Site icon Turkish Forum

İmambayıldı

Uğur Mumcu’nun 1 Mart 1987’de kaleme aldığı “İmambayıldı” başlıklı yazı, “Elhamdülillah Müslümanız” sözünün nasıl kullanıldığını anlatıyordu. Mumcu, şöyle diyordu o yazısında: - ugur mumcu gaffar okkan

Uğur Mumcu’nun 1 Mart 1987’de kaleme aldığı “İmambayıldı” başlıklı yazı, “Elhamdülillah Müslümanız” sözünün nasıl kullanıldığını anlatıyordu. Mumcu, şöyle diyordu o yazısında:

“… Siyaset ticarete, ticaret siyasete, din de her ikisine araç edildi mi, artık bu sömürünün sonu gelmez… Din ticareti ile meşgul olanlara bakın, hemen hemen hepsi milyarder. Yalnızca Türk Lirası ile milyarder değil bunlar, dolar milyarderi, mark milyarderi olmuşlardır birçoğu. Oh ne kolay!.. Çek bir besmele, gelsin paralar… Finans kuruluşları, şirketler ve bu finans kuruluşları ve şirketler aracılığı ile kazanılan milyarlar… Elhamdülillah Müslümanız!.. Elhamdülillah milyarderiz!… Bir kolumuz siyasette, öbür kolumuz ticarette, ayaklarımız da tarikatlarda… Bir üçgen bu… Ticaret, siyaset ve tarikat üçgeni… Bunlar dindarın sahtecileridir. Zavallı yoksul Müslüman yurttaşların kanlarını emenler de bunlardır. İnanç sömürücüleridir bunlar… Atatürk’ün laiklik ilkesinin ne kadar yararlı, ne kadar gerekli olduğunu, bu din sahtecileri ortaya çıkınca daha iyi anlıyoruz…

Elhamdülillah milyarderiz!

Yolsuzluk batağındaki Türkiye’de, Uğur Mumcu’yu özlemle anıyoruz.

 image001

Uğur Mumcu

1942

22 Ağustos’ta Kırşehir’de doğdu. Tapu kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey ile Nadire Hanımın dört çocuğunun üçüncüsü.

1949 – 54

Ankara Ulus’taki Devrim İlkokulunda başladığı ilköğrenimini Bahçelievler’deki Ulubatlı Hasan İlkokulunda tamamladı.

1957- 61

Ankara Cumhuriyet Ortaokulunu ve Ankara Deneme Lisesini bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi.

1962

Yazmaya öğrencilik yıllarında başladı. Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan “Türk Sosyalizmi”  başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülünü aldı.

1963

Fakültede Öğrenci Derneği Başkanı seçildi.

1965

Hukuk Fakültesini bitirdi ve Cemal Reşit Eyüpoğlu’nun yanında bir süre avukatlık yaptı.

1965-66

18 Haziran 1965’te “Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz?”  başlıklı makalesiyle Yön Dergisinde yazmaya başladı. 27 Mayıs Devriminin özgürlükçü ortamında “İnsanlar sadece konuştuklarından değil sustuklarından da sorumludurlar” diyerek Doğan Avcıoğlu’nun yönetimindeki Yön Dergisinde yazdığı makalelerle bir yandan Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerini, tam bağımsız bir Türkiye’yi savundu.

1967

30 Haziran’da “Kitap Toplatmak Anayasaya Aykırıdır”  başlıklı yazısıyla Kim Dergisinde yazmaya başladı.18 Ağustos’ta “Anayasaya Saygı”  başlıklı yazısıyla Akşam Gazetesinde incelemeleri yayımlanmaya başladı.

1968

Dil öğrenmek için İngiltere’ye gitti. Yazılarına oradan devam etti. 25 Şubat’ta Akşam Gazetesindeki inceleme yazılarının sonuncusu yayımlandı.1 Mart’ta Kim Dergisindeki son yazısı, Londra’dan yolladığı“Yeter Artık Beyler”   oldu. 25 Mart’tan itibaren aralıklarla Türk Solu Dergisinde yazmaya başladı.

