Site icon Turkish Forum

ZULFU LIVANELI CHP’DEN ISTIFASINI ACIKLIYOR

Livaneli, Baykal'a 2002'de Beylerbeyi'nde Tayyip Erdoğan'la yaptığı gizli görüşmeyi hatırlattı. - Karayilan

Geçen dönem CHP’den istifa eden, bu dönem aday olmayan eski CHP  milletvekili
Zülfü Livaneli, bugünkü köşe yazısında Deniz Baykal’a seslendi.

Livaneli, Baykal’a 2002’de Beylerbeyi’nde Tayyip Erdoğan’la yaptığı gizli görüşmeyi hatırlattı.

“Bu gecenin tanıkları var” diyerek Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen,
Bülent Tanla, Yaşar Nuri Öztürk’ü sayan Livaneli, “Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu sözlerin                             doğru olduğunu açıklar” diye ekledi.

“Deniz Bey, o fotoğrafı çıkarıp bakmanın zamanı geldi!” başlıklı yazısında

Livaneli, şöyle diyor:

“Seçimler öncesi CHP’ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey
yazmayacağım. Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum.

Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım. Bunu bir borç olarak görüyorum.

“İKİ AY DAYANAMAZ” DEMİŞTİNİZ

Deniz Bey lütfen hatırlayın: 19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen’in evindeydik.

Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum. Abdullah Gül başbakandı,
Tayyip Erdoğan’ın ise Meclis’e girme umudu kalmamıştı.
Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan’ın “milletvekili olmadan başbakan olma” önerisini reddetmişti.

Türkiye’nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz “Tayyip Erdoğan başbakan olacak!” diye tutturdunuz.

Sizi “Çok tehlikeli bir oyun bu!” diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız, “Hayır!” dediniz “İki ay dayanamaz. Göreceksiniz
iki ay dayanamaz.”

Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim: “Erdoğan herhangi bir kişi  değil,
bütün tarikatların birleşerek Erbakan’ın yerine seçtiği siyasetçi;  arkasında
Amerika, Avrupa desteği de var. Program Türkiye’yi ılımlı İslam  cumhuriyeti yapma programı.

Sizin dediğiniz gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi hayatını bitirecek.”

İki ay dayanamaz iddianızı, “Görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz, ekonomiyi zora sokar ve dayanamazlar.” Tezine oturttunuz.

Ama bunların hepsi bahaneydi çünkü siz iki partili rejimin işinize yaradığını anlamış ve seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana
muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki rakiplerinizi yok etmek  yetiyordu.

Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.

O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan’la seçim öncesinde Beylerbeyi’nde gizlice buluştuğunuzu ve bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.

Bu gecenin tanıkları var: Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent Tanla, Yaşar Nuri Öztürk.

Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu  sözlerin
doğru olduğunu açıklar. Yani tanıklar var.

Ötekiler de söylemese bile içten içe bunun doğru olduğunu bilir. Siz de bilirsiniz.

Tartışmanın sonunda dediniz ki: “Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik.

İki ay sonra çıkarıp bakalım. Ama rotuş yapmadan. Hangimiz haklı çıkmışız?”

ERDOĞAN’LA BEYLERBEYİ’NDE GİZLİ BULUŞMA

Şimdi, 2007 seçimlerinin ardından o fotoğrafı cebinizden çıkarıp bakın  Deniz Bey.
Ve düşünün; Meclis grubunda “Erdoğan’ı başbakan yapıyor diyorlar.
Evet yapıyorum. Var mı itirazı olan!” diye bas bas bağırmanıza değdi mi?

Erdoğan’la Beylerbeyi’nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları  hiçe
sayarak gizli anlaşmalar yapmanıza değdi mi? (Deniz Bey, biliyorsunuz ki  bu gizli buluşmanın da tanığı var.)

Başbakan olmak, elbette Erdoğan’ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için
olağanüstü çaba harcamak CHP’nin birinci görevi değildir. Üstelik dokunulmazlık kaldırılmadan.

Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa’yı değiştirip,  grubu
baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan’ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde
birini partiniz için verseydiniz sonuç bambaşka olurdu. Size o gün söylediğim gibi, Türkiye’nin kaderini değiştirdiniz..

Deniz Bey; sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin.

“Öyle değildi.

Böyle konuşmadık.” deyin.
Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu bu konuşmayı inkâr
edin. Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda vereceği yargıyı düşünün.

Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya
kadar bir dostluğumuz vardı, bunları yazmak istemezdim..

Ama hem duruma doğru teşhis koyamamanız, hem de aşırı derecede inatçı oma uyunuz yüzünden hepimizi tehlikeye attınız.

YAKIN DOSTUNUZ “MELİH GÖKÇEK”

Tayyip Erdoğan’ın yüzde 34 oyla meclisin üçte kisini ele geçirmesinin manivelası oldunuz.

Daha önce Refah Partisi’nin belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları bölmeniz sayesinde gerçekleşmişti. .
Tayyip Erdoğan’ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek’lerin en
büyük şansı sizdiniz. CHP’nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz.

Bu ülkenin sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza
rağmen partiyi sağa çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan  ayırmakta ısrarlı oldunuz.

Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş,
Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok sosyal demokratla
el ele tutuşup halkın karşısına çıkmanız gerekirken; eski MHP’lileri, eski ANAP’lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları parti vitrinine
çıkarmakta ısrar ettiniz.

Size defalarca “Bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz!” dememize
rağmen, sol politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz.

Sağcıları ve sekreterinizi Meclis’e sokarken, İsmet Paşa’nın Avrupa
Konseyi’nde komisyon başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün Bilgehan’ı Meclis dışında bıraktınız.

İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı
çıkmasaydım, keşke sizin tahminleriniz doğrulansaydı diyorum ama durum ortada.

Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz yürekli sosyal demokratlara.

Artık bundan sonra istifa etseniz de bir etmeseniz de. Bad-el harab-ül Basra!

Zülfü Livaneli

Exit mobile version