Site icon Turkish Forum

KIBRIS PAZARI YAZILARI (KIBRIS NİHAVEND SAZ SEMÂİSİ)

KIBRIS PAZARI YAZILARI (KIBRIS NİHAVEND SAZ SEMÂİSİ) - 23 nisan 2010 013

KIBRIS PAZARI YAZILARI (KIBRIS NİHAVEND SAZ SEMÂİSİ)

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

Lâpta’da balkona oturulur. Lâpta’da evin ikinci katındaki balkon, bir ömür demektir. Baharda hemen iki yandaki incirlerin bir günde yahut belki de birkaç saatte, yapraklandığını; etraftaki, en çok da Dr. Hasan Bey’in bahçesindeki altıntopların bir gecede sapsarı açtığını fark eder, şaşırırsınız.

Bu sene, önce Çamlıbel’den Geçitköy’e inerken yolun iki tarafındaki tepelerde gördük o sarı, top top diken, çalı çiçeklerini. Hemen ardından, köyde – kentte yolların iki yanında ebegümeçlerinin fışkırdığını fark ettik, bir Pazar sabahı da balkonda mahmurluğumuzu, Akdeniz’i içimize çekerek gidermeye çalışırken baktık ki penceremizin önüne kadar uzanan incir dalı yaprağa duruvermiş…

Geçen sene baharı, şubat sonu Girne limanına lokantaların iskemle ve masalarını çıkarmaları ile fark etmiştik. Hiç yağışsız bir koca kıştan sonra yine şubat sonuna doğru, ebegümeçleri, her hafta sonu dağ-taş ağaçların altından yükselen mangal dumanları ve küçücük incir yaprakları ile geldi Kıbrıs’a bu sene bahar.

Bahar dediysem şubat, hadi hadi mart sonu çıkılır balkonda yer, misafirlerinizi balkonda kabul edersiniz.

Ve içki içersiniz…

Balkonda her akşam içki (bazen ve mutlaka öğlenleri de) içilir. Viskinin, konyağın, brandy’nin envai bulunur ama rakı gene de vazgeçilmez ve başköşededir.

Gelin isterseniz, içki üzerine çeşitlemelere girmeden sabah kahvaltılarından başlayalım.

Balkon kahvaltılarında çay, majestelerinin bergamot rayihasıyla ve büyük bardakta içilir. İçerden, kaynamakta olan porselen çaydanlığın sesi, kızarmış ekmek kokusu gelir. Ve erken, kimse uyanmadan Girne’ye inilip Türkiye gazeteleri alınmışsa, (mutlaka bir tatil günüdür) kahvaltı edilirken, hazırûndan çekinilerek kaçamak bir göz atılır. Deniz seyredilir. Denize girenler görülünce Erzurum’un soğuğu hatırlanarak bastırılamaz bir şekilde denize girme arzusu uyanır ve ekserî, buna rağmen tatil günleri balkonda kahvaltı, öğlenin onikisine sarkar.

Balkonda kebap da yapılır. Ve balkonda asıl yapılan şey, mangal yakıp kebap yapmaktır. Kıbrıs’ta balkonlar sanki sadece kebap yapmak için icad edilmiştir.

Mangal öyle lâp diye her yere konmaz. Rüzgârın geliş yönüne doğru dumandan korunmak için ya o köşeye yahut bu köşeye kurulur. Mangal ve her seferinde içine konan kömürün kâfi gelip gelmeyeceği endişesi yaşanır. Bir diğer görüşe göre dumanın içinde kalmak daha iyidir ve etler pişene kadar mangal başında içilen ilk kadeh rakının mezesi de o dumandır. (Yalnız yazın, hava çok sıcak olduğu için rakıdan önce bir şişe-buzdolabında soğutulmuş bardakta içilen-buzlu bira tavsiye edilir.)

Lâpta’da, balkonda, mangal başında ve dumanda ilk içki içilirken içkiye eşlik etmek üzere bir küçücük tabak çok arzu edilir. O tabakta bir acı biber, birkaç kızarmış patates, bir dilim beyaz peynir ve bir-iki dilim kabuğu ille de soyulmuş domates olması beklenir, ama “içerisi” yeni patatesleri soymakla yahut salatayı yetiştirmekle meşgul olduğu için ve o salata, o patatesler nedendir bilinmez hep geciktiği için, o küçük tabak ta hep ve daima gecikir.

Mangalı her sefer, acaba gene kömür yetişecek mi endişesiyle “yakan”, üşendiği için hep pirzola yapmak ister ama çocuklar her seferinde şiş isterler.

Ve çoğu zaman şiş yapılır.