1969

31 Ocak’ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta’nın asistanı oldu. 15 Temmuz’dan sonra incelemeleri, Milliyet Gazetesinde yayımlanmaya başladı. Asistan olduktan sonra, 13 Kasım’da Ankara Barosu Levhasından kaydını sildirerek avukatlığı bıraktı.

1969-71

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’nde yazıları yayımlandı.

1970

Ant Dergisi ile Cumhuriyet Gazetesinde makale ve incelemeleri yayımlandı. 24 Mart’tan itibaren Devrim Dergisinde yazmaya başladı.

1971

12 Mart’ta gerçekleşen darbenin aydınlara yönelik baskıcı tutumundan o da payına düşeni aldı. 17 Mayıs’ta gözaltına alındı. Ayrıntı“Kitaplarımı İsterim” . Bir ay sonra serbest bırakıldı.

12 Temmuz’da Ortam’da yazıları yayımlanmaya başladı. Dergi, 29 Kasım’da çıkan sayısından sonra kanun dışı baskıları protesto etmek amacıyla yayın hayatına son verdi. 27 Ekim’de Devrim Dergisine son kez yazdı.Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, orduya hakaret etme savıyla tutuklandı. Pek çok aydınla birlikte, Mamak Askeri Cezaevinde bir yıla yakın kalan Uğur Mumcu, açılan davada 7 yıl hapse mahkûm edildi ancak, kararın Yargıtay’ca bozulmasının ardından serbest bırakıldı.

1972

10 Ekim’de serbest bırakılmasının ardından hemen askere alındı.

1973

Tuzla Piyade Okulunda 10 Ocak’a kadar süren üç aylık eğitimden sonra, okul yönetimi tarafından “kötü hal ve düşünce sahibi” diye suçlanarak “er” çıkarıldı ve Patnos’a yollandı.

1974

31 Ocak’ta askerliğini sakıncalı piyade eri olarak, Ağrı’nın Patnos ilçesinde tamamladı. Bu yaşadıklarını “Evet, evet ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem! diyerek, yedek subaylık hakkı ve aylıkları için sadece maddi tazminat isteğiyle açtığı davayı kazandı ve yedek subaylık hakkını elde etti.

Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrıldı ve gazeteciliğe profesyonel olarak, 25 Şubat’ta Yeni Ortam Gazetesinde “Anarşist!..”  başlıklı yazısıyla başladı.

Yazılarında, hem sorunları dile getirdi hem de hukuka aykırı ve yasadışı uygulamaların üstüne gitti. “Tek bir tahrikçi ajan adı veremezsiniz” diyen Demirel’e “Bir Hikâyemiz Var”  başlıklı yazısında, onlarca provokatörün adını belgeleriyle açıklayarak, tüm antilaik, antidemokratik oluşumları uygulamalarıyla belgeledi.

1975

12 Mart’ta “Ayrılırken”  başlıklı yazısıyla Yeni Ortam Gazetesinden ayrıldı.

18 Mart’ta “Denklem”  yazısıyla Cumhuriyet Gazetesindeki ‘Gözlem’başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda da Anka Ajansında çalışmaktaydı.

Nisan ayında 12 Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşanSuçlular ve Güçlüler  kitabı yayımlandı.

Ekim ayında, Anka Ajansında çalışırken Altan Öymen’le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası  adlı kitap yayımlandı. Böylece “hayali ihracat” kavramı kamuoyunun gündemine girmiş oldu.

1976

Mayıs ayında Güldal Homan ile nişanlandı. 19 Temmuz’da evlendiler.

1977

Anka Ajansından ayrılarak Cumhuriyet Gazetesinin kadrolu yazarı oldu.

Terörün toplumu korkuya, karamsarlığa ittiği günlerde, kalemiyle teröre karşı durdu. Taksim’deki 1 Mayıs katliamının ardından, bu olayı ve bu tür olayları irdeleyen yazılar yazdı. Mayıs ayında oğlu Özgür dünyaya geldi.

