Kıbrıs’a KTÖS ajandası ile geldi.

Geleneksel yılbaşı değerlendirmemize; âcil gündemde üç beş gün sonra bilmem kaçıncı “Cenevre Muharebesi” olduğu için Kıbrıs’la başlayacağız.

Ama başlangıçta, konuya derinlik kazandırması bakımından iki soruya dikkat çekeceğim;

1.Suriye’de “bile” Rusya ile beraber “ateşkes”in garantörü olabilen Türkiye; neden Türkiye’deki ateşi, bacayı alev alev saran yangını önleyememektedir?

(Temmuz 2015’le 2016 yılı sonuna kadar olan bir buçuk yıllık sürede asker ve polis 1093 vatan evlâdı şehit olmuş. Aynı sürede meydana gelen terör saldırılarında 423 vatandaşımız hayatını kaybetmiş. )

2.Suriye’de garantörlüğü bizzat BM tarafından bile kabul edilip kayda geçen Türkiye’nin Kıbrıs’ta garantörlüğü; neden “karşı taraf” ve müttefikleri tarafından bir türlü hazmedilememekte, önkoşul olarak masaya sürülmektedir?

9 Ocak öncesi tarafların konumu şöyledir:

ANASTASİADİS:

Cenevre’deki Kıbrıs konferansının, “iki toplumun katılımıyla, beşli değil aslında dörtlü olacağını” savundu ve “Çünkü ilgili taraflar yani Kıbrıs Cumhuriyeti ve 3 garantör katılacak” dedi.

“O gece Avrupa Birliği’nin olacağını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde söyledik” dedi.

“Kıbrıs sorununun çözümünden sonra anayasal düzeni güvenceye alacak güçlü bir karar için Güvenlik Konseyi 5’lisinin hazır bulunması Kıbrıs meselesine hizmet eder. Dolayısıyla  tıpkı diğer bazı unsurların da katılımını zaruri gördüğümüz gibi (5’linin) katılımını zaruri buluyoruz” dedi.

“İstense de istenmese de, uluslararası bir antlaşma iptal edilecek, değiştirilecek, dönüştürülecek v.s. ise o antlaşmaya taraf olanların tamamı katılır.  Sözde beşli konferansa-ki beşli değil-  bir yandan anlaşmaya taraf olanlardan birinin temsilcisi olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bir yandan da garantilerin varlığından etkilenen Kıbrıs Rum toplumunu temsilen katılacağım. Garanti rejiminden aynı şekilde etkilenen Kıbrıs Türk tarafı da (katılacak). Dolayısıyla, sorun yok. Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımadığını söylemesi veya söylememesi beni çok az ilgilendirir. Garanti Antlaşmaları’nı değiştirmek, tasfiye etmek v.b. diyaloğu olması için, istese de istemese de, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temsil edilmek zorunda.  Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanlığım asla sona ermedi” dedi.

“ ‘Ya Akıncı da ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni temsil ettiğini söylerse?’ sorusu üzerine ise Anastasiadis ‘bu geçersiz olur’ iddiasında bulundu, şunları ekledi: ‘Söylese bile,  (KKTC, garanti antlaşmasına ) taraf değildir.  Tanınmış devlet de değildir. Dolayısıyla herhangi uluslararası bir tutar tarafı olmayacak, yasadışı oluşum da yükselmeyecek, bu sıfatla katılma hakkı da olmayacak. Taraf olan, her iki toplumu da temsil etmekte olan Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. İki toplum hazır bulunacak, dolayısıyla Antlaşmanın altında Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Vekili’nin imza attığı 1960’taki gibi Kıbrıs Türk tarafının diyalogda söz sahibi olmasını ihtimal dışı bırakmayın” dedi.

“Sayın Akıncı’dan dün işittiğimi üzüntüyle ve kesin bir dille cevaplamam gerekir ki iç yönetim ve mülkiyet konularında ilerlemeyi ve sonrasında harita sunulmasını ön şart koştu.  BM açıklamasında da açıkça belirtildiği gibi, harita sunmazsa, çoklu konferans olmayacak” dedi.

“Bu, bir ülkenin tek yanlı garantörlük haklarının devam etmesi değil; Türk askerlerinin süratle çekilmesi, uzlaşılacakların normal şekilde uygulanacağının bir garantisi olması ve elbette taraflardan hiçbirinin endişesi olmaması için anayasal düzenin istikrarıyla ilgili garanti açısından mantıklı bir yaklaşım gerektirir” dedi.

Dedi oğlu dedi.

Elin ağzı torba değil ki büzesin!

ERDOĞAN:

Erdoğan açık, kısa, kesin ve net konuştu.

