Site icon Turkish Forum

En Başarılı Üç Türk Üniversitesi: Koç, Sabancı ve Bilkent

Üniversitelerimizi sıralarken sadece öğretim üyesi başına makale sayısına bakmak doğru değildir. Makalelerin nerede yayınlandığı ve atıf sayıları gözden uzak tutulmamalıdır. Yayınların yapıldığı dergilerin “etki faktörü” (impact factor) önemlidir. Sıralama yapılırken, etki faktörü düşük, kolay makale kabul eden dergilerde yapılan yayınlar ile ciddi bilimsel dergilerde yayınlanan makaleleri bir tutmamak gerekir. Türkiye’de akademik yükseltmelerde makale sayısı önemli olduğu için “impact” faktörüne maalesef dikkat edilmemektedir. - Ingiltere bayragi

Dünya genelinde üniversiteleri başlıca dört kurum değerlendirilmektedir. Bunlar; Jiao Tong (Çin), Webometrics (kıtalara ve ülkelere sıralıyor, İspanya), US News and World Report (ABD) ve THES’tir. (Times Higher Education Supplement) Ayrıca, (İngiltere tabanlı QuacquarelliSymondsadında -QS- eğitim hizmetleri veren kuruluş) sitesinde de üniversiteler sıralanmıştır. THES, her yıl dünyanın önde gelen üniversitelerini yayınlamaktadır. 2007 yılına kadar ISI verilerine göre sıralama yapılırken daha sonra THES, SCOPUS’u ( makale sayıları, atıflar, ölçüm indeksleri) kullanmaya başlamıştır.
Dünyada ilk sıralama 1983 yılında US News tarafından ABD üniversiteleri için yapılmıştır. 2003 yılında Çin’in Jiao Tong Üniversitesi dünyanın ilk 500 üniversitesini belli kriterlere göre belirlemiştir. QS ve Times Dergisi ilk defa 2004 yılında birlikte anket ağırlıklı dünya üniversite sıralamasını açıklamıştır. İki kuruluş 2010’da ayrılmıştır.
QS sıralaması, akademisyenler arasında yapılan anket sonucu belirlenen akademik saygınlık (yüzde 40), işverenlere yapılan anket sonucu belirlenen mezunların iş yerindeki saygınlık (yüzde 10), öğretim üyesi-öğrenci oranı (yüzde 20), Scopus veri tabanından derlenen öğretim üyesi başına alınan atıflar (yüzde 20), uluslararası öğrenciler (yüzde 5) ve uluslararası öğretim üyeleri (yüzde 5) kriterleri kullanılarak yapılmaktadır.
Times Higher Education 2016-2017 üniversiteler sıralamasında (13’ncüsü) 79 ülkeden toplam 980 üniversite yer almıştır. Geçen yılki sıralamada 70 ülkeden 801 üniversite vardı. Bu yıl dünyanın 1,313 seçkin üniversitesinden on binlerce veri esas alınarak sıralama yapılmıştır. Listeye Türkiye’den 18 üniversite girerken, 251- 300 bandında yer alan Koç Üniversitesi en başarılı Türk üniversitesi olmuştur. Sabancı Üniversitesi 301-350, Bilkent Üniversitesi ise 351-400 bandındadır. Her 3 üniversitenin de vakıf üniversitesi olması dikkat çekicidir.
Sıralamada 401-500 bandında Boğaziçi ile Atılım üniversiteleri yer almıştır. Sıralamaya giren diğer Türk üniversiteleri; 501-600 bandındaki İTÜ, 601-800 bandındaki Doğu Akdeniz, Hacettepe, İstanbul, TOBB Ekonomi ve Teknoloji, ODTÜ, İzmir Teknoloji Enstitüsü’dür. 801 bandının üstünde de Anadolu, Ankara, Erciyes, Gazi, Marmara ve Yıldız Teknik üniversiteleri vardır. Bu yıl 8 Türk üniversitesi sıralamaya girmiştir.
THE Editörü Phil Baty, sıralamaya yeni giren Türk üniversiteleri olmasının olumlu bir gelişme olduğunu belirterek şunları söylemiştir: “Türkiye’nin yeri açısından durum biraz karmaşık. Geçen yıl 501- 600 bandında olan ODTÜ, bu yıl 601-800 bandına geriledi. Anadolu, Erciyes ve Yıldız Teknik üniversitelerinde de düşüş var…Türkiye’nin uluslararası alanda rekabetçi üniversiteler çıkarması için daha fazla çalışması gerekiyor.”
Bilimsel yayınlar, üniversitelerimizin bilim dünyasına yapmış oldukları katkılar açısından çok önemlidir. Bu yayınların miktarı ve niteliği ne kadar çok olursa, bilimsel maratonda o üniversite diğerlerinin önüne geçer. Bu sebeple bilimsel maratonda geri kalmamak için üniversitelerimiz bilimsel yayınları teşvik eder, “bilimsel hırsızlık” (intihal) yapılmaması için gerekli önlemleri alır. Çürük elmalar sepetten atılmadıkça, sağlam elmalar da bir süre sonra çürümeye başlar ve üniversitelerimizde bilimsel araştırma yapanların şevki kırılır, yayınların sayısı azalır, niteliği de düşer.
Bilimsel hırsızlık suçu işleyenlere göz yumulursa, böyle bir ortamda Türk üniversitelerinin dünya sıralamasında öne çıkması mümkün olmaz. Bir öğretim üyesi hakkında bilimsel hırsızlık yaptığı iddiası varsa, üniversitelerimiz bunu örtmek yerine, gerçeğin ortaya çıkması için çaba harcamalı ve “benim hırsızım iyidir,” “elma bizdense çürük değildir” ya da “kol kırılır, yen içinde kalır” zihniyetiyle hareket etmemelidir.
Türkiye’de 8 yıl yaşayan İngiliz gazeteci David Hotham’ın 1965 yılında yazmaya başlayıp 1969 da tamamlayabildiği Türkler kitabının konu ile ilgili kısmı şöyledir: “Türkler arasında en utanç verici suçlardan biri de hırsızlıktır. Büyük şehirler dışında hırsızlık hemen hiç bilinmez. Ben, Türk hapishanelerini, büyük ve kalabalık hapishaneleri de gezdim. Buralarda hırsızlıktan yatan bir kişi bile yoktu. Bir hırsız hapishaneye düştü mü,
ötekiler yüzüne tükürür ve hakaret ederler,.. Hırsızlar, katillerin bile yararlandığı genel afların dışında bırakılırlar. Pek çok kimse bunun haksızlık olduğunu düşünebilir. Ben de, öldürülmektense soyulmayı tercih ederim. Ama Türkler, çalmak fiilinden nefret etmeyi alışkanlık durumuna getirmişlerdir.”

