Site icon Turkish Forum

Bild Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann: “Samimi olmalıyız”

“Yabancılar ve Hartz IV ile ile ilgili acı gerçek” haberini manşete taşıyan Bild Gazetesi Genel Yayayın Yönetmeni Kai Diekmann’a vatandaşlarımızın başlık ve habere gösterdiği tepkiyi ilettik. “Birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var” diyen Diekmann, Hürriyet Yurtdışı Yayınlar Yönetmeni Halit Çelikbudak’ın sorularını samimiyetle cevapladı.
Avrupa Bakanınız Egemen Bağış da, ekim ortasında Bild'e yaptığı açıklamada, çok farklı şeyler söylemedi: "Türk hemşerilerimi ve Türk kökenli olan tüm Almanlar'ı, Almanca öğrenmeye çağırıyorum. Yaşadığınız ülkedeki gelenek ve göreneklere uyum sağlayın. Çocuklarınızın geleceği için onları en iyi okullara gönderin. Ve kanunlara riayet edin. Çünkü Ali veya Ahmet bir suç işlerse, kimse bunu kim yaptı diye bakmaz, onun yerine bunu Türkler yaptı derler. - diekmannALMANYA‘nın en çok satan Bild’in Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann ile “Yabancılar sosyal sistemi istismar ediyor” haberinin detaylarını konuştuk. Diekmann’a haberin göçmenleri üzdüğünü söyledik. Türkler’in içinde yaşadığı topluma uyum sağlamalarını tümüyle desteklediklerini söyleyen Kai Diekmann, “Türkler uyum sağlarken kimlik ve kültürünüzü bırakmak zorunda değil” dedi. Dostların her türlü sorunu birbiriyle açıkça konuşması gerektiğine inandığını söyleyen Kai Diekmann, Hürriyet Yurtdışı Yayınlar Yönetmeni Halit Çelikbudak’ın sorularına şu cevapları verdi.

– 23 Kasım tarihli Bild Gazetesi’nde yer alan haberde sanki göçmenler Almanya’da bir yük, sosyal yardım ile geçinen kişiler olarak lanse ediliyor. Bu sizce doğru mu?

Bu saçma. Haberi okuduysanız, o zaman haberin hiçbir yerinde, yükten bahsedilmediğini görmüşsünüzdür. Attığımız başlık ve haberin geniş tutulması, basit gerçekleri yansıtıyor ve sadece Bild’in elinde bulunan Federal İş Ajansı’na ait son istatistiki verilere dayanıyor. Buna göre, göçmenler, Almanlar’la kıyaslandığında, orantısal olarak kısmen daha fazla sayıda devlet yardımından geçiniyorlar. Bu durum korkutucu olduğu kadar acı bir gerçek aynı zamanda. Çünkü yardımla geçinen göçmenlerin çoğu, ailesiyle birlikte bu çıkmazdan kurtulamadığı gibi, gelecekte de bir iş bulamadıklarından, içinde bulundukları bu durumları giderek daha da kötüleşiyor.

Avrupa Bakanınız Egemen Bağış da, ekim ortasında Bild’e yaptığı açıklamada, çok farklı şeyler söylemedi: “Türk hemşerilerimi ve Türk kökenli olan tüm Almanlar’ı, Almanca öğrenmeye çağırıyorum. Yaşadığınız ülkedeki gelenek ve göreneklere uyum sağlayın. Çocuklarınızın geleceği için onları en iyi okullara gönderin. Ve kanunlara riayet edin. Çünkü Ali veya Ahmet bir suç işlerse, kimse bunu kim yaptı diye bakmaz, onun yerine bunu Türkler yaptı derler.

Türk Hükümeti olarak nasıl ki Türkiye’nin AB’ye uyum sağlamasını istiyorsak, Türkler’in de içinde yaşadığı topluma uyum sağlamalarını tümüyle destekliyoruz. Biz onlara diyoruz ki; size hediye edilen kimlik ve kültürünüzü bırakmak zorunda değilsiniz. Sizler Türkiye’nin birer elçilerisiniz. Ancak bu şekilde köprüler kurulur ve ülkelerimiz arasında dostluk ve partnerlikler pekiştirilebilir. Buna itiraz edemem.

– Bu haber ile okuyucularınıza ne mesajı vermek istediniz?

