CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun güvenlik ile ilgili erteleme olmaması halinde, 20-24 Ağustos’ta milletvekilleri, MYK üyeleri, iş adamları ve gazetecilerle birlikte Irak’ta Bağdat, Kerkük ve Necef’i ziyaret edeceği, Başbakan Nuri el-Maliki ve Irak Meclisinde Şii ve Sünni liderlerle görüşeceği açıklandı.
Irak ziyaretinin amacının Türkiye-Irak ilişkilerine rahatlık getirmek, ilişkilerdeki gerginliği azaltacak görüş alışverişinde bulunmak olduğu -esasen, CHP’nin Irak’ın egemenliğine, toprak bütünlüğüne, birliğine saygı duyduğu bildirildi.
*
ABD; Rusya ve Çin’in küresel güçler olmak hedefi karşısında zengin kaynaklarıyla Arap-İslam coğrafyasını rekabet arenasına çevirmiştir.
Bu arenada İran’ı nükleer teknolojisinden vazgeçirmek için BM ekonomik ve siyasi yaptırımlarından daha etkilisini,yaptırımların ancak bölge ülkeleri ve komşular işbirliğiyle etkili olacağı öngörüsünü yürütmüştür.
Bölge ülkelerinin rejimlerine müdahale yolu açılmış, yasaklı islamcı sivil toplum örgütlerinin ülkeleri rejimlerini orduları,polis güçleri desteğinde islami liberalizme dönüştürmeleri öngörülmüştür.
Güya,yönetimleri ele geçiren İslamcı hareketlerin -hem, ekonomi,kalkınma ve teknolojik ihtiyaçları sorumluluklarından kontrole alınmaları -hem, demokratikleşmeyle ekonomilerin kalkınması halinin İran’a yansımasıyla rejimin zaafa düşürülmesi -ardından,bu ülkelerin topyekün ekonomilerinin küresel piyasaların gelişmesine entegre edilmesi planlanı yürütüldü…ooooh lâ lâ lâ!
*
Arap-İslam ülkelerini etnik ve mezhepsel temelde çözmek ve onları istikrarsızlığa sevketmek öngörüsü, ABD işgalinin tetiklediği dinamiklerle Irak’tada sürdürüldü.
ABD’nin savaşın ardından oluşturduğu yapıda etnik-mezhepsel ayrımlara yapılan vurgu federal yapının en zayıf yanıydı ve Irak’ın tek bir kimlik etrafında bütünleşmesini zorlayan unsur oldu.
Osmanlı’dan beri ülkeyi yöneten ve ABD işgali sırasında El Kaide etkisiyle radikalleşen Sünni azınlık ile işgal sırasında kazanımlarını korumanın peşinde gerekirse ülkenin üçe bölünmesini dahi kabul eden Şii ve Kürt grupları arasında güçlü bir ayrışma potansiyeli oluştu -ki, Irak’ı bir arada tutan zayıf iç dinamikler yüzünden her grup geleceğini dış dinamiklerde aradı…
*
AKP Irak’ı birlikte tutan unsurların dağılmasıyla oluşacak istikrarsızlık,çevreye yayılabilir çatışma riski ve Kürtlerin konumuyla -elbette,yakından ilgilendi!
Çünkü, hem olası bağımsız bir Kürt devletinin milliyetçi ve ayrılıkçı etkilerinin Türkiye Kürtlerine sirayet etmesiyle oluşacak asimetrik tehditi gördü,
Hem Irak toplumunda merkezi hükümetin Kürt bölgesinin tartışmalı bölgeleri,Petrol Yasası ve Kerkük gibi ağır sorunları çözeceğine, Irak’ın toprak bütünlüğüne ve geleceğine sahip olacağına dair inancın tükendiğini farketti,
Hem de bağımsız devlet gibi davranan Mesud Barzani liderliğinde Kürt yönetiminin -bir yanda,Türkiye ile düştüğü herhangi bir ihtilafta sorumluluğu merkezi Irak’a yıkan -bir yandan da, çeşitli ülkeleri arkasına alarak diplomatik gücünü arttıran bir politika takip etmesinden rahatsız oldu.