Sakıncalı Piyade  ve Bir Pulsuz Dilekçe  kitapları yayımlandı.

1978

12 Mart döneminde yaşadıkları, gülmece ustaları için bulunmaz bir malzemeydi. Kendisi de yazı ve konuşmalarında gülmece öğelerini sık sık kullanırdı. Bu dönemi anlattığı Sakıncalı Piyade adlı yapıtını, Rutkay Aziz ile birlikte, tiyatroya uyarladı. Sakıncalı Piyade Tiyatro ilk olarak Ankara Sanat Tiyatrosu’nca (AST) sahneye kondu ve700 kez sahnelendi

Aralık’ta, siyasal yaşamda adı duyulan, belli dönemlere damgasını vurmuş birçok ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz  yayımlandı.

1979

Terörün yeniden tırmandığı, gencecik insanların sokak ortasında kurşunlandığı, kahvelere, evlere bombaların atıldığı bir ortamda, tarihin boş yere tekrar etmesini önlemek ve ders alınmasını sağlamak amacıyla, 12 Mart öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak Temmuz ayında yayımlandı.

1980

1980’li yıllar başlarken 70’li ve 60’lı yılları da incelediği, yenilmeyen gücün, halkın örgütlü gücü olduğunu anlattığı yazıları Tüfek İcat Oldu  başlığı altında Şubat ayında yayımlandı.

12 Eylül darbesi oldu. “Bundan Sonra“.

12 Eylül’ü gerçekleştiren generaller tarafından partilerin, birçok kitle örgütünün kapatılması gibi sorunların yaşandığı bu dönemi ve uygulamalarını eleştirdi.

“Terörsüz Özgürlük”

1981

Kendi deyişiyle, “..terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak… için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör  adlı inceleme kitabı Mart ayında yayımlandı.

13 Mayıs’ta Mehmet Ali Ağca, Papayı öldürme girişiminde bulundu.“Yine Ağca” . Daha önce 1979 yılında Abdi İpekçi’nin katili olarak yakalanan Ağca üzerine çalışma ve araştırmalar yapmıştı, Papa olayı sonrasında irdemelerini yoğunlaştırdı.

Haziran ayında kızı Özge doğdu.

Bu kitap ile yalnızca, parlamento çalışmalarını engelleyen, kürsülerde yurt ve dünya sorunlarının özgürce konuşulmasını engelleyen sorumsuz bir azınlığın sergilediği çirkinlikler eleştiri konusu yapılmıştır. dediği Söz Meclis’ten İçeri‘nin ilk baskısı Ekim ayında yapıldı.

1982

Ağca Dosyası  kitabının ardından Kasım’da Terörsüz Özgürlük  adlı makale derlemesi yayımlandı.

Barış Derneği kapatıldı. Yöneticileri ve üyeleri 141. ve 142. maddelerden suçlanarak tutuklandı. Barış Derneği Davası, 12 Eylül döneminde, Türk aydınlarına karşı topluma göz dağı vermek için açılmış bir davaydı. Mumcu pek çok yazısında bu konuyu ele aldı.

1983 

Genel seçimler yapıldı. Birçok politikacının yasaklı olduğu bu dönemde, ekonomik ve toplumsal çarpıklıkları, hukuk dışı uygulamaları gözönüne seren araştırmalar yaptı.  “Lozan ve Sevr”  yazısı için tıklayınız.

Şubat’ta Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. Bu röportajın NBC’de yayımlanmasını isteyen NBC yöneticilerine, hazırladığı röportajı o sırada kapalı olan gazetesi Cumhuriyet’ten başka bir yerde yayımlamayı düşünmediğini söyledi.

1984 

Mart ayında, ülkedeki olumsuzlukların dile getirildiği, yazar Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan ancak, Kenan Evren’in imzalayanları “vatan hainliği” ile suçlayarak dava açtığı “Aydınlar dilekçesi“nin hazırlanmasına katıldı.