Üniversitelerimizi sıralarken sadece öğretim üyesi başına makale sayısına bakmak doğru değildir. Makalelerin nerede yayınlandığı ve atıf sayıları gözden uzak tutulmamalıdır. Yayınların yapıldığı dergilerin “etki faktörü” (impact factor) önemlidir. Sıralama yapılırken, etki faktörü düşük, kolay makale kabul eden dergilerde yapılan yayınlar ile ciddi bilimsel dergilerde yayınlanan makaleleri bir tutmamak gerekir. Türkiye’de akademik yükseltmelerde makale sayısı önemli olduğu için “impact” faktörüne maalesef dikkat edilmemektedir.

Üniversitelerimizde çok sayıda yayın değil, kaliteli yayın yapılmalıdır. H faktörü, bilim insanının yaptığı yayınların aldıkları atıfların ifadesi olan değerdir. Tüm yayınlardan kaçının bu değerin üzerinde atıf aldığını gösterir. A öğretim üyesinin 100 yayını olsa ve bunlardan 20 tanesi 20´nin üzerinde atıf almışsa, H faktörü 20, B öğretim üyesinin 21 yayını olsa ve bunlardan 20´si 20´nin üzerinde atıf alsa, bu öğretim üyesinin de H değeri 20’dir.
Türk üniversitelerinin dünya sıralamalarında üst sıralara gelmelerinde üniversitelerin demokratik yapıda olması da çok önemlidir. Üniversiteler bağımsız olmalı, rektör atamalarında bugünkü “sözde seçim sistemine ” son verilmelidir.
9 Ekimde Fatih Altaylı’nın Teke Tek Programına katılan eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz üniversitelerdeki seçim sistemine karşı olduğunu açıklamıştır. Fakat aynı Gürüz geçmişte Anadolu Üniversitesi’ndeki seçimlere bir gün kala Eskişehir’e gelerek “yetkisi olmamasına rağmen” rektörlük seçimlerine müdahale etmiştir. 21 Kasım 2001 tarihinde Sakarya gazetesinde de yer alan manşet haberde Gürüz, diğer 3 adayı yok sayarak mevcut rektör lehinde tavır almış ve “Oyum Ataç’ın” diyerek seçimlere gölge düşürmüştür.

Exit mobile version