Site icon Turkish Forum

ERMENI SAHTEKARLIĞININ KORKUNÇ BOYUTU-BERNA İLTER

Hakimiyeti Milliye - turkiye ermenistan 350

Hakimiyeti Milliye

11 Şubat 2010

Oxford Üniversitesi tarafından 2005 yılında yayınlanan Modern tarih profesörü Donald Broxham’ın “Büyük Soykırım Oyunu: Emperyalizm, Nasyonalizm ve Osmanlı Ermenilerinin Yok Edilişi” adlı kitabındaki fotoğraf ve belgelerin sahte olduğu anlaşıldı. Avustralyalı tarih profesörü Jeremy Salt, kitapta birçok sahte dokümana yer verildiğini ortaya çıkararak, birçok çevrenin maskesini de düşürdü. Bilindiği gibi, kitapta yayınlanan ve Erivan’daki Soykırım Müzesi’nde de sergilenen fotoğrafın altında “Türk resmi görevlisi açlıktan ölmek üzere olan Ermeni çocuklara ekmek göstererek alay ediyor” yazıyordu. Arama motoru Google’a “starving armenian” (Açlıktan ölen Ermeniler) yazıldığında karşınıza çıkan fotoğraf, Ermeni iddialarının sembol fotoğrafı. Ancak Jeremy Salt, bu görüntünün farklı fotoğraflardan kopyalanarak oluşturulduğu gerçeğine ulaştı. Şikayet üzerine ellerindeki kopyaların hepsini imha eden yayınevi, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, sözü edilen fotoğrafın sahtecilik ürünü olduğunu ve birkaç fotoğraftan alınan parçaların birleştirilerek oluşturulduğunu açıkladı.

“Ortaya çıkan tiksindirici bir sahtekarlık” diyen Prof. Dr. Salt, Ermeni iddialarında bir yalanın daha ortaya çıkmasını sağladı, ancak bu 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını sahte belgelerle kanıtlamaya çalışan ne ilk ne de son belge olacak. Son doksan yıldır, bazı Ermeni kişi ve kuruluşlar, Türklere yönelik karalama kampanyalarını, sahte ve yalan belgelerle desteklemeye çalışarak sürdürmeye çalıştılar.

Ermeni propagandalarına en çarpıcı örneklerden biri, kuşkusuz Atatürk’ün ayakları dibindeki köpek yavrularının yerine, bağırsakları dışarı fırlamış sözde bir Ermeni çocuğunun cesedini gösteren foto-kurgu çalışmasıdır. Amerika’da yaşayan Yüksel Oktay aracılığıyla konudan haberdar olan Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nün arşivlerinden resmin aslını çıkararak 2005 yılında Hürriyet Gazetesi’nde yayınlatılmasını sağlamıştı. Bu sahte fotoğraf, 2005’te Los Angeles’te Kalifornia Üniversitesi’ne bağlı Moore Salonu’nda üç Ermeni tarafından düzenlenen konuşmanın ilanında kullanılmış, duvarlara ve kapılara asılmıştı. Oysa “İnkarın Yüzü Yalan Söylemez” başlıklı ilanda kullanılan fotoğrafın kendisi bir yalandan ibaretti.

Yine Ermeni iddialarının dile getirildiği kitap, kitapçık, makale, kartpostal gibi çalışmalarda kullanılan ve üst üste yığılarak bir piramit oluşturan kafatası tepeceği resminin, 1915 olaylarında kıyıldıkları öne sürülen Ermenilere ait bir fotoğraf olduğu savunulmuştu. Oysa ki bu resim, 1842-1904 yılları arasında yaşayan Rus ressam Vassili Vereşçagin’in 1872’de bitirdiği yağlıboya tablosuydu. Prof. Dr. Ataöv, bu resmin Armin T. Wegner imzasıyla “Talat Paşa Celseleri” adıyla 1921’de yayınlanan bir kitapta yer aldığına dikkat çekiyor. Almanca kitabın Göttingen ve Viyana’daki 1980 tarihli yeni baskısının kapağına aynı resmin konulduğunu belirten Ataöv, yeni başlığı “Ermeni soykırımı yargı önünde” olarak değiştirilen kitap ile ilgili olarak “Resmin sol üst köşesinde de 1915 yılının Dahiliye Nazırı Talat’ın herkesin bildiği fesli, bıyıklı fotoğrafı yer alıyordu. Böylece, kitabı okumaya bile gerek kalmadan resmin altını çizdiği toplu kıyımla ön sıradaki Türk yöneticisi arasında doğrudan bir bağ kurulmuştu” diyor.