Sakıncasız  adlı oyunu yazdı. Basındaki yozlaşmanın ve döneklerin sergilendiği, 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkencelerin anlatıldığı oyun, 3 Nisan – 7 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Hodri Meydan Kültür Merkezi’nde ve 10 – 27 Mayıs tarihleri arasında da Ankara Sanat Evi’nde sahnelendi.

Uzun ve yorucu bir araştırmanın ürünü olan Papa-Mafya-Ağca kitabı Haziran ayında yayımlandı.

1985

Haziran’da Liberal Çiftlik  ve Devrimci Demokrat  adlı kitapları yayımlandı.

Roma’ya gitti. Papa davasında uzman tanık olarak bilgisine başvuruldu.

1986 

Mehmet Ali Aybar’la Türkiye İşçi Partisi (TİP) olgusu ve Marksizm üzerine yaptığı Aybar ile Söyleşi  kitabı Temmuz ayında yayımlandı.

1987

Şubat’ta, yakın tarihimize ışık tutacağını düşünerek, 27 Mayısçılardan Osman Köksal’ın anı ve mektuplarına yer verdiği kitabı İnkılap Mektupları  yayımlandı.

Milliyet Gazetesinden Örsan Öymen ile birlikte, Federal Almanya’da, eski Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan ile cemaati önünde görüştü. Bu görüşme, 10 Şubat’ta Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandı.

Mayıs ayında araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve Kasım’da da 12 Eylül Adaleti adlı kitapları yayımlandı.

1988 

Ağustos ayında Eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) Başkanı Behice Boran’la yaptığı söyleşiyi içeren Bir Uzun Yürüyüş  yayımlandı. Yine Ağustos ayında, günümüzde de etkinliğini hiç yitirmediği görülen üçlü arasındaki ilişkileri belgeleriyle anlatan yazılarından derlediği Tarikat-Siyaset-Ticaret  adlı kitabı yayımlandı.

1989 

Özal hükümeti döneminde Milli Savunma Bakanlığına getirilen Ercan Vuralhan, Dışişleri Bakanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkan Yardımcısı iken, diplomatlar ve dış görevdeki personelin güvenliğini sağlamak için aldırılan zırhlı araçlar konusundaki yolsuzluklar üzerine yazılar yazdı.

1990 

Yakın tarihimizin pek aydınlanmayan bir bölümünü oluşturuyor..” diye düşündüğü 40’lı yılların siyasal çerçevesini çizmek ve koşullarını yansıtmak amacıyla yaptığı araştırma çalışmalarını40’ların Cadı Kazanı  adlı kitabında topladı. Ağustos’ta da diğer bir kitabı Kâzım Karabekir Anlatıyor  yayımlandı.

1991 

Temmuz ayında en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925  yayımlandı.

6 Kasım’da onaylamadığı gelişmeler üzerine, 80 arkadaşı ile birlikte, Cumhuriyet Gazetesinden ayrıldı.

1992 

1 Şubat – 3 Mayıs tarihleri arasında Milliyet Gazetesi’nde yazdı. Buradaki yazılarında Kürt sorununu sıklıkla gündeme getirirken yurtdışındaki PKK yayınlarını yakından izledi. 3 Mayıs’ta Milliyet Gazetesindeki son yazısı “Gazeteci”   ydi.

Şubat ayında, ilk kez yayımlanan belgelerin yer aldığı Gazi Paşa’ya Suikast  adlı kitabı basıldı.

7 Mayıs’ta Cumhuriyet Gazetesi’nde yapılan yönetim değişikliği üzerine yeniden Gazetesine döndü.

Hizbullah, PKK ve kontrgerilla konularını irdeleyen makaleler yazdı.

“Hizbulkontra!..” 