Biz okuyucularımızla, somut verileri ve çoğu kez de sadece bizim elimizde bulunan verileri paylaşıyoruz. Almanya’nın önde gelen bir gazetesi olarak, bunu yapmak bizim görevimiz. Biz Almanya’da göç ve çalışma hayatı ile topluma uyum sorunlarını uzun yıllar hep iyimser açıdan değerlendirdik ve çoğu kez de görmezlikten geldik. Şimdi, sorunun adını koyma zamanı geldi.

Eğer burada yaşayan Lübnanlılar’ın yüzde 90’ı çalışmıyor ve geçimini devlet desteğiyle, yani çalışan Alman, Türk, Polonyalı veya başka çalışanların ödediği vergilerle sağlıyorsa, o zaman Almanya’da ciddi anlamda yanlış giden bir şey var. Çünkü Almanya’da ortalama olarak toplamın sadece yüzde 8,4’ü Hartz IV yardımıyla geçiniyor. Şimdi siz bana söyleyin: Bu rakamlar Türkiye’de olsaydı, haber değeri taşımaz mıydı?

– Gazetemize gelen telefonlara, mesajlara bakılırsa bu haber Türk toplumu derinden yaraladı… Birlikte yaşama bir darbe olarak algılanıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Siz, bu haberi topluma ulaştıranlara değil, bu sayılara neden olan kişilere yüklenin. Sizin eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ile birlikte hazırladığımız “Süper Dostlar- Türklerin ve Almanların söyleyecekleri var” adlı kitapta, Seyran Ateş şu görüşleri dile getirmişti:

“Kimin kimden ne öğrenmesi gerektiği arkadaşların üzerinde açıkça konuşmaları gereken politik bir konudur. Türkler ve Almanlar bunu yapıyorlar mı? Birinin diğerinden ne öğrenmesi gerektiğiyle ilgili gerçekten açıkça konuşuyorlar mı? Ben hayır diyorum, en azından bu uyeterince dürüst ve açık olarak yapmıyorlar. Arkadan belki ama direkt olarak değil. Ama dedikodu yapılırsa arkadaşlığın bir yere gitmesi mümkün değildir.” Ve: “Dostluk için gerçek, dürüstlük, istediğini düşünebilme ve düşündüğünü söyleyebilme özgürlüğü gereklidir. Benden kendisiyle ilgili sadece belli şeyleri sadece olumlu şeyleri duymak isteyen ve bana sadece ne kadar mükemmel olduğumu söyleyen birine dostum demem. Çünkü gerçek her zaman mükemmel değildir. Türk ve Alman dostluğu hakkındaki gerçekler de he zaman harika değil, ancak olabilir. Bunu her iki tarafa da söylemekte öylesine özgürüm ki. Hem Türk, hem de Alman’ım ve her iki kimlikle de süper bir dostluğum var.”
Akıllı bir kadın!

– Göçmenler arasında ekonomik kriz, mesleksizlik veya daha başka nedenlerden kaynaklanan işsizlik oranının yüksek olduğu biliniyor. Ama işsiz kalan bir kişinin yardım alması normal değil mi?

Aman tanrım hayır. Tabii ki, Türk, Lübnanlı, Rus veya Ukraynalılar’ın ortalamadan daha fazla sayıda Hartz IV ile geçiniyor olmaları, doğal değildir. Berlin’deki Tagesspiegel Gazetesi’nde çıkan bir habere göre Berlin-Kreuzberg’deki Türkler arasındaki işsizlik oranının yüzde 40 olması kesinlikle normal bir durum değil. Bu oran Almanya genelinde yüzde 8’de seyrediyor.

Ayrıca Almanya’da genç göçmenlerin yüzde 13’ünün okul diploması olmadığı gibi yüzde 34’ü mesleksiz. Uyum kursuna gitmekle yükümlü olan göçmenlerin yüzde 30’u, bu fırsatı değerlendirmediği için, istedikleri işi bulma şansını katlayarak artırabilecekleri halde bunu ellerinden kaçırıyorlar. Acı gerçekle kastımız bu. Ve bunu görüp kabullenmekle yetinmemeliyiz.

– Bu toplumunda yaşayıp da çok başarılı olan göçmenlerin sayısı da az değil. Bunları da niye göstermiyorsunuz?