Ermeni belge sahtekârlığını daha iyi görmek için, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv’ün “Ermeni Belge Düzmeciliği” adlı kitabını mutlaka okuyun, kitabı okurken günümüzde halen devam eden Ermeni iddialarına neden suskun kaldığımızı da anlayacaksınız. Suskunluğumuzun daha doğrusu gerçekleri anlatamamamızın sebebinin, suçlu olmaktan değil, bilmemekten ve bu alanda araştırma yapmamaktan, yapılan araştırmalardan ise, Türkiye’deki pek çok kişinin bilgisi ve ilgisi olmamasından kaynaklandığını göreceksiniz.

Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın şu tespitine hak vermemek elde değil; “Türkiye tarihi bir ülke olmasına rağmen, maalesef tarih bilimine gereken özeni gösterebilmiş bir ülke değildir.(…) Türkiye, tarih okumuyor. Yazılan tarih sentezlerini halka mal edilecek şekilde yeni bir üslupla kaleme alamıyoruz. Biz çocuklarına ve gençlerine bir şey veremeyen nesilleriz. Oysa mazisini bilmeyen bir toplumun geleceğini inşa etmesi düşünülemez”
İşte biz tarihimizi öğrenmediğimiz ve anlatmadığımız için değil midir ki; bugün çocuklarımız ve gençlerimiz bazı çevrelerin iddialarına zemin hazırlayacak şekilde, tarihi yeniden yazma cüretini gösterenlerin anlatımlarıyla yetişiyorlar. Bu konuda yurtdışında yaşayan Türk gençlerinin durumu daha vahim. Onlar asılsız iddialara yer veren yabancı üniversiteler ve basın organlarının propagandasına direkt maruz kalıyorlar. (Kendilerini savunmak istiyorlar ama hangi bilgiyle?) Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin tartışıldığı, Washington’daki George Washington Üniversitesi Hukuk okulundaki, “Türkiye-Ermenistan Protokolleri: Gerçeklikler ve Mitler” başlıklı seminer bunun son örneği. Konuşmacıların arkasındaki haritada Türkiye topraklarının bir bölümünün “Tarihi Ermenistan” başlığıyla Ermenistan toprakları olarak gösterilmesi bir yana, seminere Türk tarafının bakış açısını yansıtacak tek bir kişi bile davet edilmedi. Toplantıya katılan Türkler dahil herkes, sadece Ermenilerin anlattıklarıyla yetindiler.

Durum yurtdışında böyle iken, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv’ün sözlerinden anladığımız kadarıyla, yurtiçinde de çok farklı değil. Ataöv, “(Ermeni iddiaları ile ilgili) abartmaları ve hileleri en çok açığa vuran kişi olarak, Türkiye’deki toplantılara, değil konuşmacı, dinleyici olarak bile çağrılmadığımı, daha da öte, dinleyici sırasından katılmamı önerdiğimde geri çevrildiğimi biliyorum” diyerek sitemde bulunuyor. Gerçekten de son dönemde, tarihçi bile olmayan bir takım insanların tarihsel olaylara dair anlatımlarını izlerken, tarih konusunda bir duayen olan Türkkaya Ataöv’ü ekranlarda gördüğümü hiç hatırlamıyorum.

Ermeni iddialarına karşı kendi kendimizi savunamadığımız gibi, bu yalanları ortaya çıkaran araştırmacılardan da haberimiz yok. İlber Ortaylı bu konuda şunları söylüyor:“Şöyle ilginç bir şey oluyor; ecnebi çevrelerden birisi, hakikaten Ermeni jenosidini savunmak için arşive giriyor; bir müddet sonra bakıyor ki mesele pek öyle değil, bunun Holokost’a benzer yanı yok; o andan itibaren Türk tezini savunmaya başlıyor, Mattei ve Roshenberg bunun örneği. Bundan sonra söylentiler çıkıyor; “Efendim Türkler para verdi” Türklerin para filan verdikleri yok. Çünkü Türklerin bu adamlardan haberleri bile yok”
Evet, ne bu adamlardan ne de tarihimizden haberimiz var. Ama maalesef, çoğu propaganda mahiyetli sahte belgelerden bizi haberdar edenlerden haberimiz var. Tabii bir de madalyonun diğer yüzü var; Türkiye’de, Ermenistan’da ya da diasporada yaşayan Ermeniler… Türklere karşı hiç husumet beslemeyen bir Ermeninin bile bunlardan etkilenmemesi mümkün mü?
1 Haber Türk Gazetesi, 13 Ocak 2010
2 “Ermeni Belge Düzmeciliği”, Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV
3 Tarihimiz ve Biz, İlber ORTAYLI
4 Hürriyet Gazetesi, 27 Ocak 2010

Exit mobile version