NECDET BULUZ
Uzun zamandır sağlık sektöründe yaşanan olumsuzluklar, sıkıntılar ard arda geliyor. Doktorların da sürekli olarak şiddetin kucağında olduğunu görüyor ve izliyoruz. Bunlar yetmiyormuş gibi, özellikle son günlerde aile doktorları üzerindeki baskıların da artması, bu sektördekilerin “Yeter artık” noktasına getirilmesi hiç kuşkusuz üzerinde önemle durulması gereken konulardan biridir.
Sık sık eylem yaparak seslerini duyurmaya çalışan sağlık çalışanlarının sorunlarına çözüm bulunmadığı gibi, var olan sorunların da giderek tırmanması son derece düşündürücüdür.
Samsun’da görev yaptığı hastanede öldürülen Doktor Kamil Furtun’un ardından meslektaşlarının 81 ilde iş bırakma eyleminde bulunmuş olmaları önemlidir. Doktorlar “Hastanelerdeki şiddetin sebebi Sağlık Bakanlığı’dır” diyor. Bakanlığın aldığı önlemlerin yetersizliğinden söz ediliyor.
Sağlık çalışanlarının hasta ve hasta yakınlarınca dövülmesi, tehdit edilmesi, yaralanması ve hatta öldürülmesi noktasına kadar gelinmesi içinde bulunduğumuz içler acısı durumu açık biçimde ortaya koyuyor. Bu koşullar altında doktorların, sağlık çalışanlarının beklendiği gibi hizmet vermesi beklenebilir mi?
Aylardır aile hekimleri seslerini yükseltmeye çalışıyor. Bakanlığın baskısı ve tehdidi altında görev yapmaya çalışıyor. Hepimizi birebir ve yakından ilgilendiren bu konuda görebildiğimiz kadarı ile doktorların yalnız bırakıldığıdır. Sektöre en fazla sahip çıkması gereken Sağlık Bakanlığı’nın hizmet verenlerle mücadele etmesi üzerlerine baskı kurması anlaşılabilecek bir şey değildir.
Aile hekimliği konusu bugün en tartışılan konulardan birisi haline geldi. Bakanlık, cumartesi günleri aile hekimliği için nöbet sistemi getirdi. Çokları buna uymuyor. Aylardır da mücadele veriliyor. Konu, iş bırakmaya kadar gitti. Sağlık Bakanlığı’nın bu konuyu ciddiye almadığını da görmekteyiz.
Sorunlarını her ortamda dile getiren aile hekimlerini Bakanlık neden dinlemez, neden önlem almaz bunu da çözemiyoruz. Sağlık sektöründe çok önemli bir yer tutan aile doktorlarının sürekli olarak baskı altında tutulması, sindirilmeye çalışılması öyle sanıyoruz ki bu sektörü çökertecektir.
İşte size konu ile ilgili bir sıkıntıyı aktaralım:
2010’da 21 bine yakın aile hekimi çalışıyordu ve bu süreçte Türkiye nüfusu 3,5 milyon arttı ama hala aile hekimi sayısı 22 bine ulaşamadı. Bu nedenle hizmet vermek gittikçe zorlaşıyor. Bu çıkarılan yasalar nedeniyle de mezun olan doktorlar da aile hekimliğine yönelmek istemiyor.
Bir diğer sıkıntı da yine artık aile hekimlerinin kayıtlı hastalar dışındaki hastalara da bakılmasının istenmesi. Bu konuda aile hekimleri” Biz kayıtlı hastalarımızı tanıyoruz, hastalıklarını öğreniyoruz, aile öykülerini biliyoruz, uzman hekimler bunları genellikle bilmiyor. O yüzden biz bu hastaları daha iyi yönlendirebiliyoruz. Ancak kayıtlı hastalar dışındaki hastalara baktığımız zaman onları tanımıyor olacağız, ayrıca onlar da bize güvenmeyecek. Şimdi ki kadar sağlıklı bir tedavi de olmayacak” diyor.
Cumartesi günü nöbetlerine karşı çıkan aile hekimleri, hastaların alacağı sağlık hizmetlerindeki kalitenin düşeceğini, verilen maaşların yetersizliği,birikmiş sorunlarının hiçbirine çözüm getirilmemesini de gösteriyor ve özetle şu görüşleri dile getiriyorlar:
“Aile hekimliği ve güçlü birinci basamak herkesin daha sağlıklı, güvenli ve daha uzun bir hayat sürmesini sağlar. Biz aile hekimliği için mücadele ederken bunun için de mücadele ediyoruz. Şu anda aile hekimliğinden istifa eden pek çok hekim ve hemşire arkadaşımız var. Hemen hepsi daha iyi gelir getiren işlerde çalışıyorlar. İyi bir hizmet için motive çalışanların olması gerekir, bakanlık sürekli aile hekimliği çalışanlarının motivasyonunu kırarken, bize sadece iğne yapan, tansiyon ölçen kişiler muamelesi yaparken, bu ülkenin obezite, diyabet, tansiyon, beslenme, depresyon, sigara bağımlılığı, kanser şiddet, madde bağımlılığı gibi sorunları nasıl çözülecek. Milyonlarca insana her gün temas eden, onlara sağlık sunabilecek olan binlerce hekim ve hemşire kesintisiz ve amacı belirsiz bakanlık talepleri ile karşı karşıyayız. Tek taraflı sözleşme, sözleşme fesihleri ve para cezaları ile tehdit ediliyoruz. Sonuçta artık yeter diyerek, ayrılıp giden sayısı artıyor. Biz, günlük geçici çözümler yerine aile hekimliğine ve ülkenin sağlığına yatırım yapılmasını istiyoruz.”
Türkiye’de aile doktorlarına düşen hasta sayısının 3500-4000 olduğu belirtiliyor. Küçümsenmemesi gereken bir rakam. İşte, bu rakamının yarı yarıya azalması ile aile doktorlarının daha iyi ve kaliteli hizmet vereceği ifade ediliyor. Aile hekimlerinin daha verimli olabilmesi için de şu görüşler ortaya konuluyor:
“Aile hekimi uzmanlarının aile hekimi olarak görev yapması gerekiyor. Bütün çabamız uzmanlık eğitiminin yaygınlaştırılması. Asistan kadrolarının ve sahaya verilen uzman sayısının artırılmasını istiyoruz. Böylece uzman-pratisyen hekim oranının tersine döndürülmesi gerekiyor. Türkiye’de aile hekimlerinin yüzde 90’ı pratisyen hekimlerden, yüzde 10’u aile hekimi uzmanlarından oluşuyor. Bu oranın tersine dönmesi lazım. Bunu yaparsak ancak aile hekimliği uygulamasından gerçek verimi alabiliriz. Uygulamada vatandaş memnuniyeti gayet yüksek. Sağlık Bakanlığı da haklı olarak vatandaş memnuniyetine bakıyor ama uzmanlık eğitimi konusunda yeterince mesafe kat edilmezse bu memnuniyet bir süre sonra azalabilir. Çünkü vatandaş bir süre sonra aldığı hizmetin kalitesine de bakmaya başlayacak. Bu da hekimlerin kendilerini geliştirmesiyle mümkün olabilir.”
Görüldüğü gibi sorunlar çok, sıkıntılar büyüyor. Konu hepimizi yakından ilgilendirdiği için, sağlık çalışanlarının sorunları ile ilgili yazmayı sürdüreceğiz.
necdetbuluz@gmail.com
necdetes@mynet.com