1993 

13 Ocak’ta İstanbul’da Harp Akademilerinde gazetecilik üzerine bir konferans verdi. Konuşma metni için Gazetecilik.

Öldürülmeden önce, PKK ile Kürt sorunu birbirinden ayırdığı bir bakış açısıyla, konu üzerinde çalışmalar yapmaktaydı.

Son yazısı ise “Zeyilname (Poliçe ve tecditler üzerinde herhangi bir değişiklik, ilave, iptal gibi durumlar olduğunda düzenlenen belge)” olmuştur.

*Bugün pazar, nedense dilimin ucuna ANAP’ın o eski şarkısı takılıyor: “Arım / balım / peteğim…” Bugün bu şarkıyı ele alıp bir pazarlık yazı mı yazayım? Yoksa son güncel olaylara mı deği­neyim… Gazetecinin görevi güncel olayları yazmak, öyleyse şu Yüce Divan konusuna girelim.

İki eski Bayındırlık Bakanına Yüce Divan yolunun açılması, ANAP içinde tepkiyle karşılanıyor.

Bu iki eski bakan; Safa Giray ve Cengiz Altınkaya, TBMM Baş­­kanlığına gönderdikleri açıklamada, otoyol ihaleleri ile ilgili sözleşmelerde “büyük ekonomik bunalımlarda” yüklenici şirkete “fiyat farkı” ödeneceğine ilişkin madde bulunduğunu, TB­MM Soruşturma Komisyonu’nun bu maddeyi “olağanüstü durumda fiyat farkı ödenmeyecektir” biçiminde yorumladığını ileri sürüyorlar.

İki eski bakan, TBMM Başkanlığı’na gönderdikleri açıklama metnine 16 Aralık 1986 günü Karayolları Genel Müdürlüğü ile yüklenici şirket “Enka-Bechtel Müşterek Teşebbüs Ortaklığı” arasında imzalanan “Gerede-Ankara ve Ankara Çevre Yolu” sözleşmesinin 65. sayfasının noter onaylı örneğini de sunmuşlar.

İki bakanın sundukları söz konusu sözleşmenin 71. maddesi şöyle:

– Teklif tarihini takiben işlerin inşa edilecek olan ülke dahilinde o ülke hükümetinin döviz kısıtlamaları koyması veya ülke parasının devalüasyonu sonucu büyük ekonomik bunalım geldiği takdirde idare, söz konusu ekonomik bunalım sebebiyle ve­ya neticesinde işlerin icrası bakımından veya işlerle ilgili olarak artan masrafları müteahhide ödeyecektir. Ancak işbu mad­dedeki hiçbir husus, söz konusu durumlarda müteahhide tanınmış olan her türlü hakları veya hukuki yolları hiçbir şekilde ihlal etmeyecektir…

Oysa, aynı sözleşmenin 65. sayfasının 19. satırında yer alan ve iki bakanın fiyat kararnamesine dayanak olarak seçtikleri bu ödeyecektir” sözcüğü, “ödemeyecektir” biçiminde düzeltilmiştir!

“Zeyilname”, bir sözleşmenin koşulları üzerinde bazı değişik­likler yapan ya da sözleşme metnindeki yanlışları düzelten ge­­çerli son metin demektir. Bu geçerli son metin, yüklenici şir­ketlere “büyük ekonomik bunalımlar”da ek para ödeneceğini değil, “ödenmeyeceğini” ön­görüyor.

Sözleşmenin İngilizce metninin 72. sayfasında; “Adden­dum” başlıklı bölümde de aynı düzeltme yapılmış ve 7. satırda yer alan “shall pay” sözcükleri, “shall not pay” olarak düzeltilmiş­­tir.