Balkonda her ne kadar güneşin doğuşu çok nâdir seyredilmişse de, batışına mutlaka yetişilmiştir ve kaçırılmaması için hususi itina sarf edilmiştir.

Balkonda güneş Rodos ve Girit üzerinde doğru 365 gün hep kıpkırmızı batar. Ve o kıpkırmızı batan güneş, Vavilâ-Vasilya’dan denize inen dağlar eğer hâlâ sizi ressam edememişse; çaresiz, sadece seyredilir ve yine çaresizlikten o saate kadar ağzınıza tek damla içki koymamışsanız, yeni açılan bir rakı şişesinin kokusu, burun direğinizi sızlatır.

Güneş batar ama gece ve balkon ve balkon sohbeti devam eder. (Sivrisineklere karşı vantilâtörü ayaklarınızın dibine koymayı unutmayın.)

Lâpta, Girne yakınlarında, Girne’nin uzayıp giden bir parçasıdır.

Lefkoşa ile Girne arasında epey farklılık mevcuttur. Bir kere Lefkoşa’lılar, Lefkoşa’nın; Türkiye’liler tarafından Lefkoşe diye yazılmasına korkunç bozulurlar. Girne’de ise böyle bir problem yoktur. Çünkü Girne’li yoktur. Girne’de, Kıbrıs ve Türkiye’nin 72 bölgesinden gelmiş 72 ayrı cins insan yaşar ama hâlâ ve bir türlü Girne’li olamamışlardır. Girne’de oturanlar, Kıbrıs’ın problemleriyle ilgilenmeyi abesle iştigal sayarlar. Onlar daha üst seviyede ve kapalı devre, daha büyük problemlerle yüksek duvarlar, kapalı kapılan arkasında meşgul olurlar. Onlar ay’da yaşarlar.

Girne’de sauna vardır. Beynelmilel kumarhaneler vardır, restoranlar da yemek listeleri İngilizce yazılır. “Kahve içer misiniz?” diye sormazlar, “Türk kahvesi mi, İngiliz kahvesi mi alırsınız?” derler. Çünkü Girne kozmopolittir. Girne’de çoğunlukla “Limasol’lular” otururlar. Limasol’lu, “başka kültürlerle” daha fazla temas halinde idi. Vaktiyle Limasol’da, Rum bölümü ile arasındaki sınır pek belli olmayan Türk mahallesinde otururken edindikleri; ki bunda büyük bir ihtimalle hemen iç içe bulundukları İngiliz Üssü’nün de tesiri vardır, “saat 5’te çay alma alışkanlığı”nı şimdilerde Girne iç limanında sürdürürler.

Girne; “pala bıyıklı İngiliz pilot eskileri” yahut ne idüğü belirsiz yat kaptanları, ama ille de monden ve pinpon İngiliz’ler için ölünecek yerdir. Güneşin artık doğduğu bile su götüren Britanya İmparatorluk emeklileri, eski sömürgeler içinde nedense Kıbrıs’ı tercih ederler. Yaşar yaşar, ölmek için de ömürlerinin son senelerinde Kıbrıs’a gelirler. Tirmit’de, Karmi’de yahut Bellâpayis’de veya Ambelya’da, nerede yaşarsa yaşasın, İngiliz’lerin buluşma yeri Girne’de Kaymakam’lık civarındadır. Birçok yer gibi İngiliz Sömürge İdaresi zamanında yapılmış olan Kaymakam’lık Dairesi’nin arka tarafında iki baraka vardır. Biri “Kyrenia Club”, diğeri “British Library”dir. Yürümeye mecali olmayan titrek bastonlu İngiliz’ler, insanı şaşırtan bir inatla araba kullanırlar. Dört, beş derece miyop, gözlükleriyle “mini Morris” yahut “mini Minor”larına karı-koca otururlar, şoförün ve yanındakinin emniyet kemeri mutlaka bağlıdır. Kaymakamlığın bir bölümünü teşkil eden Postahane’ye gelirler. Öğleden sonra dört sıraları, zamanlarıdır. Her birinin mutlaka “Post Office Box”ları vardır. Ama önce hemen duvarın yanındaki iki büyük palmiyenin önünde dururlar. O palmiyelerin üstüne neler asılmamıştır ki!. İskoçya’nın bilmem hangi köyünde ölen bir eski aşinâ’nın ölüm haber yahut satılacak iyi durumda bir gaz ocağı veya tenis dersi veren bir hocanın ilânı hep bu ağaçlara iliştirilmiştir. Ve bu ağaçlar, bu hâlleriyle dünyanın en enteresan haberleşme, kitle iletişim aracı vazifesini de üstlenmişlerdir. Orada beş-on dakika oyalanan, birbirleriyle de görüşen ihtiyarlar mektuplarını da aldıktan sonra, video kulüplerine de mutlaka uğrayıp sekiz – on kaset alarak evlerine dağılırlar. Ha bir de Pazartesi sabahları “Kyrenia Club”da büyük bir ihtimalle “Red Cross” yararına düzenlenecek kermes için malzeme sayımı yaparlar. Bıkıp usanmadan bir önceki pazartesi saydıkları kazak, ayakkabı, gömlek vs. yi tekrar sayar, listeleri kontrol eder ve kapılarını kilitleyip giderler.