BILD bu kişileri de konu ediyor. Daha bir ay önce (12 Ekim), gazetimizin siyasi haberler sayfasında, “Türkler’den Alman olursa” başlıklı ve fotoğraflı büyük bir haber yalınlandı. Habere konu olan Münih’li Erol Kırılmaz (38). Siemens’in yan kuruluşu Osram’ın Latin Amerika, Ortadoğu ve Afrika Bölümü’nün yöneticiliğini yapan Kırılmaz, Doğu Anadolu’dan misafir işçi olarak gelmiş bir ailenin çocuğu olup Almanya’ya uyum sağlamış ve çalışkanlığıyla yükselmiş. Bu kişi, Almanya’daki Türk hemşerileri hakkında şunları söylüyor: “Hemşerilerimin çoğunun dil öğrenmeye ve eğitime önem vermemesini ve kendilerini geliştirmemelerini üzücü buluyorum. Türk gençlerinin beni örnek almalarını ve başarımın onları motive etmesini umuyorum.”

Buna karşı ise, yıllardan beri devlet yardımıyla geçinen ve hayatını buna göre düzenleyen bir Türk de konu edildi. O da şunları söyledi: “Almanya beni hep bir şekilde böye yaşamama imkan sağladı. Eğer üzerimde daha fazla baskı olsaydı, belki farklı olurdu. Eski arkadaş çevremdeki bir çok kişi uzun süredir işsiz veya diploması yok, veya çeşitli suçlara karışmış. Eğer devlet daha erken müdahale etseyde, belki birçoğu başarısız olmazdı.”
Başka sorularınız var mı?

– Siz Bild Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenisiniz ve aynı zamanda Almanya Uyum Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyesisiniz. Bu haberi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerek bu haberi gerekse Bild’deki birçok başka haberi, Almanya’daki göçmenlerin uyum sağlama yolunda önemli mihenk taşları olarak görüyorum. Çünkü gerçeği tümüyle masaya yatırırsak, ilerleyebiliriz. Türkler ve Almanlar birbirlerine sadece gülücük atıp ama yanlışları dile getirmezlerse, o zaman hiçbir zaman gerçek dost olamayız.

Bu söylediklerim, Thilo Sarrazzin’in kitabıyla ilgili tartışmalar için de geçerli. Zeit Gazetesi’nin siyasi haberler şefi olan ve olaya başta eleştirel yaklaşan Patrik Schwarz bile, son kitabında (“Sarrazin Tartışması”), şunları söylüyor: “Almanya kendini yok ediyor kitabının taslağının gazetecilere gönderildiği 2010’un yaz başında, içimde belirsiz bir direnç hissettim. 2009 yılında, kozmopolit eğilimli kültür dergisi Letrre International’e verdiği demecinde, başörtüsü takan kızları aşağılayıcı sözler sarfeden bu kişinin, tezlerini daha da ileri götürüp kitaplaştırması gerekiyor muydu? Ve yine de yaz sonunda, bu tartışmanın doğru olduğunu düşünüyorum.”

– Yardımla geçinen insanların daha iyi bir geleceğe sahip olması ve durumlarının düzelmesi için hükümete düşen görev nedir?

Haberimizde, Federal Çalışma Bakanı Ursula von der Leyen, uyum sorunlarına ilişkin şöyle bir çözüm önerdi: “Kimin nereden geldiği değil, ne yapabildiği ve ne yapmak istediği önemli. Bu nedenle rotamızı, kalfiye göçmenlere doğru çevirmeliyiz ki, buraya gelenler iyi eğitimli olsun, bize uysun ve ülkemizi ileri götürebilsinler. Sosyal sistemimize yük olacak göçü istemiyoruz.”

Aynı zamanda Federal Başbakan Angela Merkel, bir uyum zirvesi düzenliyor. Başbakanlıktaki son zirveye bizzat katıldım. Bu zirvede en çok, göçmenlerin Almanca’yı öğrenmeleri için nasıl daha fazla zorlanabileceği konuşuldu. Okullarda, üniversitelerde veya çalışma hayatındaki fırsat eşitliği için elzem olan Almanca bilgisinin, örneğin Türkler veya birçok Arap’ta eksik olması, özürü olmayan bir eksikliktir.

