Akil İnsan ve Kayıp Halka
Akil insanlar komisyonunun ortaya atılışı ve oluşturulma yöntemi, bu fikrin arkasında ciddi bir iletişim projesinin durduğu konusunda kuşku uyandırdı. Her durumda tepeden inme bir adım. Bu yüzden de bunun bir sivil toplum hareketi olduğunu söyleyenleri yadırgadım. Keşke öyle olsaydı…
Akil insanların işi zor. Çünkü onlara yüklenen misyon kabul edelim ki artık çokuluslu olarak görülen bir devlette birliği sağlamak! Bunun için de önce kayıp halkayı, yani birliği neyin etrafında inşa edeceklerini bulacaklar.
Öcalan, Nevruz mesajında ortak dinden söz etmişti, hâlâ oradayız. Geçiniz… Din üzerinden aidiyet kurmak bu devrin işi olamaz.
Burası İsviçre de olmadığına göre, ulusal azınlık üyesi olan kişi hem güçlü bir ulusal bilinç taşıyıp hem de Türkiye Cumhuriyeti’ne nasıl bağlılık besleyecek? Türk kelimesini silmeye kalkarak olacak iş mi bu?
İstediğiniz kadar farklı ulusal kimlikleri ve hakları tanıyın, bütün bunlar sivil çatışmaları ve parçalanmayı önlemeye yetecek mi? Yugoslavya, Lübnan gibi örnekler ortada. Hayalperestliğin gereği yok.
Quebec bile bağımsızlık referandumunda kıl payıyla Kanada’ya bağlı kaldı. O zamanlar Kanada’da bir resmi komisyon kuruldu. Bu komisyon Kanadalıların paylaştığı ortak değerleri yedi başlıkta topladı. Bunlar; eşitlik ve hakkaniyet inancı, istişare ve diyalog inancı, uzlaşma ve hoşgörünün önemi, çeşitliliğin desteklenmesi gibi değerlerdi. Hedeflenen, bu ortak değerlerin üzerinden Kanadalıların sosyal birliği için zemin sağlanmasıydı.
Azınlık haklarının liberal teorisi üzerine yazan Will Kymlcika, liberal adalet kavrayışı üzerine inşa edilen bu ve benzer yaklaşımların farklı ulusları bir arada tutmaya yetmeyeceği sonucuna varmıştır.
Gerçekten de politik değerlerde yakınlaşmanın ayrılıkçı hareketleri engellemediği kesin. İşte Belçikalı Flamanlar ve Valonlar. Ayrılamadılar, ama ayrılıkçılık eğilimi artıyor. Savaşma ve kan dökme yok, ama ayrılık var.
Demek ki politik değerlerdeki yakınlaşma ulusları bir arada tutmaya yetmiyor. Bir arada kalmak için paylaşılan bir kimlik olması şart. Örneğin Amerikalıların ortak değerleri yok, ama tarihsel başarı üzerine inşa edilen ortak kimlikleri var. Amerikan sineması her gün bu kimliğin paylaşımını besliyor.
Türkiye açısından düşünürsek paylaşılan kimlik nereden gelecek?
Asıl kayıp halka olan paylaşılan kimliğin inşasına nereden başlanacak?
Belki de bu hiçbir zaman mümkün değil!
Sürecin başarısının birincil önkoşulu, bir arada yaşamanın heyecan verici ve gurur duyulacak bir başarı olarak sunulması. Bir arada olmayı özendirmek mümkün, ama Kymlcika bunun bile yeterli olmadığı görüşünde. Zira güçlü bir biçimde karşılıklı özdeşleşme duygusu olmadan bunu sağlamak mümkün değil.
Özetle, her durumda zordayız. Zira Türkiye gibi büyük bir ülkede ayrı bir ulus olma duygusu da istikrarı bozar, kimlik taleplerinin reddi de…
Nitekim Kymlcika da liberal teorisyenlerinin karşısına dikilen asıl meydan okumanın çokuluslu bir devlette birliğin kaynaklarını tespit etmek olduğunu söylüyor.
Burada sözü edilen, çok özgün duygu hali…
Bu özgün duygu haline bizi nasıl ulaştıracak bu akil insanlar?