“Aylardır, yıllardır orada da yapılmakta olan görüşmeler var. Hep, sürekli oyalama, oyalama, oyalama… Taktik bu. Ne biliyor musun? ‘Siz Kıbrıs’ı tamamen bize verin, hiç bir şeye karışmayın.’ diyor. Hedef bu. Dur bakalım, orada bu kadar şehit kanı var. Neyi veriyorsun? Daha da ileri gidiyor. Utanmadan, sıkılmadan, Avrupa Birliği toplantılarına Kıbrıs adasının tamamının içinde yer aldığı bayrakla geliyorlar. Bir defa sizin böyle bir bayrağınız olamaz ki. Burada bir KKTC var. Sen, Güney Kıbrıs Rum Yönetimisin. Kuzeyde de Türk Cumhuriyeti var. Bunu göreceksin. Bu da bir saygısızlıktır. Öyle veya böyle bunu anlayacaklar, öğrenecekler” dedi.

Yukarıdaki söyleme bir de “Dünya 5’ten büyüktür”ü ekleyin…

“Güzelyurt verilmez”i ekleyin.

Ve seyreyleyin gümbürtüyü.

Önümüzde iki aşama var.

İlki Cenevre; çok basit… Anastasiadis Rum Cumhuriyeti bayrağı ile oturur ve ille de Güzelyurt derse Erdoğan’ın kayıtlara geçmiş olan yukarıdaki ifadesine göre görüşülecek bir şey olmayacağı için ortada masa filan da kalmaz…

(“Neyi veriyorsun?/Sizin öyle bir bayrağınız olamaz.”)

Diyelim “bir şekilde” Cenevre aşıldı, ikinci aşama referandum.

KTÖS mahut “ajanda”yı yayınladığı, Elçil de Bakana “işine baksın” dediği için bayağı ümitliyim.

Sendikal anarşist Elçil o ajandayı yayınlamasa ve savunurken o lâfları etmese; muhtemel bir referandumda %80 “evet” çıkacağını önceki yazılarımda belirtmiştim.

“Ajanda”dan sonra “evet”çilerin yüzdesinin %60’a düştüğünü görüyorum.

Dualarım Elçil’in üzerine olsun ve umalım ki daha da konuşsun.

….

Bomba haber de geçen gün gündeme düştü;

Son padişah Vahideddin’in torununun kızı olan Hanzade Özbaş, bu zamana kadar hep Kuzey Kıbrıs’ta otel yatırımı yapan ancak yakında İstanbul’da da misafir ağırlama planları yapan Merit Otelleri’nin Yönetim Kurulu Başkanı koltuğunu devralmış ve;

“Herkes ile sıcak temasımız olmasa da kim nerede bilgimiz var. 120 kişilik hanedan ailesi var şu an. Şu anda şehzadelerin bir kısmı Türkçe bile bilmiyor. Dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış mensuplar şanslılarsa iyi evlilikler yaptı, iş sahibi olabildiler. Şanssız olanlar ise mezar bekçiliği, çöpçülük gibi meslekleri yerine getirdi. 2017’de eylül-ekim ayı gibi Kıbrıs’ta tüm hanedanı bir araya getirecek bir etkinlik yapmayı planlıyorum. Bu bir ilk olacak. Daha önce 1999’da denemiştik ama sonra deprem oldu, iptal oldu. Şimdi böyle bir buluşmaya imza atmak istiyoruz” demiş.

KK”TÜRK”C turizmi için ne büyük bir nimet!

Kıbrıs’a kadar gelmişken muhtemelen “dedeleri” Abdülhamit’in, Ada’yı İngiliz’e şilin karşılığı kiralarken kontrat dışı tutmaya özen gösterdiği, dolayısı ile mirasçısı oldukları “mülkü şahane”leri de ziyaret edecek son durumlarına bakacaklardır.

Acaba Rum tarafında kalan “mülkü şahane”nin metrûk emvaline de gidip, geri almak için BM nezdinde gerekli işlemleri başlatacaklar mıdır?

Her iki taraftaki “mülkü şahane”yi acaba nasıl/ne şekilde değerlendirmeyi düşünmektedirler?

….

SON; SON, SON…

2016 çıkarken Girne Dağyolu’ndaki elim kazayı ve onu fırsat bilerek; “saatler Rum tarafına uysun” bahanesiyle öğrencileri sokağa döken “sendikal anarşi”yi hatırlayacaksınız.

Hükümet akıllı bir çözümle mesai saatlerini ileri alarak meseleyi çözmüştü.

Dün duyduk ki Sivas ve Yozgat’dan sonra Balıkesir Valiliği de aynı adımı atarak öğrencilerin aydınlıkta okula gitmelerini sağlamış.

Yâni belki ilk defa “Yavruvatan”, “Anavatan”a örnek olmuş, yol göstermiş..

Bir kenara yazın. 4 Ocak 2017

Exit mobile version