Velhâsıl bu âlemdir Girne’li, İngiliz’ler ve Limasol’lular.

Aslında bu kesif İngiliz kokan hava, Kıbrıs’ta halen yaşanmakta olan başlıca iki paradokstan birini de izah eder. İngiliz hayranlığı… (Diğeri askerlik yapmama histerisi)

Şu anda genç, yaşlı, zengin fakir her cins ve seviyeden insanın en büyük arzusu bir “British Passport”a sahip olabilmektir. Hâtta imkânı olan hâmile hanımlar, son aylarında İngiltere’ye giderek doğum yapmaktadırlar. Ki çocukları birer British olarak doğsunlar. Herhangi bir vesileyle bu pasaportu edinenler ise her ne kadar saklanmaya çalışılsa da kıskançlık ve gıpta ile itibar görmektedirler.

Ve maalesef bu pasaportun yanında, KKTC kimlik kartı pek bir mâna ifade etmemektedir.

Toplumu alabildiğine saran öteki çelişki askerlik mükellefiyetinden kaçıştır. Nice aile, oğlunun askerlik yapmaması için akıl almaz tertipler içine girmektedir. Ve bu hâdise; otuz şu kadar yıldır düşmanla her saniye yaşanan kanlı mücadelelerin yanında pek de inandırıcı gelmese bile, maalesef hakikatin kendisidir.

Fakat her şeye rağmen toplum, insanlar, mevsim ve tabiat o kadar güzeldir ki, insanların birbirine saygısı, karşılıklı münasebetleri o kadar içten ve yapmacıksızdır ki, bu olumsuzluklar sanki önemini kaybeder ve hattâ acaba suç biraz da Türkiye’de mi diye düşünürsünüz ister istemez.

Kısaca Kıbrıs’ta her üç kişiye bir otomobil düşmektedir, millî gelirin yüzde onüçü sağlık hizmetlerine ayrılmıştır ve şubat sonuna doğru dağlarda çalılar çiçek açar. Çiçeklerin açmasıyla tatil günleri her ağacın altında (hava soğuksa evlerin bahçelerinde) mangallar yakılır ve hayrettir insanlar denize arkalarını dönüp oturur, kebap yer, yerli rakı veya kaçak olmakla beraber Rum konyağı içer. Bu arada Bayrak radyosu TRT’de bir türlü çalınamayan en son arabesk şarkıları çalmaktadır.

Yazın gelmesiyle birlikte, turistler akın eder. Onlar denize girer ve yine hayrettir yerliler bu defa dağların tepelerindeki piknik yerlerine çıkar ve gene arkaları denize dönük mangal yakarlar.

Kıbrıs’ta yazın evlere ancak uyumak için girilir.

Kışın ise şömine yakılır ve bu defa kebaplar şöminede yapılır. Ve Dunhill sigarasıyla birlikte Balear adalarının tropikal bilmem hangi içkisi yudumlanırken, akşamüzeri eve gelirken alınmış iki – üç video kaseti seyredilir.

Yâni kışın video seyredilir, kebap yenir, içki içilir; yazın pikniğe çıkılır, kebap yenir, içki içilir. Ve yaz kış arabesk şarkı dinlenir.

Kıbrıs Akdeniz’lidir, Akdeniz’dir. Ve Kıbrıs’ta dinlenildiği zaman, Ravel’in Bolerosu bile bir hayli oryantaldir.

Kıbrıs’ta hep büyük aşklar, büyük ve eski sevgililerin gözlerinde yaşanır. Ve ne çare akla 74’ün “İkimiz Bir Fidanız”ı, 86’nın “Gül Bahçeleri” gelir.

Yıllardır Kıbrıs’ı bestelemeyi düşünürüm ama bir türlü makâmını kestirememiştim.

Bu sefer anladım ki, Kıbrıs bir senfoni olamaz, ancak bir semâi, saz semâisi olabilir.

O halde sefâ geldin “Kıbrıs Nihâvend Saz Semâisi”… (1986 KIYI)

 

 

57′NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

 

 

Exit mobile version