Ne ki, bu asimetrik tehdite rağmen Türk dış politikası ne merkezi Irak ne de diğer ülkeler nezdinde diplomatik bir kazanım sağlayamadı…
*
Mesud Barzani durmaksızın Kürtlerin bağımsızlığını ilan edeceğini,toplumun her kesimini kapsayan insan haklarını ön planda tutan demokratik bir Kürt Anayasasının hazırlanacağını,bağımsızlık için sandığa gidileceğini ve sandıktan çıkacak kararla Kürdistan’a bağlı Kerkük ve Musul’un Arap,Türkmen ve Kürtlerin eşit temsilinde federal bir yapıya kavuşturulma olasılığını gündemde tuttu.
Bu esnada PKK – hem, bölgedeki güç boşluğunu -hem de, ABD’nin Kürt müttefiklerini karşısına almamasını kullandı, Kuzey Irak’ı toparlanma ve Türkiye’ye operasyonlar yapma yeri olarak kullandı.
*
Başbakan Erdoğan ise coğrafyanın tüm ülkelerinde ayrışmaların sürmesine rağmen, politikasını -hem, Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği islami sermaye ile Kürtlerin Türkiye ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından medetle bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesine -hem de, İslam Birliği çerçevesinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız” oportunizmine kurdu.
*
BD ve İsrail çıkarlarını da teminen, Irak’ta müslümanları mezhepleri çerçevesinde karşı karşıya getirmek faaliyetlerinin içinde kimi İslamcı örgütlerin Şii ve Sünni Müslümanları çatıştırmak için çeşitli kentlerde ortak yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin örgütselliğinden yararla Irak’ta Sünni/Şii çatışmasını körükledi.
Kürt Lider Barzani ve Sünni Lider El Haşimi ile ortaklığının Irak hükümeti koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemek, Şii Başbakan Maliki’yi devirmek-bu suretle Irak toprak bütünlüğünü sarsmanın hedefinde oldu.
Saddam rejiminin devrilmesi ardından ülkenin tüm kurumlarının yetkilerini üzerinde toplayan Şii Başbakan Nuri El Maliki,”Erdoğan Irak’ın iç işlerine karışıyor.Bu politikaları sürdürme konusunda ısrarcı olmak,Türkiye’yi bölgedeki herkes için düşman bir devlet haline getiriyor”diyordu…
*
Bugün ABD Emperyalizmi İslami gâza/ cihâd ideolojisini temel itici güc olarak kullanan AKP/Cemaat ya da Müslüman Kardeşler örgütü ve benzerlerine verdiği desteğin hata olduğunu anlamıştır.
Gâza’ya katılan farklı sosyal,etnik özelliklere sahip,değişik mezhepte cemaat,aşiret,kabile ailesinden gelen -asla, kutsal savaş amacını taşımayan -fakat,dünyevi dini eğilimlerle yetiştirilmiş,kardeşlik fikri,dayanışma hissi içerisinde uyuşmuş ve biteviye uyduran beyinleriyle gazilerin;
Ülkelerinin uyum kapasitelerine verilen desteğe rağmen ne ekonomik ne de demokratik kriterlerin hayata geçirilmesinde başarılı olamadıkları,
Aksine İslam coğrafyasından dünyaya yayılma potansiyelinde İslam dinine bir siyaset teorisi biçmek ve onun değiştirdiği sosyolojiler üzerinden dini arayışları öne çıkaran partileşmeye inanan,yayılmacı, öldürdüğünün kalbini çiğ-çiğ yemek gaddarlığında pekişmiş, kafir addettiği Batı kültürüyle yetişmiş olanların canına-malına kastetmeye iman etmiş, milyonlarca insanın;
BM merkezinde temsil edilen uluslararası hukukun ve İnsan Hakları prensiplerinin bu güne ulaşmasına neden olan gelişiminin zıddında olduklarını da gördü…
*
Bu koşullarda İslami sermaye birikiminin pazar ekonomisine çekilemeyeceği, Şii İran’a karşı oluşturulan Sünni eksende tutunulamayacağını, Suriye’den gelişen yüksek gerilimin İsrail’in bölgedeki güvenlik ortaklarından izolasyonuna neden olarak İsrail’in güvenliğini sekteye uğrattığını ve Filistin’in BM’den aldığı Üye Olmayan Gözlemci Devlet statüsü ile İsrail’in işgalini,illegal yerleşimlerini ve saldırılarını Uluslararası Ceza Mahkemesine taşıyabilme gücüne eriştiğinin paniğine düştü.
