Site icon Turkish Forum

Obama’dan Erdoğan’a “One Hour”…

Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL - TA3 1905 pp1

Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL - TA3 1905 pp2Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL

AKP her ne kadar Türk-Amerikan ilişkilerinde bir sorun yok dese de, ortaya konulan tepkiler bağlamında yaşanan gelişmeler bunu teyit etmiyor.

Söz konusu somut gelişmeler için çok uzaklara gitmeye gerek yok. Son 10 gün içinde yaşanan bazı gelişmeler bile, Washington’un Ankara’ya nasıl baktığını göstermesi açısından önemli ipuçları veriyor.

Burada işin dolaylı mesajlar bağlamında “taşeron” ve bir “cezalandırıcı, ikna edici terör örgütü olarak PKK” çerçevesinde yaşanan ve beraberinde bir takım komplo teorilerini getiren kısmına hiç girmeyeceğim. Bunun yerine, doğrudan tüm dünyanın gözü önünde cereyan eden son olaylara değinerek, süreçte gelinen son aşamayı ve bundan sonra yaşanması muhtemel gelişmeleri ortaya koymaya çalışacağım.

Fakat burada, öncelikle sorunun adının doğru konulması gerekiyor.

Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan sorun gerçekte iki devlet arasında yaşanan bir sorun mu, yoksa Washington’un AKP’ye bakışı ile ilgili yaşanan bir takım derin endişe ve güven bunalımının bir dışa yansıması mı? Amerikalılar şu ana kadar bunun tam adını koymadılar. Koymuş olsalar bile daha bilebildiğimiz kadar zikredilmedi. Ama İsrail bu ayrımı günler öncesinden ortaya koymuştu. Bu kapsamda Tel Aviv’den haftalar öncesi gönderilen mesaj aynen şöyleydi: “Bizim Türkiye ile bir sorunumuz yok. Sorun Recep Tayyip Erdoğan ile.”

Söz konusu gelişmelere gelince…

İlk gelişme, Washington’a gönderilen AKP heyetinin yaşadığı derin şok ve hayal kırıklığı idi. Aynı şekilde Temsilciler Meclisi’nin Ermenistan ve sözde soykırım ile ilgili çıkışları ile birlikte Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na verilmesi düşünülen ödülün iptal edilmesi de diğer şok dalgaları içinde yer almaktaydı. Buna karşılık TÜSİAD heyetine karşı takınılan tavır ve izlenen protokol ve CHP bağlamında yaşanan temaslar ise farklı bir gelişmenin sinyalleri olarak karşımıza çıkıyordu. Buna göre Washington tek kelimeyle “adam yerine konulmayan” ve “adam yerine konulan” heyetler üzerinden şu mesajları vermekteydi:

Bir diğer gelişme ise, Erdoğan-Obama görüşmesi öncesi Philip H. Gordon’un Türkiye’ye yönelik olarak yaptığı “biat tazelemesi” çağrısı idi. Son dönem Türk-Batı ilişkilerinde ABD, AB ve NATO bazlı bir takım sorunların ön plana çıktığını belirten Gordon, Türkiye’nin Batı’ya olan bağlılığını kanıtlaması için bir takım somut adımlar atması ve bunu ispatlaması gerekir diyordu.

“Türkiye’yi Kazanmak” başlıklı çalışmasıyla Türk kamuoyunda bilinen ve Türkiye konusunda etkin bir uzman olan Gordon’un Amerikan derin devlet yapılanmasında ve sistem içindeki yerini üç aşağı beş yukarı bilenler, aslında bu mesajın ne anlama geldiğini çok iyi bilirler. Düne kadar Türkiye’yi kazanalım diyen ve göbeğini çatlatan Gordon’daki bu değişim dolayısıyla oldukça dikkat çekici. (Aslında, Philip H. Gordon’un son açıklaması çerçevesinde başlı başına bir yazı kaleme almak gerekiyor ve ben de öyle yapacağım. O yüzden şimdilik bu açıklamayı burada kısa kesiyorum.)

Son gelişme ise, ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki Toronto görüşmesinde yaşandı. Basına düştüğü kadarıyla bu görüşmenin kendisi bile, başlı başına Türk-Amerikan ilişkilerinde gelinen son aşamayı resmetmesi açısından oldukça dikkat çekici.

Tek kelimeyle Türkiye’yi sadece ABD karşısında değil, tüm dünya nezdinde küçük düşüren bu görüşme, düne kadar Amerika karşısında diklenen ve “kimseye pabuç bırakmayız” diyen bir anlayışın “küresel güç” karşısındaki acziyetini ortaya koymaktadır.

Amerika gibi randevular konusunda hassas olan ve semboller-simgeler üzerinden mesaj vermede mahir kabul edilen bir devletin, Obama-Erdoğan görüşmesini ABD-Gana maçını gerekçe göstererek geciktirmesi, bu açıdan oldukça manidardır. Gerek bu durum gerekse de ikili görüşmede ele alınan konular ve bunların görüşülmesinde ortaya konulan üslup, tavır, tutumlar ile bunların servis edilmesinde “yandaş basın” ile “yoldaş ve candaş basınların” aktardığı bilgiler arasındaki çelişki de dikkat çekici bir boyuttadır.

Buna göre Erdoğan-Obama görüşmesinde ortaya aşağıdaki gibi bir tablo çıkmıştır:

Toronto görüşmesinde bu ve buna benzer daha birçok nokta ortaya konulabilir. Ama bunlar bile başlı başına genel bir fikir vermesi açısından yeterlidir diye düşünüyorum. Zaten, önümüzdeki günlerde Türk-Amerikan ilişkileri konusunda daha çok şeyler yazılıp-çizilecek.

Dolayısıyla burada şimdilik “stop” ya da “arkası yarın” diyelim…

Exit mobile version