Bu eksiklik, Polonyalılar’da, Çekler’de veya diğer doğu Avrupa ülkesinden gelenlerin veya onların soyundan olanlarda pek veya hiç görülmiyor.

Başbakanla yapılan zirvede ayrıca şu dikkatimi çekti: Politikacıların elinde, bizim Hartz IV’le geçinen göçmenleri konu ettiğimiz haberde yayınladığımız somut sayılar yok. Bu tür veriler, Almanya’da şimdiye kadar yanlış anlaşılmasın diye ya saklandı, ya da hiç saptanmadı.

– İki Almanya’nın birleşmesi ve Avrupa Birliği, insanların ekonomik durumlarının iyileştirilmesini ve olası gerginliklerin önlenmesini amaçlıyor. Haberiniz, göçmenlerle ilgili yürütülen tartışmalara gölge düşürmüyor mu veya konulan hedeflerle ters düşmüyor mu?

Kesinlikle hayır. Gerginlikler, yanlış yöndeki gelişmelerin düzeltilmesi yerine gizlenmesi sonucu ortaya çıkar ki, bunu tamiri de zorlaşır. Göçmenler arasında liseyi bitirenlerin veya yüksek öğrenim görenlerin sayısının düşük olduğunu gizlediğimizi düşünün bir an. Bu durumda hiçbir politikacı veya hiçbir üniversite, eğitim sisteminde gerekli düzeltme ve iyileştirme yapmayı aklına bile getirmez. Aynı durum göçmenler arasında Hartz IV yardımı alanlar için de geçerlidir.

Sadece dile getirilenlerle mücadele edilebilir. Bu durumda, eğer istek varsa tabii ki göçmenlere iş ve aş vermeliyiz.

– Sayın Sarrazin, Sayın Seehofer ve Bild Gazetesi’nin tutumu, ortak bir komplo mudur, olumsuz ve kışkırtıcı bir kampanya mıdır?

Hürriyet’teki Türk dostlarımın, her şeyin arkasında bir komplo aramazlarsa çok mutlu olurum. Spiegel dergisi, Bild ile aynı zamanda, Sarrazin’in kitabıyla ilgili yayınlara başladı. Ve Spiegel’deki meslektaşlarımın, bizimle işbirliği yaptıkları gerçekten söylenemez. Bu noktada yine Seyran Ateş’in şu sözlerini hatırlatmak istiyorum: “Türk-Alman ilişkileri üzerine kritik bir eleştiri olduğunda, bazıları genellikle at gözlüğü takıyor. Lütfen, bu yazıyı okurken, at gözlüğünü bir kenara bırakmanızı rica ediyorum.”

– Almanya’da zorlukların yaşandığı gerçeği, tüm tarafları memnun eden ve kimseyi dışlamayan bir çözüm gerektirmiyor mu?

Doğru, ve bu çözüme ancak tüm tarafların gerçekleri gerçek olarak kabul etmeye hazır olmaları halinde ulaşılabilir. Ancak bundan sonra çözüm arayışları başlayabilir. Ve Almanya’da fazlasıyla göçmenin, kendisini ve ailesini çalışarak geçindirmek yerine devlet yardımıyla geçinmesi de gerçeğin bir parçasıdır. Bu durum, Hartz IV yardımı alma oranı daha düşük olan Almanlar ve aileleri için de geçerlidir. Birçok Alman’ın da eğitim seviyesi düşük veya çalışmaya niyetli olmadığını görüyoruz. O zaman Bild şu başlığı atar: “Hartz IV tembelleştiriyor mu?” (22 Ocak 2010’da bu başlığı kullandık) veya “İşte Hartz IV yolsuzluğu” (3 Şubat 2010’daki başlığımızdı) veya “Hartz IV alanlar gerçekten bu kadar fakir mi” (16 Şubat 2010’daki başlığımız) veya “Çalışıyorsam aptal mıyım” (17 Şubat 2010’daki manşetimiz) veya “Çalışanlar aptal mı” (11 Şubat 2008’deki başlığımız) veya “Çalışmak mı? Ben aptal mıyım!” (12 Şubat 2008’deki Bild’in başlığı). Görüyorsunuz, bu sorun, sadece yabancılar söz konusu olunca değil Bild’i yıllardan beri ve düzenli bir şekilde ilgilendiriyor.

Hürriyet

Exit mobile version