*
Çaresiz İsrail-Filistin arasında yeni bir barış süreci çevresinde Sünni ve Şii ülkelerin sunacakları geniş kapsamlı barış planında İsrail’den istenebilecek bir tavize karşılık, İsrail için güçlü bir teşvik oluşturmak üzere;
Suriye iç savaşının bölgeye yayılmasının önlenmesi,İslami gâza/ cihâd ideolojisi ve taraftarlarının mutlaka tasfiye edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması- ardından, diğer bölgesel sorunların çözülmesi planı -bu kez, Rusya’nın da ABD’ye verdiği destekle Cenevre Konferansı süreciyle hayata geçirilmeye çalışılıyor.
O yüzden İslam ülkelerinde Irak,Suriye,Mısır,Tunus ve diğerlerinin rejimleri ve sosyal yapılarında ve Batı’da İslami gâza/ cihâd ideolojisi ve taraftarlarına amansız mücadele veriliyor.
*
Bakınız,hâlâ, İsrail sınırının az ötesinde Suriye’de Esad ve isyancı güçler adı altında Afganistanlı, Pakistanlı, Libyalı, Çeçen,Katarlı, El Kaideci bir dolu İslamcı gâza/cihâdçı örgütler pek çok bölgede çatışıyor ve ayda 5 bin kişi hayatını kaybediyor.
Irak’ta sadece Ramazan Bayramı’nda 16 bombalı saldırıda 61 kişi hayatını kaybetmiştir.
Batı’nın gözü önünde Mısır’da -işte,hâlâ Ordu’nun devrik İslamcı cumhurbaşkanı Muhammed Mursi yanlılarıyla çatışması devam ediyor -bugün,Adeviye Meydanı’nda Müslüman Kardeşler örgütü taraftarı insanlar bir-bir toprağa düşüyor…
*
Dünya İslamcılığın lideri Başbakan Erdoğan “İslam Birliği” konseptinin tedavülden kalktığını, aşırıların tasfiye edildiğini ve sıranın kendilerine de geleceğinin bilincindedir.
İslam’ın demokrasiye uygunluğu saçmalığına rağmen bu gelişmeleri anti-demokratik,İslam Ümmetine yapılan haksızlık ve insan haklarına müdahale olarak değerlendiriyor!
Başbakan Türkiye’yi İslamcılığa dini bir çekirdek haline getirme siyasetinin ve bu siyasetinin yetiştirdiği gazilerin İslam coğrafyasında ve Irak’ta binlerce insanın canına-malına kast ettiklerini biliyor ve bunların Suriye’deki İç Savaşta 100 bin insanın hayatına mal olan eylemlerinde herhangi bir girdisinin ortaya çıkmasıyla canının yanacağı paniğindedir -ki,
*
CHP Genel Başkanı Irak’a -bundan sonra, İslam coğrafyası ülkelerinin -bir yanda, toplumsal hayatın ve kültürün bir bölümünde tarikatlar,cemaatler ve dini kurumların dini ritüelleriyle donanmışlığı -öte yanda, devletlerin bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutacağı bileşkesinde şekilleneceğini bildirmeye ve İslamcı gâza/cihad ideolojisi gazilerine karşı Başbakan Maliki’nin elini güçlendirmeye gidiyor.
*
Ne ki,Kemalizmi Sosyal Demokrasiye değiştirme işgüzarı olan CHP Genel Başkanının, AKP iktidarı ve Abdullah Öcalan pazarlığında gelinen son nokta “Kürt Misak-ı Milli’si”ni bir an olsun aklından çıkarmaması gerekiyor.
15.8.2013