Site icon Turkish Forum

Siyasi Hırsın Kaybettirdikleri

Son bir yıldır Rumların en kötü, bizim de en güçlü olduğumuz dönemi yaşıyoruz. - ata atun vakif baskani fatih erbakan dan plaket alirken

Ata Atun Vakıf Başkanı Fatih Erbakan'dan Plaket alırken

Son bir yıldır Rumların en kötü, bizim de en güçlü olduğumuz dönemi yaşıyoruz.

 

AB, Rumların batırdıkları ekonomilerinden dolayı illallah çekip, Rumlardan kurtulmak için elden geleni yaparken biz de güçlü, Gayri Safi Yurtiçi Hasılasını 768 Milyar Dolara çıkarmış, IMF’ye borcunu ödemiş, dünyanın 3. büyük havaalanı ile 3. Boğaz köprüsünün ihalesini tamamlamış, Türkiye’yi Montrö Anlaşmasının kıskacından kurtaracak “İstanbul Kanalı”ının olabilirlik çalışmalarını başlatmış, Orta Doğu’da söz sahibi olmuş, dünyanın 17. ve AB’nin de 6. büyük ekonomisine sahip Türkiye’nin dümen suyunda giderken ve de Kıbrıs sorununu tam da lehimize çevirebilecekken, bazı siyasilerin politik hırslarından dolayı açıkcası bu fırsatı kaçırdık.

 

Türkiye ve Kıbrıs Türkleri Kıbrıs konusunda ilk kez 1955 yılında oyuna dahil olabilmiş. Dönemin Demokrat Parti iktidarının güçlü Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve dünya siyasetindeki değişimleri iyi değerlendirerek Türkiye’nin siyasetini belirlemiş olan Başbakan Adnan Menderes sayesinde, adı federasyon olmayan ama kendisi Federal bir yapı olan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nde adadaki nüfusumuzla orantılı olmayan ama adadaki geçmişimizden kaynaklanan, haklar elde edebilmiştik.

 

Sadece üç buçuk sene sürebilmiş olan bu haklarımızı 1963 yılında Rumların Kıbrıs adasından Türkleri atmak için başlattıkları saldırılar sonucu kaybetmiştik. O gün bu gündür bölgedeki siyasi zayıflığımız ve ekonomik güçsüzlüğümüz nedeni ile bu hakları geri alamadık. Bırakın geri almayı, sesimizi yükseltip talep bile edemedik.

İlk kez adadaki siyasi üstünlüğümüz, 2002 yılında iktidara gelen AK Partinin “Ustalık Dönemi”nde belirginleşmeye ve giderek de ağırlığını ortaya koymaya başladı.

 

Yıllardır hep Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rum Yönetiminin uyguladığı Bizans diplomasisi nedeni ile gözü kapalı olarak Rum tezlerini savunmuş ve insanlığın yüz karası olarak dünya devletler tarihine geçen 18 Kasım 1983 tarih ve 541 sayılı kararı almış olan BM ve buna yeşil ışık yakan ABD, ilk kez Kıbrıs konusunda Türk tezlerini dikkate almaya başladılar.

 

Oyuna endirekt olarak dahil olan ve üyesi olmak için 1958 yılında başvurusunu yapmış olan Türkiye’yi, aradan geçen 55 yıl içinde çevirdiği çirkin oyunlarla dışarda bırakmayı başarmış, Yunanistan’ın ve de Kıbrıs Rum Yönetiminin üyesi olduğu Avrupa Birliği’nin bile Kıbrıs konusuna geleneksel Helensitik bakışını değiştirerek, Türk tezlerini dikkate almaya başladığı bu dönemde, bazı hırslı ve yeteneksiz politikacıların siyasi çıkarları nedeni ile elde edebileceğimiz fırsatları, Rumların üzerinde kurabileceğimiz baskıları ve de siyasi kazanımlarımızı göz göre göre kaçırdık.

 

Ekim 2012’de gerçekleştirilen UBP Kurultayından sonra yaşadığımız ve bir incir çekirdeğini bile doldurmayacak denli önemsiz iç siyasi çekişmeler bize dış politikada çok şeyler kaybettirdi.

 

Neticede, bu politikacıları Kıbrıs Türk halkının siyasetten silmesi gerekmektedir.

Ezildiğimiz, cefa çektiğimiz, soykırıma uğradığımız bu yarım asırlık bir süreçten sonra, Kıbrıs sorununu, içinde bulunduğumuz güçlü siyasi ve ekonomik ortamda lehimize sonuçlandırabilmek için birlik olup mücadelemizin temposunu arttıracağımıza,  ekonomik bunalım içinde yerlerde sürünen Rumları köşeye sıkıştırıp Kıbrıs konusunda tavizler alacağımıza, yıllardır ele geçirmek için çok uğraştığımız bu güçlü pozisyonumuzu siyasi hırslar nedeni ile kaybettik, gerek Kıbrıs’ta gerekse de Türkiye’de.

 

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun birkaç ay evvel yaptığı altın değerindeki üç seçenekli plan ve “Ya Taksim Ya Çözüm” çağrısı maalesef, iç siyasi çekişmelerden dolayı güme gitti.

 

Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun, çiçeği burnunda Rum lider Anastasiadis’i masaya oturtmak ve müzakereleri başlatmak için yaptığı girişimler ve harcadığı zaman ile enerji de boşuna gitmiş oldu. Bırakın müzakere masasına oturmayı, sosyal bir yemeğe bire katılmak istemeyen Anastasiadis, yaşadığımız siyasi buhranı fırsat olarak değerlendirdi ve bir dansöz gibi kıvırarak istediğini elde etti.

 

Tarihimiz asla, kendi şahsi çıkarları doğrultusunda ulusal çıkarlarımızı ayaklar altına almaktan çekinmemiş bu siyasileri affetmeyecektir.

 

Belli ki bu tür davranışlar bizim genlerimizde var. Osmanlı tarihi ve Cumhuriyet tarihi bu tür kişisel hırslara dayalı politik girişim ve entrikalarla dolu. Eğitimliyiz diye geçiniyoruz ama yurtseverlikten nasibimizi hiç almamışız.

Varsa da, yoksa da kişisel hırs ve çıkarlar…

Yazıklar olsun diyorum…

 

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

10 Haziran 2013

Exit mobile version