Karayolları Genel Müdürlüğü’nün 1986 yılındaki bu sözleş­meden sonra yaptığı başka sözleşmelerde de bu 71. maddede hep “ödemeyecektir” sözcüğü yer almıştır. Örneğin “Tarsus-Pozantı, Ayrı-Adana-Toprakkale-Gazian­tep Otoyolu Sözleşme­si, sayfa 50…

Bu iki eski bakan, kendilerini savunurlarken sözleşmede yer alan “ödemeyecektir” sözcüğünü nasıl olur da “ödeye­cek­ tir” diye sunarlar, ve fiyat farkı kararnamesini bu yanlışa dayanarak savunurlar? Sözleşmeyi neden baştan aşağı hiç okumazlar? Sözleşmeyi okumuşlarsa bu yanıltmayı; bilerek, isteyerek yapıyorlar demektir.

Okumuşlarsa TBMM ve kamuoyunu bilerek yanıltıyorlar, okumamışlarsa çam üstüne çam devirerek “aymazlık rekoru” kırıyorlar!

Bu iki eski bakan 30 Ekim 1989 gün ve 89/14657 sayılı fiyat kararnamesini, “işte bu sözleşme büyük ekonomik bunalımlarda müteahhitlere ek para ödeneceğini öngörüyor” mantığı ile savunmaya kalkıyorlar. Oysa, işte kanıtlandı, sözleşmede tam bunun tersi söz konusu; bu gibi durumlarda “para ödenmesi değil, ödenmemesi gerektiği” yazılı.

TBMM Soruşturma Komisyonu, fiyat kararnamesinin yürür­lüğe sokulması ile 31.12.1991 tarihine kadar geçen sürede oto-yol yüklenicisi şirketlere toplam 1.152.457.550.78 Amerikan Doları ve 1.211.331.87 İngiliz Sterlini ödeme yapıldığını saptıyor. (Rapor, s. 11)

Bu iki sayın bakana kendilerini savunmaları için bu işlerden anlayan avukat bulmalarını salık veririz. Yoksa, Yüce Divan’da da savunmalarını TBMM Başkanlığı’na gönderdikleri açıklama gibi yapacaklarsa yandılar demektir.

Neyse efendim, ne diyorduk? “Arım / balım / peteğim” diyorduk… İyi pazarlar… Geçmiş olsun, geçmiş olsun…*

24 Ocak 1993

Pazar günü arabasına yerleştirilen bomba ile öldürüldü.

image004

 

Ali Gaffar Okkan Kimdir?

Ali Gaffar Okkan, Sakarya ilinin Hendek ilçesinde 1952 yılında doğdu. 30 Eylül 1970 tarihinde Polis Koleji´nden, 29 Eylül 1973 tarihinde Polis Akademisi´nden mezun olarak İzmir İl Emniyet Müdürlüğü´ne Komiser Yardımcısı olarak atandı.

Bu ilde Emniyet Amirliği rütbesine kadar çeşitli birimlerde görev yaptıktan sonra, 1983 yılında Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü´ne atanarak, 1985 yılında şube müdürlüğüne terfi etti. 1986 yılında Eskişehir İl Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görev aldı. Bu ilde 1992 yılında Emniyet Müdür Yardımcısı oldu. 6 Aralık 1993 tarihinde 1. Sınıf Emniyet Müdürlüğü´ne terfi ederek Kars İl Emniyet Müdürü olarak atandı. 18 Kasım 1997 tarihinde Diyarbakır İl Emniyet Müdürü olarak göreve başladı. Bu arada İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetiminden mezun oldu.

Kars Emniyet Müdürü iken, Diyarbakır gibi yıllarca terörünün ve aşırı göçün ağır sonuçlarını yaşayan bir ile emniyet müdürü olarak atandı. Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü görevinde iken 24 Ocak 2001 günü saat 17:40 sıralarında makamından Valilik Binası´na seyir hâlinde iken, Sezai Karakoç Bulvarı üzerinde Et Balık Kurumu ile Eflâtun Park arasında, kimliği belirsiz kişilerce pusuya düşürülerek açılan ateş sonucu olay yerinde şehit edildi.Aynı günlerde eğitime başlayan okulumuza Şehit Emniyet Müdürümüz Ali Gaffar Okkan adı verildi.

Exit mobile version